Sen ki bir hint kumaşı, öküzün yumağından.
Başka nerde güzelsin pantolon yamağından?!
Sandık sandık çeyizler dolusu bir haldesin,
Bugün göz nuru olsan bile yarın eldesin.
Nefsimle düştüğüm şu alemin ortasında,
Her vadide bir 'Resul'; her kuyuda bir ayet.
Bir kaç yudum kaldı mı ruhumun kırbasında,
Rıza-i İlahi'ye götürecek hidayet?
Şeytan çözmüş yuları, şu nefsimi kaçırmış,
Kalbi yitik bir rüzgarım,
Alabildiğine haylaz.
Bazen kutupta yaşarım,
Bazen çöl gecesi, ayaz…
Saçlarını ben okşarım,
Nâr-ı cemal ile yakar durursun,
Sanki bir Zebanî melek misin sen?
Ruhuma kancalar takar durursun;
Can vü ten ayıran elek misin sen?
Elimsin, ayağım, hemi başımşın,
Başımı yasladığım o vefalı diz senin;
Aynada bakıştığım bu çizgili yüz senin.
Katlime fermanlara, buyruklara direnen;
Hayatıma hükmeden bir hecelik söz senin.
Sayamam kaç defa, günde kaç vakit,
Duyulur en derin hücrelerimde.
Bir çağrı, bir davet; "mahbubuna git!"
Bir nida bin kapı çalar ser'imde.
Kunduram aşınır, yolum tozluca;
Gece doğdu gün yüzüne; gündüzde güneşe perde,
Üç günlük bir yas ilanı, zaten üç günlük ömürde.
Senin -İnşallah- cennete evrakın hazırdı, lakin;
İlahî mühre mürekkep olacak kimya, kömürde.
Canın tatlı diye ruhum diyette.
Gözüm yok inan ki kötü niyette.
Adın son arzumda, son vasiyette,
Senin yüreğine gömsünler beni.
Yılanın dili çözüldü, eli, ayağı...
Ayılar mahmur mahmur,
Gözlerini ovuşluyor.
Kardelenler, göç yolunu tutmuş yine...
Parmak uçlarında yürüyor, sessizce...
Ağaçlar aheste aheste,
Yok olmak üstadı; hiçlik ustası.
Göster bana, nasıl oldu bu muhal?!
Girdap kucağında rakkaseliği,
Bellemek mümkün mü, nasıldır bu hal?
Çıldırtan ateşi yudumlamakta,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!