Olgun Ekinci Şiirleri - Şair Olgun Ekinci

0

TAKİPÇİ

Olgun Ekinci

……… Serçelerin ürkek ve ahenkli ötüşlerinden tenlerimize yansıyan sonsuz senfoninin
ölümün kıyısında başlayıp girdaplarına sürüklendiğimiz anlardı bitmez dediğimiz geceler
ve sabahın gizeminde sarmaladığı uçsuz bucaksız yolculuklarımız… Serçe kadar hafif,
ötüşü kadar çıldırtan, ölümü güzelleştiren soluksuz anlarımız…

……… Erosa nazire yaparcasına ıssız ormanın derinliklerinde yeni yollar, geçitler ve pa-

Devamını Oku
Olgun Ekinci

(ayak parmaklarından saç tellerine kadar aşkı yaşadığın güne dair / çay saatleri zamanı)

…………… Salkım söğütlü ağacı, mevsimsel dönüşüm tamamlanmadan izlerken, kahverengi akan o Kızılırmakta asma köprü üzerinde, ıslatmayan damlalar düşüyordu yüreğime… Kalkış saati an be an yaklaşan otobüs, damlaları çağlayana çevirip, ufaltırken yürek yarımı, diğer yarım öfkesinin en hazan anlarını isyana çevirip, ele vermeyen dağlarda, eşkıya yavuklusu olmayı önermeye hazırlanıyordu seni sessizliğinde ve yaşarken saçlarına değin aşkının doyumsuzluğunda… Her saniyenin bitişi, beni tükenmişliğin bilinmeyen labirentlerine gizliyor, ben yok oluyordum yanında, sen görmüyordun…

…………… Ezgiler vardı dilimde lal olmuş, söylenmemiş türküler vardı yüreğimde giz olmuş, bestelerin tınısı vardı genzimde güfte kardan çalınmış… Unutmuştum hepsini ne varsa geçmişime dair deli dolu yaşanmamışlıklar ve yaşadıklarımı kuru bir dere yatağına serperek yaşanılası bir gelecekle takasladım bilmediğim kentin caddelerine girerken sen farkında değildin… Farkın; gözlerinde gizemlediğin sırlarını güneş vurunca gözlerime kelimesiz aktarımındaydı ve ben algılıyordum ela ve veda dolu bakarken…

Devamını Oku
Olgun Ekinci

…………… Sarıya çalan çimenlerin rengi yeşile bel verirken, nadasa bırakılan toprakların kahverengisi koyu kızıl renge bürünmekte, en koyu tonunu seçmekte adeta… Renklerini kaybetmeyen çamların yeşili, ilkokula yeni başlayan, ilk resim defteri, ilk boyalı kalemleri olan çocuğun resimlediği ağaçlardaki yeşile adeta nazire yaparcasına rekabet halindeler en güzel yeşil benim yeşilim diye.

…………… Eflatunun tonları raksetmekte her akşam gün batımının kısmi aksinin yaşandığı baraj gölünün üzerinde… Yeşilin ve mavinin tonları sessiz savaşmakta durgun suyun debilerinde, kuzey-batısında bilimsel destekli çam ağaçları gözlem ve şahitlik ederken… Beton yığını binalar en güzel aksini engellemekte, göl ile kızıl güneşin buluşmasını. Umutları yüreğinde çiçek açarak yaşamaya direnen insanoğlu gibi yığınların arasından bulduğu ilk aralıktan inadına yansımakta, aksetmekte kızıl, eflatun tonlarıyla.

…………… Ve sisli ve puslu olsa da sabahların ağaran saatleri Geliyorum demekte bahar…Ve gelmekte kazmalar yaktıran Marta inat…Sislerin arasından çiğ damlacıklarıyla tozlarını yıkamakta çimenler, öğlene yakın saatlerde güneşin ısısıyla kurulanırken estetik yaptıran manken edasıyla salınmakta, ışımakta renginin dansıyla ve açmakta adeta çiçeksiz figürleriyle.

Devamını Oku
Olgun Ekinci

………Soğuk, sessiz, karanlık ve yılın son ayı idi gece, gökyüzünden pencereye kümelenmişti yıldızlar, yirmi beş bitmiş yirmi altısıydı şimdi, gece bir sularıydı… Melekler yıldızların arasından sıyrılıp gökteki gezegenler gibi kayarak içeriye süzülüyorlardı… Yolculuktu, kısa ya da uzunu olmazdı, saatler ikiye yaklaşırken ulaştılar ‘’anne’’meleğin yanına… Ellerini, yüzünü, saygı ve sevgiyle defalarca öptüler, ‘’o’’da gülümsedi onlara eksilmeyen tebessümüyle, kol kola girdiler, ‘’bir saniye lütfen’’ dedi…

……… Evvela küçük kızının oğluna el salladı ve ‘’delikanlım ne zaman sosis yersen beni hatırla olur mu? ’’ dedi gözyaşlarını saklarken… Onayladı penceredeki bir yıldız… Her yıldız bir evladıydı, ne çok yıldız yetiştirmişti yaşamı boyunca ve tanrılar bile onu kıskanıyordu… Mehtap vaktinin en güzeliydi büyük kızı ‘’Onur ‘’ duyduğum ‘’Can’’ çağdaş ve aydın bir bürokrat olsun’’ dedi… Onayladı penceredeki son yıldız… Şimdi doktor olan eski öğrencisiyle küçük kızı ile ilgili bir sırrı paylaşmış ama o sır onunla gitmeyecekti maalesef… ‘’Allahaısmarladık’’ dedi her zaman ki gibi gözyaşlarını yüreğinde sallayarak… Dünya dönse ne gam, zaman sonsuzluktu şimdi, SEVilip TAPılan kadın, EKİN verilen SU, MEHTAPlı gece, ONUR dolu CAN, LÜTFÜne ermişti ÇETİN geçen gecede…

……… Ve yollar, kentler ötesine ‘’Canım gitti’’ mesajı ulaştığında saklandı güneş, griye boyandı zaman, yollar, her şey… Geceden kaybolan yıldızlara aydınlatan, ısıtan güneşte eklenmişti… ‘’Canım gitti’’…Her an beklediği ama gelmesin diye sabah akşam dua ettiği o mesaj bir bankamatik önünde iken geldi… ‘’Canım gitti’’… Dünya tersine mi dönmeye başlamıştı? Bilemedi, neredeydi, bu yollar nereye çıkıyordu, annesinin gözlerine bakarken buldu kendini, ‘’Neler oluyor, iyi misin sen? ’’ dediğinde irkildi… Yanıt veremedi boş gözlerle bakarken, annesinin geçen ay kaybettiği otuz yıllık dostu ‘’Nurten hanımı çok arıyorum’’ sözlerini işitti bir ara… Oysa artık ne çok aradığımız insanlar oluyordu anne, ne çok özlem duyduğumuz, duyacağımız insanlar biriktiriyorduk, acılarını, anılarını daima içimizde saklayarak… Elinde cep telefonu, ‘’gelen mesaj’’ kısmı açık hep aynı söze bakıyor ve tekrar tekrar okuyordu ‘’Canım gitti’’…

Devamını Oku
Olgun Ekinci

………Saatlerin gece suskunluğunu gösterdiği anlarda ürkerek açık kalan apartmanın sokak kapısından süzülüp kapına çocukluğumun masum yüzünü asıyorum… Ürkekliğime masum cesaretimi ekleyerek üçer beşer merdivenlerden atlayarak noktası olmayan yollara düşüyor, çocukluğuma doğru üşüyorum…

………Esnafın dükkanını yeni açtığı saatlerde kimsenin geçmediği, bilmediği yollar arıyorum, yönü yalnızlığımda keşfetmek, onca hatalar içinde doğruyu ve gerçeği ve bulmak için… Onca yanlış içinde bulduğum tek doğrum, uzun karanlık yolda tek ışığım ol diye, ruhumu, beynimi varlığınla öyle gebe bırak ki doğrularımı doğurayım sancılarımda diye… Her doğumda hep eksik, hep yarım kalan yanlarım, çocuksu yaralarım kapansın diye…

.........Ve çocuklarını bile koruyamayan ülkenin başkentinde çocuksuz semtlerden Anıt tepeye doğru yol almak istiyor, otuz yedi yıl sonra bir geceliğine konaklayabilirim olasılığına karşı rezervasyon yaptırıyorum… Yıllar sonra kaydımın yapılmadığını bir Ekim ayının on derecesinde fark ediyor, akşamında kabuklarını yere atıp üzerine çıtır çıtır basacağım fıstıklı bir mekânda bira içmeyi düşlüyorum… O anda içimde işgalci bir sevgilinin hükümdarlığı kol geziyor, ne zaman kendimi bırakıp yalnızlığıma kaçmak istesem düzenli sosyalist bir ordunun ayak sesleri gibi altında postallar dolusu eziliyorum… Halkların ve ülkelerin işgaline, kadın ve çocuk ölümlerine isyan eden, başkaldıran yüreğim, esas duruşta hükümdarlığının hükmüne boyun eğiyor, hayret ve hayranlıkla topraklarımın işgaline seviniyorum…

Devamını Oku
Olgun Ekinci

Azgın deli ırmak olur coşarım yatağımda,
_ Sesin gelince bana…
En çok *bebeğim* demenin özlemindeyim
Emme saati gelen aç bebek
Nasıl saldırırsa memeye kundağını parçalar,
Aynı saldırı hazırlığındayım aç, susuz, sütsüz

Devamını Oku
Olgun Ekinci

Sevdalar yaşlanmaz,
Yaşamın umut terkisinde
Oluşturmadığımız ütopyadan
Yaşanmışlıkların an be an
Soluklanmaya iz düşümü
Kesilen nefeslere açtığımız yelken..

Devamını Oku
Olgun Ekinci

Uğruna ölünecek
Emeklerle beslenen
Tırnak tırnak büyütülen
Hiçbir aşk,
Asla yarım kalamaz... Ki
O yürekler

Devamını Oku
Olgun Ekinci

......... Sevdaya dair onca söyleminde tıkadığım kulaklarım yeni açılıyor ve anlıyorken şimdi seni içimde tarifsiz sancılarla kıvranıyor ve utanıyorum dinlememişliğimden... En çok gece uyuduğumuzda sabahladığın gün/hafta/ayları düşünür oldum şimdi asla boşa geçen geceler değildi, şimdi nasıl sancılar doğuruyorsam aynısını çekiyordun o anlarda...

......... Evveli sonrası olmamış gibi varsayarken sen hep bende içimdeydin, sen gibi sevgimi göstermez saklardım ama sen bilirdin, sen yollarımı açar, ufkumu genişletir, yürüdüğüm ve yürüyeceğim bütün yollarda olabilecek engelleri hesaplar ve ayağımdan takılmadan geçmemi sağlardın...

......... Ve en çokta kendine aldığın kitapları senden önce okuyup bitirmemi kıskanır ama gizli ve sevinç yüklü gülümserdin... Hep bir yanım eksik kalırdı okumayınca, gün yaşanmamış gibi, rutinden öte tekdüze olurdu… Can Yücel ve Nazım Hikmet derdin hep bense şiirden çok denemelerini okur ve keyif alırken ‘’ şair babam ‘’ diye öykünürdüm ama sen bilmezdin… Yazı ve şiirlerinde kimsenin farkına varmadığı ve ince sitemler yüklediğin babaannemin senin yazdıklarından habersiz olması da beni her zaman ve çok üzüyor...

Devamını Oku
Olgun Ekinci

Varlığında meleksi dokunuş, yokluğunda şeytanın darağaçlarına asıldım, ama tek seni sevdim

……… Sevdan; yüzyıllar sonra uykusundan uyanan yanardağın eteklerine, geç uyarı verdiği lavın kızgın ateşleriydi kaçmama, kurtulmama fırsat vermeyen, hoş bekliyordum gel diye, gelsin diye ve yaksın, kavuracaksa kavursun, beklemekten buzdağı olmuştum keşfedilemeyen anakaralarda…

……… Erguvanların boğaz içini süsleyip, güzellikler kattığı zamanlarda yeni terliyordu bıyıklarım ve ülkeyi kurtarmaya soyunmuşken ben, henüz bana romantik hareketlerde bulunan kızlara bakmaya bile utanırken başladığım üniversite, aslında giyiniksizliğimdi, baba parasıyla okumaya soyunmuş ama üzerimde kendimi utandıran giysilerle… Böyleydim ben, buydum, başkası olamazdı üzerimde yüreğimde böyle yoksul öğrencilik varken ve ama onurluydum, dimdiktim…

Devamını Oku