Güneşler ülkesinin mübarek beldesinde,
Bir sedefin göğsüne meçhûlce damla düştü.
Basiret meclisini anlama kertesinde,
Şeytanın fitnesine, kızılca elma düştü;
Adem'in kısmetine, amansız dünya düştü.
Görüyorum sabah sabah,
Elinde üç kat sefer tası azığın,
Şu sımsıcak yuvana kallavi bir “Eyvallah! ”,
Yumuşak tebessümün, helallik ister gibi,
Kaçamaktır bakışın…
Haydi,yaklaş yanıma;
Bağdaş kur,otur şöyle!
Al sazını eline,
Yanık bir türkü söyle.
Sırma saçlı Fatma'dan,
'Derdime dert katma.'dan...
Andelibler sus pus olmuş, zaman kuzgunların çağı.
Gül kokusu kime hasret kalsın diken tarlasında?
İlahi bir işaretle dile gelsin gönül dağı,
Kaynasın zemzem kuyusu, bir ulunun rüyasında.
Kara bulutlar ardından, çözülsün dizlerin bağı;
Ebrehe’nin şer ordusu develerin arkasında!
Asırlık sevdiğini bekleyen gözler gibi,
Penceremin önünde hasret dokuyor şehir.
Müjdeciler dürerken mağrip güneşlerini,
Karanlığı bastıran ay güzelin ardından,
Geldi yine ramazan, geldi yine ramazan.
Bin asırdır zaman döner.
Omuzlarda hüzün keder.
“Böyle gelmiş,böyle gider! ”
Derler amma kanayım mı?
Palazlanmış zulüm atı.
Derdimi anlatamam; öyle mahir değilim.
Bülbülle meşk edemem,dili sahir değilim.
Güllerin şarabından ağyarlar dem alırmış;
Tutamam bâdesini belki tahir değilim.
İsmini dağlara dilimle yazdım;
Rüzgârın saçına takıldı gitti.
Durulmuş sulara elimle yazdım;
Göklerin hışmından yıkıldı gitti.
Sen benzersiz gonca idin, gergefine aldın beni,
Ben pervasız bülbül iken, kederlere saldın beni.
Âh sevdiğim, âşıklara cefa etmek reva mıdır?
Yaktın, yıktın kül eyledin, bin parçaya böldün beni.
Gel sevdiğim, eğleşelim, rakiplere cefa olsun.
Gecenin son demleri,kuşlar ötmeden daha,
Dostlarını kandıran kirpiklerim açılır.
Benim kanlı gözlerim ermese de murada,
Göklerden rüyalara inci-mercan saçılır.
Pencerenin önünde meçhul bir heykel gibi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!