Öğrenci odalarında sıla hasreti koklar gibi
Akrep biri vurduğunda geçmeyen trenleri beklerim
Yalnız biraz beklemekten eskirim
Çatlak dudaklarımdan öpücükler dağılır
Bire bin parça olur düşerken nemli yüzüne
Yalnız biraz tadarsın ekşisini narın
..
İnsanın düşmanı arzu istem inanç sanı
Bu duyguların güçlüsü alt eder insanı
Onlar yerine getirir şeytanın emrini
Şeytanın emri unutturur Rabbin sözünü
Onlar dindaş görünmektedir birbirlerine
Yemin ederek inandırır çevresini de
..
Siyaset ‘öcü’ ise ona bulananlar da ‘öcü’ değil midir? Suç çamurun kaynağında mı yoksa sıçrayan çamurda mı?
Okul Müdürü, "Çocuğunuzla konuşun, uyarın. Okulda siyasi konulara girmesin" diyerek uyarıda bulundu.
Okul ilkokul, siyasi konulara giren ise ilkokulun ikinci sınıfındaki bir öğrenci, yani en fazla 8-9 yaşında…
Siz siyasetten ne kadar kaçarsanız kaçın siyaset sizin peşinizi bırakmaz. İlkokuldaki yani 8-9 yaşlarındaki çocukların hafızası taze ve boştur. Ne aktarırsan onunla doldurulacaktır. Her gün TOMA ile su sıkarsan, JOP’larsan, YALAN söylersen, artık çocuklar bile bunu içselleştirir…
Kuran kursları, camiler işte bu genç yaşlarda bu çocukların hafızalarını doldurmak içindir. Dolu kaba ne koyarsan koy onun üstünden taşıp akacak kap da ilk doldurulan kalacaktır… Sistem de ilanihaye o ezberci beyinleri hizmetinde kullanacaktır.
Ama her zaman durum onların istediği gibi olmuyor, çocuklara göre büyükbaşların güçlülerin, açıkları, yalanları, adaletsizlikleri, su üstüne çıkan yağ gibi, hafızalara işleniyor, çocuklarda şok etkisi yaratıyor. Çocuklar korkuyu, tehlikeyi bilmez. Henüz dönen dolaplardan habersizdirler. Onun için dobra dobra konuşurlar. Yani gerçekleri haykırırlar. Onun için mahkemelerin en güvenilir tanıkları çocuklardır. Bunları bilmeyen yoktur. Ama gene de çocukların söyledikleri siyasi maffeller tarafından affedilmez, onların çocuklukları unutulur ve en büyük cezalara çarptırılabilirler.
Çocukların yaşını büyütüp asabilirler… Ama düşünmezler ki, Kendi özüyle uzlaşamayanlar, kendini reddedenler, çocukluk ve yetişkin ilişkisinde yara alanlardır. Yaralı bir çocuk yaralı bir yetişkin olur ve toplumsal uzlaşmada yer almaz… Bu yaralı toplumda ve onların seçtiği bu yaralı yöneticilerin eğitim sisteminde sağlam insan yetişebilir mi?
..
Yağmur damlalarının yüzüme vurduğu böyle günlerde, yağan yağmur gibi yüreğiminden cümleler akar benim. Sanki bir gülmüşüm, laleymişim gibi renkten renge girer, renklerin her tonunda huzur bulurum. Kara bulutlar çekilir de mavi gökyüzünü görürsem bir de eğer penceremden, gönül hanelerini dolaşmak için eflatun bir halı sererim yollarıma.
Hayaller kurarım. Bir güvercin ile uçarım bir süre mesela. Bir bülbül ile söyleşir, bir serçeyle uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşırım yeryüzünden. İnsanlar birer karınca gibi görünene kadar uçar, üzerine konacak bir beyaz bulut ararım kendime.
Bir ağacın dalı olurum kumruların üzerine konduğu. Yeşil bir yaprak veririm ucumdan kenarımdan. Fiyakalı görüneyim diye çiçek açarım sonra. En güzel kokularımı en çok sevenler için saçarım dört bir yana. Hem meyvelerim de olur belki. Tadı dünyanın en enfes lezzeti olan birbirinden nefis tatlar ikram ederim gölgeme üşüşenlere.
Bir şarkı dizesine girip dillere destan olurum. Her sözde aşk, her notada umut veririm dinleyenlere. Kulaklardan kalplere giden yolu en hızlı ben yürürüm. Kalbe işleyene kadar derine gider, dillere pelesenk olana kadar tekrar ederim. En çok sevilen listelerinin en tepesine yerleşir, bir bakarsın oradan hiç inmem.
..
Mustafa Kemal Meydanı, Mustafa Kemal caddesi, Mustafa Kemal ilk okulu Mustafa Kemal orta okulu, Mustafa Kemal lisesi, Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Mustafa Kemal Spor salonu, Mustafa Kemal Öğrenci Yurdu… Bir Mustafa Kemal Tuvaleti eksik… Onun için ki HDP bildirgesini duyurmak için toplantısını Mustafa Kemal salonunda yapmış… Neden orada yaptı diye şaşıranlar ve eleştirenler var. Acaba Avrupa da mı yapsaydı?
Sokaklarda TOMA, Bütün adresler Mustafa Kemal’e çıkıyor… HDP fındık kabuğuna sıkıştırılıyor… Yok öyle yağma, HDP su gibi hava gibi bütün alanlara yayılıyor… Hayatı kucaklıyor… Dünya şimdi HDP’yi konuşuyor… Yeni bir yaşam, yeni bir çığır açıyor… İlkbaharı müjdeliyor… HDP acılara son diyor. HDP barış diyor… İşsizliğe son diyor… Ücretsiz sağlık ücretsiz eğitim, ücretsiz su diyor… Sermaye partileri kendinden başkasına bunları hak görmedikleri için inanamıyor… Belki de korkuyorlar… Çünkü bunlar onların karlarının eksilmesi demek oluyor…
Bu ülkede vergilerin % 80’nini dar gelirli vatandaşlar ödüyor… % 20’sini zenginler…
Dar gelirliler Milli gelirin ise %17 sini alıyor… Zenginler % 83’ü alıyor…
Diyorlar ki nereden bulacaksın parayı… Açık değil mi? 7 Haziran da kum saati dönecek…
Dengeler değişecek… Şimdiye kadar işçileri kemirenler, o günden sonra kemirilecek…
Silaha % 30 yatırım yapılıyor… Kim için? İşçi ve emekçilere % 17 Niye? TSK kesilenin yarısı bile yetiyor.
..
ÖĞRETMENİM
Okulun bahçesine girince sorsan zile
Aradan geçen yıllar gelseydi bir kez dile
Neler neler söylerdi onda yok hiçbir hile
Bazen mutluluk, keder, gözyaşını kim sile
Siyah, mavi, kırmızı güller gibi çocuklar
..
Okul yillarimi ariyorum
onlarla yasiyorum
nasil bitdiyini anlayamiyorum
kendimi o senelerde his ediyorum
bir ögrenci görsem kiskaniyorum
temiz askimi geri istiyorum
yaramazligimi hala kendimde biliyorum
..
YAZMAK
Yirmi bini aşkın öğrenci kompozisyonu okumuşum yirmi dört yılda.Okurken keyiflendiklerim de olmuş; kızdıklarım da.
Öyle sözler etmişler ki değme yazarları kıskandırır.Bir sıcaklık yayılmış yüreğime.”İstanbul’da Bahar” demişim,bahar tadında cümleler doluşmuş sayfalara.
“En güzel mavisine büründü Marmar.”(Didem Bilen)
“Baharın gelişiyle insanlar,bir renk pınarı içinde bulurlar kendilerini.”(Çetin Soyer)
“Her yeni günde,yeniden doğmalı insan.”(Selçuk Yılmaz)
..
1979 Yılı idi. Batı Almanya’da mühendislik fakültesine başlamış, aynı zamanda Almanca Bölümünde de derslere giriyordum. Tesadüfen yan yana oturduğum Yugoslavyalı Müslüman öğrenci bir gençle tanıştım. O zamanlar onun, memleketinde Müslüman Türklere yapılan haksızlıklar hakkında anlattıklarından pek bir şey anlayamamıştım. Daha doğrusu anlattıklarına inanmak istememiştim. Çünkü bu kadarı da olmaz, gibi geliyordu bana. Daha sonra, makine mühendislik stajımı yaparken, o firmada tanıştığım başka bir arkadaşım da bana o günkü Yugoslavya’dan, Müslüman Türklere yapılan işkence ve eziyetlerle ilgili bir takım resimler gösterdi ve yaşanan zulmü anlattı. Daha sonra, iç savaş çıktığında, Yugoslavya parçalandığında, o arkadaşların anlatmak istediklerini gayet iyi anladım. Demek ki haklıymışlar, AB ve ABD Emperyalizmi burada başarıya ulaşmış! .. Romanya, Polonya, Doğu Almanya, Macaristan, Bulgaristan aynı şekilde emperyalizm tuzağına düşürüldü. Sıra Türkiye’ye geldi! ..
Avrupa’dan bakıldığında, apaçık görüleceği gibi, gerek AB ülkelerinin, gerekse ABD’nin, hem Doğu Blok’u Sosyalist Ülkelerde, hem de bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde uzun yıllardan beri, çok ciddi bir şekilde, uygulamakta oldukları sinsi plân ve programları dal budak salmış artık meyvesini vermek üzeredir! Aksi halde, eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren, niçin durduk yerden eyaletten söz etsin! ? .. Neden DTP’nin Genel Başkan Yardımcısı da yapılan kongrede aba altından sopa gösterir gibi Türkiye’nin geleceği hakkında, Türk Milletine hitaben ileri geri sözler etsin! ? ..
Bu Ülke bizimdir ve bizim kalacaktır! .. Aramıza hiç kimse
giremeyecektir! .. Buna ne DTP’nin gücü yeter, ne AB’nin, ne ABD, ne de ABD uşaklarının! .. Pardon! .. “Onlar kim? ” derseniz, elbette onlar kendilerini iyi bilirler! .. ABD’den veya AB’den vatandaşlık hakkı, maddi destek veya maaş alanlar da kendilerini gayet iyi bilirler! .. Yıllardır Canım Türkiye Cumhuriyeti Toprakları üzerinde oynanan oyunlar ve yapılan spekülasyonlar, insanlarımızı kendi Vatanlarında, Anayurtlarında rahatsız etmiş, birbirlerine, hattâ Devlet Yöneticilerine bile şüpheyle bakar hale getirmiş, güvensizlik içerisinde bırakmış, kafalarında da birçok karmaşık soru meydana gelmesine sebep olmuştur. Türkiye’de bir Başbakan bile derin devletten söz eder hale gelmişse, gerisini siz düşünün! ? ..
..
Hizmet için yola çıkmış
Eğitimde ışık saçmış,
Öğrenciye kucak açmış,
Bu okula hizmet gerek.
Öğretmeni, öğrencisi,
Başta Bilgem Müdüresi,
..
241 - Suyun hırçın, hızlı ve deli dolu akıyor olması onun nispeten sığ olduğunu gösterir. Oysaki derin sular durgun akar çünkü hırçınlığını derininde saklar.
242 - En çirkin şeyde bile güzel olan bir şey vardır. Yeter ki bakmasını bilelim. Baktığımızda gördüğümüz şeyi algılamaktaki tavrımız ve yargımız yerine göre kılavuzumuz bile olabilir.
243 - Hayata dair aradığımız şey yaşanmış zamanda değil, o zaman diliminin kişiye getirdiği şeylerin onu nasıl bir biçimde etkilediklerindedir.
244 – İnsan bildiğini söylemelidir ama acele de etmemeli ve en uygun zamanı beklemelidir. Öte yandan bilmiyorsa susmayı bilmeli ve bilmediğini öğrenmeyi denemelidir. Çünkü öğrenci olmak hayırlı adam işidir,erdemdir.
..
331 - İnsanoğlu doğarken yalnızdır, bu dünyadan giderken de. Bu iki zaman dilimi arasında ilgilendiği şeyler sadece bir aldatmacadan ibarettir. Ana, baba, eş, çoluk, çocuk, mal, mülk, para, pul... Hepsi yalan... Bu sebepten kişinin yalanlarla avunmaktansa geçeğin peşinden gitmesi kendi hayrınadır.
332 - İnsan hayatı boyunca hep bir öğrenci olarak kalmayı tercih etmiş olursa eğer karşısına çıkması muhtemel bütün sorunlara daha başından engel olma ihtimalini arttırır. Çünkü öğrenmeyi kabullenmiş olan biri bilmediğini de kabul etmiş demektir. Bilmeyen iddia etmez. Ortada bir iddia yoksa iddianın tezahürü olan çekişme de yoktur.
333 - Kahraman olmak karakter sahibi olmaktan kolaydır. Karakter sahibi olmak için de mücadele etmek zorundadır insan, tabi öncelikle kendisiyle. Eğer kişi nefsiyle girdiği bu mücadeleden kazanarak çıkarsa zaten kahraman olmuş demektir; kendi kahramanı. Kendi kahramanı olan insanın zaten başkalarının kahramanı olmasına da ihtiyacı olmaz.
334 - İnsan kaybettikleri için hayıflanır da kazandıklarını hep görmezden gelir. Oysa kaybettiklerinin ardından üzülüp duracağına elindekilerin değerinin bilinciyle şükretmeyi bilse belki de bu kendisi için daha iyidir. Kim bilir?
..
Hepimiz zaman zaman korku ve sevgi denen duygudan nasibimizi almışızdır ve yaşadığımız müddetçe de almaya devam edeceğiz.
Ortak sevgi ve korkularımız olduğu gibi kişiye göre değişen sevgi ve korku çeşitleri de vardır, fakat bu yazımda sevgi ve korku çeşitlerini sıralamaktan çok, korku ve sevgi insana neler yaptırır? sorusuna cevap bulmaya çalıştım.
Mesela; sınıfta kalmaktan korkan öğrenci dersine çalışır ve okuluna zamanında gidip/gelmeye gayret eder. Hem okulunu seven öğrenci de okuluna zamanında gider ve derslerine severek çalışır.
Eşinden korkan ve ya eşini seven, kadın/erkek eşlerse, davranışlarını bu korku ve sevgiye göre ayarlar, mesela evlerine vaktinde giderler, eşlerinden habersiz iş yapmamaya özen gösterirler.
..
KÖRPE UMUTLAR
Beyinin ölümü Gülfidan Hanım’ın omzuna dağ gibi bir sorumluluk yığmıştı. Bu sorumluluk her gün yığılıyor, yükseliyor, altında; Gülfidan Hanım inim inim iniliyor. Gülfidan Hanım, eziliyor, günden güne rengi soluyor, saçlar beyazlaşıyor, sırt kamburlaşıyor; gençliğinden en ufak bir güzellik belirtisi kalmıyor, hayal dersen çoktan terk edip gitmiş. Gülfidan Hanım’ın tek düşüncesi oğluna babasının yokluğunu hissettirmemek, ona güzel bir gelecek hazırlayabilmek.
Gülfidan Hanım, beyinden kalan emeklilik maaşını, çarpıyor, bölüyor; topluyor, çıkartıyor. Maaş düşük olmasına düşük, hesaplamalar bir o kadar çok… Çarp böl, çıkart bir türlü bitmiyor hesaplar. Maaş ev kirasına yetiyor yetmesine ne eksik ne fazla. Denklemin bilinmeyenleri uzadıkça uzuyor; mutfak masrafı, faturalar, Ömercan’ın okul masrafları, giyim kuşam, sağlık yol parası…
Gülfidan Hanım, ev temizliğine gidiyor. Gülfidan Hanım, buldukça evinde parça başı iş üretiyor. Gülfidan Hanım yemiyor, Gülfidan Hanım giyinmiyor; dişini sıktıkça, sabrını zorladıkça denklemin bir bilinmeyenini çözüyor.
..
Buyur gel, kapat kapıyı.
Rüzgar girmesin içeri.
Sırtımızda hırka, ayağımızda patik.
Yok yok bir yere gitmiyoruz.
Böyle dolaşırız biz evde.
Bakmayın ortalığın dağınıklına.
Oturacak bir yer her zaman vardır misafire.
..
Sevgi Dağıtabilmek
Zamanın kuytu kıvrımlarında filizlenen sevgi tomurcuğu açtıkça, dünya’nın daha çok yaşanır olacağı kuşkusuzdur. Ellerin dokunuşu, gözlerin bakışı, sözlerin okşayışıyla Dünya dediğimiz şu misafirhane, mimarının gerçek gayesi doğrultusunda kullanılır hale dönüşecektir, insanın birazcık gayret ve özverisiyle.Zaten yaratılışta ki gerçek mana da bu değil mi?
İnsanın insanı sevmesinden başlayarak, bu yelpazeyi genişletmek ve bütün varlıklar üzerine hakim kılmaktır gerçek sevgi. Menşei kalp, yolu göz, mekanı mevcudat.
Şu ırk, bu milliyet, o renk ve falan meslek demeden insana karşı hadsiz sevgiler neden bayraklaştırılmasın ki? Birazcık düşünüldüğünde kin ve nefretin asıl zarar verdiği yerin çıkış noktası ve kaynağının olduğunun tespiti zor olmasa gerek.
Kavanoz içerisinde ki baldan, dışarısındaki arının gıdalanma çabasına teşbih edebiliriz bu olayı. Baldan zerre miktarı eksilmemesine rağmen, zaman ve gücünü boş yere heba etmek belki arı için doğal olsa da, insan için düpedüz ahmaklıktır. Zira insan hisleriyle değil, aklı ile hükmeden tek varlık olma özelliğine sahiptir.
Şems Tebrizi ve Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin muhabbetleri derecesinde bir başka dostluk numunesi gösterilemeyeceği bazı tarihçiler tarafından kaleme alınır. Öylesi muhteşem bir dostluk ki, adeta yaşadıkları dönemde dillere destan olmuştu.
Ne var ki Mevlana’nın öğrencileri bu olağanüstü sevgiyi kıskanıp, cinnet noktasına ulaşmışlardı. Ta ki bir gece sohbetinde ansızın lambayı söndürüp Şems Tebriz’i boğmalarıyla Mevlana’nın sevgisini yok ettiklerini sandılar.
..
MEME KANSERİNDE FARKIN DALIK YARATMAK...
Saygıdeğer gönül dostlarım: Selamlar ileterek meme kanserinde farkın dalık yaratmakla ilgili Isparta sağlık meslek lisesinde yapılan programı anlatmak istiyorum.
Isparta ilimizde yaklaşık iki yıl önce kurulan KANSEV derneği aktif çalışmalarına devam etmektedir. Özellikle kanser hastalarına moral verme ve yönlendirme, yardım etme açısından bire bir diyaloglarını sürdürmektedir. Derneğin kuruluş amacı budur.
Bende bir yıl öncesi kolon kanseri rahatsızlığı yaşayıp ameliyat olup kemoterapi ilaçları kullanarak biraz rahatladım. Kanser arkadaşlarıma da kader arkadaşı diyorum. Dernek başkanımız Cemaliye Bardakçı hanımefendi ile istişare ederek meme kanserinde farkın dalık yaratma programının yapılmasına vesile olduk. Okul müdürümüz Zafer Ulusoy hocamız Milli eğitim müdürlüğünü de bilgilendirerek 13-10-2015 tarihine saat: 14 de randevu vermiş oldu. Dernek yönetimi ve hastalar katıldı.
..
Öğretmen:Bizim aksanda 'öğretmeyin' demektir.
İdarecilik:Koltuk mahkumiyeti
Sanat:Derini göstermek
Kader:Görünmez,okunmaz,silinmez yazı
Zaman:Herşeyi aşındırıp aşınmayan
İnsan:Ölü doğanların en canlısı
Makam:Nağme yeri
..
Orta okul sıralarıydı. Tabiat Bilgisi öğretmenimiz beni sözlüye kaldırmıştı. Çiçeklerin tozlaşmasına yardımcı olan faktörleri sordu. Üç faktörden ikisini söyledim; “rüzgar” ve “böcekler”. Bir tane daha olduğunu biliyorum ama bir türlü aklıma gelmiyor. Sınıftan birçok arkadaşım sessiz ağız hareketlerinden oluşan işaretlerle bana yardımcı olmaya çalışıyor. Onlardan mı gördüm, kendim mi hatırladım bilmiyorum ama “kuşlar” cevabını verdim.
Sınıfın en arka duvar dibinde ayakta durmasına karşın öğretmenimiz işaretleri sezmişti. Yanıma kadar geldi.
- Kim söyledi? diye sordu bana
Çok zor durumda kalmıştım. Biraz kıvırtmak için
..
Niçin sinirli sinirli bakıyorsunuz hocam
Siz anlatmak istemeseniz de ben soracağım
Hocam bir dost sayın beni kaybetmezsiniz
Derdinizi anlatın hocam niye böylesiniz
Sizi de mi yordu bu yalancı hayat
..