yalnızlığım boğuyor beni.
sarılmış boğazıma,
sıkıyor durmadan,
demirden yapılmış bir pençe gibİ.
aşılmaz dağlarcasına,
dimdik duruyor karşımda,
gönül sazım,
inleyen sızım,
bir tanem,
canım…
sar beni kalbine,
razıyım seninle,
gönül sazım,
inleyen sızım,
bir tanem,
canım…
sar beni kalbine,
razıyım seninle,
'sensizliğin ne olduğunu biliyormusun '
dedin,
dün akşam...
ben,
bensizlğin ne olduğunu bilemem,
hiç bensiz kalmadım ki...
yazacağım,
elim tutmayana,
gözüm görmeyene dek,
yazacağım...
kelimeler,
yalnız seni,
kurşunun kalemi yok ki, yazsın,
kalemin kurşunundandır bu mısralar.
damaklar,çekirdeksiz üzüm tadında,
kükremiş,sirkeye dönmüş,
beyazdan kırmızıya,
kırmızıdan beyaza,
dünya yalan, insan fani,
yok ki bunun başka şekli
gün gelince göçer gider,
kara toprak olur yari...
sanki,
uçurumlardan düşüyorum...
karanlık ıssız ve soğuk,
üşüyorum...
oysa,
çok yakınımda ellerin,
anılarımı topladım bugün,
kaldırdım karanlık bir odaya,
kapadım kapısını,
kırk düğüm attım üstüne,
bir daha açılmamacasına...
nasıl anlatılır,nasıl yazılır,
kelimeler yeter mi duyguları anlatmaya...
tam günün ortasında,
güneş sarmışken dört yanı sıcacık ışıklarıyla,
kararır birden etrafın, zaman durur,
duyulmaz olur sesler,buza keser dünya...
Antolojide ilk yorumum bu ve soyad daşıma özel oldu...
Soyad daşım şiirlerinizi okuyorum kurduğunuz cümleler yazın ortasında yağan yağmurlar kadar serinletici.....
Yüreğinize sağlık....