Çiğdemler çıkıyor içimdeki karlı dağlardan
Dereler çağlıyor, başaklar boy veriyor kardan
Kabul et, kurtul bu inkârdan
Bir lahza var sende bahardan
Asırlar ötesinden gelen kadim bir ses
Saçlar ki kehribar, gözler ki enfes
Bambaşka bir şey var sende…
Yoksa kim zorlayabilir bir kalbe, böyle sevişi
Yok, yok insan değil bu, tanrı işi
Sabahın sevinci, gecenin raks edişi
Bir bebeğin beklentisiz gülümseyişi…
Sen, bir âlimin duası mısın?
Arzı süsleyen her güzellikten
Havadan, sudan, aydan, güneşten
Dünyadaki her nimetten
Ayasofya’dan, Sultanahmet’ten
Ve sonra kadim şehirlerden
Önce Medine’den, sonra Kudüs’ten
Çadırcı hamamında
Bir ikindi arifesi
Kırık kiremitlerde çınlarken
Mazinin kısık sesi
Soyunarak eskilerini,
Yeni kurşun elbiselerini
Ne nazlı bir dilberdir, ne de para pul
Benim aşkım bir şehir; adı İstanbul
Gökyüzü onu yağmuruyla emzirmiş
Evliya nefesini boğazında gezdirmiş
Gitme, başka bir şeyler yap
Toplama tabakları masadan
Elbiselerini kirli, yatağını dağınık bırak
Dışarı çık ceylanlar var onlara bak
Ateşler var onları yak
Yol göster, yolculuk yap
Bu dünyada bir benim kalbim mi
Haraç mezat satılan eskicilerde
Ya şu izbe sokak köşelerinde
Üstüne zar atılan gözler senin mi?
Oysa ben sarp dağların doruklarında gülden
Kaleler yaptım gözlerini korumak için ellerden
Nasıl da hızla geçiyor zaman
Mart ayını bulmuş takvim
Günlerden yirmi Marttır
Balkona çıkılacak kadar
Sıcak değil henüz hava
Penceremden izliyorum sokakları
Bir ‘sen’ sakladım içimde
Hani hayat ya bu, ne olacağı bilinmez ya
Bir gün her şeyim olur da
Altıma bir araba çekerim de
Şu hiç yoluna girmeyen işleri bile
Bir yoluna koyarım da
Benim onda bulduğum
Benzemez hiçbir yaşanmışa
Kimse bilmez nedendir
Çünkü o bendendir
Bende bir yerlerdedir
Benim sevda diye yaşadığım da
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!