Ben ve kalbim biz iki gezgin
Eskimiş bir köy odasında
Oturmuşuz bir sobanın başına
Hava soğuk, kesif ve bezgin
Bu sobanın başında süzgün
Taze meltemler dolaşıyor
Batarken gün berzah yokuşlarında
Uyandım senin mağrur varoşlarında
Sorma neden böyle uzaklara savrulmuş
Batık bir gemidir kalbim, kıyına vurmuş
Ve sen fırtınamın ardından doğuyorsun
Önce İstanbul diye bir şehir oluyorsun
Sen, Friglerden kalma anıt
Ellerin Kibelesi Anadolu'nun
Tarih:buzul, taş ve kağıt
Savaşla barış, destanla ağıt
Meğer bahaneymiş Helenler
Paris, Hektor ve hatta Aşil
Çiğdemler çıkıyor içimdeki karlı dağlardan
Dereler çağlıyor, başaklar boy veriyor kardan
Kabul et, kurtul bu inkârdan
Bir lahza var sende bahardan
Asırlar ötesinden gelen kadim bir ses
Saçlar ki kehribar, gözler ki enfes
Bambaşka bir şey var sende…
Yoksa kim zorlayabilir bir kalbe, böyle sevişi
Yok, yok insan değil bu, tanrı işi
Sabahın sevinci, gecenin raks edişi
Bir bebeğin beklentisiz gülümseyişi…
Sen, bir âlimin duası mısın?
Arzı süsleyen her güzellikten
Havadan, sudan, aydan, güneşten
Dünyadaki her nimetten
Ayasofya’dan, Sultanahmet’ten
Ve sonra kadim şehirlerden
Önce Medine’den, sonra Kudüs’ten
Çadırcı hamamında
Bir ikindi arifesi
Kırık kiremitlerde çınlarken
Mazinin kısık sesi
Soyunarak eskilerini,
Yeni kurşun elbiselerini
Tükendi sermayem
Yok cebimde
Tek bir metelik
Elimdeki tek şey
Bir vapur, bir deniz
Ne nazlı bir dilberdir, ne de para pul
Benim aşkım bir şehir; adı İstanbul
Gökyüzü onu yağmuruyla emzirmiş
Evliya nefesini boğazında gezdirmiş
Her şey aşk değil miydi?
İçimi böyle lime lime eden kim
Neden tutuluyor dilim,
Neden kırılmış oyuncaklarım
Ah ben şu annesi olmadan
Uyuyamayan çocuklardanım




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!