Güneşin doğduğu yer sevgiyse,
Battığı yer nefrettir…
Hayat gözyaşıyla başlar,
Gözyaşıyla da biter…
Yaşamın izleri bir kalıp gibi oturmuş gözlerimize. Acı durmadan bastırıyor sessizce. Çığlık duyulmuyor artık sessiz gecelerde. Bir berduşun şarkıları var sensiz sabahlarda. Ninniler söylenmiyor doğmamış bebeklere. Yaralar kabuk yapmış, kanamıyor artık. Gece sessiz, soluksuz dinliyor sessiz şarkılarımı.
Sırılsıklam sevgilerde sevdim seni
Kuruluğun ıslaklığı gibi
Tertemiz ellerde, kirlenmiş dudaklarda
Bir yokluğun çığlığı gibiydi her şey
Ne yanlış doğrular vardı sensizlikte
Sinirli gözlerin mutluluğu gibi
Özlem işte… Olmayınca, annesini pazarda kaybetmiş çocuk gibi önce, dudağım büzülüyor sonra da gözlerim doluyor…
Uyuyamıyorum. Uykusuzluk bir kasvet gibi sanki içime çökmüş. Uyursam sanki bir suç işleyeceğimi, sonsuzluğu yalnızca uyanık kalarak yenebileceğini düşünüyorum. Okunan ezanları, havlayan köpekleri, aç insanları nedense uykusuzken daha iyi anlıyorum. Bir damla suya hasret insan gibiyim. Uyumak istiyorum, ama hayaller bir dervişin çölde serap gördüğü gibi rahat bırakmıyorlar. Korkuyorum düşünmekten. Acılarımla baş başa kalmaktan korkuyorum. Camdan dışarıya bakmaya korkuyorum. Peki, o zaman geceye yargısız infaz yapmış olmaz mıyız? Haklı rekabet bunun neresinde? Aslında benin korktuğum gece değil, ışığın az olması.
Uyuyamıyorum. Uykusuzluk gözlerimden bir ninni gibi akıyor, ama yine uyuyamıyorum. Zamanımın yetmeyeceğini düşünürüm geceleri. Geceden karar verir, sabahları zamanımın olduğunu düşünerek vazgeçerim bu kararlardan. Anlıyorum yine yargısız infaz yaptım. Ama kime ‘’gece’’ ye mi, ‘’gündüz’’ e mi? Yoksa hala kulaklarımda çınlayan, camilerden yükselen şu ezan seslerine mi?
Uyuyamıyorum. Haksız rekabete uyuyamıyorum. Acısını gizleyene uyuyamıyorum. Deli gibi sevip de sevilmeyene uyuyamıyorum. Aşk sancılarıyla uyuyamayanlara uyuyamıyorum. İşte rekabet haklı yerini buldu. Ne kadar çok sevenin varmış be gece… Bir de yakınırsın yalnızlık ve haksızlıktan.
Asıl benim haksızlıktan yakınmam lazım. Uyuyamıyorum. Sözlerimin tükenip bu yazıyı sonlandırmaktan korkuyor ve uyuyamıyorum. Yine yatağıma dönmekten korkuyor ve uyuyamıyorum. Hava açılmaya başladı. Yine rekabete girdiniz değil mi gece? Hiç vazgeçmeyeceksiniz değil mi?
Uyuyamıyorum. Korkuyorum artık karanlıktan değil, sabahın olmasından, ilhamın kaçmasından, büyünün bozulmasından, yine sade bir ben olmaktan korkuyor ve uyuyamıyorum.
Uyuyamıyorum. Yeni bir gün doğuyor evet, ama ömrümden yeni bir gün, yeni bir dakika, yeni bir saniye, yeni bir salise, yeni bir an gidiyor…
Ben bir umutla seni beklerken, sen başka yerde başka kollardaydın. Hiç yokken üzülür, durup dururken gülmeye başlardın. Yaptıkların anlamsız olsa da, benim için çok anlamlıydı. İncinmem için elinden ne gelirse yapardın… Ben bir şair edasıyla kalemimi kullanırken, sen dilini kullanmayı tercih ederdin. Dil gibi değil, bir hançer gibiydi o et parçası benim için. Sensiz olmak ölümlerden ölüm beğenmektiyse, seninleyken mezara giriyordum…
Bu acı bana fazlaydı. Yazmak için çok az, düşünmek için çok fazla. Biliyorum, sen bunları nasıl olsa kafana takmazdın. Sorun da burada zaten… Ben hem senin, hem de benim yerime takardım kafaya.
Bu acı ilk başlarda çok tatlı, çok zevk veriyordu. Zaman geçtikçe içimde bir ur gibi büyüyor, ameliyata alınmaktan korkan bir çocuk gibi ağlıyor ve ıstırap veriyordu…
Seninle ilgili çocuk masallarını rafa kaldırdım. Artık masal okumuyorum. Ya masal okuyacak yaşı geçtim ya da çok yaşlandırdı bu aşk beni. Artık ben masallar uyduruyorum insanlara… İnanmasalar da dinliyorlar… ne kadar acı değil mi? !
Hiç haykıramamanın zorluğunu yaşadın mı, yanında olup da uzaktan hissetmeği yaşadın mı? ! Sanmam… Eğer yaşasaydın böyle ısrarla çocuk kalmak istemezdin. Eğer anlasaydın, gözlerime böyle çocuksu bakışlarla bakmazdın… Eğer duysaydın böyle ısrarla bağırmam gerekmezdi…
Anlayamıyorum? ! Acaba yanlış bir hamle mi yaptım bu hayat oyununda? Bilmiyorum? ! Deliler gibi her sınavı tam puanla geçen ben, artık bu sorulara cevap uyduramıyorum bile… Hep sınavlardaydım… Hep ama hep… Hayır, işte olmadı! Bu kez bu sınavı kaybettim. Puanım çok az. Ben senin kalbinin kontenjanlarına az geldim. Yetersiz ve deneyimsizdim. Ya da ben diğer öğrenciler gibi kopya çekmek istemedim. Hayatımda ilk defa sana karşı dürüst davranmak istedim…
Bir damla gözyaşı…
Bir tutam sesleniş…
Bir avuç sevgi…
Bir derleme muhabbet…
Bir candan bakış…
Bir oluk sıcaklık…
Akşamlar erken çöker buralara…
Karpuz, peynir gibi lezzetli,
Tren garı gibi hüzünlü…
El ayak çekilmiş sanki sokaklardan,
Ben gecelere düşman,
Mum ışıklarında pervane gibiyim…
Mutlu olmayı bilmek, mutlu olmak değildir. Önemli olan mutlu olmayı deneyip, mutlu olmaktır…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!