Yıldızlara ulaşmaya çalışan bir çocuk gibi sevmek…
Çok uzak, ulaşılmaz ama bir o kadar da güzel…
El değmemiş, keşfedilmemiş diyarlar gibi bilinmez
ama güzelsin…
Seni sevmek ise,
senden ve her şeyden daha güzel…
Tıpkı bir gecede ay ışığı arar gibi, kalabalık içinde seni bulmakta zorlanıyorum.
Ruh ölümlere düşman,
Bense sensizliğe…
Şimdi cevap ver ey sevgili:
Neredesin? !
Yanar geceler bir kalemde
Bir var oluş, bir gidiş…
Ben seni yaşarken, sen sensizliği yaşadın.
Hala vurgunum o anlamsız, boş cümlelere…
Sebepsiz gülüyorum, ağlamaktansa
Biz bir elmanın iki yarısı olmaktansa,
Yağmurun damlayışlarıydı kulaklarımda çınlayan…
Ya da sebepsizdi haykırışlar,
Mutluluk süs eşyası,
Kullanılmayan, tavan aralarında…
Bu durak çok sessiz, yolcusu yok, hancısı yok…
Yorgunluk bu duraklarda ‘’AĞLAMA DUVARI’’ olmuş…
Kaçıp gitmişsin buralardan…
Sadece küllerin kalmış sobamda…
Ellerimi sensizlikle ısıtıyorum…
Ruhum üşümekte, yüreğim bitik…
Romanlardaki gibi değil bu masal!
Çocukluğumuzdaki gibi değilmiş bu dünya!
Bu aralar, hatta 21. yy'ın vebası olarak görülen toplumsal sorumluluklar insanları; sinirsel bozukluklar, depresyon ve en nihayetinde cinnet geçirme haddine kadar getirdi. Artık her 5 insandan 3'ün şikayet ettiği bu tür sorunların bir çok nedenleri ve sonuçları var. Bunlar; açlık, yoksulluk, aile yaşamı, okul, iş hayatı ve çektikçe ucunun uzadığı çeşitli faktörlerdir.
İnsanlar nedense sorunlara çözüm aramaktansa, onlardan kaçmayı tercih ediyorlar. Zira çözüm aramak sorunla yüzleşmek anlamına geliyor. İnsanlar ise işin kolayına kaçıp ya birilerini suçlamayı ya da çeşitli kaçış yöntemlerini yeğliyorlar. Teknik ne kadar kolaysa o kadar çok tercih ediliyor.
Özellikle globalleşen dünyanın dayattığı sistemlerden birisi de sınavlar. Daha önce de bu konuya köşe yazılarımda değindim. Ama unuttuğumuz bir şey var kimse bu sınavlar sonucunda ölmeyecek. Sınavın esas mantığından uzaklaşıp sonuca odaklanıldı. Bu da insanları zayıf bir forma soktu. Kazanmak, kazanamazsan hayatın bitmesi sonucu nereden çıkarılıyor? Evet, sınavlar hayatın ilerleyen dönemlerini belirliyor, ama unutulmaması gerek ki, bu sınavlar amaca giden araçlar ve amaç unutulup araç önemsendiği takdirde ortaya koca bir iş olanağı çıkıyor. Özel okullar, dershaneler, özel dersler gibi eşitsizlikler ki, bunlar ise eğitim gibi eşit alınması gereken bir mefhuma ihanet oluyor.
Gelgelelim iş hayatına. Okul hayatından sonra asıl çekişme burada başlıyor. Küçükken hatta okul yıllarında kolayca dillendirilen kelimelerin artık yutulması gerekir. Susmaya yeri geldiğinde size yapılan haksızlığı yutmak gibi şeyler öğretilmeye başlar. Ve bunu toplumun ana dayanağı aile yapar. Nitekim bu kişiler, okul ve iş hayatı sonrasında mutsuz birer birey, aile ve en nihayetinde toplumu oluştururlar. Ve başlarlar, ruh doktorlarının kapılarını aşındırmaya. Hatta bu psikolojik rahatsızlıklar fiziksele varan sonuçlar göstermeye başlar.
Uzun lafın kısası. Hayatı fazla ciddiye almayın. Olduğu gibi, gerektiği kadar ciddiye alın. Ve Nietzsche'nin de dediği gibi "was mich nicht umbringt macht mich stärker". Yani, "Seni öldürmeyen şey, güçlü kılar".
Huzurla kalın!
Sensizlik damlıyor gözlerimden,
Bir ayrılık sözcüsü gibi…
Ben seni arıyorum, yalnızlığı bulur gibi…
Nefesler tutulmuş, haksızlığa kumar oynanır gibi…
Sen bıraktığında çocuk ellerimi,
Kaybetmiştin bendeki çocuğu…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!