Herkesin Bir umudu vardır, Bir savaşı, Bir kaybedişi, Bir acısı, Bir yalnızlığı, Bir hüznü… Çünkü herkesin bir gideni vardır… İçinden bir türlü uğurlayamadığı…
Çocuk uykusunda gülüyor Yılların acı çığlığından habersiz Elleriyle oynuyor karanlıklar Sessiz sessiz. Ah bebem Rüzgâr saçlı bebem Bilsen insanların hâlini bir Bu kara yalnızlıkta körelen Işık benimdir. Bu uzayıp giden yolda Ağlayıp ağlayıp da Aklımı sokmuşum girdabına Yaşamanın. Çocuk uykusunda gülüyor Yılların acı çığlığından habersiz Elleriyle oynuyor karanlıklar Sessiz sessiz.
Bir adam belki de en çok bir rüzgardır şimdi Sisli yabancı gölge gibi gezgin bir rüzgar Şehri bir yabancı gibi dolaşıyor Şehrin mabetleri bir bir tükeniyor Başlıyor içinde sonsuz susuzluk Avuçlarının içi terliyor.
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun. Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü; Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun. Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti: Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun, Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa; Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar. Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa, İçine gül koyduğum tüfek ölmeğe başlar. Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar. Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır Ve kediler her gece sürünür yastıklara. Denizleri bahtiyar eden günler kısalır; Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara, Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır. Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık, Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi... Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim; Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura. Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim, İtimat edeceğim şu belalı yağmura. Ruhuma bayrak yapıp ben teslim edeceğim Asılmış bir adamın iki eli yağmura. Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye. Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni Katıvermek sessizce söylenen bir türküye. Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya, Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.
Sana tavuskuşunun içime girdiğini Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu Son, en son söz olarak söylemek istiyorum. İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu, Bana da bir çift ak kanat kaldığını Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara; Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara. Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
İyi öykü yazdığı bilinen bir delikanlı, günün birinde durup dururken öykü yazmaktan vazgeçtiğini söylese bunu neye yormak gerekir?
Sorulduğunda size şöyle bir şey söylediğini düşünün: “Ben bir hukuk kitabındaki kadar tumturaklı cümle kurmasını beceremediğim sürece elime kalem almayı kendime yasaklıyorum!”
Dediği gibi de yaptı ve bir daha öykü yazmak için eline kalemi almadı.
Öykü yazmaya 16 yaşında başladı 18''inde bıraktı. O yaşta yazdığı öyküler bile kaliteliydi. Sanıyorum hep kusursuz olmanın ardına düşmüştü. Bu yüzden zor beğenirdi.
Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Sezai karakoç, Cahit Zarifoğlu'nun kızı Betül Zarifoğlu, Erdem Bayazıt'ın ağabeyi Ahmet Bayazıt, İhsan Süreyya Sırma, Beşir Atalay, Alim Kahraman, Nazif Gürdoğan, Nabi Avcı ve Mustafa Ruhi Şirin'le mesajlaşmışlığım var. Aynı zamanda merhum Cahit Zarifoğlu'nun eşi Beraet Arvas'da annem tarafından akrabam olur. Beraet Arvas, Van müftüsü merhum Mehmet Kasım Arvas'ın kızıdır.
Her biri Türk edebiyat ve düşünce tarihinde önemli etkiler bırakmış onlarca ismin yollarının aynı şehir ve aynı okulda kesiştiği, bugüne kadar yalnızca edebiyat tarihine ilgili az sayıda okurun bilgisindeydi. Başta Sezai Karakoç olmak üzere, Nuri Pakdil, Akif İnan, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Erdem Bayazıt ve Cahit Zarifoğlu'nun Maraş merkezli başlayan ve sonraki yıllarda devam eden birliktelikleri Diriliş, Edebiyat, Mavera ve daha onlarca dergi gibi Türk edebiyatının unutulmaz dergilerini ortaya çıkarmış, bu isimler üzerinden bir neslin yetişmesini sağlamıştı. Şairler ve düşünce adamlarından oluşan bu Yedi Güzel Adam'ın bütünüyle şiirden hikâyesi TRT aracılığıyla televizyon ekranlarına taşındı. İlk bölümü geçtiğimiz hafta yayınlanan Yedi Güzel Adam dizisi, Türk dizi tarihi açısından cesaret isteyen bir çalışma. Zira Türk izleyicisi ilk kez şiir, şair ve düşünür merkezli bir diziyle karşı karşıya.
Yedi adam
Yedisi de güzel ha
Way arkadaş
Diğer altısı kim ki
Ayçiçeğiyle küpşekeri de saysak
Kaldı 4
kimlermişbuyedigüzeller
" Susmanın kalesine sığınıyorum. Önümde karanlıktan duvarlar, sırtımda insan yüklü bir gök var."
Erdem Bayazıt
"Ölüm bir melek elinde gelir
Ve öper usulca çocuk yüzleri"
E. Bayazıt
"Ölümden bir işaret var her şeyde
Ölümün sesini duyuyorum şarkılarda türkülerde"
_Erdem Bayazıt_
Herkesin
Bir umudu vardır,
Bir savaşı,
Bir kaybedişi,
Bir acısı,
Bir yalnızlığı,
Bir hüznü…
Çünkü herkesin bir gideni vardır…
İçinden bir türlü uğurlayamadığı…
Turgut Uyar
Maşallah şeyda hanım bu ne kadar yazı böyle :)) Elinize sağlık
”Sükût; Dünyanın en uzun cümlesi…”
Nuri Pakdil
Çocuk uykusunda gülüyor
Yılların acı çığlığından habersiz
Elleriyle oynuyor karanlıklar
Sessiz sessiz.
Ah bebem
Rüzgâr saçlı bebem
Bilsen insanların hâlini bir
Bu kara yalnızlıkta körelen
Işık benimdir.
Bu uzayıp giden yolda
Ağlayıp ağlayıp da
Aklımı sokmuşum girdabına
Yaşamanın.
Çocuk uykusunda gülüyor
Yılların acı çığlığından habersiz
Elleriyle oynuyor karanlıklar
Sessiz sessiz.
Alaeddin Özdenören
Müslüman yürekler bilirim daha. Kızdı mı cehennem kesilir, sevdi mi cennet..
ERDEM BAYAZIT
Bir adam belki de en çok bir rüzgardır şimdi
Sisli yabancı gölge gibi gezgin bir rüzgar
Şehri bir yabancı gibi dolaşıyor
Şehrin mabetleri bir bir tükeniyor
Başlıyor içinde sonsuz susuzluk
Avuçlarının içi terliyor.
ERDEM BAYAZIT
MONNA ROSA
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
İçine gül koyduğum tüfek ölmeğe başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık,
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim;
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura.
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim,
İtimat edeceğim şu belalı yağmura.
Ruhuma bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak, ruhundan Gülce diye.
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye.
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya,
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.
Sana tavuskuşunun içime girdiğini
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu,
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara;
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara.
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
1952, Kış (Yılbaşı Gecesi)
Sezai Karakoç
Ali Kutlay(1940-2008)
İyi öykü yazdığı bilinen bir delikanlı, günün birinde durup dururken öykü yazmaktan vazgeçtiğini söylese bunu neye yormak gerekir?
Sorulduğunda size şöyle bir şey söylediğini düşünün: “Ben bir hukuk kitabındaki kadar tumturaklı cümle kurmasını beceremediğim sürece elime kalem almayı kendime yasaklıyorum!”
Dediği gibi de yaptı ve bir daha öykü yazmak için eline kalemi almadı.
Öykü yazmaya 16 yaşında başladı 18''inde bıraktı. O yaşta yazdığı öyküler bile kaliteliydi. Sanıyorum hep kusursuz olmanın ardına düşmüştü. Bu yüzden zor beğenirdi.
Rasim Özdenören
Boynumuz ağrıdı batıya bakmaktan.
NURİ PAKDİL
Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Sezai karakoç, Cahit Zarifoğlu'nun kızı Betül Zarifoğlu, Erdem Bayazıt'ın ağabeyi Ahmet Bayazıt, İhsan Süreyya Sırma, Beşir Atalay, Alim Kahraman, Nazif Gürdoğan, Nabi Avcı ve Mustafa Ruhi Şirin'le mesajlaşmışlığım var. Aynı zamanda merhum Cahit Zarifoğlu'nun eşi Beraet Arvas'da annem tarafından akrabam olur. Beraet Arvas, Van müftüsü merhum Mehmet Kasım Arvas'ın kızıdır.
Her biri Türk edebiyat ve düşünce tarihinde önemli etkiler bırakmış onlarca ismin yollarının aynı şehir ve aynı okulda kesiştiği, bugüne kadar yalnızca edebiyat tarihine ilgili az sayıda okurun bilgisindeydi. Başta Sezai Karakoç olmak üzere, Nuri Pakdil, Akif İnan, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Erdem Bayazıt ve Cahit Zarifoğlu'nun Maraş merkezli başlayan ve sonraki yıllarda devam eden birliktelikleri Diriliş, Edebiyat, Mavera ve daha onlarca dergi gibi Türk edebiyatının unutulmaz dergilerini ortaya çıkarmış, bu isimler üzerinden bir neslin yetişmesini sağlamıştı. Şairler ve düşünce adamlarından oluşan bu Yedi Güzel Adam'ın bütünüyle şiirden hikâyesi TRT aracılığıyla televizyon ekranlarına taşındı. İlk bölümü geçtiğimiz hafta yayınlanan Yedi Güzel Adam dizisi, Türk dizi tarihi açısından cesaret isteyen bir çalışma. Zira Türk izleyicisi ilk kez şiir, şair ve düşünür merkezli bir diziyle karşı karşıya.