Size düşüş sırasında yazıyorum, dünyada olma durumunu böyle duyumsuyorum. - Rene CHAR, 1988
1957 de de aynı isimli başyapıtına, valla öyle diyerek, Albert CAMUS e Nobel vermişlerdi, işi biliyorlar, sonra da 1997 de Saramagoya, ne kadar kör olduklarını anladıklarında, darısı başımıza, gün bir tane değil. Allahın damlayan pınarı. - DAĞLARCA.
George Steiner isimli - Fransız Filozof - tragedyanın ölümünden bahseder, işlevini yitirmiş tarz olarak, aslında da tarihde de fazla yazılabildiğine raslanmaz, çünkü siparişle yazılmaz, kendi dinamiklerini talep eder, onun için de süreye bakılırsa, çok azdır, İngilizlerden Raymond Williams, ve öğrencisi Terry Eagleton itiraz ederler, hadi canım ordan diyerek, üstelik ikisi de Marksist, hatta Modern dönemin daha kolay bir zemine, imkan verdiğine değinirler, daha yakın zaman da Ukrayna da olanları ve nedenlerini, tonlarca uyuşturucuya, ya da anti depresana giderek yayılarak dünyada ihtiyaç duyan insanların psişelerini, bireysel ilişkilerden, toplumsal ilişkilere yayılan pürüzleri trajik bulmamak epey zeka gerektirir, biz de bulunur mesela, ilk 5 e giren Üniversiteler de, yok artık diyebiliyorlar, ne anlarlar böyle şeylerden, bence de. Keşke herşey bizim görmek istediğimizden ibaret olsaydı, çok kolaylaşırdı uğraşımız, epey de raha ederdir. Öyle mi.
Önümüzde durur, biz başka tarafa bakarız, adını sır koyarız, anlaşılmadı diye, niyetin kendine niyet etmesi gibi, neliği çerçevesinde, bir döngüyü besleyerek, eylemle aşılacağı zannedilen de, bütün tarih boyunca sonuçsuzca geri döner aynı nedenle, kendine hapsolmuş şekilde, anlaşılmayan gerek duymayıştır, güvenli kendiliğinde. Gerekliliğin talebi değil, niyeti olur, kanılarımız yol keser, günümüzün özeti çerçevesinde, kayıplarımızın sorumlusunu orda görmek, bizi her zaman mutlu eder, biz içinde değilsek, neden sorun olsun. Daima özgür olmanın keyfine doyulmaz.
Hiç durmadan, asla geri dönmeden tırmanıyor ve hiç kimse bilmiyor, onun nereye gittiğini, taşıdığı yük ağır ama bacakları bağlı değil ve iyi işitmiyor kulakları, Adını haykırdığı hiçbir kapı açılmadı. Ancak birini beklediklerini anlayınca, yüzünü değiştirmek geldi aklına. Derken, o hep beklenen ama, hiç gelmeyen kişinin yerine girdi.
Damıtılmış görü, bağlantının nesnede bağlantısızlaşarak can kuruşu, geçişgenliğin kurucu unsuru, ruhsallık ve nesnellik içiçeliğinin kendilik sıçrayışı, nereye istersen götür, dükkan senini.
Karşılıklı, birbirinin üreteni.
Gerçek gerçek değil, kendimizden süzülen, gerçek, gerçekleşir.
Yerle göğün, ölümlülerle, ölümsüzlerin ayna oyununu yalınlık içinde görünür kılan bu oyuna dünya deriz. - Heidegeer.
Felsefede düşünmek, bildik olandan tuhaf olana dönmek ve tuhaf olanda gerçekle karşılaşmaktır. - Paul VALERY, Fransız Dahi Şair.
Size düşüş sırasında yazıyorum, dünyada olma durumunu böyle duyumsuyorum. - Rene CHAR, 1988
1957 de de aynı isimli başyapıtına, valla öyle diyerek, Albert CAMUS e Nobel vermişlerdi, işi biliyorlar, sonra da 1997 de Saramagoya, ne kadar kör olduklarını anladıklarında, darısı başımıza, gün bir tane değil. Allahın damlayan pınarı. - DAĞLARCA.
George Steiner isimli - Fransız Filozof - tragedyanın ölümünden bahseder, işlevini yitirmiş tarz olarak, aslında da tarihde de fazla yazılabildiğine raslanmaz, çünkü siparişle yazılmaz, kendi dinamiklerini talep eder, onun için de süreye bakılırsa, çok azdır, İngilizlerden Raymond Williams, ve öğrencisi Terry Eagleton itiraz ederler, hadi canım ordan diyerek, üstelik ikisi de Marksist, hatta Modern dönemin daha kolay bir zemine, imkan verdiğine değinirler, daha yakın zaman da Ukrayna da olanları ve nedenlerini, tonlarca uyuşturucuya, ya da anti depresana giderek yayılarak dünyada ihtiyaç duyan insanların psişelerini, bireysel ilişkilerden, toplumsal ilişkilere yayılan pürüzleri trajik bulmamak epey zeka gerektirir, biz de bulunur mesela, ilk 5 e giren Üniversiteler de, yok artık diyebiliyorlar, ne anlarlar böyle şeylerden, bence de. Keşke herşey bizim görmek istediğimizden ibaret olsaydı, çok kolaylaşırdı uğraşımız, epey de raha ederdir. Öyle mi.
Kendi talep etmemişse, değmez, okur kalmak daha iyidir, değenine de herkes değmez, elden başka da bir şey gelmez.
Önümüzde durur, biz başka tarafa bakarız, adını sır koyarız, anlaşılmadı diye, niyetin kendine niyet etmesi gibi, neliği çerçevesinde, bir döngüyü besleyerek, eylemle aşılacağı zannedilen de, bütün tarih boyunca sonuçsuzca geri döner aynı nedenle, kendine hapsolmuş şekilde, anlaşılmayan gerek duymayıştır, güvenli kendiliğinde. Gerekliliğin talebi değil, niyeti olur, kanılarımız yol keser, günümüzün özeti çerçevesinde, kayıplarımızın sorumlusunu orda görmek, bizi her zaman mutlu eder, biz içinde değilsek, neden sorun olsun. Daima özgür olmanın keyfine doyulmaz.
Hiç durmadan, asla geri dönmeden tırmanıyor ve hiç kimse bilmiyor,
onun nereye gittiğini, taşıdığı yük ağır ama bacakları bağlı değil ve
iyi işitmiyor kulakları, Adını haykırdığı hiçbir kapı açılmadı. Ancak
birini beklediklerini anlayınca, yüzünü değiştirmek geldi aklına. Derken,
o hep beklenen ama, hiç gelmeyen kişinin yerine girdi.
Pierre REVERDY, 1960, Fransız Şair.
Çev. Halil GÖKHAN.
Sözün kendine dönüşü, sürekli kendi kendinle, kendileşerek kendi içinde kendinden uzak bir kendiyi kurarak, kendiliğe karışır.