İnce pırıltıların o ne saf hüneridir, bir seçilmez köpükte nice elmas eritir, nasıl bir sükun sanki peyda olur o demde, ve güneş uçurumun üstüne gelir durur, ebedi bir davanın saf marifeti budur, zaman kıvılcım, hülya bilmek olur alemde. Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi, etrafımad denize bakışlarımın bendi, çıkarım o saf yere artık bütün bütüne, ve bütün tanrılara son adağım olarak, asude bir meneviş dağıtır kucak kucak, şahane bir istihkar irtifalar üstüne. Nasıl ağızda yemiş zevk olup da erirse, o yokluğunu nasıl lezzete çevirirse, varsın şekli mahvolsun, orda içime siner, benliğimin ilerde duman olacak özü, eriyen ruha söyler bir şarkıyla gökyüzü, nasıl değişmededir ulu sahiller. Bilir misin, yaprak ve dalların düzme tutsağı, o cılız parmaklıkları yiyen girinti, yumulu gözlerimi kamaştıran gizler, hangi ten çekmekte tembel sınırına beni, hangi tutkudur o kemikli toprağa sürükler, bir kıvılcam tende anar yitişlerimi.
Masum insan kalmadı artık, herkesin işi gücü fesat, yürek yas, tasa içinde, her sabah kalkar kalkmaz görüyoruz durumu, ama düzeltmek için çaba da yok, dün neyse, bugün de o, miskinlik sinmiş insanların yüzüne, kimse laf anlamıyor, anlayıp kızanlar bile dilini tutuyor, yoksullar zengin karşısında güçsüz, ne acıklı bunu görüp de haykırmamak, ama, anlamayanlara, dil dökmek daha acı, insan, sesini yükseltmeyegörsün, başlıyor gerçekleri bilmeyenlerin öfkesi, bugünlerde herkes sırf kendini dinliyor, kendinden başkasına inanan yok. Hiç, ilişki kalmadı gerçekle söz arasında.
Çev. Talat Sait HALMAN, Rahmetle,
Eski Mısırdan bir şiir, - 5000 yıl önce -, bugünle alakalı şeyler değil bunlar, geçmişte kalmış olgular, yoksa medeniyet varken konu bile olamaz.
Eğer ebedi kelamı içinde duymak istersen sen İlkin tedirginliğinden büsbütün kurtulmalısın sen. Tanrı ayrım gözetmez, herşey onun için eşit değerde, İyiden başkası değil, cehennemin, ölümün ve üzüntün, Kötü denen herşey , ey insan, senin içindedir bütün. Ey insan Tanrıya sadık kalsana, işte o zaman en büyük felaket bir cennet olur sana. Kimse bir şeye karşılıksız sahip değildir, ki varlığın bir bedel ödemeden gökülkesine girsin. Bir yalancı ışıktır kötü insan, bir yıldızdır iyi insan, biri kendiliğinden yanar, diğeri ışığını alır Tanrıdan. Kimseye vermez gökülkesini, çekmelisin onu yanına kendin, değilmi ki üşendin onu ele geçiremezsin.
Gizlidir özün senin varlıklar o gizliden belirir, Dibi görünmez gücünün, yalnızca dalgalar belirir. Tanıktır o yetkin varlığına evrenin altı ve üstü, Ne yer ne de gök varken, o öyle boşuna mı belirir. Gücünü göstermek istemiş de gizeminin büyüklüğü, Karanlığın tozundan dünyayı gösteren ayna belirir. Kimi zaman gizemin toprağa saklar, bin ay yüzlüyü, Kimi de sanatınla, topraktan bin ay yüzlü belirir. Bilgeliğin gizli kalmasın diyedir yaşayanlara, Gizeminle inançsızlar içinde yalvaçlar belirir. Bir nişandır sevgiden belirtmek için gönül borcunu, Kara gönlünden Fuzuli, can can katan sözler belirir.
Fuzuli, 16. Yüzyıl. Geçmiş zamanlar, artık geçmiş.
İnce pırıltıların o ne saf hüneridir, bir seçilmez köpükte nice elmas eritir,
nasıl bir sükun sanki peyda olur o demde, ve güneş uçurumun üstüne gelir
durur, ebedi bir davanın saf marifeti budur, zaman kıvılcım, hülya bilmek olur
alemde. Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi, etrafımad denize bakışlarımın
bendi, çıkarım o saf yere artık bütün bütüne, ve bütün tanrılara son adağım olarak,
asude bir meneviş dağıtır kucak kucak, şahane bir istihkar irtifalar üstüne. Nasıl
ağızda yemiş zevk olup da erirse, o yokluğunu nasıl lezzete çevirirse, varsın şekli
mahvolsun, orda içime siner, benliğimin ilerde duman olacak özü, eriyen ruha söyler
bir şarkıyla gökyüzü, nasıl değişmededir ulu sahiller. Bilir misin, yaprak ve dalların
düzme tutsağı, o cılız parmaklıkları yiyen girinti, yumulu gözlerimi kamaştıran gizler,
hangi ten çekmekte tembel sınırına beni, hangi tutkudur o kemikli toprağa sürükler,
bir kıvılcam tende anar yitişlerimi.
Paul VALERY, Fransız DAHİ ŞAİR,
Çev. Sabri Esat SİYAVUŞGİL
Senle başlayıp, biter.
Dağılıp giden bir tüyü havada tutan hava.
Masum insan kalmadı artık, herkesin işi gücü fesat,
yürek yas, tasa içinde, her sabah kalkar kalkmaz
görüyoruz durumu, ama düzeltmek için çaba da yok,
dün neyse, bugün de o, miskinlik sinmiş insanların
yüzüne, kimse laf anlamıyor, anlayıp kızanlar bile
dilini tutuyor, yoksullar zengin karşısında güçsüz,
ne acıklı bunu görüp de haykırmamak, ama, anlamayanlara,
dil dökmek daha acı, insan, sesini yükseltmeyegörsün,
başlıyor gerçekleri bilmeyenlerin öfkesi, bugünlerde herkes
sırf kendini dinliyor, kendinden başkasına inanan yok. Hiç,
ilişki kalmadı gerçekle söz arasında.
Çev. Talat Sait HALMAN, Rahmetle,
Eski Mısırdan bir şiir, - 5000 yıl önce -, bugünle alakalı şeyler değil bunlar, geçmişte kalmış olgular, yoksa medeniyet varken konu bile olamaz.
Bilgi ardında yükseliş aramak, ulaşılmaz hayal imiş ancak,
Aşk imiş her ne varsa alemde, bilgi boş bir masal imiş ancak.
Fuzuli, 16. Yüzyıl.
Eğer ebedi kelamı içinde duymak istersen sen
İlkin tedirginliğinden büsbütün kurtulmalısın sen.
Tanrı ayrım gözetmez, herşey onun için eşit değerde,
İyiden başkası değil, cehennemin, ölümün ve üzüntün,
Kötü denen herşey , ey insan, senin içindedir bütün.
Ey insan Tanrıya sadık kalsana, işte o zaman en büyük
felaket bir cennet olur sana. Kimse bir şeye karşılıksız
sahip değildir, ki varlığın bir bedel ödemeden gökülkesine
girsin. Bir yalancı ışıktır kötü insan, bir yıldızdır iyi insan,
biri kendiliğinden yanar, diğeri ışığını alır Tanrıdan. Kimseye
vermez gökülkesini, çekmelisin onu yanına kendin, değilmi ki
üşendin onu ele geçiremezsin.
Angelus SILESIUS, Alman Mistik Şair, 1677
Gizlidir özün senin varlıklar o gizliden belirir,
Dibi görünmez gücünün, yalnızca dalgalar belirir.
Tanıktır o yetkin varlığına evrenin altı ve üstü,
Ne yer ne de gök varken, o öyle boşuna mı belirir.
Gücünü göstermek istemiş de gizeminin büyüklüğü,
Karanlığın tozundan dünyayı gösteren ayna belirir.
Kimi zaman gizemin toprağa saklar, bin ay yüzlüyü,
Kimi de sanatınla, topraktan bin ay yüzlü belirir.
Bilgeliğin gizli kalmasın diyedir yaşayanlara,
Gizeminle inançsızlar içinde yalvaçlar belirir.
Bir nişandır sevgiden belirtmek için gönül borcunu,
Kara gönlünden Fuzuli, can can katan sözler belirir.
Fuzuli, 16. Yüzyıl. Geçmiş zamanlar, artık geçmiş.
Herkesi seven, aslında hiç kimseyi sevmiyordur, ama, karlılığı tartışılmaz. Karına gitmek de burda işe yarar, tercih sorunu, burası çabuk biter de.
Sınavını verdiysen pahası konuşulmaz bile, öyle değerli, vermediysen, pahası konuşulur hale gelir, konuşabilirsen.
Tanımak hiç olmamıştır, tanımadım diyen de, çünkü tanıtmıştır.