Seçeneklerin sınırsızlığı seni dağıtıp izini silmek içindir varlık planında, aynı planda kurtarmak için bıraktığı ipte, kendi doğruları, yani vahiy, vahyin olmadığı yerde dinin adı geçmez, yani seni bağlamaz, ama onun doğrusu, bağlar ve ordan kurtulamazsın bir daha, yanlışa düşmüşsen, kafana göre hareket edebilirim zannetiğin, sadec bir hayaldir, gerçekle uyanırsın, ve gerçek, gerçekten olur, öylece kalırsın, başka da bir imkanın artık olmaz, mesele görüp ölçmedir, dayanırım zannetiğin daha gerçekleşmediği içindir.
Unutulmasın, kendini neye layık gördüğünün veya hak gördüğünün hiçbir önemi yoktur, amy, onun neye layık gördüğünün çok çok önemi vardı, onun için senin doğruların seni kurtarmaz, ama onun doğrularına sıkı bağlılık bataktan çıkarır, ondan anlayarak okuyacaksın, kuran kurslarıyla harcanır gider bu anlayış eğer arapçaysa nasıl yapılıyor bilmiyorum, bunun esası ayetleri ayrıntılı anlatmaktır ek kaynaklarla mukayese sağlayarak, yoksa geçmiş olsun, talep edip uğraşacak olan da sizsiniz, benim peşimde değil, bunun peşinde olursan herkese yarar, sana da, puan böyle kazanılır, bana çatarak yerin sağlamlaşır ancak hem de hiç ummadığın yerlerde, öğrenmende bir sürprize bakar.
Batılı olmak diye birşey saçmalık artık, doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi kalmadı, hele iletişim, uzay çağında, küçük bir top parçası, batılı diye bir şey varsa o da modern anlayıştır, ki tehlikeli olan o ötekileştiren, bencil, benmerkezci, altta kalanın canı çıksın diyen, anlayış, yani eskilerin dediği hep ban rab bana tipi, burdan barış çıkmaz,zaten son yüzelli yılda çıkmadı da, halbuki Kuran bir paylaşım rotası çizer, ve adil uygularsan, hayat mis gibi olur, kavga bitmese bile düşük seviyeye çekilir, yoksa tanıdığım insanlar içinde son derece iyi niyetli olanlarda vardı, toptancılık yoktur bende, zaten çoktan seçme bu orda da aynı, oranın sorunu, yönetim anlayışı ağırlıklı bu, yoksa halkınd aynı fikri paylaşmayanlar mutlaka vardır, etki yaratamazlar sadece, tarih böyle zaten, onların haklarını da, aynı samimi tavırlarını sürdürüp ortak olmazlarsa kötülüğe Kuran zaten korur, dünyada herkes Allahın varlıklarıdır, kelimeyi şehadet getirmesi falan gerekmez, doğru ve samimi davranış zaten doğrudan pay sahibi yapar, beklentisi de bu zaten, esfeli safiline attıklarından, insan olarak tamalayın, bu başarı geri gönderdiğim yere gene geri alırım demektir. Batılı Doğulu diye bir derdim, yok insan mı değil mi diye var.
Yapısal hesaplar insan varlığı ile ilgili daha çok şey ortaya çıkarır. Her ne durumda olursa olsun bu özsel olan gelecekteki sonuçlara uygundur, eğer kişi onlara aldırmazsa veya mevcut yetersiz değerlendirmeler tarafından ezilmesine izin verirse, sağduyusuz olarak yargılanır.
Thomas NAGEL, Amerikalı Filozof, 1937
Yani görünür olman bir varlık hakkı doğurmuyor, bu hakedilmeyle oluşan bir deneyim, yani görüntüde kalan seni sağlam bir zemine bırakmıyor, nedir o zemin, zaten çökerttiğin tutumunla, son dakikaya kalanın, dakikası yoktur. Bütün rıski de senelerce herkese karşı benim taşımam eşyanın tabiatına aykırı, o zaman tabiatta bir kayma başlar, yeni haberdi, dünyanın eksenin de kayma var diye, yok benimkide kaysın bir hele, sen bilirsin.
Şiirin sonsuzluğunu ağzından taşıran gülüşlerle, ama, burada erinç birinin düşüncesi, ateş yanar, romanın öğrettiği gibi, ayna eritir ve kalıba döker, kendini ve devinir, ve yakalar, hiçbiryerden parlak yanan soluğu, ateşe camsı bir ışıltı solur. Bir alışılmışlığı odanın, alışılmışlığında, güçlü bir portre çünkü ilkten önce gelen, bir ikinci gibi, içinde gerçek yalanların saklandığı, ve hala hayatta kaldığı siyah gerçekdışı. Gün kabartmaları parçalanır güz gecesinde, ateş söner ve kitap tamamlanmıştır. Durgunluk bilincin durgunluğu. Varoluş damarlarının içinde atar, bilgisi soğuk, kimsenin olmayan birisinin yüreğinde. Ve biri titrer, anlaşılmak ve sonunda anlamak için, bilmek şeyleri, çok iyi görmenin ölümcüllüğüne dönüşmüş gibi.
Nasıl da güzel, sarılıp okşaman, kızkardeşim, kadınım, sarılıp okşaman nasıl tatlı, nasıl daha iyi şaraptan ve süründüğün yağların kokusu tüm ıtırlardan, el değmemiş bal damlıyor dudakların kadınım, dilinin altı sütle bal, ve Lübnan kokuyor giysilerinden, kapalı bir bahçesin sen kadınım, kapalı bir pınar, mühürlenmiş kaynak. Bir nar cümbüşü bahçen, içinde en güzel yemişler. Nasıl da güzel ayakların, sandallar içinde soylu kız, kalçalarının çevresi nasıl da ustaca yontulmuş mücevher. Ay biçimi bir kupa dişiliğin, şerbeti eksilmesin içinden, bir buğday istifi bedenin, zambaklar sarmış çevresini. Memelerin tıpkı ikiz yavruları ceylanın, boynun fildişi kule, Bath Rabbim kapısındaki Heşbon havuzlarını andırıyor gözlerin. Nasıl da güzelsin sevgilim, nasıl da tatlı, benzersiz tatlar içinden. Hurma ağacını andırıyor öyle duruşun, ve salkımlarını memelerin, tırmanayım dedim hurma dalına, dallarını tutayım, memelerin salkım olsun asmaya, soluğun elma koksun daha, bir mutluluk şarabı ağzın, o şarap ki sevgili için akar dümdüz ve kayar gider, dudağından uyuyanların. Sevdiğiyim ben onun, yüreği yalnız beni özler. Sabah erken inelim bağlara, bakalım çiçeklenmiş mi asma, tomurcuk vermiş mi nar, orda sevgimi vereyim sana. Dışarıda bulurdum seni öperdim, kötü bakmazdı kimse, Başımın altında durur sol eli, sağıyla bedenime sarılır. Mühür gibi koy beni yüreğine, mühür gibi kolun üstüne, çünkü ölüm gibi güçlüdür sevgi, ölüler ülkesi gibi sarptır tutku, ve alev yanığıdır yanıkları, seller gelse söndüremez sevdayı, ne de ırmaklar bastırır, malın mülkünü dökse de biri, hor görülür, kınanır, sevilmek için, kızkardeşimiz daha küçük, henüz çıkmamış memeleri, ne yaparız onun için, gelip isterse biri, kale duvarıysa kızkardeşimiz, gümüş kuleler dikeriz üstüne, bir kapıysa eğer, ağaç masalar koyardık ardına, kale duvarıyım ben, kuleler gibidir memelerim, dinginliği bulanım ben onun gözlerinde. kaç sevgili kaç, ceylana yavru yavru geyiğe benzer, güzel kokulu dağların tepesinde.
Gençler aydınlanma bizdeki cahil cuhela entellerin anlattığı gibi bir şey değildir, tam aksine yeni başlayan evre de, yani sanayi sıçraması, yeni ölçülerle insanı test eden bir tsunamidir, ve kitleleri ezip geçmiştir, çok azı yoluna devam edebilmiştir, iyi de hissedememiştir, tekniği büyük katkısı olmuştur, ama, insan araç değildir, öyle iyi yaşayamaz, araçsallaşmış insan, bir dişlinin parçası olarak her gün şu veya bu şekilde, şehirli endüstriyel yapıda sürekli dişlenir, paraçlanmış etleri dağılmış bir halde, bütünlükten giderek uzaklaşır, bir yanılsamayı gerçek görmeğe çalışarak ayakta kalmaya çalışır, ondan yapay desteklere ihtiyaç doğar, ayrıca teknik kendi kurbanlarını da talep eder, ürettiklerini birileri alacak ki, şehrin, pahalı ve rekabetçi ortamında ayakta kalabilesin, bu da pazar sorunu yaratır, ve payşlaşım kavgalarıyla, savaşlar tetiklenir, bugün hala da bu yaşanıyor, bu gözü doyurmak için yeni kurbanlıklar gerekir, bunda aydınlanmış bir şey yoktur, gittikçe her yere gece çöker, ama, yobaza bunu anlatamazsın çünkü hen yeni dönem kendi fanatiğini de üretir, ve bu zaman içinde kemikleşir, ondan yerleşiklik, en ufak bir itiraz da kırılır, ve etrafını kırmaya başlar, ötekileştirme ve ben merkezciliğin fitili böyle ateşlenir ve o bataktan artık çıkmaz çok zor hale gelir, barış ve sevgiyi yücelten dinleri uygulayacaklar da kelaynaklaşır ama, bu testten sağlam çıkarlar, diğerlerine ancak enkaz kalır görmedikleri ama, görecekleri.
Biz çözümü söyledik, insan olmanın rehberidir, öncelikle davranış ve tutumdur diye, son nefese kadar, tasarrufunda herkes eşit ve özgür, önündeki zamanı iyi değerlendiren kendi şansını arttırır, bu kimsenin yetkisinde olan bir güç değil,doğrudan kendi elinde olan bir güç o da davranış ve tutumun, örneklerini verdim, zaten, ama, modern evrenin tuzağı da budur, küçük tanrıların işi zordur, vay bana ha ve kolay lokma kültürü, sana olarak biter ve artık kendi seçimin olur, seyrettiğin kadarının kat be kat fazlası da seyredilir. İnsan olma rotasında iyiliğe kemliğin yeri yoktur, onu olmayanlar yapar, onun da hediyesi olmaz, artık ne olursa.
Giderek artan dünya nüfusu ve şehirleşmeyle gelen yeni insan tipini ilk Nietzsche teşhis eder - Bunlar göz kırparlar, ve biz biliriz derler - diye, 1900, ve ikinci ikazı 1930 da kitlelerin ayaklanması kitabıyla Ortega Gasset yapar, ki kült bir kitaptır, - Kitle insanı için, bunlar hayatlarından çok memnun, bu korkunç - der, ve on sene sonra sevkiyat başlar, dünya kan gölüne döner, biz bunları 12 Eylül öncesi bahsettiğim Tıp Akademisyeni arkadaşla, saatlerce tartışırdık, yemedik tabii, ama, hiç etkilenmedikte değil, onu 12 Eylül sürdü, işsiz kaldı, babadan kalma birşeyleri olmasa feci durumlara düşecekti, biz yollarda yürürken kapı eşiklerine sığınırdık, kurşun yememek için, eve giderken, bazen on dakikalık yol bir saat sürerdi. Ama, hiç olmazsa ölmedik, biraz daha ömrümüz oldu, beş bin genç güme gitti.
Seçeneklerin sınırsızlığı seni dağıtıp izini silmek içindir varlık planında, aynı planda kurtarmak için bıraktığı ipte, kendi doğruları, yani vahiy, vahyin olmadığı yerde dinin adı geçmez, yani seni bağlamaz, ama onun doğrusu, bağlar ve ordan kurtulamazsın bir daha, yanlışa düşmüşsen, kafana göre hareket edebilirim zannetiğin, sadec bir hayaldir, gerçekle uyanırsın, ve gerçek, gerçekten olur, öylece kalırsın, başka da bir imkanın artık olmaz, mesele görüp ölçmedir, dayanırım zannetiğin daha gerçekleşmediği içindir.
Unutulmasın, kendini neye layık gördüğünün veya hak gördüğünün hiçbir önemi yoktur, amy, onun neye layık gördüğünün çok çok önemi vardı, onun için senin doğruların seni kurtarmaz, ama onun doğrularına sıkı bağlılık bataktan çıkarır, ondan anlayarak okuyacaksın, kuran kurslarıyla harcanır gider bu anlayış eğer arapçaysa nasıl yapılıyor bilmiyorum, bunun esası ayetleri ayrıntılı anlatmaktır ek kaynaklarla mukayese sağlayarak, yoksa geçmiş olsun, talep edip uğraşacak olan da sizsiniz, benim peşimde değil, bunun peşinde olursan herkese yarar, sana da, puan böyle kazanılır, bana çatarak yerin sağlamlaşır ancak hem de hiç ummadığın yerlerde, öğrenmende bir sürprize bakar.
Batılı olmak diye birşey saçmalık artık, doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi kalmadı, hele iletişim, uzay çağında, küçük bir top parçası, batılı diye bir şey varsa o da modern anlayıştır, ki tehlikeli olan o ötekileştiren, bencil, benmerkezci, altta kalanın canı çıksın diyen, anlayış, yani eskilerin dediği hep ban rab bana tipi, burdan barış çıkmaz,zaten son yüzelli yılda çıkmadı da, halbuki Kuran bir paylaşım rotası çizer, ve adil uygularsan, hayat mis gibi olur, kavga bitmese bile düşük seviyeye çekilir, yoksa tanıdığım insanlar içinde son derece iyi niyetli olanlarda vardı, toptancılık yoktur bende, zaten çoktan seçme bu orda da aynı, oranın sorunu, yönetim anlayışı ağırlıklı bu, yoksa halkınd aynı fikri paylaşmayanlar mutlaka vardır, etki yaratamazlar sadece, tarih böyle zaten, onların haklarını da, aynı samimi tavırlarını sürdürüp ortak olmazlarsa kötülüğe Kuran zaten korur, dünyada herkes Allahın varlıklarıdır, kelimeyi şehadet getirmesi falan gerekmez, doğru ve samimi davranış zaten doğrudan pay sahibi yapar, beklentisi de bu zaten, esfeli safiline attıklarından, insan olarak tamalayın, bu başarı geri gönderdiğim yere gene geri alırım demektir. Batılı Doğulu diye bir derdim, yok insan mı değil mi diye var.
Yapısal hesaplar insan varlığı ile ilgili daha çok şey ortaya çıkarır. Her ne durumda olursa olsun bu özsel olan gelecekteki sonuçlara uygundur, eğer kişi onlara aldırmazsa veya mevcut yetersiz değerlendirmeler tarafından ezilmesine izin verirse, sağduyusuz olarak yargılanır.
Thomas NAGEL, Amerikalı Filozof, 1937
Yani görünür olman bir varlık hakkı doğurmuyor, bu hakedilmeyle oluşan bir deneyim, yani görüntüde kalan seni sağlam bir zemine bırakmıyor, nedir o zemin, zaten çökerttiğin tutumunla, son dakikaya kalanın, dakikası yoktur. Bütün rıski de senelerce herkese karşı benim taşımam eşyanın tabiatına aykırı, o zaman tabiatta bir kayma başlar, yeni haberdi, dünyanın eksenin de kayma var diye, yok benimkide kaysın bir hele, sen bilirsin.
Şiirin sonsuzluğunu ağzından taşıran gülüşlerle,
ama, burada erinç birinin düşüncesi, ateş yanar,
romanın öğrettiği gibi, ayna eritir ve kalıba döker,
kendini ve devinir, ve yakalar, hiçbiryerden parlak
yanan soluğu, ateşe camsı bir ışıltı solur. Bir alışılmışlığı
odanın, alışılmışlığında, güçlü bir portre çünkü ilkten
önce gelen, bir ikinci gibi, içinde gerçek yalanların
saklandığı, ve hala hayatta kaldığı siyah gerçekdışı.
Gün kabartmaları parçalanır güz gecesinde, ateş
söner ve kitap tamamlanmıştır. Durgunluk bilincin
durgunluğu. Varoluş damarlarının içinde atar, bilgisi
soğuk, kimsenin olmayan birisinin yüreğinde. Ve biri
titrer, anlaşılmak ve sonunda anlamak için, bilmek
şeyleri, çok iyi görmenin ölümcüllüğüne dönüşmüş gibi.
Wallaca STEVENS, Dahi.
Çev. Gökçenur Ç.
Nasıl da güzel, sarılıp okşaman, kızkardeşim,
kadınım, sarılıp okşaman nasıl tatlı, nasıl daha
iyi şaraptan ve süründüğün yağların kokusu tüm
ıtırlardan, el değmemiş bal damlıyor dudakların
kadınım, dilinin altı sütle bal, ve Lübnan kokuyor
giysilerinden, kapalı bir bahçesin sen kadınım,
kapalı bir pınar, mühürlenmiş kaynak. Bir nar
cümbüşü bahçen, içinde en güzel yemişler.
Nasıl da güzel ayakların, sandallar içinde soylu kız,
kalçalarının çevresi nasıl da ustaca yontulmuş mücevher.
Ay biçimi bir kupa dişiliğin, şerbeti eksilmesin içinden,
bir buğday istifi bedenin, zambaklar sarmış çevresini.
Memelerin tıpkı ikiz yavruları ceylanın, boynun fildişi kule,
Bath Rabbim kapısındaki Heşbon havuzlarını andırıyor
gözlerin. Nasıl da güzelsin sevgilim, nasıl da tatlı, benzersiz
tatlar içinden. Hurma ağacını andırıyor öyle duruşun, ve
salkımlarını memelerin, tırmanayım dedim hurma dalına,
dallarını tutayım, memelerin salkım olsun asmaya, soluğun
elma koksun daha, bir mutluluk şarabı ağzın, o şarap ki
sevgili için akar dümdüz ve kayar gider, dudağından uyuyanların.
Sevdiğiyim ben onun, yüreği yalnız beni özler. Sabah erken inelim
bağlara, bakalım çiçeklenmiş mi asma, tomurcuk vermiş mi nar,
orda sevgimi vereyim sana. Dışarıda bulurdum seni öperdim,
kötü bakmazdı kimse, Başımın altında durur sol eli, sağıyla
bedenime sarılır. Mühür gibi koy beni yüreğine, mühür gibi kolun
üstüne, çünkü ölüm gibi güçlüdür sevgi, ölüler ülkesi gibi sarptır
tutku, ve alev yanığıdır yanıkları, seller gelse söndüremez sevdayı,
ne de ırmaklar bastırır, malın mülkünü dökse de biri, hor görülür,
kınanır, sevilmek için, kızkardeşimiz daha küçük, henüz çıkmamış
memeleri, ne yaparız onun için, gelip isterse biri, kale duvarıysa
kızkardeşimiz, gümüş kuleler dikeriz üstüne, bir kapıysa eğer, ağaç
masalar koyardık ardına, kale duvarıyım ben, kuleler gibidir memelerim,
dinginliği bulanım ben onun gözlerinde. kaç sevgili kaç, ceylana yavru
yavru geyiğe benzer, güzel kokulu dağların tepesinde.
İNCİL,
Çev. Samih RIFAT.
Gençler aydınlanma bizdeki cahil cuhela entellerin anlattığı gibi bir şey değildir, tam aksine yeni başlayan evre de, yani sanayi sıçraması, yeni ölçülerle insanı test eden bir tsunamidir, ve kitleleri ezip geçmiştir, çok azı yoluna devam edebilmiştir, iyi de hissedememiştir, tekniği büyük katkısı olmuştur, ama, insan araç değildir, öyle iyi yaşayamaz, araçsallaşmış insan, bir dişlinin parçası olarak her gün şu veya bu şekilde, şehirli endüstriyel yapıda sürekli dişlenir, paraçlanmış etleri dağılmış bir halde, bütünlükten giderek uzaklaşır, bir yanılsamayı gerçek görmeğe çalışarak ayakta kalmaya çalışır, ondan yapay desteklere ihtiyaç doğar, ayrıca teknik kendi kurbanlarını da talep eder, ürettiklerini birileri alacak ki, şehrin, pahalı ve rekabetçi ortamında ayakta kalabilesin, bu da pazar sorunu yaratır, ve payşlaşım kavgalarıyla, savaşlar tetiklenir, bugün hala da bu yaşanıyor, bu gözü doyurmak için yeni kurbanlıklar gerekir, bunda aydınlanmış bir şey yoktur, gittikçe her yere gece çöker, ama, yobaza bunu anlatamazsın çünkü hen yeni dönem kendi fanatiğini de üretir, ve bu zaman içinde kemikleşir, ondan yerleşiklik, en ufak bir itiraz da kırılır, ve etrafını kırmaya başlar, ötekileştirme ve ben merkezciliğin fitili böyle ateşlenir ve o bataktan artık çıkmaz çok zor hale gelir, barış ve sevgiyi yücelten dinleri uygulayacaklar da kelaynaklaşır ama, bu testten sağlam çıkarlar, diğerlerine ancak enkaz kalır görmedikleri ama, görecekleri.
Biz çözümü söyledik, insan olmanın rehberidir, öncelikle davranış ve tutumdur diye, son nefese kadar, tasarrufunda herkes eşit ve özgür, önündeki zamanı iyi değerlendiren kendi şansını arttırır, bu kimsenin yetkisinde olan bir güç değil,doğrudan kendi elinde olan bir güç o da davranış ve tutumun, örneklerini verdim, zaten, ama, modern evrenin tuzağı da budur, küçük tanrıların işi zordur, vay bana ha ve kolay lokma kültürü, sana olarak biter ve artık kendi seçimin olur, seyrettiğin kadarının kat be kat fazlası da seyredilir. İnsan olma rotasında iyiliğe kemliğin yeri yoktur, onu olmayanlar yapar, onun da hediyesi olmaz, artık ne olursa.
Giderek artan dünya nüfusu ve şehirleşmeyle gelen yeni insan tipini ilk Nietzsche teşhis eder - Bunlar göz kırparlar, ve biz biliriz derler - diye, 1900, ve ikinci ikazı 1930 da kitlelerin ayaklanması kitabıyla Ortega Gasset yapar, ki kült bir kitaptır, - Kitle insanı için, bunlar hayatlarından çok memnun, bu korkunç - der, ve on sene sonra sevkiyat başlar, dünya kan gölüne döner, biz bunları 12 Eylül öncesi bahsettiğim Tıp Akademisyeni arkadaşla, saatlerce tartışırdık, yemedik tabii, ama, hiç etkilenmedikte değil, onu 12 Eylül sürdü, işsiz kaldı, babadan kalma birşeyleri olmasa feci durumlara düşecekti, biz yollarda yürürken kapı eşiklerine sığınırdık, kurşun yememek için, eve giderken, bazen on dakikalık yol bir saat sürerdi. Ama, hiç olmazsa ölmedik, biraz daha ömrümüz oldu, beş bin genç güme gitti.
Safranı at, ama, yerine öyle değerli bir şey koy ki, attığına değsin, aşk.