Adalet ideası insan saflığının asla tahayyül edemeyeceği kadar büyük bir ütopyadır. Doğadaki her şey bu ideayı yerinden eder - tarihten söz bile etmiyoruz. - ahlaki düzen çocuk oyunlarına layık masaldır. Hayatta bir an bile kendini unutmayan, hiçbir fikirkarşısında hiçbir düş, hiçbir mücadele karşısında kendini unutmayan kimse zafer kazanır ancak. Kişi kendi çıkarı ve varoluşu hilafına bir değere kendini adadığında, ilk karşısına çıkan onu çiğner. Acının tözsel monotonluğunu varlığın bağrında keşfetmiş olanların güçlükle haz alabildiği bir zevkin farkedilmez dalgalanmaları peşinde çırpınır insan.
CİORAN, Rumen Filozof,
Yani doğruluk ideali zor iştir, avanta ideali de, sonradan acı oyar, üstelik kesintisiz, niyeti bozukla, halis olanı ayıran sınav budur zaten, bence gübrelik de yeter.
İnsan kavramı keşfetmemiş olsaydı, müzik metafiziğin yerine geçerdi, bütün sırlar söylenmiş olurdu, onları açığa çıkarma yönündeki marazi ve çetin ihtiyacı bilmezdik. Evren dile getirilemez ama doğrudan hissedilen bir kesinlik cenneti olurdu.
Yani estetik, güdülerle, gerçekleşen arasında bir ara bir kararsız form olarak durur, ve ruhsal bir mücevherle, ışıltıyı görmeye başlarsın, artık o Sühreverdinin gerçekten tarifsiz bir makam dediği yerdesin, hem de daha öteye gitmedin, ama, vakit de kısa, o zaman, onu genişleyen halkalar haline getirmek, bir karşılıklılık içinde, parıltıyı solduran, akıldışı ideallerle değil, yaklaşanın ne kattığına bakıldığında ideale gerek kalmaz, zaten olmuştur, artık ideal de idea değildir, bir yanılsama, ondan gerçeği görmek, aslında şiiri görmektir, ondan Weil, Şair, gerçeği görerek yaşamın şiirini ortaya çıkarır diyor.
Peki estetik varolanın nesidir, varlık sebebi elbette, biz görüntüde yakaladığımızı, ruhta içselleştirebildiğimiz de cisimleşiriz, yani gerçekte o zaman ilk defa görünür hale geliriz, zahiri olandan gerçeklik alanına taşınma estetikle mümkün olur, ama, bu bir ayağı sakata olmasın derimize de işlesin istiyorsak, ruhun da kapsama alanına bu görüntüyü sokmak zorundayız, yoksa estetik uçup gidecek, geriye sadece görüntü kalacaktır.
İddia edildiği gibi biz de düşünce yok değildir, gerçek fikrin anavatanı şiirden yansıyan sonsuz düşünceyi kavramada yetersiz kalan, yeni fikirlerle bulanmış kifayetsiz kafaların yakıştırmasıdır, iyice kavrayamadıkları satırları düşünce dışı sayarlar, ve aklınca küçümserler, fikrin yayıldığı sahayı ve insanlara katkılarını görmezden gelerek, halbuki her mısrada coğrafyayı kaplamış, bir hava teneffüs edilir, bu düşünce değildir de nedir, ki bugün de ihtiyacın olanı fazlasıyla karşılar, akademi biraz işini iyi yapmaya çalışsa, ekonomide bu kadar tökezlemez, çünkü mutlu insanlar ekonomik verimlilik de getirir, teknik de, o da refah demekti, zaten mutluysa da refahı artık konuşmaz, yaşarsın.
Çünkü Tanrı evrensel bir varlıktır, elbette özele inecektir, ve indi, yaratılışla eylemiyle indi. Cisimleşme, ilham vb. Fakat bu asla çıkmayan, inen bir harekettir, Tanrının hareketi bizim değil, böyle bir bağlantıyı ancak Tanrının bize emrettiği kadar yapabiliriz. Rolümüz, evrensele doğru dönmektir. Bu göreceli olanı mutlağa bağlamanın imkansızlığı hakkındaki güçlüğün de çözümü olabilir. Bu çıkan bir hareketle imkansızdır, ancak inen bir hareketle mümkündür.
Simone WEİL, Fransız Mistik ve Filozof, 1943
Yani Tanrıyı aramak falan zırvadır, kendini uygun hale getirmişsen o seni bulur zaten, ne kadar yetkinsin bu konuda ona bak asıl.
Bu devre yaşamın zorlaşması nedeniyle, şehirli - endüstiriyel yapıda, insan doğasını da bozar, kurtlaşma, yılanlaşma artar, kendini riskte gören, çözüm arayışında, kendi yöntemlerini geliştirir, illa ağır suçlar olması gerekmez, irili ufaklı tacizlerden başlar, ayak oyunlarına kadar genişler, ve daha yapılırken de sabitlenir, dökümde de açığa çıkar, pek bir kurtuluş umudu vermez, rehber eskiden bunu önünü büyük ölçüde kesiyordu, sen kimsinle başlayan süreçte, onun da etkisi kalmadı, şimdi sadece kendisine hizmet etmesi gereken bir kitapmış gibi algılayan, hiçbir şey için elini taşına altına koymayan, bu gündelik yaşamında irtibatta olduklarını da kapsar, sadece beklentisi olan, güzel davranış bekleyen rehber yerine, bozuk tavırlarına, çeşitli durumlarda engel olamayan bir yapı yaygınlaşır, yani bilgiler yeterli, kendini yani bozuk yapısını, daha güzel bir davranış anlayışına taşıyamayan da kaybedecek.
Kesinlikle duruştur, görüntü çabuk silinir çeşitli nedenlerle, ama, duruş, hep kalır, en azından bellekte, ve hiçbir okul, veya sipariş, eğitim onu temin edemez, kendi buyuran bir yetenektir.
Adalet ideası insan saflığının asla tahayyül edemeyeceği kadar büyük bir ütopyadır. Doğadaki her şey bu ideayı yerinden eder - tarihten söz bile etmiyoruz. - ahlaki düzen çocuk oyunlarına layık masaldır. Hayatta bir an bile kendini unutmayan, hiçbir fikirkarşısında hiçbir düş, hiçbir mücadele karşısında kendini unutmayan kimse zafer kazanır ancak. Kişi kendi çıkarı ve varoluşu hilafına bir değere kendini adadığında, ilk karşısına çıkan onu çiğner. Acının tözsel monotonluğunu varlığın bağrında keşfetmiş olanların güçlükle haz alabildiği bir zevkin farkedilmez dalgalanmaları peşinde çırpınır insan.
CİORAN, Rumen Filozof,
Yani doğruluk ideali zor iştir, avanta ideali de, sonradan acı oyar, üstelik kesintisiz, niyeti bozukla, halis olanı ayıran sınav budur zaten, bence gübrelik de yeter.
İnsan kavramı keşfetmemiş olsaydı, müzik metafiziğin yerine geçerdi, bütün sırlar söylenmiş olurdu, onları açığa çıkarma yönündeki marazi ve çetin ihtiyacı bilmezdik. Evren dile getirilemez ama doğrudan hissedilen bir kesinlik cenneti olurdu.
CİORAN, Rumen Filozof.
Yani estetik, güdülerle, gerçekleşen arasında bir ara bir kararsız form olarak durur, ve ruhsal bir mücevherle, ışıltıyı görmeye başlarsın, artık o Sühreverdinin gerçekten tarifsiz bir makam dediği yerdesin, hem de daha öteye gitmedin, ama, vakit de kısa, o zaman, onu genişleyen halkalar haline getirmek, bir karşılıklılık içinde, parıltıyı solduran, akıldışı ideallerle değil, yaklaşanın ne kattığına bakıldığında ideale gerek kalmaz, zaten olmuştur, artık ideal de idea değildir, bir yanılsama, ondan gerçeği görmek, aslında şiiri görmektir, ondan Weil, Şair, gerçeği görerek yaşamın şiirini ortaya çıkarır diyor.
Yani devamlılık estetiğin içinde yaşar, hem ruhta hem cisimde, başka da bir formülü yok, bunu kuracaksınız, rehberi iyi okuyun, anlayarak.
Peki estetik varolanın nesidir, varlık sebebi elbette, biz görüntüde yakaladığımızı, ruhta içselleştirebildiğimiz de cisimleşiriz, yani gerçekte o zaman ilk defa görünür hale geliriz, zahiri olandan gerçeklik alanına taşınma estetikle mümkün olur, ama, bu bir ayağı sakata olmasın derimize de işlesin istiyorsak, ruhun da kapsama alanına bu görüntüyü sokmak zorundayız, yoksa estetik uçup gidecek, geriye sadece görüntü kalacaktır.
İddia edildiği gibi biz de düşünce yok değildir, gerçek fikrin anavatanı şiirden yansıyan sonsuz düşünceyi kavramada yetersiz kalan, yeni fikirlerle bulanmış kifayetsiz kafaların yakıştırmasıdır, iyice kavrayamadıkları satırları düşünce dışı sayarlar, ve aklınca küçümserler, fikrin yayıldığı sahayı ve insanlara katkılarını görmezden gelerek, halbuki her mısrada coğrafyayı kaplamış, bir hava teneffüs edilir, bu düşünce değildir de nedir, ki bugün de ihtiyacın olanı fazlasıyla karşılar, akademi biraz işini iyi yapmaya çalışsa, ekonomide bu kadar tökezlemez, çünkü mutlu insanlar ekonomik verimlilik de getirir, teknik de, o da refah demekti, zaten mutluysa da refahı artık konuşmaz, yaşarsın.
Şair, dikkati gerçeğe odaklayarak güzeli üretir, aynı şey sevgi eylemi için de geçerlidir. - Simone Weil.
Çünkü Tanrı evrensel bir varlıktır, elbette özele inecektir, ve indi, yaratılışla eylemiyle indi. Cisimleşme, ilham vb. Fakat bu asla çıkmayan, inen bir harekettir, Tanrının hareketi bizim değil, böyle bir bağlantıyı ancak Tanrının bize emrettiği kadar yapabiliriz. Rolümüz, evrensele doğru dönmektir. Bu göreceli olanı mutlağa bağlamanın imkansızlığı hakkındaki güçlüğün de çözümü olabilir. Bu çıkan bir hareketle imkansızdır, ancak inen bir hareketle mümkündür.
Simone WEİL, Fransız Mistik ve Filozof, 1943
Yani Tanrıyı aramak falan zırvadır, kendini uygun hale getirmişsen o seni bulur zaten, ne kadar yetkinsin bu konuda ona bak asıl.
Bu devre yaşamın zorlaşması nedeniyle, şehirli - endüstiriyel yapıda, insan doğasını da bozar, kurtlaşma, yılanlaşma artar, kendini riskte gören, çözüm arayışında, kendi yöntemlerini geliştirir, illa ağır suçlar olması gerekmez, irili ufaklı tacizlerden başlar, ayak oyunlarına kadar genişler, ve daha yapılırken de sabitlenir, dökümde de açığa çıkar, pek bir kurtuluş umudu vermez, rehber eskiden bunu önünü büyük ölçüde kesiyordu, sen kimsinle başlayan süreçte, onun da etkisi kalmadı, şimdi sadece kendisine hizmet etmesi gereken bir kitapmış gibi algılayan, hiçbir şey için elini taşına altına koymayan, bu gündelik yaşamında irtibatta olduklarını da kapsar, sadece beklentisi olan, güzel davranış bekleyen rehber yerine, bozuk tavırlarına, çeşitli durumlarda engel olamayan bir yapı yaygınlaşır, yani bilgiler yeterli, kendini yani bozuk yapısını, daha güzel bir davranış anlayışına taşıyamayan da kaybedecek.
Kesinlikle duruştur, görüntü çabuk silinir çeşitli nedenlerle, ama, duruş, hep kalır, en azından bellekte, ve hiçbir okul, veya sipariş, eğitim onu temin edemez, kendi buyuran bir yetenektir.