Sayılar ruhu anlatmaz, ama, ruh sayıya hakimiyet kurar, sayı detaydır, ama, ruh, kapsam, Gödel henüz 27 yaşındayken, 1932 de, Viyana Üniv de matmatik kanıtlamasını makale olarak yayınladığında, büyük etki yaratır camialarında ve Princeton a davet edilir, aydınlanmanın iddia ettiği gibi aslında elimizde hiçbir kesinlik yoktur, belirsizlik hakimdir, kuantum gibi,ve Aristo dan sonra en büyük atılım olarak görülen hoca, son dönemlerinde İslama yaklaşır, ve artık keskin zekanın doğal sonucu da paranoid tepkiler - aptaldan paranoya çıkmaz, - vermeye başlar, zehirlenerek öldürüleceğine kanaat getirmiştir, ve yemeklerini bile eşi yapınca sadece ondan kabul eder yemeyi, ama, o da hastalanır, ve yemek yemeyince korkudan, açlıktan ölür, yani bu zeka kübü, açlıktan da ölebileceğini düşünemez, yani o kadar asılmamalı zekaya,
Arzum geleceklerden daha büyük daha tek, Elbet yollar bitecek ben hür kalacağım, Dünyanın son gününde her varlık silinecek, Bütün mesafelerden görünür kalacağım.
Dört yanda pusuya yatanı gördüm, meyveyi çürüteni, kökleri kurutanı gördüm, saltanatları bozup dağıtanı, ülkeleri hallaç pamuğu gibi atanı gördüm. İçerde pusuya yatanı gördüm, onun için semaya durdum.
Turan, Mistik
İstenmiyorsun, onu bil, sürüldün, ve ancak insan olabilirsen dönebileceksin, engelli koşuda ipi göğüslersen, kurallar da rehber de belli, daha kolay başet diye, yoksa, kendiliğinden yapabilmen, aydınlanma rüyasından ibaret, zaten kabusla geçti, hala da öyle, görüntü ile anlayış farklı, yani bir çeşit girdap, öze yönelik başarı olmadan, çevresinden dolanarak olamadı. İman da artık eskisi gibi olamaz, artık zor yani, kendine kalmış.
Hiçbir kuş kendi kanatlarıyla fazla yükseğe çıkamaz. - William BLAKE, 1757
Tehlikeli bir kusurdur, ve dünya mükemmel bir tuzaktır. - Jean BAUDRİLLLARD, Fransız Filozof, 2007,
İşte Osmanlı Türkleri bu engelleri aşmayı biliyorlardı, rehbere katıksız sadakatle, çalıyı dolanmadan, modern yemlere koşmadan, daha tarım toplumuyken, bu artık bireysellececek, ve kişisle kavga haline dönüşecektir, modern evrede, ama, kendi dönemlerinni sınavında, sadece kendi halkaların değil, 32 Milleti dahi uzun süre iyi yaşatarak bunu başarabildiler ve verdikleri kavganın sonuçlarını da hak ettiler, katıldıkları kadar ki, bugünden çok fazla olduğu kesin, işte bu gayretin fedailerine, batılı tarihçiler - Osmanlı Barışı - diyorlardı. Bugün artık bu kavga, ne kadar ciddiye aldığına, yani tamamiyle sana kalmış, artık çok daha zor, sürülmüş bir istenmiyen varlık olarak kendin, ne kadar gerekli olduğnu ispatlamak zorundasın, kulluk aynen duruyor, değişen, elinden alınanlar, yeni kavramlarla, onu yerine koyup hedefe koşmak senin işin, ya da başka, dersin olur biter..
Teknik buralarda çok şey söyleyebilir, ama, sonsuzluk da söyleyebileceği hiçbir şey yoktur, oraya yüksek ahlakın ağır çilesini göze alarak girilebilir, vaatler onun üzerinden tarif edilmiştir, ve bunun kavgasını vermeyene de bir vaat den bahsetmez, dedelerimiz neden kelle koltukta ön saftaydı bir dana düşünün, bugünün rasyonalitesi, o ihtiyacı karşılayabilecek mi, ya da bugün kendini yakacak kadar tepki verip, günün akışına uymayan bir isyan bireyi, gerçekten enayi mi, ya da dedelerimiz, gerçekten dünya bir gübrelik mi, yoksa sonsuzluk da çok da cılız bir durak, bir elini görelim noktası mı, size kalmış, bu tercihle yerinin manzarası da yavaştan görünmeye başlayacaktır, anka kuşunu gören yoktur, ama, kuş vardır ve uçmaktadır, o yola, çileye girmeden de görünmeyecektir, kendi yörüngesinde uçacaktır hep, sen le bağı da hiç olmayacaktır, yani emeksiz kuşun kanatlarından fayda gelmeyecektir.
Hiçbir kuş kendi kanatlarıyla fazla yükselemez. - William BLAKE, İngiliz Mistik ŞAİR, 1757, aynı sene İstanbul da da, Şeyh GALİB doğar.
Schiller, 1805, Alman Dahilerninden, akılla elde edilebliecek her şeyin zaten elde edilmiş olduğunu yazmıştır. Akıl, rasyonalite ve empirizm güçlü bir bilgi sağlamıştır, ancak gözden kaçırdığı şey, ahlaki davranışın tasfiyesidir. Dünyadaki bütün bilgi bir insanın doğru, yanlış anlayışını geliştiremedi, belki onlara yerçekimi kanunlarını verebilir, ya da buharlı makine icat etmelerine izin verebilir, belki özgürlük, ve eşitlik gibi evrensel hakların tanımlanması, ve beyan edilmesi için olanak da verebilir, ancak Fransız Giyotinlerinin kanlı metali, bunun yeterli olmadığını kanıtladı. Schiller - fayda, çağımızın büyük putudur - diye yazmıştı, tüm güçler ona saygı gösterir. Fayda, verimlilik, ve tüketim modern toplumların yol gösterici ışığı olmuştu.
Andrea Wulf, İlk Romantikler ve Benin Keşfinden.
Yani, Fransız Devrimiyle başlayan sen kimsine dayalı dönem, tekniği yükselterek, insanın gündelik pratiklerine yardım ederken, yeni dönemin işaretini de verir, artık şehirli endüstriyel yapıda giderek çok zor yer edinebilen insan, ihtiyaçları karşılamada iyice tökezlemeye başlayacak, ve güçleşecek, yoğun rekabet de bastırırken, asıl gövde çarpılmaya başlayacaktır, o da insanın tamamlayıcısı, ve dünyada ki amacı, ruhun yavaştan yitirilmesi, elinden alınması, nesneleşme, eşyalaşma, bu bileriek atılan çelme, fayda - zarar ikileminde, faydayı yükseltirken, zararı görüp önlem alacakların, yani eski bilgilerin hala yaşadığını ve her an burdaki amacını kaybederek, kaybedileceğini söyler acı bir tarifle, dikkatli yaşamadan ilk gördüğüne savrulan insan, yarışta devre dışı bırakılacaktır, yani ahlak ve ruh hala asıl gövdedir, ama, elinden alınarak, yerine koyabilirsen, koy, görelim denmiştir,
Çocuklar ve Eşyalar dünya süsüdür, ama, hepsinden önemlisi takvadır. - KURAN, KENDİ, yani ben diyor.
Onlar dünya hayatına kandı. - KURAN, KENDİ.
Allah güzel davranışları sever. KURAN, KENDİ, ve birçok, bunlar birer birer elinden alınırken, yerine koyabilenler, fark yaratarak, yola devam etmede, bir adım daha atacaktır. Bol Şans ve gayret, umut verici olmasa da, sana kalmış, Kierkegaardın dediği gibi artık her şey bireysel, - O birey - yanı, mezar taşına yazdırdığı gibi, nöbetçi bekliyor, ipi göğüsleyecekleri, ve durunca, düşecekleri.
Hiçbirşeyi başkasıyla paylaşmak istemeyen, hiçbir zaman emeklerinin karşılığını almaksızın didinen adamdır, budalalığın bütün tazeliğiyle, erdemin bulunduğu yerdedir. İşte hayat olduğu gibi, mutfaktan daha güzel değil, onun kadar pis kokuyor. Dünyaya kabahat mi buluyorum sanıyorsunuz, hiç de değil, dünya oldum olası böyleydi, Ademoğlu kusurludur, insan yukarıda da, aşağıda da, ortada da birdir. Siz yüksek bir insansanız, başınız yukarda, dosdoğru, yolunuzda yürüyün. Ama, hasede, iftiraya, beceriksizliğe karşı, dünyaya karşı dövüşmek gerekecek.
Honore de BALZAC, Fransız Dahi Romancı, 1850
Kısaca, dünya, kusurlarını düzeltmen için tanınmış bir sürede, bunu başarmayı hedeflemenle ve uygulamada kanıtlamanla devamı vaad edilen, ve rehberle de bu yönünün anayasası belirlenen bir, sınav merkezidir, amacı budur, başaramayanlar da ilerde, zamanın başından beri nobetçi duran bir toplama merkezinde kaybedilir, kendileri bilir acısını, ama, başka hiç kimse, ilgilenen de, özgür irade de artık yoktur, bir kez ve son defa tanınan bu sürgün yerindeki fırsatı iyi değerlendiren, kalabalıktan sıyrılıp öne geçer, bu da ben harikayım demekle olan bir dayanağa sahip değildir, harika olduğunun teyidini sağlayacak davranışlarla desteklenmedikçe bir yararı da olmayacaktır. Kolay gelsin.
Sayılar ruhu anlatmaz, ama, ruh sayıya hakimiyet kurar, sayı detaydır, ama, ruh, kapsam, Gödel henüz 27 yaşındayken, 1932 de, Viyana Üniv de matmatik kanıtlamasını makale olarak yayınladığında, büyük etki yaratır camialarında ve Princeton a davet edilir, aydınlanmanın iddia ettiği gibi aslında elimizde hiçbir kesinlik yoktur,
belirsizlik hakimdir, kuantum gibi,ve Aristo dan sonra en büyük atılım olarak görülen hoca, son dönemlerinde İslama yaklaşır, ve artık keskin zekanın doğal sonucu da paranoid tepkiler - aptaldan paranoya çıkmaz, - vermeye başlar, zehirlenerek öldürüleceğine kanaat getirmiştir, ve yemeklerini bile eşi yapınca sadece ondan kabul eder yemeyi, ama, o da hastalanır, ve yemek yemeyince korkudan, açlıktan ölür, yani bu zeka kübü, açlıktan da ölebileceğini düşünemez, yani o kadar asılmamalı zekaya,
Akletmez misiniz. - KURAN, KENDİ. eder misiniz.
Günler, Allahın damlayan pınarı,
Hikmetinden sual olmaz Tanrımız.
Ses bayrağı Türkçem,
Arzum geleceklerden daha büyük daha tek,
Elbet yollar bitecek ben hür kalacağım,
Dünyanın son gününde her varlık silinecek,
Bütün mesafelerden görünür kalacağım.
Bu konuda oyuncak değil, bir defaya mahsus, her şeyi yapıp, sonra da saat başı tövbe et diye değil.
Pişmanlık duyanlara, beyaz bir sayfa açarım, tekrar ederse, artık rahmet yolları kapanır.
Bilmeden yaptıklarınızı affederim, ama, sinelerdekini asla.
KURAN, KENDİ,
Yani yılanlara, tilkilere geçit yok.
Dört yanda pusuya yatanı gördüm, meyveyi çürüteni,
kökleri kurutanı gördüm, saltanatları bozup dağıtanı,
ülkeleri hallaç pamuğu gibi atanı gördüm. İçerde pusuya
yatanı gördüm, onun için semaya durdum.
Turan, Mistik
İstenmiyorsun, onu bil, sürüldün, ve ancak insan olabilirsen dönebileceksin, engelli koşuda ipi göğüslersen, kurallar da rehber de belli, daha kolay başet diye, yoksa, kendiliğinden yapabilmen, aydınlanma rüyasından ibaret, zaten kabusla geçti, hala da öyle, görüntü ile anlayış farklı, yani bir çeşit girdap, öze yönelik başarı olmadan, çevresinden dolanarak olamadı. İman da artık eskisi gibi olamaz, artık zor yani, kendine kalmış.
Hiçbir kuş kendi kanatlarıyla fazla yükseğe çıkamaz. - William BLAKE, 1757
Kendine biçtiğin değeri biçen O değilse, bir biçilme vardır, ve kaynağı da ayetlere dayanır, değer kazanmanın, kolay gelsin.
Sulara gömülüyor suçsuzluk törenle,
iyiler her türlü inançtan yoksun, oysa
yoğun bir tutkuyla esrik kötüler, belli ki
bir giz açıklanmak üzere.
YEATS, İrlandalı Mistik ŞAİR, ve uyarıcı, 1919, sonra güzelliklere doyulmuyor, artık burdayız, yani çağdaşız, değil mi yoksa.
Tehlikeli bir kusurdur, ve dünya mükemmel bir tuzaktır. - Jean BAUDRİLLLARD, Fransız Filozof, 2007,
İşte Osmanlı Türkleri bu engelleri aşmayı biliyorlardı, rehbere katıksız sadakatle, çalıyı dolanmadan, modern yemlere koşmadan, daha tarım toplumuyken, bu artık bireysellececek, ve kişisle kavga haline dönüşecektir, modern evrede, ama, kendi dönemlerinni sınavında, sadece kendi halkaların değil, 32 Milleti dahi uzun süre iyi
yaşatarak bunu başarabildiler ve verdikleri kavganın sonuçlarını da hak ettiler, katıldıkları kadar ki, bugünden çok fazla olduğu kesin, işte bu gayretin fedailerine, batılı tarihçiler - Osmanlı Barışı - diyorlardı. Bugün artık bu kavga, ne kadar ciddiye aldığına, yani tamamiyle sana kalmış, artık çok daha zor, sürülmüş bir istenmiyen varlık olarak kendin, ne kadar gerekli olduğnu ispatlamak zorundasın, kulluk aynen duruyor, değişen, elinden alınanlar, yeni kavramlarla, onu yerine koyup hedefe koşmak senin işin, ya da başka, dersin olur biter..
Teknik buralarda çok şey söyleyebilir, ama, sonsuzluk da söyleyebileceği hiçbir şey yoktur, oraya yüksek ahlakın ağır çilesini göze alarak girilebilir, vaatler onun üzerinden tarif edilmiştir, ve bunun kavgasını vermeyene de bir vaat den bahsetmez, dedelerimiz neden kelle koltukta ön saftaydı bir dana düşünün, bugünün rasyonalitesi, o ihtiyacı karşılayabilecek mi, ya da bugün kendini yakacak kadar tepki verip, günün akışına uymayan bir isyan bireyi, gerçekten enayi mi, ya da dedelerimiz, gerçekten dünya bir gübrelik mi, yoksa sonsuzluk da çok da cılız bir durak, bir elini görelim noktası mı, size kalmış, bu tercihle yerinin manzarası da yavaştan görünmeye başlayacaktır, anka kuşunu gören yoktur, ama, kuş vardır ve uçmaktadır, o yola, çileye girmeden de görünmeyecektir, kendi yörüngesinde uçacaktır hep, sen le bağı da hiç olmayacaktır, yani emeksiz kuşun kanatlarından fayda gelmeyecektir.
Hiçbir kuş kendi kanatlarıyla fazla yükselemez. - William BLAKE, İngiliz Mistik ŞAİR, 1757, aynı sene İstanbul da da, Şeyh GALİB doğar.
Schiller, 1805, Alman Dahilerninden, akılla elde edilebliecek her şeyin zaten elde edilmiş olduğunu yazmıştır. Akıl,
rasyonalite ve empirizm güçlü bir bilgi sağlamıştır, ancak gözden kaçırdığı şey, ahlaki davranışın tasfiyesidir. Dünyadaki bütün bilgi bir insanın doğru, yanlış anlayışını geliştiremedi, belki onlara yerçekimi kanunlarını verebilir, ya da buharlı makine icat etmelerine izin verebilir, belki özgürlük, ve eşitlik gibi evrensel hakların tanımlanması, ve beyan edilmesi için olanak da verebilir, ancak Fransız Giyotinlerinin kanlı metali, bunun yeterli olmadığını kanıtladı. Schiller - fayda, çağımızın büyük putudur - diye yazmıştı, tüm güçler ona saygı gösterir. Fayda, verimlilik, ve tüketim modern toplumların yol gösterici ışığı olmuştu.
Andrea Wulf, İlk Romantikler ve Benin Keşfinden.
Yani, Fransız Devrimiyle başlayan sen kimsine dayalı dönem, tekniği yükselterek, insanın gündelik pratiklerine
yardım ederken, yeni dönemin işaretini de verir, artık şehirli endüstriyel yapıda giderek çok zor yer edinebilen insan, ihtiyaçları karşılamada iyice tökezlemeye başlayacak, ve güçleşecek, yoğun rekabet de bastırırken, asıl
gövde çarpılmaya başlayacaktır, o da insanın tamamlayıcısı, ve dünyada ki amacı, ruhun yavaştan yitirilmesi, elinden alınması, nesneleşme, eşyalaşma, bu bileriek atılan çelme, fayda - zarar ikileminde, faydayı yükseltirken, zararı görüp önlem alacakların, yani eski bilgilerin hala yaşadığını ve her an burdaki amacını kaybederek, kaybedileceğini söyler acı bir tarifle, dikkatli yaşamadan ilk gördüğüne savrulan insan, yarışta devre dışı bırakılacaktır, yani ahlak ve ruh hala asıl gövdedir, ama, elinden alınarak, yerine koyabilirsen, koy,
görelim denmiştir,
Kaderlerini gayretlerine bıraktık. - KURAN, KENDİ.
Çocuklar ve Eşyalar dünya süsüdür, ama, hepsinden önemlisi takvadır. - KURAN, KENDİ, yani ben diyor.
Onlar dünya hayatına kandı. - KURAN, KENDİ.
Allah güzel davranışları sever. KURAN, KENDİ, ve birçok, bunlar birer birer elinden alınırken, yerine koyabilenler, fark yaratarak, yola devam etmede, bir adım daha atacaktır. Bol Şans ve gayret, umut verici olmasa da, sana kalmış, Kierkegaardın dediği gibi artık her şey bireysel, - O birey - yanı, mezar taşına yazdırdığı gibi, nöbetçi bekliyor, ipi göğüsleyecekleri, ve durunca, düşecekleri.
Hiçbirşeyi başkasıyla paylaşmak istemeyen, hiçbir zaman emeklerinin karşılığını almaksızın didinen adamdır, budalalığın bütün tazeliğiyle, erdemin bulunduğu yerdedir. İşte hayat olduğu gibi, mutfaktan daha güzel değil, onun kadar pis kokuyor. Dünyaya kabahat mi buluyorum sanıyorsunuz, hiç de değil, dünya oldum olası böyleydi, Ademoğlu kusurludur, insan yukarıda da, aşağıda da, ortada da birdir. Siz yüksek bir insansanız, başınız yukarda, dosdoğru, yolunuzda yürüyün. Ama, hasede, iftiraya, beceriksizliğe karşı, dünyaya karşı dövüşmek gerekecek.
Honore de BALZAC, Fransız Dahi Romancı, 1850
Kısaca, dünya, kusurlarını düzeltmen için tanınmış bir sürede, bunu başarmayı hedeflemenle ve uygulamada
kanıtlamanla devamı vaad edilen, ve rehberle de bu yönünün anayasası belirlenen bir, sınav merkezidir, amacı budur, başaramayanlar da ilerde, zamanın başından beri nobetçi duran bir toplama merkezinde kaybedilir, kendileri bilir acısını, ama, başka hiç kimse, ilgilenen de, özgür irade de artık yoktur, bir kez ve son defa tanınan bu sürgün yerindeki fırsatı iyi değerlendiren, kalabalıktan sıyrılıp öne geçer, bu da ben harikayım demekle olan bir dayanağa sahip değildir, harika olduğunun teyidini sağlayacak davranışlarla desteklenmedikçe bir yararı da olmayacaktır. Kolay gelsin.