Efendim, ilk başta saygı duyduğumuzu altı çizili olarak belirtmekle beraber; henüz 25 yaşındayken profesör olan camukova’ nın inanılmaz, sıradışı, doğaüstü vs. başarılarla dolu olan yaşam öyküsünü okudukça ve dâhi insanüstü bu zekâyı takip ettikçe ‘’hadi canım bu kadar da olmaz ki’’ şeklinde tepki göstermemize sebep olan ve için için haset edip kıskandığımız muhteremdir kendileri ;)
efendim, 25 yaşı az biraz geçtik; lâkin, olsun ne olacak acelemiz ne, umuyorum ki, sanıyorum ki, yâni zannedersem biz de prof. oluruz azmedersek, kime ne))) -hasetim devam etmekte-
Efendim, zamanında, çok eski zamanlarda Tanrı’nın huzuruna çıkan Harut ve Marut adlı iki melek (bu kutsal kitaplarda geçen isimlerin neden kafiyeli olduğu konusunu hâlâ çözmüş değilim; Davut ve Callud, Mikail, Cebrail, İsrafil, Azrail vs.) insanların tüm nimetlere karşın nasıl böyle nankör, şehvet düşkünü ve katil olabilecekleri konusunda istişâre yaparlar… Tanrı bu ya insafa gelmiş bir kere ve ademoğlunu fazla küçümsediklerini söylerler… Hattâ meleklerle bir anlaşama yapar ve onlara ademoğluna ait şehvet, hırs ve mülk edinme duygusunu aşılar onları yeryüzüne gönderir… Tabi gündüz yeryüzüne inecekler insan kılığında gece Tanrı’dan aldıkları özel bir duayı okuyup şifre yapacaklar, gece tekrar gökyüzüne çıkacaklar…
Tanrı melekleri sınamak için onlara üç gün mühlet verecektir… Nihayet İsrail oğullarının yaşadıkları bölgenin birine, -ki, bu lut bölgesi olduğu rivayet edilir- Lut gölü çevresindeki bir kente inerler… Hemen ilk günden Zehra adında bir kadınla tanışırlar; Zehra, nam salmış bir afettir, bol bol şarap içer, seks yapar ve canının dilediğini öldüren bir kadındır… Günümüze uyarlansa ismi Sermaye Aysel, Vampir Emel ya da panter Emel vs gibi bir şey olurdu :) Neyse ki Zehra, Harut ile Marut’u ilk gün yoldan çıkarır ve ikisiyle de ilişkisi olur, akşam olur melekler mahçup mahçup gökyüzüne çıkarlar… Ertesi gün yine inerler ve Zehra dün geceki zevki yaşamaları için belâlısı olan bir genci öldürmelerini ister… İki sınanma meleğimiz bunu da yaparlar ve gece yarısı yine şifreyi okuyup çıkarlar gökyüzüne… Tanrı bu arada görüşmüyor bunlarla... Üçüncü gün indiklerinde akşam parti vereceğini söyler Zehra, akşam olduğunda şaraplar açılır afyonlar hazırlanır ve bu üçlü keyfince takılır Harut ve Marut artık cenneti dünyada bulmuş iki mutlu mesut melektir…
İlk iki günden uyanık olan Zehra okudukları duayı ezberleyip tam gece yarısı duayı okur ve gökyüzüne çıkar… Böylece tüm günahlarından arınmış olur ve gökyüzünün en parlak yıldızı oluverir; biz, ona bugün ‘Venüs’ diyoruz… En güzel yıldızdır da…
Ha, Harut ile Marut’a ne olmuş? .. Onlar da ibret-i âlem olsun diye Lut gölünün tavanına başları aşağı doğru sonsuza kadar asılmışlardır, Lut çukurundan hâlâ koku gelmekte ve dikkatli dinlenildiğinde sesler gelmektedir… Harut ile Marut un sesleri olduğu rivayet edilir…
Şimdi, demek ki neymiş: boş yere eşref-i mahlûkat (yaratılanların en şereflisi) denmemiş insanoğluna… Mâdem böyle, neden hâlâ insanlara Tanrının verdiği değer verilmiyor, deyip konuyu kapatıyorum…
Zühre’nin boy ve beden ölçülerine ait herhangi bir emâre yok, ama muhtemelen Gilbert Alexandre De Severac’ın Harem güzeli adlı tablosundaki kadın gibidir…
…..Gregor, ölümü andıran derin uykusundan uyandığında ortalık alacakaranlıktı. Uyandırılmış olmasaydı bile kısa bir süre sonra şüphesi kendiliğinden uyanacaktı, çünkü kendini yeterince dinlenmiş ve uykusunu almış hissediyordu. Ama ona sanki belli belirsiz bir ayak sesiyle hole açılan kapının yavaşça kapanmasıyla uyanmış gibi gelmişti. Sokak lambalarının soluk ışıkları yer yer odanın tavanına ve eşyaların yüksek kısımlarına vurmuştu. Fakat aşağısı yine karanlıktı. Kıymetini şimdi anladığı antenleriyle çevreyi henüz beceriksizlikle yoklayarak ne olduğunu anlamak için kapıya doğru yürüdü. Sol yanı sanki baştan başa yara bere içindeydi. Öylesine sızlıyordu, acıyordu….
Ellerini çekip benden yarim bugün gider oldu Hem sever hem sevilirdi bu ayrılık neden oldu Yar aşkıyla yana yana ayrı düştüm ellere ben Ama senden ayrı gezen yürek değil beden oldu….
Şahsen, bu şarkının sözlerini bir başkası asmış olsaydı, daha önemlisi ben de o ân dinliyor olsaydım, kömür karası gözlerime rağmen üzerime alırdım ;) ki, hâlâ bile dinlerken bana yazılmış gibi sahiplenerek, etkilenerek dinliyorum :)
Hazır uğramışken yine bir ilhan şarkısı ile ayrılalım….
Bence artık sen sönmüş bir güneşsin Bence artık sen yankısız bir sessin Bence artık soluksuz bir nefessin Bence artık herkes gibisin
İşte hayat yine akıp gidiyor İşte hayat sensiz de yaşanıyor İşte hayat böyledir deniyor Zaman her şeyi siliyor İşte hayat yine akıp gidiyor İşte hayat sensiz de yaşanıyor İşte hayat böyledir deniyor Zaman her şeyi siliyor
Öyle uzak şimdi bana, yaşadığım hatıralar Bir bulanık resim sanki, senle dolu dakikalar Bak yinede zaman zaman, düşünürsem gözlerini Her yanımı anlatılmaz, yemyeşil bir sızı kaplar
nusret orhan bey amca; maçlar başladı mı :)
efendim, ben küstüm galatasaray'a; bu sezon hiç yenilgisiz liderliğe oturmazlar ise asla da gönlümü alamayacaklarını ehemmiyetle bildiririm...))
ayrıca, geç de olsa büyük sempati duyduğum Beşiktaş'ın şampiyonluğunu da kutluyorum... -yanlış olmasın, beşiktaş şampiyon olmuştu değil mi :)
Efendim, ilk başta saygı duyduğumuzu altı çizili olarak belirtmekle beraber; henüz 25 yaşındayken profesör olan camukova’ nın inanılmaz, sıradışı, doğaüstü vs. başarılarla dolu olan yaşam öyküsünü okudukça ve dâhi insanüstü bu zekâyı takip ettikçe ‘’hadi canım bu kadar da olmaz ki’’ şeklinde tepki göstermemize sebep olan ve için için haset edip kıskandığımız muhteremdir kendileri ;)
efendim, 25 yaşı az biraz geçtik; lâkin, olsun ne olacak acelemiz ne, umuyorum ki, sanıyorum ki, yâni zannedersem biz de prof. oluruz azmedersek, kime ne))) -hasetim devam etmekte-
anladıysam,
üzerime aldıysam,
anlayan olduysa,
üzerine alan olduysa,
arap olsun…..
hey haaaattt! , tövbe estağfirullâh ilen…..
Efendim, zamanında, çok eski zamanlarda Tanrı’nın huzuruna çıkan Harut ve Marut adlı iki melek (bu kutsal kitaplarda geçen isimlerin neden kafiyeli olduğu konusunu hâlâ çözmüş değilim; Davut ve Callud, Mikail, Cebrail, İsrafil, Azrail vs.) insanların tüm nimetlere karşın nasıl böyle nankör, şehvet düşkünü ve katil olabilecekleri konusunda istişâre yaparlar… Tanrı bu ya insafa gelmiş bir kere ve ademoğlunu fazla küçümsediklerini söylerler… Hattâ meleklerle bir anlaşama yapar ve onlara ademoğluna ait şehvet, hırs ve mülk edinme duygusunu aşılar onları yeryüzüne gönderir… Tabi gündüz yeryüzüne inecekler insan kılığında gece Tanrı’dan aldıkları özel bir duayı okuyup şifre yapacaklar, gece tekrar gökyüzüne çıkacaklar…
Tanrı melekleri sınamak için onlara üç gün mühlet verecektir… Nihayet İsrail oğullarının yaşadıkları bölgenin birine, -ki, bu lut bölgesi olduğu rivayet edilir- Lut gölü çevresindeki bir kente inerler… Hemen ilk günden Zehra adında bir kadınla tanışırlar; Zehra, nam salmış bir afettir, bol bol şarap içer, seks yapar ve canının dilediğini öldüren bir kadındır… Günümüze uyarlansa ismi Sermaye Aysel, Vampir Emel ya da panter Emel vs gibi bir şey olurdu :) Neyse ki Zehra, Harut ile Marut’u ilk gün yoldan çıkarır ve ikisiyle de ilişkisi olur, akşam olur melekler mahçup mahçup gökyüzüne çıkarlar… Ertesi gün yine inerler ve Zehra dün geceki zevki yaşamaları için belâlısı olan bir genci öldürmelerini ister… İki sınanma meleğimiz bunu da yaparlar ve gece yarısı yine şifreyi okuyup çıkarlar gökyüzüne… Tanrı bu arada görüşmüyor bunlarla... Üçüncü gün indiklerinde akşam parti vereceğini söyler Zehra, akşam olduğunda şaraplar açılır afyonlar hazırlanır ve bu üçlü keyfince takılır Harut ve Marut artık cenneti dünyada bulmuş iki mutlu mesut melektir…
İlk iki günden uyanık olan Zehra okudukları duayı ezberleyip tam gece yarısı duayı okur ve gökyüzüne çıkar… Böylece tüm günahlarından arınmış olur ve gökyüzünün en parlak yıldızı oluverir; biz, ona bugün ‘Venüs’ diyoruz… En güzel yıldızdır da…
Ha, Harut ile Marut’a ne olmuş? .. Onlar da ibret-i âlem olsun diye Lut gölünün tavanına başları aşağı doğru sonsuza kadar asılmışlardır, Lut çukurundan hâlâ koku gelmekte ve dikkatli dinlenildiğinde sesler gelmektedir… Harut ile Marut un sesleri olduğu rivayet edilir…
Şimdi, demek ki neymiş: boş yere eşref-i mahlûkat (yaratılanların en şereflisi) denmemiş insanoğluna… Mâdem böyle, neden hâlâ insanlara Tanrının verdiği değer verilmiyor, deyip konuyu kapatıyorum…
Zühre’nin boy ve beden ölçülerine ait herhangi bir emâre yok, ama muhtemelen Gilbert Alexandre De Severac’ın Harem güzeli adlı tablosundaki kadın gibidir…
Saygılar :)
…..Gregor, ölümü andıran derin uykusundan uyandığında ortalık alacakaranlıktı. Uyandırılmış olmasaydı bile kısa bir süre sonra şüphesi kendiliğinden uyanacaktı, çünkü kendini yeterince dinlenmiş ve uykusunu almış hissediyordu. Ama ona sanki belli belirsiz bir ayak sesiyle hole açılan kapının yavaşça kapanmasıyla uyanmış gibi gelmişti. Sokak lambalarının soluk ışıkları yer yer odanın tavanına ve eşyaların yüksek kısımlarına vurmuştu. Fakat aşağısı yine karanlıktı. Kıymetini şimdi anladığı antenleriyle çevreyi henüz beceriksizlikle yoklayarak ne olduğunu anlamak için kapıya doğru yürüdü. Sol yanı sanki baştan başa yara bere içindeydi. Öylesine sızlıyordu, acıyordu….
Timaş Yayınları, Değişim / Franz Kafka
Can/ım/sın abi; siz doğru bildiklerinizi söylemeye devam edin efendim, köy mü yok, bir onuncu köyde doğru söz elbet yerini bulur… (^.ı.^)
;)
Ellerini çekip benden yarim bugün gider oldu
Hem sever hem sevilirdi bu ayrılık neden oldu
Yar aşkıyla yana yana ayrı düştüm ellere ben
Ama senden ayrı gezen yürek değil beden oldu….
Şahsen, bu şarkının sözlerini bir başkası asmış olsaydı, daha önemlisi ben de o ân dinliyor olsaydım, kömür karası gözlerime rağmen üzerime alırdım ;) ki, hâlâ bile dinlerken bana yazılmış gibi sahiplenerek, etkilenerek dinliyorum :)
Hazır uğramışken yine bir ilhan şarkısı ile ayrılalım….
Bence artık sen sönmüş bir güneşsin
Bence artık sen yankısız bir sessin
Bence artık soluksuz bir nefessin
Bence artık herkes gibisin
İşte hayat yine akıp gidiyor
İşte hayat sensiz de yaşanıyor
İşte hayat böyledir deniyor
Zaman her şeyi siliyor
İşte hayat yine akıp gidiyor
İşte hayat sensiz de yaşanıyor
İşte hayat böyledir deniyor
Zaman her şeyi siliyor
Öyle uzak şimdi bana, yaşadığım hatıralar
Bir bulanık resim sanki, senle dolu dakikalar
Bak yinede zaman zaman, düşünürsem gözlerini
Her yanımı anlatılmaz, yemyeşil bir sızı kaplar
âh ilen….
yanıl(sa) ma(lar) ...
anlaşılmayan veciz sözler haritasıdır aşk... -evet öyle-