Powder Keg, Amores Perros, 21 Grams gibi önemli filmlerin Meksikalı genç, başarılı yönetmenidir kendileri. Yeteneği, filmlerindeki etkileyici kurgudan rahatlıkla anlaşılabilen Inarritu, dünyanın bizi yakınlaştırmak için döndüğünü ve bizi aynı düşte bir araya getirdiğini anlatmaktadır filmlerinde.
Kral Arthur efsanesinin bir kahramanı olan The Lady of Shalott karakteri efsaneye göre lanetlenmiş bir kadındır. Bu kadın yün eğirmekte dünyaya sadece yaşadığı şatonun penceresinden elindeki aynasıyla bakabilmektedir. Çünkü çıplak gözle bakarsa ölecektir. Lakin günlerden bir gün Sir Lancelot’a aşık olunca aşk gibi devrimci bir duygunun etkisiyle ne pahasına olursa olsun ona çıplak gözle bakmak ister, şatonun etrafındaki su birikintisini kayıkla geçmeye çalışır ancak Sir Lancelot’a ulaşamadan ölür. Bu trajik efsaneden yola çıkarak The Lady of Shalott’ın aynı zamanda bir Alfred Lord Tennyson şiiri, John William Waterhouse’un etkileyici tablosu, Loreena Mckennitt ablamızın muhteşem müziği ve sesiyle ayrı bir güzellik kattığı şarkısı olduğunu söylemeden geçmeyeyim.
“But Lancelot mused a little space He said, 'She has a lovely face; God in his mercy lend her grace, The Lady of Shalott.'
Kont Kaiserling’in uykusunu getirebilmek için J. S. Bach tarafından yazılan sanırım 30 kadar (daha fazla da olabilir) varyasyondan oluşan klavsen eser. Piyanoya uyarlanmış (ben piyanoda dinlemekten keyif almıştım) bu eser gerek açılış ve kapanışındaki aria’lar (bilindik birkaç filmin müziğinde de kullanıldı yanlış hatırlamıyorsam) gerekse dönemin müzik çeşitlerinin bir çoğunu kullanmış olması açısından oldukça etkileyici. Sağlam bir Bach hayranı olan ortaokuldaki müzik öğretmenime de bizi Bach’ın müziği ile tanıştırdığı için ayrıca teşekkür ederim.
Kuzey Mezopotamya’da insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden biri olan Hasankeyf tarih boyunca bir çok uygarlığın merkezi olmuş; Dicle’nin kenarında altın gibi parlayan bir masal şehridir. Mağara evler, derin kanyonlar, dört bini aşkın mağaranın bulunduğu bu bölge muhteşem yeryüzü şekilleri, sarayı, camileri, zaviyeleri, kapıları ve darphanesiyle dünyada eşi benzeri olmayan bir doğa harikasıdır ve Hasankeyf’ in baraj suları altında kalması demek insanlığın ortak mirasının sulara gömülmesi demektir.
Arkadaşlarla sessiz sinema oynarken karşı tarafın gıcıklığı ve anlatılması zor filmler seçmedeki ısrarı nedeniyle anlatmak zorunda kaldığım, önce bir müzik aletini hızlı çalışıyormuş gibi yaptığım; bundan sonuç alamayınca; al ve leg hecelerini gözyaşartıcı bir çabayla anlatmakla beraber grubumuzun bulamadığı film.
Led Zeppelin efsanesinin içindeki efsane sesli vokal. Dansı, karizmatik sahne performansı da cabası. Az bulunur ses rengiyle, vokal tekniğiyle özellikle “Stairway to heaven” şarkısını söylerken cennete merdivenle ulaşmamıza yardım eden ağabeyimiz.
Füruğ Füruğ Ferruhzad İranlı kadın şair, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam… Füruğ evlerin karanlığında kalmış kadınların sesidir; aşkın, acının, hüznün, yokluğun, özgürleşme çabasının sesi… Tutsaklığın, duvarların, isyanların, yeniden doğuşun, kadınca varoluşun şiiridir Füruğ. Zamansız ölümü dahi susturamaz aşkla, cesaretle tutuşan sesini.
“ey tanrı ey ölüme bulaşmış gizemli kahkaha ne yazık ki sana yabancıdır benim ağlamalarım ben sana kafir sana münkir sana asi sana inat işte şeytan benim tanrım”
….
Ne yazık Benim küçük gecemde Rüzgar ağaçların yaprakları ile buluşacak Yıkım korkusu var benim küçük gecemde
Dinle, Karanlığın esintisini duyuyor musun? Bir yabancı gibi mutluluğa bakıyorum Ümitsizliğe alışığım Dinle, karanlığın sesini duyuyor musun? …
Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı romanının kahramanlarından Süleyman Kargı, Selim’in destanı üzerine açıklamalarında, okuyucuya “Garip Yaratıklar Ansiklopedisi” nden aldığını iddia ettiği bilge bir tanım sunarak, Tutunamayanlar kavramına başvurur. Tutunamayanlar (disconnectus errectus) üzerine şunları öğreniriz: İlk bakışta insanı andıran, beceriksiz ve ürekek hayvanlardır. Görme duyusu az gelişmiş olduğu için tehlikeleri uzaktan sezemez. Aile düzeni nedir bilmez, yabancı yuvalarda barınarak ve yiyecek arayarak asalak bir hayat sürerler, tehlike anında bile dayanışmacı değillerdir. Güdüleri az gelişmiştir. Sık sık kavgaya girmekle beraber, asla bir başka hayvanı yenemezler. Yasak olmasına rağmen Tutunamayanlar’ı tavlarlar. Entelektüel bakışlarla onları tavlamak, üzerine çekmek kolaydır. Etleri hekimlerin kanısına göre yemek üstüne yorgunluk, birazcık mahmurluk sebepsiz vicdan azabı ve kendini suçlama duygularının uyanması gibi sonuçlar yarattığı için yenilmemeleri tavsiye olunur. Tutunamayanlar, yürürken başlarını öne eğdikleri için sürekli engellere çarparlar ve bu nedenle tüm bedenleri yara bere içindedir. Onlar ev düzenine ayak uyduramazlar. Bugün kentlerde özel parklarda yaşamakta ve nesillerinin tükenmemesi için neler yapılabileceği üzerine kafa yorulmaktadır.
Süleyman Kargı, neslinin tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıya olan bir hayvan cinsi tanımını, sarkastik bir şekilde böyle yapar. Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ la kendi zamanının, kendi ülkesinin entelektüellerini romanının odağına koyar. Tutunamayanlar hayatlarında bir dayanak bulamamış, çarpık hayatlarıyla arayış içinde olanlardır. Hayattaki konumlarından tedirgin olan, huzursuz, itilip kakılan, hoşnutsuz olanlardır. Meslek hayatlarında başarısızdırlar, sıklıkla hapishaneye düşerler, aile bağları hayatlarını güçleştirir, bir çok ağır hastalıktan muzdariplerdir. Hayatta bir tutamak bulamadıklarında edebiyatla, felsefeyle …vs uğraşmak onları geçici olarak hayata bağlar. Çoğu üniversite eğitimi görmüştür, kitaplara düşkündürler. Tutunamayanlar bir grup olarak ele alınamazlar. Hepsinde ortak olan, yalnızca normdan belli bir uzaklıkta olmalarıdır. Dünyayı genç yaşta terk eder ve arkalarında bir çok parça bırakırlar.
Şizofrenler varsanılanlarla, sanrılarla dolu, diğerlerinin gerçekliğinde var olmayan şeyleri bunlara inanarak hissederler.Kendi gerçeklik algılarına sahipler, dünyaya bakışları çarpıcı bir şekilde olağan gerçeklikten farklı...Kanımca muhabbetleri eşsiz.Kimi zaman uzak, soğuk, yalnız, içine kapanık kimi zaman hareketli uyanık...Dağılmış, parçalanmış sürekli hareketli düşünceler, olağan dışı gerçekler, hayaller...Özellikle sanatla ilgilenenleri bence müthiş insanlar...
İlm kesbiyle paye-i rifat
Arzuyi muhal imiş ancak
Aşk imiş her ne varsa alemde
İlim bir kıl ü kaal imiş ancak
Powder Keg, Amores Perros, 21 Grams gibi önemli filmlerin Meksikalı genç, başarılı yönetmenidir kendileri. Yeteneği, filmlerindeki etkileyici kurgudan rahatlıkla anlaşılabilen Inarritu, dünyanın bizi yakınlaştırmak için döndüğünü ve bizi aynı düşte bir araya getirdiğini anlatmaktadır filmlerinde.
Kral Arthur efsanesinin bir kahramanı olan The Lady of Shalott karakteri efsaneye göre lanetlenmiş bir kadındır. Bu kadın yün eğirmekte dünyaya sadece yaşadığı şatonun penceresinden elindeki aynasıyla bakabilmektedir. Çünkü çıplak gözle bakarsa ölecektir. Lakin günlerden bir gün Sir Lancelot’a aşık olunca aşk gibi devrimci bir duygunun etkisiyle ne pahasına olursa olsun ona çıplak gözle bakmak ister, şatonun etrafındaki su birikintisini kayıkla geçmeye çalışır ancak Sir Lancelot’a ulaşamadan ölür. Bu trajik efsaneden yola çıkarak The Lady of Shalott’ın aynı zamanda bir Alfred Lord Tennyson şiiri, John William Waterhouse’un etkileyici tablosu, Loreena Mckennitt ablamızın muhteşem müziği ve sesiyle ayrı bir güzellik kattığı şarkısı olduğunu söylemeden geçmeyeyim.
“But Lancelot mused a little space
He said, 'She has a lovely face;
God in his mercy lend her grace,
The Lady of Shalott.'
Kont Kaiserling’in uykusunu getirebilmek için J. S. Bach tarafından yazılan sanırım 30 kadar (daha fazla da olabilir) varyasyondan oluşan klavsen eser. Piyanoya uyarlanmış (ben piyanoda dinlemekten keyif almıştım) bu eser gerek açılış ve kapanışındaki aria’lar (bilindik birkaç filmin müziğinde de kullanıldı yanlış hatırlamıyorsam) gerekse dönemin müzik çeşitlerinin bir çoğunu kullanmış olması açısından oldukça etkileyici. Sağlam bir Bach hayranı olan ortaokuldaki müzik öğretmenime de bizi Bach’ın müziği ile tanıştırdığı için ayrıca teşekkür ederim.
Kuzey Mezopotamya’da insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden biri olan Hasankeyf tarih boyunca bir çok uygarlığın merkezi olmuş; Dicle’nin kenarında altın gibi parlayan bir masal şehridir. Mağara evler, derin kanyonlar, dört bini aşkın mağaranın bulunduğu bu bölge muhteşem yeryüzü şekilleri, sarayı, camileri, zaviyeleri, kapıları ve darphanesiyle dünyada eşi benzeri olmayan bir doğa harikasıdır ve Hasankeyf’ in baraj suları altında kalması demek insanlığın ortak mirasının sulara gömülmesi demektir.
Arkadaşlarla sessiz sinema oynarken karşı tarafın gıcıklığı ve anlatılması zor filmler seçmedeki ısrarı nedeniyle anlatmak zorunda kaldığım, önce bir müzik aletini hızlı çalışıyormuş gibi yaptığım; bundan sonuç alamayınca; al ve leg hecelerini gözyaşartıcı bir çabayla anlatmakla beraber grubumuzun bulamadığı film.
Led Zeppelin efsanesinin içindeki efsane sesli vokal. Dansı, karizmatik sahne performansı da cabası. Az bulunur ses rengiyle, vokal tekniğiyle özellikle “Stairway to heaven” şarkısını söylerken cennete merdivenle ulaşmamıza yardım eden ağabeyimiz.
Füruğ
Füruğ Ferruhzad İranlı kadın şair, yazar, oyuncu, yönetmen, ressam…
Füruğ evlerin karanlığında kalmış kadınların sesidir; aşkın, acının, hüznün, yokluğun, özgürleşme çabasının sesi… Tutsaklığın, duvarların, isyanların, yeniden doğuşun, kadınca varoluşun şiiridir Füruğ.
Zamansız ölümü dahi susturamaz aşkla, cesaretle tutuşan sesini.
“ey tanrı ey ölüme bulaşmış gizemli kahkaha
ne yazık ki sana yabancıdır benim ağlamalarım
ben sana kafir sana münkir sana asi
sana inat işte şeytan benim tanrım”
….
Ne yazık
Benim küçük gecemde
Rüzgar ağaçların yaprakları ile buluşacak
Yıkım korkusu var benim küçük gecemde
Dinle,
Karanlığın esintisini duyuyor musun?
Bir yabancı gibi mutluluğa bakıyorum
Ümitsizliğe alışığım
Dinle, karanlığın sesini duyuyor musun?
…
Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı romanının kahramanlarından Süleyman Kargı, Selim’in destanı üzerine açıklamalarında, okuyucuya “Garip Yaratıklar Ansiklopedisi” nden aldığını iddia ettiği bilge bir tanım sunarak, Tutunamayanlar kavramına başvurur. Tutunamayanlar (disconnectus errectus) üzerine şunları öğreniriz:
İlk bakışta insanı andıran, beceriksiz ve ürekek hayvanlardır. Görme duyusu az gelişmiş olduğu için tehlikeleri uzaktan sezemez. Aile düzeni nedir bilmez, yabancı yuvalarda barınarak ve yiyecek arayarak asalak bir hayat sürerler, tehlike anında bile dayanışmacı değillerdir.
Güdüleri az gelişmiştir. Sık sık kavgaya girmekle beraber, asla bir başka hayvanı yenemezler. Yasak olmasına rağmen Tutunamayanlar’ı tavlarlar. Entelektüel bakışlarla onları tavlamak, üzerine çekmek kolaydır. Etleri hekimlerin kanısına göre yemek üstüne yorgunluk, birazcık mahmurluk sebepsiz vicdan azabı ve kendini suçlama duygularının uyanması gibi sonuçlar yarattığı için yenilmemeleri tavsiye olunur. Tutunamayanlar, yürürken başlarını öne eğdikleri için sürekli engellere çarparlar ve bu nedenle tüm bedenleri yara bere içindedir. Onlar ev düzenine ayak uyduramazlar. Bugün kentlerde özel parklarda yaşamakta ve nesillerinin tükenmemesi için neler yapılabileceği üzerine kafa yorulmaktadır.
Süleyman Kargı, neslinin tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıya olan bir hayvan cinsi tanımını, sarkastik bir şekilde böyle yapar. Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ la kendi zamanının, kendi ülkesinin entelektüellerini romanının odağına koyar. Tutunamayanlar hayatlarında bir dayanak bulamamış, çarpık hayatlarıyla arayış içinde olanlardır. Hayattaki konumlarından tedirgin olan, huzursuz, itilip kakılan, hoşnutsuz olanlardır. Meslek hayatlarında başarısızdırlar, sıklıkla hapishaneye düşerler, aile bağları hayatlarını güçleştirir, bir çok ağır hastalıktan muzdariplerdir. Hayatta bir tutamak bulamadıklarında edebiyatla, felsefeyle …vs uğraşmak onları geçici olarak hayata bağlar. Çoğu üniversite eğitimi görmüştür, kitaplara düşkündürler. Tutunamayanlar bir grup olarak ele alınamazlar. Hepsinde ortak olan, yalnızca normdan belli bir uzaklıkta olmalarıdır. Dünyayı genç yaşta terk eder ve arkalarında bir çok parça bırakırlar.
Şizofrenler varsanılanlarla, sanrılarla dolu, diğerlerinin gerçekliğinde var olmayan şeyleri bunlara inanarak hissederler.Kendi gerçeklik algılarına sahipler, dünyaya bakışları çarpıcı bir şekilde olağan gerçeklikten farklı...Kanımca muhabbetleri eşsiz.Kimi zaman uzak, soğuk, yalnız, içine kapanık kimi zaman hareketli uyanık...Dağılmış, parçalanmış sürekli hareketli düşünceler, olağan dışı gerçekler, hayaller...Özellikle sanatla ilgilenenleri bence müthiş insanlar...