Kıbrıs'ın ilk yerli halkı Anadolu'dan gelmiştir. Kıbrıs, hiçbir dönemde Yunanistan'ın egemenliğine girmemiş, tarihte hiçbir zaman Yunanistan'dan Kıbrıs'a büyük çapta göç yaşanmamıştır.
O halde, Rumlar kendilerini niçin Yunan saymaktadırlar?
Kıbrıs Anadolu'nun doğal bir uzantısıdır. Jeolojik dönemin birinci zamanında Anadolu'nun Hatay bölgesine bitişik olan Kıbrıs, ikinci ve üçüncü zamanlarda oluşan çökmelerle Anadolu'dan kopmuştur. Adada Anadolu'da yaşayan cüce fil fosillerinin bulunması bunun kanıtıdır. Bu arada Kıbrıs'taki kazılarda bulunan vazolarla Anadolu'da ortaya çıkarılan vazolar ve evler birbirine çok benzemektedir. Buradan hareketle, ilk yerli halkın Anadolu'dan geldiği kesinlik kazanmaktadır.
Kıbrıs tarih boyunca; Hititler, Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Ptolemiler, Romalılar, Araplar, Bizanslılar, Templer Şövalyeleri, Lüzinyanlar, Cenevizliler, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizler tarafından yönetilmiştir. Kıyıları ise korsanların yatakları olmuştur.
Anadolu'dan gelen yerli halkla, Kıbrıs'ı işgal eden bu ulus ve kavimlerin karışması sonucu, tarih içinde ortaya melez bir halk çıkmıştır.
Bu melez halk, zaman içinde denizci bir kavim olan Miken'lerin kültürel etkisi altında kalmıştır. Miken'ler, Yunanlılar tarafından Helen ırkından sayılmaktadır.
Kıbrıs'ın Roma İmparatorluğunun egemenliğine girmesinden sonra, M.S.46'da Kıbrıs'a gelen St. Paul, Hıristiyanlığın adada yayılmasını sağlamıştır. Bizans'ın resmi dili olarak Yunanca'yı, resmi din olarak Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmesi ve bunu zorla Kıbrıs'taki melez yerli halka da kabul ettirmesi dolayısıyla; adadaki melez halk, kendisini zamanla Yunanlı olarak görmeye başlamıştır. Kimlik bunalımı içindeki melez halkın, ulusal bir kültür ve kimlik arayışı içinde olması da bunda etkili olmuştur.
Kıbrıs'ın yerli halkı Anadolu'dan gelmiştir. Bu halk zamanla adayı işgal eden kavimlere karışarak melezleşmiştir. Bizans döneminde ise, bu devletin dini ve kültürel etkisiyle kendini Yunanlı olarak görmeye başlamıştır.
Türkçe'de Kıbrıs, Arapça'da 'Kubrus' (Kubruş) , Batı dillerinde 'Cyprus', 'Cypre', 'Chypre', 'Gipros' ve 'Cypren' olarak adlandırılan ada; Mısır ve Hitit kaynaklarında müştereken Alaşya (Alasya) şeklinde geçerken, Mısır kaynaklarında, ayrıca 'Asi' kelimesiyle de ifade edilmektedir. Asurlular'da 'Yatnana' veya 'Ya', İbraniler'de 'Kittim' denilen Kıbrıs; 'Kypros' olarak ilk defa Homeros'ta zikredilmektedir. Adının, Ana Tanrıça Kibele'ye bu adada verilen isim olan Kipris'ten geldiği de rivayet edilmektedir. Adanın adının; adada bolca bulunan kına çiçeğinin İbranice karşılığı olan 'Kopher', yine adada bolca çıkan bakırın Latince karşılığı olan 'Cuprum' veya Batı dillerine 'Copper' ve 'Kopher' olarak geçen bakırın Akadca aslı ve nihayet Latince'de servi anlamına gelen 'Cypress' kelimesinden geldiği şeklinde rivayetler de mevcuttur. Kıbrıs, tarihte bunlardan başka daha bir çok isimlerle anılmıştır. Havasının güzelliğine göre 'Aeria', bakır madenlerine göre 'Eroza', tanrıçalara nispetle 'Afrodisia' ve 'Amatosia', önemli şehirlerinin deniz seviyesinde oluşundan dolayı 'Koloni', dağlık oluşu nedeniyle 'Keraşitsi', halkının bahtiyarlığına izafeten 'Makarya', işgal eden milletlerin adlarına göre 'Mionis', 'Esfekia' ve adayı ilk işgal eden Yasef'in oğlunun adına izafeten 'Kittim' veya 'Chetim', M.Ö.600 yılında bugünkü Lefke yakınlarında bulunan Depa (Soli) şehrinin Kralı olan Philocyprus'un adına izafeten 'Cyprus' ve bir şehir adı olarak da 'Pafos' denilmiştir. KAYNAK: Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfları) , Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Yayın Nu: 43, Ankara 2000.
14 Ocak 2003,10: 30 - Zaman Gazetesi Lefkoşa TBMM Başkanı Bülent Arınç, Birleşmiş Milletler Planı’yla ilgili büyük tartışmaların yaşandığı bir dönemde iktidar ve muhalefet partisi üyesi 20 milletvekiliyle KKTC’yi ziyaret etti. Arınç, Kıbrıs sorununun sorumlusunun Kıbrıs Türk halkı ya da Türkiye olmadığını belirterek, “Sorumlular Türk halkını yok etmeye çalışanlardır.” dedi.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise Arınç’ı kabulünde BM Planı’nın kabul edilmesi durumunda adada 10 yıl sonra tek bir Türk’ün bile kalmayacağını belirtti. Çok sert mesajlar veren Denktaş, “Rumlar silahla yapamadıklarını AB yoluyla yapmak istiyorlar. Halkımız kışkırtılarak müzakere sürecine müdahale edildi.” diye konuştu. Planla ilgili kaygılarını dile getiren Denktaş, Kıbrıs Türk’ünün ilk kez ikiye bölündüğünü dile getirdi.
Kıbrıs'ta bugün yapılacak Annan Planı'nı destekleyen mitinge dikkat çeken Denktaş, “Kıbrıs'ta ilk kez lastikler yakılmaya, ses bombaları atılmaya başlandı. Bunlar akıl işi değil. Bugünlerde sorunlar sokakta değil, barış ve sevgiyle çözülür.” dedi. Arınç da, parlamentoda temsil edilen AKP ve CHP milletvekilleriyle birlikte Denktaş'a bağlılıklarını pekiştirmek istediklerini söyledi. Denktaş'ın kaygılarını ‘kısmen’ paylaştıklarını belirten Arınç, ”Kıbrıs Türkü, barış, adalet, eşitlik ve güvence istiyor. Bunları gözardı eden barış, barış olamaz.” dedi.
Arınç, KKTC Geçitkale Havaalanı’nda ise, TBMM’nin her zaman Kıbrıs Türk halkının onurlu davasını desteklediğini ve Kıbrıs Türkünün 40 yıla yakın bir süredir bir hak ve hürriyet mücadelesini insanlık dışı şartlar altında sürdürdüğünü bildirdi. Arınç, “Kıbrıs sorununun tek sorumlusu ne Kıbrıs Türk halkı ne de Türkiye’dir. Sorumlular Türk halkını yok etmeye çalışanlardır.” diye konuştu. Ziyaret öncesi Esenboğa Hava Limanı’ndaki basın toplantısında ise Arınç, Kıbrıs konusunda önemli bir müzakere süreci içerisinde bulunulduğunu, Kıbrıs Türk halkının Sayın Cumhurbaşkanı Denktaş’ın liderliğinde eşitlik ve adalet mücadelesi verdiğini kaydetti. Arınç, “Çözüm, iki tarafın eşit egemenliğini ve siyasi eşitliğini kabul eden ve iki kesimliliği koruyan bir uzlaşmaya dayanmalıdır.” şeklinde konuştu.
KKTC'deki bütün kesimlerle temaslarda bulunacağını söyleyen Arınç, “Kıbrıs’ta bugün düzenlenecek mitinge heyet içindeki hiçbir milletvekilinin katılmasının söz konusu olmadığını da sözlerine ekledi. Arınç, Denktaş’ın, Kıbrıs Türk halkının haklarını ve çıkarlarını koruyacak, Türkiye’nin etkin garantörlüğünü sağlayacak, Türk–Yunan dengesini muhafaza edecek bir çözüme ulaşılması yönündeki çabasını desteklediklerini ifade etti.
Bu arada Denktaş, dün BM Temsilcisi Alvaro De Soto ile de görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Rum lider Glafkos Klerides ile çarşamba günü ara bölgede buluşarak BM planını müzakere takvimini istişare edeceklerini söyledi. Ömer Şahin
17 Ocak 2003,16: 12 - Tercüman Gazetesi Kıbrıs’ta BM’nin dayattığı Annan Planı tuzaklarla dolu. Türk makamlarının hazırladığı çok gizli raporlara göre plan kabul edilirse, Kıbrıs Türkleri ekonomik, sosyal ve psikolojik yönden tamamen çökertilecek. Kıbrıs’ta çözümün son tarihi olan 28 Şubat’a kısa bir süre kala, Annan Planı’nın ihtimal dahilindeki sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler de netleşmeye başladı. Türk ve KKTC makamlarının hazırladığı iç değerlendirme raporları, bugüne kadar kamuoyuna açıklanmayan bazı gerçekleri açık biçimde ortaya koyuyor. Milli Güvenlik Kurulu ve Çankaya Köşkü’nden yapılan toplantılarda ele alınan raporlara göre, Annan Planı’nın kabul edilmesi durumunda, Kıbrıs Türk halkı, ekonomik, sosyal ve psikolojik bir yığın sorunla karşı karşıya gelecek.
Annan Planı’na göre yaşanacak gelişmeler şöyle sıralanıyor:
*KKTC topraklarının 682.52 km2 ‘si Rumlara terk edilecek. KKTC topraklarının yüzde 21’i elden çıkacak.
*KKTC toprakları 2 bin 559 kilometre kareye düşecek. Bu toprakların yüzde 27.6’sı tarımsal faaliyetlere uygun değil.
*KKTC’ye bırakılacak toprakların yüzde 11.6 sına Rumlar yerleştiriyecek Annan belgesinde KKTC’ye yüzde 28.5 oranında toprak bırakılacağı belirtilirken, Kuzey Kıbrıs’a yerleştirilecek Rumlar dolayısıyla bu oran gerçekte yüzde 24.9 oranına inecek. Değerlendirme raporunda, “Türkler Güney’de bugünün gerek mülk değeri, gerekse ürün değeri son derece yüksek 80 bin dönüm bağ bırakmıştır. Buna karşılık Türkler Güzelyurt bölgesinden 77 bin dönüm sulu arazi almıştır” deniliyor.
SUSUZ KALACAKALAR
Değerlendirme raporları, Annan belgesinin bir başka yanını da ortaya koyuyor. Belgenin kabul edilmesi durumunda, zaten oldukça kıt su kaynaklarına sahip olan Kıbrıslı Türkler’in elinde nerdeyse hiç su kaynağı kalmayacak. BM haritasına göre, Kıbrıs Türkleri’nin su ihtiyacının yüzde 71’ini karşılayan Güzelyurt bölgesinin tamamına yakını Rumlara bırakılıyor. Bu, iyi ve kaliteli su kaynaklarının yüzde 76’sının Rumların denetimine bırakılması anlamına geliyor.
18 Ocak 2003,13: 04 - Milliyet Gazetesi Ankara Türk Parlamenterler Birliği’nin 'Kıbrıs Sorunu' konulu sempozyumuna katılan İngiliz konuşmacılar, 'Annan Planı’nın Türk toplumunun intiharı anlamına geldiği' uyarısında bulundu. Lord Kilclooney, planın uzun vadede Türk toplumunun ortadan kalkmasına neden olacağını belirtirken, Türklerin yaşadığı yüzde 28’lik nüfus alanının Rum alanı haline gelebileceğini söyledi.
Planla Kıbrıs’ın Rumların denetimi altına verildiğini, nüfus aktarımının da Rumlar lehine gelişeceğini ifade eden Kilclooney, 'Bu da Kıbrıslı Türklerin kendi ülkelerinde bağımsızlıklarının sonu olacaktır' dedi. Kilclooney, KKTC’de yapılan Denktaş karşıtı gösterilerin de Kıbrıs Türklerinin Batı’daki imajını bozduğunu belirtti.
'Plan evlere dağıtılsın'
Londra Üniversitesi’nden Prof. Dr. Clement Dodd, planın açık seçik bir Türkçe’yle yazılarak evlere gönderilmesi gerektiğini söyledi.
Eski İngiliz parlamenter Michael Stephen da Batı’nın vaatlerine güvenerek beklemenin yanlış olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: 'ABD istese Rum Kesimi’nin AB’ye üye olmasını engelleyebilir. Türkiye savaş alanlarında değil, kelimelerle yürütülen mücadelelerde kaybediyor. Rum Kesimi’nin AB’ye üye olması durumunda Türkiye - AB ilişkilerinde sürekli sürtüşme yaşanacak. Bu Türkiye Kuzey Kıbrıs’tan vazgeçene kadar sürecek.'
Stephen, Denktaş’a Güney Kıbrıs Rum Kesimi lideri Glafkos Klerides’e harcadığı zamandan daha fazlasını kendi halkına harcayarak davasını anlatmasını önerdi. Stephen, bunlar yapılmazsa 20 yıl içinde Kıbrıs’ın Rum adası haline geleceğini ve 1974’te hayatını kaybedenlerin de boşuna ölmüş olacağını söyledi.
Hınçak (Çan Sesi) Komitesi, aslen Kafkasya Ermenilerinden Rus uyruklu Avedis Nazarbeg ile karısı Maro ve Kafkasyalı diğer öğrenciler tarafından 1886 yılında İsviçre'de kurulmuş ve komitenin düşüncelerini yaymak için de, yine Hınçak isminde bir gazete çıkarılmıştır. Bu komitenin başında ve üyeleri arasında çoğunluğu yine Rus uyruklu Ermeniler bulunmaktadır. Bu komite, kendisine çalışma bölgesi olarak Doğu Anadolu'yu seçmişti; bir zaman sonra komite merkezi, İsviçre'den Londra'ya götürülmüştür.
Hınçak Komitesinin programı, Sosyalist, Marksist ve Merkeziyetçidir; Karl Marks'ın ilkeleri, temel olarak benimsenmiştir. Bu komite üyeleri, kendilerine sosyal demokrat dedikleri halde, siyasal programları tamamen bir komünist manifesto niteliğindedir.
Komite,1890 yılında merkezi İstanbul'da olmak üzere Osmanlı ülkesinin diğer vilayetlerinde de şubeler açmış ve bu suretle, örgütlenerek çalışmalarına başlamıştır. Bu komitenin ana politik amacı, Türkiye'deki Ermenileri Türklerden; İran Ermenilerini İranlılardan ve Rusya Ermenilerini de Ruslardan kurtarmak; sonra da, bütün bu memleketlerdeki kapitalistleri temizlemektir.
Yeni Ermeni terör döneminde, terörü özendiren, geliştiren, ha-zırlayan, daha geniş alanlara yayılmasını, hedeflerinin çeşitlenmesini sağlayan; terör tim ve grupları oluşturan, yeni örgütlenme çabalarına insan gücü manevi ve psikolojik destekler, temaslar ve ilişkiler ortamı hazırlayıp veren; geleneksel Taşnak ve Hınçak terör örgütleridir. Bunların yanında açıklanan dönemde isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan 'Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu' örgüt adının kısaltılmış şekli olan ASALA'dır.
Geleneksel terör örgütleri içlerinden çıkardıkları terör tim ve gruplarıyla, ASALA ise, bağımsız görünümü altında, terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla yeni dönemin terör yaratıcıları olmuşlardır. ASALA'da manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan almıştır. Bu yaklaşımla denebilir ki, gerçekte geleneksel terör bütünü ile devam etmiş,1960'larda hazırlanan ortamdan yararlanmış, fırsatları değerlendirerek bir süre daha Türk ve insanlık avına çıkmıştır.
Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini 'Armenian National Liberation' başlıklı etüdünde, Michael M. GUNTER şu şekilde açıklamaktadır: 'Şurası açıktır ki, günümüzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri, birçok devlet ve kişinin açıkça bu mücadeleyi desteklemesi ve teröristleri bu eyleme sürükleyen nedenlerin kabul edilmesi gerektiğini öne sürmesidir...'
Amerika'nın Massachusetts Eyaletindeki Cambirigge kentinde bulunan 'Zoryan Çağdaş Ermeni Araştırmaları Enstitüsü' yöneticisi ve 'Armenian Review' gazetesinin yazı işleri müdürü Gerard J. Libaridyan ise bu dönemi şu cümlelerle özetlemektedir: 'Türk devletinin ve dünyanın büyük devletlerinin altmış yıl süren barış çabalardan sonra bile, Ermenilerin duygularını kabul etme yönündeki isteksizliği yeni bir terörizm döneminin açılmasıyla sonuçlanmıştır.'
ASALA lideri Agop Agopyan ise 'geleneksel Ermeni partilerinin sürdürdüğü politikanın başarısızlıklarının anlaşılmasından sonra' Ermeni şiddet olaylarının ortaya çıktığını iddia iddia etmektedir. Bütün bu terörü meşru gösterme gayretleri, tarihi süreç içerisindeki Ermeni terörünü makul göstermeye elbette yetmemektedir.
ERMENİ KOMİTELERİ VE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1890'larda, 'Çeteler teşkil etmek, hedef kitleler olan Osmanlı toplumunun maneviyatını bozmak, Türkleri eldeki bütün imkânları kullanarak öldürmek, yok etmek, egemenlik haklarından mahrum kılmak, Ermeni azınlık topluluklarını silahlandırmak, ihtilâl, isyan ve terör için hazırlamak, ihtilâl komiteleri, katliam grupları, katliam birlikleri kurmak, hükümet kuruluşlarını tahrip edip, yağmalamak' gibi doğrudan teröre ve terörün yaygınlaşmasına çalışan Taşnaklar, Bolşevik ihtilâlinden sonra 1918-1920 yıllan arasında bugünkü 'Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti' bölgesinde iktidarı ele geçirerek 'Ermeni Cumhuriyetini' kurmuşlar ve siyasi girişimlere başlamışlardır. Ancak bu siyasi süreç, Taşnaklar'ın terör faaliyetlerinden geri durması sonucunu doğurmamış,1972 yılında Taşnak tarafından kurulan 'Ermeni Soy Kırımı Adalet Komandolar' Türkiye'nin dış temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine yeniden başlamışlardır.
Bunun gibi Marksist Hınçak Örgütü de 1973 -1985 yeni Ermeni terör döneminin başlıca terör uygulayıcısı olan ve varlığı ancak teröre dayanan ASALA'nın kuruluşunun fikri ve manevi kaynağı olmakla kalmamış, bu grubu veya örgütü özendirmiş, desteklemiştir.
Ermeni sorunu - Ermeni konusu veya Ermeni davası hangi anlamda ele alınırsa alınsın, hangi görüşlerle açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın, Ermeni örgütlerinde bu kavramlar terörle eşdeğerli olmuş, amaç ve beklentiler sürekli şekilde Türk ve Türkiye düşmanlığı, kan ve kin üzerine bina edilmiştir.
Ermeni terör örgütlerinin kuruluşları dar bir kadro ile gerçekleştirilmekte, merkezi yönetim gene1likle bu kadronun denetiminde bulunmaktadır. Merkez yönetiminin ön gördüğü eylemler içerisinde belirli sayıda ve belirli görevleri yüklenmiş özel timler tarafından uygulamaya konmaktadır. Bu timler sırasında çok değişik örgüt isimleriyle kamuoylarına yansıtılmakta bu suretle Ermeni örgüt sayısının çok olduğu görüntüsünün yayılması arzu edilmektedir.
Bu örgütlerde, merkezi yönetimler ve bunlara bağlı çeşitli organların belirli bir fiziki alanda veya aynı coğrafyada olması gerekmemektedir. Çeşitli ülkelerde olabileceği gibi, bir ülkenin çeşitli yerlerinde de bulunabilirler. Bu durum, Ermeni örgütleri hakkında 'Merkezi'lik özelliğini daha demokratik, daha yaygın bir şekle sokmayı sağlamakta ise de gerçekte bütün Ermeni terör örgütlerinde çok sıkı ve disiplinli bir merkez egemenliği esas kabul edilmektedir.
Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kadroları arasındaki rekabetler ve çatışmalar sık ve çeşitli bölünmeleri ortak bir özellik haline getirmiştir. Bu durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kişinin liderliğinde ayrılınca sanki ayrı terör örgütleri görüntüsü verilmektedir.
Örgütlerde genelde bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde esas olan gizlilik başka bir ortak özelliği teşkil etmektedir. Ancak, sırasında merkezin örtüsünün devamı, korunması veya eylemin daha yaygın ve etkin propaganda aracı olarak kullanılması için özellikle alt grup veya özel tim eylemlerinde açıklığa gidilmekte, eylemler ilân edilmekte, gerçekleştikten sonra da üstlenilmektedir. Bütün bunlar propaganda amaçlarıyla, hudutlu ve bu amaçlara paraleldir.
Bütün Ermeni terör örgütlerinde, terör psikolojik harekâtın bir parçası, hatta bir aşamasıdır. Propaganda amacıyla terör uygulanabildiği gibi yalnız terör yaratmak, korku ve sindirme sağlamak. için de terör eylemlerine başvurulmaktadır. İkinciler, daha çok Ermenilere ve örgüte karşı gelenlere veya örgütün emirlerine uymayanlara uygulanmaktadır.
Bu örgütler, halkla ilişkiler, haberleşme ve bunları gerçekleştiren araçlar hakkında geniş bilgi ve deneyimlere sahiptirler: Ayrıca; bu faaliyetleri yerine getiren kişi, kurum: ve kuruluşlarla yakın temas ve ilişkiler içerisinde bulunmaktadırlar. Bu et-kinlikleri, örgütlere yeterli yaşama ve yayılma zamanını hazırlamaktadır.
Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devle-tin açık veya kapalı desteğine sahiptirler. Bu devletler örgütleri birer araç şeklinde kullandıkları gibi, kendi gizli örgütlerini ve psikolojik harekât kuruluşlarını örtmek için de kullanmaktadırlar.
Bütün Ermeni örgütleri için Türk ve Türkiye düşmanlığı, kuruluşlarının ve devamlarının manevi unsuru halindedir. Ayrıca, bu düşmanlık üzerine haklar ve çıkarları bina etmektedirler. Türkiye ile ilişkisi, teması ve bağlantıları olan ülkelerle görüntü-de olan düşmanlıklar gelip geçicidir. Terörün bu ülkelere sıçraması veya bir ve birden fazla olayın bu ülkelere karşı veya bu ülke vatandaşlarını da hedef olarak almak suretiyle uygulanması tamamen 'tehdit' niteliği taşır, düşmanlık unsurunu kapsamaz.
Tarihi süreci içerisinde Ermeni terörü üç aşama gösterir:
Birincisi, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya kendilerine çekmek bu suretle Ermeniliği sağlamaktır.
İkincisi, Ermeni olmayan kamuoylarına. 'gücü' ve 'boyutlarını' kabul ettirmek, ilgiyi sağlamaktır.
Üçüncüsü ise, siyasi gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve Türklük hakkında kullanılabilecek 'düşmanlık kaynakları' hazırlamaktır.
19. yüzyılın sonlarında 'hürriyetsizliğe - yoksulluğa - haklardan eksikliğe uğratılmış azınlık' teması - 20. yüzyılın sonlarına doğru 'soykırımına - katliamlara uğramış halk-millet' teması tamamen uluslararası ilişkilerde kaynak sağlama amacına, yönelik-tir. Ve ilk fırsatta, bu kaynaklar hiç tereddütsüz Türkiye'ye rakip devletler tarafından hatta uluslararası teşkilâtlar tarafından kullanılacaktır. Bütün terör örgütlerinin gizli kalan amaçlan ve hedefleri uluslararası çatışmalardan doğacak fırsatların değerlendirilmesidir. Bu ise tarihi sürecine uygun olarak kendileri dışında gerçekleşmesini bekledikleri bir hedef hatta emeldir.
PKK İLE ERMENİLER ARASINDA 1987 YILINDA YAPILAN ANLAŞMA
1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında bir anlaşma yapılmıştır. Söz konusu anlaşmanın hükümleri şunlardır:
Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar PKK terör örgütüne her yıl için adam başına 5.000 ABD Doları ödenecek Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar Yapılan bu anlaşmanın akabinde örgüt içerisinde Ermenilerin sivrilmeleri üzerine, PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samurouyan adlı şahısla birlikte 18 Nisan 1990 tarihinde yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:
PKK ve ASALA terör örgütlerinin artık ortak yönetilecektir Türkiye'de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek Kamp masraflarının % 75'ini Ermeniler karşılayacak Türkiye'deki metropol şehirlerde eylemler yapılacak 1992 Ekim ayından itibaren Kuzey Irak'ta üslenen terör örgütü PKK'ya karşı gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler alması ve barınma imkanlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt mensuplarının İran ve Ermenistan'a geçmeleri ile PKK terör örgütünün Ermenistan'daki aktif faaliyetleri başlamıştır.
PKK terör örgütünün Avrupa temsilcilerinden bir grubun Ermenistan'a giderek, PKK terör örgütü mensuplarının Kars bölgesinden Ermenistan'a rahatça girip çıkmaları için anlaşma yaptığı, Sovyet Rusya'nın dağılması ile Ermenistan'ın bağımsızlığına kavuşması sonucu PKK terör örgütünün Ermenistan'da Kürt yerleşim birimlerinde barınma imkanı bularak burada örgüte maddi-manevi destek sağlayıp, faaliyetlerini sürdürdüğü ayrıca,19-20 Mayıs 1992 tarihlerinde bir grup PKK terör örgütü mensubunun Ermenilerle beraber Azeri Türklerine karşı savaşmak için 3 araçla Urumiye'den Ermenistan'a hareket ettiği bilinmektedir.
ÇOK ÖNEMLİ BİR YAZI OKUYUN! ...
Kıbrıs Rumlarının kökeni nedir?
Kıbrıs'ın ilk yerli halkı Anadolu'dan gelmiştir. Kıbrıs, hiçbir dönemde Yunanistan'ın egemenliğine girmemiş, tarihte hiçbir zaman Yunanistan'dan Kıbrıs'a büyük çapta göç yaşanmamıştır.
O halde, Rumlar kendilerini niçin Yunan saymaktadırlar?
Kıbrıs Anadolu'nun doğal bir uzantısıdır. Jeolojik dönemin birinci zamanında Anadolu'nun Hatay bölgesine bitişik olan Kıbrıs, ikinci ve üçüncü zamanlarda oluşan çökmelerle Anadolu'dan kopmuştur. Adada Anadolu'da yaşayan cüce fil fosillerinin bulunması bunun kanıtıdır. Bu arada Kıbrıs'taki kazılarda bulunan vazolarla Anadolu'da ortaya çıkarılan vazolar ve evler birbirine çok benzemektedir. Buradan hareketle, ilk yerli halkın Anadolu'dan geldiği kesinlik kazanmaktadır.
Kıbrıs tarih boyunca; Hititler, Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Ptolemiler, Romalılar, Araplar, Bizanslılar, Templer Şövalyeleri, Lüzinyanlar, Cenevizliler, Venedikliler, Osmanlılar ve İngilizler tarafından yönetilmiştir. Kıyıları ise korsanların yatakları olmuştur.
Anadolu'dan gelen yerli halkla, Kıbrıs'ı işgal eden bu ulus ve kavimlerin karışması sonucu, tarih içinde ortaya melez bir halk çıkmıştır.
Bu melez halk, zaman içinde denizci bir kavim olan Miken'lerin kültürel etkisi altında kalmıştır. Miken'ler, Yunanlılar tarafından Helen ırkından sayılmaktadır.
Kıbrıs'ın Roma İmparatorluğunun egemenliğine girmesinden sonra, M.S.46'da Kıbrıs'a gelen St. Paul, Hıristiyanlığın adada yayılmasını sağlamıştır. Bizans'ın resmi dili olarak Yunanca'yı, resmi din olarak Ortodoks Hıristiyanlığı kabul etmesi ve bunu zorla Kıbrıs'taki melez yerli halka da kabul ettirmesi dolayısıyla; adadaki melez halk, kendisini zamanla Yunanlı olarak görmeye başlamıştır. Kimlik bunalımı içindeki melez halkın, ulusal bir kültür ve kimlik arayışı içinde olması da bunda etkili olmuştur.
Kıbrıs'ın yerli halkı Anadolu'dan gelmiştir. Bu halk zamanla adayı işgal eden kavimlere karışarak melezleşmiştir. Bizans döneminde ise, bu devletin dini ve kültürel etkisiyle kendini Yunanlı olarak görmeye başlamıştır.
www.kibris.gen.tr
özbek, kazak, oğuz yoktur; Türk vardır! ....
Mustafa Kemal Atatürk
Kıbrıs Adının Kaynağı
Türkçe'de Kıbrıs, Arapça'da 'Kubrus' (Kubruş) , Batı dillerinde 'Cyprus', 'Cypre', 'Chypre', 'Gipros' ve 'Cypren' olarak adlandırılan ada; Mısır ve Hitit kaynaklarında müştereken Alaşya (Alasya) şeklinde geçerken, Mısır kaynaklarında, ayrıca 'Asi' kelimesiyle de ifade edilmektedir. Asurlular'da 'Yatnana' veya 'Ya', İbraniler'de 'Kittim' denilen Kıbrıs; 'Kypros' olarak ilk defa Homeros'ta zikredilmektedir. Adının, Ana Tanrıça Kibele'ye bu adada verilen isim olan Kipris'ten geldiği de rivayet edilmektedir. Adanın adının; adada bolca bulunan kına çiçeğinin İbranice karşılığı olan 'Kopher', yine adada bolca çıkan bakırın Latince karşılığı olan 'Cuprum' veya Batı dillerine 'Copper' ve 'Kopher' olarak geçen bakırın Akadca aslı ve nihayet Latince'de servi anlamına gelen 'Cypress' kelimesinden geldiği şeklinde rivayetler de mevcuttur.
Kıbrıs, tarihte bunlardan başka daha bir çok isimlerle anılmıştır. Havasının güzelliğine göre 'Aeria', bakır madenlerine göre 'Eroza', tanrıçalara nispetle 'Afrodisia' ve 'Amatosia', önemli şehirlerinin deniz seviyesinde oluşundan dolayı 'Koloni', dağlık oluşu nedeniyle 'Keraşitsi', halkının bahtiyarlığına izafeten 'Makarya', işgal eden milletlerin adlarına göre 'Mionis', 'Esfekia' ve adayı ilk işgal eden Yasef'in oğlunun adına izafeten 'Kittim' veya 'Chetim', M.Ö.600 yılında bugünkü Lefke yakınlarında bulunan Depa (Soli) şehrinin Kralı olan Philocyprus'un adına izafeten 'Cyprus' ve bir şehir adı olarak da 'Pafos' denilmiştir.
KAYNAK:
Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıfları) , Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Yayın Nu: 43, Ankara 2000.
14 Ocak 2003,10: 30 - Zaman Gazetesi
Lefkoşa
TBMM Başkanı Bülent Arınç, Birleşmiş Milletler Planı’yla ilgili büyük tartışmaların yaşandığı bir dönemde iktidar ve muhalefet partisi üyesi 20 milletvekiliyle KKTC’yi ziyaret etti.
Arınç, Kıbrıs sorununun sorumlusunun Kıbrıs Türk halkı ya da Türkiye olmadığını belirterek, “Sorumlular Türk halkını yok etmeye çalışanlardır.” dedi.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ise Arınç’ı kabulünde BM Planı’nın kabul edilmesi durumunda adada 10 yıl sonra tek bir Türk’ün bile kalmayacağını belirtti. Çok sert mesajlar veren Denktaş, “Rumlar silahla yapamadıklarını AB yoluyla yapmak istiyorlar. Halkımız kışkırtılarak müzakere sürecine müdahale edildi.” diye konuştu. Planla ilgili kaygılarını dile getiren Denktaş, Kıbrıs Türk’ünün ilk kez ikiye bölündüğünü dile getirdi.
Kıbrıs'ta bugün yapılacak Annan Planı'nı destekleyen mitinge dikkat çeken Denktaş, “Kıbrıs'ta ilk kez lastikler yakılmaya, ses bombaları atılmaya başlandı. Bunlar akıl işi değil. Bugünlerde sorunlar sokakta değil, barış ve sevgiyle çözülür.” dedi. Arınç da, parlamentoda temsil edilen AKP ve CHP milletvekilleriyle birlikte Denktaş'a bağlılıklarını pekiştirmek istediklerini söyledi. Denktaş'ın kaygılarını ‘kısmen’ paylaştıklarını belirten Arınç, ”Kıbrıs Türkü, barış, adalet, eşitlik ve güvence istiyor. Bunları gözardı eden barış, barış olamaz.” dedi.
Arınç, KKTC Geçitkale Havaalanı’nda ise, TBMM’nin her zaman Kıbrıs Türk halkının onurlu davasını desteklediğini ve Kıbrıs Türkünün 40 yıla yakın bir süredir bir hak ve hürriyet mücadelesini insanlık dışı şartlar altında sürdürdüğünü bildirdi. Arınç, “Kıbrıs sorununun tek sorumlusu ne Kıbrıs Türk halkı ne de Türkiye’dir. Sorumlular Türk halkını yok etmeye çalışanlardır.” diye konuştu. Ziyaret öncesi Esenboğa Hava Limanı’ndaki basın toplantısında ise Arınç, Kıbrıs konusunda önemli bir müzakere süreci içerisinde bulunulduğunu, Kıbrıs Türk halkının Sayın Cumhurbaşkanı Denktaş’ın liderliğinde eşitlik ve adalet mücadelesi verdiğini kaydetti. Arınç, “Çözüm, iki tarafın eşit egemenliğini ve siyasi eşitliğini kabul eden ve iki kesimliliği koruyan bir uzlaşmaya dayanmalıdır.” şeklinde konuştu.
KKTC'deki bütün kesimlerle temaslarda bulunacağını söyleyen Arınç, “Kıbrıs’ta bugün düzenlenecek mitinge heyet içindeki hiçbir milletvekilinin katılmasının söz konusu olmadığını da sözlerine ekledi. Arınç, Denktaş’ın, Kıbrıs Türk halkının haklarını ve çıkarlarını koruyacak, Türkiye’nin etkin garantörlüğünü sağlayacak, Türk–Yunan dengesini muhafaza edecek bir çözüme ulaşılması yönündeki çabasını desteklediklerini ifade etti.
Bu arada Denktaş, dün BM Temsilcisi Alvaro De Soto ile de görüşmesinden sonra yaptığı açıklamada, Rum lider Glafkos Klerides ile çarşamba günü ara bölgede buluşarak BM planını müzakere takvimini istişare edeceklerini söyledi.
Ömer Şahin
17 Ocak 2003,16: 12 - Tercüman Gazetesi
Kıbrıs’ta BM’nin dayattığı Annan Planı tuzaklarla dolu. Türk makamlarının hazırladığı çok gizli raporlara göre plan kabul edilirse, Kıbrıs Türkleri ekonomik, sosyal ve psikolojik yönden tamamen çökertilecek.
Kıbrıs’ta çözümün son tarihi olan 28 Şubat’a kısa bir süre kala, Annan Planı’nın ihtimal dahilindeki sonuçlarına ilişkin değerlendirmeler de netleşmeye başladı. Türk ve KKTC makamlarının hazırladığı iç değerlendirme raporları, bugüne kadar kamuoyuna açıklanmayan bazı gerçekleri açık biçimde ortaya koyuyor. Milli Güvenlik Kurulu ve Çankaya Köşkü’nden yapılan toplantılarda ele alınan raporlara göre, Annan Planı’nın kabul edilmesi durumunda, Kıbrıs Türk halkı, ekonomik, sosyal ve psikolojik bir yığın sorunla karşı karşıya gelecek.
Annan Planı’na göre yaşanacak gelişmeler şöyle sıralanıyor:
*KKTC topraklarının 682.52 km2 ‘si Rumlara terk edilecek. KKTC topraklarının yüzde 21’i elden çıkacak.
*KKTC toprakları 2 bin 559 kilometre kareye düşecek. Bu toprakların yüzde 27.6’sı tarımsal faaliyetlere uygun değil.
*KKTC’ye bırakılacak toprakların yüzde 11.6 sına Rumlar yerleştiriyecek Annan belgesinde KKTC’ye yüzde 28.5 oranında toprak bırakılacağı belirtilirken, Kuzey Kıbrıs’a yerleştirilecek Rumlar dolayısıyla bu oran gerçekte yüzde 24.9 oranına inecek. Değerlendirme raporunda, “Türkler Güney’de bugünün gerek mülk değeri, gerekse ürün değeri son derece yüksek 80 bin dönüm bağ bırakmıştır. Buna karşılık Türkler Güzelyurt bölgesinden 77 bin dönüm sulu arazi almıştır” deniliyor.
SUSUZ KALACAKALAR
Değerlendirme raporları, Annan belgesinin bir başka yanını da ortaya koyuyor. Belgenin kabul edilmesi durumunda, zaten oldukça kıt su kaynaklarına sahip olan Kıbrıslı Türkler’in elinde nerdeyse hiç su kaynağı kalmayacak. BM haritasına göre, Kıbrıs Türkleri’nin su ihtiyacının yüzde 71’ini karşılayan Güzelyurt bölgesinin tamamına yakını Rumlara bırakılıyor. Bu, iyi ve kaliteli su kaynaklarının yüzde 76’sının Rumların denetimine bırakılması anlamına geliyor.
Bahadır Selim Dilek
18 Ocak 2003,13: 04 - Milliyet Gazetesi
Ankara
Türk Parlamenterler Birliği’nin 'Kıbrıs Sorunu' konulu sempozyumuna katılan İngiliz konuşmacılar, 'Annan Planı’nın Türk toplumunun intiharı anlamına geldiği' uyarısında bulundu.
Lord Kilclooney, planın uzun vadede Türk toplumunun ortadan kalkmasına neden olacağını belirtirken, Türklerin yaşadığı yüzde 28’lik nüfus alanının Rum alanı haline gelebileceğini söyledi.
Planla Kıbrıs’ın Rumların denetimi altına verildiğini, nüfus aktarımının da Rumlar lehine gelişeceğini ifade eden Kilclooney, 'Bu da Kıbrıslı Türklerin kendi ülkelerinde bağımsızlıklarının sonu olacaktır' dedi. Kilclooney, KKTC’de yapılan Denktaş karşıtı gösterilerin de Kıbrıs Türklerinin Batı’daki imajını bozduğunu belirtti.
'Plan evlere dağıtılsın'
Londra Üniversitesi’nden Prof. Dr. Clement Dodd, planın açık seçik bir Türkçe’yle yazılarak evlere gönderilmesi gerektiğini söyledi.
Eski İngiliz parlamenter Michael Stephen da Batı’nın vaatlerine güvenerek beklemenin yanlış olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti: 'ABD istese Rum Kesimi’nin AB’ye üye olmasını engelleyebilir. Türkiye savaş alanlarında değil, kelimelerle yürütülen mücadelelerde kaybediyor. Rum Kesimi’nin AB’ye üye olması durumunda Türkiye - AB ilişkilerinde sürekli sürtüşme yaşanacak. Bu Türkiye Kuzey Kıbrıs’tan vazgeçene kadar sürecek.'
Stephen, Denktaş’a Güney Kıbrıs Rum Kesimi lideri Glafkos Klerides’e harcadığı zamandan daha fazlasını kendi halkına harcayarak davasını anlatmasını önerdi. Stephen, bunlar yapılmazsa 20 yıl içinde Kıbrıs’ın Rum adası haline geleceğini ve 1974’te hayatını kaybedenlerin de boşuna ölmüş olacağını söyledi.
ERMENİ KOMİTELERİ
HINÇAK
Hınçak (Çan Sesi) Komitesi, aslen Kafkasya Ermenilerinden Rus uyruklu Avedis Nazarbeg ile karısı Maro ve Kafkasyalı diğer öğrenciler tarafından 1886 yılında İsviçre'de kurulmuş ve komitenin düşüncelerini yaymak için de, yine Hınçak isminde bir gazete çıkarılmıştır. Bu komitenin başında ve üyeleri arasında çoğunluğu yine Rus uyruklu Ermeniler bulunmaktadır. Bu komite, kendisine çalışma bölgesi olarak Doğu Anadolu'yu seçmişti; bir zaman sonra komite merkezi, İsviçre'den Londra'ya götürülmüştür.
Hınçak Komitesinin programı, Sosyalist, Marksist ve Merkeziyetçidir; Karl Marks'ın ilkeleri, temel olarak benimsenmiştir. Bu komite üyeleri, kendilerine sosyal demokrat dedikleri halde, siyasal programları tamamen bir komünist manifesto niteliğindedir.
Komite,1890 yılında merkezi İstanbul'da olmak üzere Osmanlı ülkesinin diğer vilayetlerinde de şubeler açmış ve bu suretle, örgütlenerek çalışmalarına başlamıştır. Bu komitenin ana politik amacı, Türkiye'deki Ermenileri Türklerden; İran Ermenilerini İranlılardan ve Rusya Ermenilerini de Ruslardan kurtarmak; sonra da, bütün bu memleketlerdeki kapitalistleri temizlemektir.
YENİ TERÖR DÖNEMİ (1973 -1985)
Yeni Ermeni terör döneminde, terörü özendiren, geliştiren, ha-zırlayan, daha geniş alanlara yayılmasını, hedeflerinin çeşitlenmesini sağlayan; terör tim ve grupları oluşturan, yeni örgütlenme çabalarına insan gücü manevi ve psikolojik destekler, temaslar ve ilişkiler ortamı hazırlayıp veren; geleneksel Taşnak ve Hınçak terör örgütleridir. Bunların yanında açıklanan dönemde isminden en çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan 'Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu' örgüt adının kısaltılmış şekli olan ASALA'dır.
Geleneksel terör örgütleri içlerinden çıkardıkları terör tim ve gruplarıyla, ASALA ise, bağımsız görünümü altında, terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla yeni dönemin terör yaratıcıları olmuşlardır. ASALA'da manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan almıştır. Bu yaklaşımla denebilir ki, gerçekte geleneksel terör bütünü ile devam etmiş,1960'larda hazırlanan ortamdan yararlanmış, fırsatları değerlendirerek bir süre daha Türk ve insanlık avına çıkmıştır.
Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini 'Armenian National Liberation' başlıklı etüdünde, Michael M. GUNTER şu şekilde açıklamaktadır: 'Şurası açıktır ki, günümüzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri, birçok devlet ve kişinin açıkça bu mücadeleyi desteklemesi ve teröristleri bu eyleme sürükleyen nedenlerin kabul edilmesi gerektiğini öne sürmesidir...'
Amerika'nın Massachusetts Eyaletindeki Cambirigge kentinde bulunan 'Zoryan Çağdaş Ermeni Araştırmaları Enstitüsü' yöneticisi ve 'Armenian Review' gazetesinin yazı işleri müdürü Gerard J. Libaridyan ise bu dönemi şu cümlelerle özetlemektedir: 'Türk devletinin ve dünyanın büyük devletlerinin altmış yıl süren barış çabalardan sonra bile, Ermenilerin duygularını kabul etme yönündeki isteksizliği yeni bir terörizm döneminin açılmasıyla sonuçlanmıştır.'
ASALA lideri Agop Agopyan ise 'geleneksel Ermeni partilerinin sürdürdüğü politikanın başarısızlıklarının anlaşılmasından sonra' Ermeni şiddet olaylarının ortaya çıktığını iddia iddia etmektedir. Bütün bu terörü meşru gösterme gayretleri, tarihi süreç içerisindeki Ermeni terörünü makul göstermeye elbette yetmemektedir.
ERMENİ KOMİTELERİ VE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
1890'larda, 'Çeteler teşkil etmek, hedef kitleler olan Osmanlı toplumunun maneviyatını bozmak, Türkleri eldeki bütün imkânları kullanarak öldürmek, yok etmek, egemenlik haklarından mahrum kılmak, Ermeni azınlık topluluklarını silahlandırmak, ihtilâl, isyan ve terör için hazırlamak, ihtilâl komiteleri, katliam grupları, katliam birlikleri kurmak, hükümet kuruluşlarını tahrip edip, yağmalamak' gibi doğrudan teröre ve terörün yaygınlaşmasına çalışan Taşnaklar, Bolşevik ihtilâlinden sonra 1918-1920 yıllan arasında bugünkü 'Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti' bölgesinde iktidarı ele geçirerek 'Ermeni Cumhuriyetini' kurmuşlar ve siyasi girişimlere başlamışlardır. Ancak bu siyasi süreç, Taşnaklar'ın terör faaliyetlerinden geri durması sonucunu doğurmamış,1972 yılında Taşnak tarafından kurulan 'Ermeni Soy Kırımı Adalet Komandolar' Türkiye'nin dış temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine yeniden başlamışlardır.
Bunun gibi Marksist Hınçak Örgütü de 1973 -1985 yeni Ermeni terör döneminin başlıca terör uygulayıcısı olan ve varlığı ancak teröre dayanan ASALA'nın kuruluşunun fikri ve manevi kaynağı olmakla kalmamış, bu grubu veya örgütü özendirmiş, desteklemiştir.
Ermeni sorunu - Ermeni konusu veya Ermeni davası hangi anlamda ele alınırsa alınsın, hangi görüşlerle açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın, Ermeni örgütlerinde bu kavramlar terörle eşdeğerli olmuş, amaç ve beklentiler sürekli şekilde Türk ve Türkiye düşmanlığı, kan ve kin üzerine bina edilmiştir.
Ermeni terör örgütlerinin kuruluşları dar bir kadro ile gerçekleştirilmekte, merkezi yönetim gene1likle bu kadronun denetiminde bulunmaktadır. Merkez yönetiminin ön gördüğü eylemler içerisinde belirli sayıda ve belirli görevleri yüklenmiş özel timler tarafından uygulamaya konmaktadır. Bu timler sırasında çok değişik örgüt isimleriyle kamuoylarına yansıtılmakta bu suretle Ermeni örgüt sayısının çok olduğu görüntüsünün yayılması arzu edilmektedir.
Bu örgütlerde, merkezi yönetimler ve bunlara bağlı çeşitli organların belirli bir fiziki alanda veya aynı coğrafyada olması gerekmemektedir. Çeşitli ülkelerde olabileceği gibi, bir ülkenin çeşitli yerlerinde de bulunabilirler. Bu durum, Ermeni örgütleri hakkında 'Merkezi'lik özelliğini daha demokratik, daha yaygın bir şekle sokmayı sağlamakta ise de gerçekte bütün Ermeni terör örgütlerinde çok sıkı ve disiplinli bir merkez egemenliği esas kabul edilmektedir.
Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kadroları arasındaki rekabetler ve çatışmalar sık ve çeşitli bölünmeleri ortak bir özellik haline getirmiştir. Bu durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kişinin liderliğinde ayrılınca sanki ayrı terör örgütleri görüntüsü verilmektedir.
Örgütlerde genelde bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde esas olan gizlilik başka bir ortak özelliği teşkil etmektedir. Ancak, sırasında merkezin örtüsünün devamı, korunması veya eylemin daha yaygın ve etkin propaganda aracı olarak kullanılması için özellikle alt grup veya özel tim eylemlerinde açıklığa gidilmekte, eylemler ilân edilmekte, gerçekleştikten sonra da üstlenilmektedir. Bütün bunlar propaganda amaçlarıyla, hudutlu ve bu amaçlara paraleldir.
Bütün Ermeni terör örgütlerinde, terör psikolojik harekâtın bir parçası, hatta bir aşamasıdır. Propaganda amacıyla terör uygulanabildiği gibi yalnız terör yaratmak, korku ve sindirme sağlamak. için de terör eylemlerine başvurulmaktadır. İkinciler, daha çok Ermenilere ve örgüte karşı gelenlere veya örgütün emirlerine uymayanlara uygulanmaktadır.
Bu örgütler, halkla ilişkiler, haberleşme ve bunları gerçekleştiren araçlar hakkında geniş bilgi ve deneyimlere sahiptirler: Ayrıca; bu faaliyetleri yerine getiren kişi, kurum: ve kuruluşlarla yakın temas ve ilişkiler içerisinde bulunmaktadırlar. Bu et-kinlikleri, örgütlere yeterli yaşama ve yayılma zamanını hazırlamaktadır.
Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devle-tin açık veya kapalı desteğine sahiptirler. Bu devletler örgütleri birer araç şeklinde kullandıkları gibi, kendi gizli örgütlerini ve psikolojik harekât kuruluşlarını örtmek için de kullanmaktadırlar.
Bütün Ermeni örgütleri için Türk ve Türkiye düşmanlığı, kuruluşlarının ve devamlarının manevi unsuru halindedir. Ayrıca, bu düşmanlık üzerine haklar ve çıkarları bina etmektedirler. Türkiye ile ilişkisi, teması ve bağlantıları olan ülkelerle görüntü-de olan düşmanlıklar gelip geçicidir. Terörün bu ülkelere sıçraması veya bir ve birden fazla olayın bu ülkelere karşı veya bu ülke vatandaşlarını da hedef olarak almak suretiyle uygulanması tamamen 'tehdit' niteliği taşır, düşmanlık unsurunu kapsamaz.
Tarihi süreci içerisinde Ermeni terörü üç aşama gösterir:
Birincisi, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya kendilerine çekmek bu suretle Ermeniliği sağlamaktır.
İkincisi, Ermeni olmayan kamuoylarına. 'gücü' ve 'boyutlarını' kabul ettirmek, ilgiyi sağlamaktır.
Üçüncüsü ise, siyasi gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve Türklük hakkında kullanılabilecek 'düşmanlık kaynakları' hazırlamaktır.
19. yüzyılın sonlarında 'hürriyetsizliğe - yoksulluğa - haklardan eksikliğe uğratılmış azınlık' teması - 20. yüzyılın sonlarına doğru 'soykırımına - katliamlara uğramış halk-millet' teması tamamen uluslararası ilişkilerde kaynak sağlama amacına, yönelik-tir. Ve ilk fırsatta, bu kaynaklar hiç tereddütsüz Türkiye'ye rakip devletler tarafından hatta uluslararası teşkilâtlar tarafından kullanılacaktır. Bütün terör örgütlerinin gizli kalan amaçlan ve hedefleri uluslararası çatışmalardan doğacak fırsatların değerlendirilmesidir. Bu ise tarihi sürecine uygun olarak kendileri dışında gerçekleşmesini bekledikleri bir hedef hatta emeldir.
PKK İLE ERMENİLER ARASINDA 1987 YILINDA YAPILAN ANLAŞMA
1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında bir anlaşma yapılmıştır. Söz konusu anlaşmanın hükümleri şunlardır:
Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde bulunacaklar
PKK terör örgütüne her yıl için adam başına 5.000 ABD Doları ödenecek
Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar
Yapılan bu anlaşmanın akabinde örgüt içerisinde Ermenilerin sivrilmeleri üzerine, PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samurouyan adlı şahısla birlikte 18 Nisan 1990 tarihinde yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:
PKK ve ASALA terör örgütlerinin artık ortak yönetilecektir
Türkiye'de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler yapacak
Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak bölüşülecek
Kamp masraflarının % 75'ini Ermeniler karşılayacak
Türkiye'deki metropol şehirlerde eylemler yapılacak
1992 Ekim ayından itibaren Kuzey Irak'ta üslenen terör örgütü PKK'ya karşı gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler alması ve barınma imkanlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt mensuplarının İran ve Ermenistan'a geçmeleri ile PKK terör örgütünün Ermenistan'daki aktif faaliyetleri başlamıştır.
PKK terör örgütünün Avrupa temsilcilerinden bir grubun Ermenistan'a giderek, PKK terör örgütü mensuplarının Kars bölgesinden Ermenistan'a rahatça girip çıkmaları için anlaşma yaptığı, Sovyet Rusya'nın dağılması ile Ermenistan'ın bağımsızlığına kavuşması sonucu PKK terör örgütünün Ermenistan'da Kürt yerleşim birimlerinde barınma imkanı bularak burada örgüte maddi-manevi destek sağlayıp, faaliyetlerini sürdürdüğü ayrıca,19-20 Mayıs 1992 tarihlerinde bir grup PKK terör örgütü mensubunun Ermenilerle beraber Azeri Türklerine karşı savaşmak için 3 araçla Urumiye'den Ermenistan'a hareket ettiği bilinmektedir.