1321 [m. 1903] de Mısrda doğdu. Kâhire ilm enstitüsünde okudu. Önce sosyalist fikrlerini yaydı. Sonra din adamı şekline girerek, eski Kâhire müftîsi ve mason locası başkanı olan Abduhun dinde reformist yolunu tutdu. Bütün kitâblarında olduğu gibi, (Fî-zılâl-il-Kur-ân) ismindeki tefsîrinin birinci cildinde de, cihâdın bir kısmını kabûl, esâs kısmını inkâr etmekde, (İnsanların dîne girmelerini kolaylaşdırmak için cihâd edilmez) demekdedir. (Cihâd, zulm edenlere ve zâlimlere karşıdır) meâlindeki âyet-i kerîmeyi ileri sürerek hükûmetlere karşı ayaklanmağa, ısyâna ve fitne çıkarmağa kışkırtmakdadır. Hâlbuki, zâlim sultânlara, hattâ kâfir hükûmetlere bile ayaklanmağı dînimiz yasak etmekdedir. Böyle ayaklanmak, cihâd değil, ahmaklıkdır. Böyle zemânlarda yapılacak cihâd, islâm bilgilerini yaymak, îmânlı gençlik yetişmesine çalışmakdır. Hac sûresinin otuzdokuzuncu âyetinde meâlen, (Mü’minlere saldıran zâlimlerle cihâd etmeğe izn verildi) buyruldu. Mekkede kâfirler, müslimânlara, zulm edip, öldürünce, bunlarla döğüşmek için, tekrâr tekrâr izn istediler. İzn verilmedi. Medîneye hicret edince, bu âyet gelerek, yeni kurulan islâm devletinin, Mekkedeki zâlimler ile cihâd etmesine izn verildi. Bu âyet, müslimânların kâfir, zâlim hükûmete isyân etmesi için değil, islâm devletinin, insanların islâm dînini işitmelerine, müslimân olmalarına mâni’ olan, zâlim diktatörlerin orduları ile cihâd etmesine izn vermekdedir. Seyyid Kutbun bu câhilce, ahmakca yazıları, Mısrda fitne çıkarmasına, onbinlerce müslimânın zindânlarda çürümelerine, çoklarının ölmesine sebeb oldu. Bu fâci’a ve fitnelerin cezâsını kıyâmetde çekecekdir. Câhilce davranışları ve gâfilce yazıları ile devlete karşı ihtilâle sebeb olduğu için, kendisi de 1386 [m. 1966] da i’dâm edildi. İlmi, aklı ve ihlâsı olmıyan din adamları târîh boyunca, hep böyle felâketlere sebeb olmuşlardır. İslâm bilgilerini sessizce yayan ilmli ve akllı din âlimleri, hep başarı sağlamışlardır. Kâdî zâde Ahmed efendi, (Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhinde 200. cü sahîfesinde buyuruyor ki, (El ile, güc kullanarak emr-i ma’rûf ve nehyi münker yapmak, ya’nî günâh işliyene mâni’ olmak; devlet adamlarının vazîfesidir. Söz ile, yazı ile cihâd etmek, âlimlerin vazîfesidir. Kalb ile, düâ etmekle mâni’ olmak ise, her mü’minin vazîfesidir. Te’sîrli, başarılı olacağı zan olunursa, bu vazîfeleri yapmak vâcib olur. Fitneye sebeb olacağı zan olunursa, terk etmek vâcib olur. Fitne bulunan mahalle zarûretsiz varmak câiz değildir. Eğer dînini korumak için hicret ederse, güzel olur. Cennete girmeğe lâyık olur. Şefâ’ate mazhar olur. Emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yaparken niyyetin hâlis olması ve işi anlayıp, Allahü teâlânın buradaki emrini iyi bilmesi ve sabrlı olup münâkaşa ve kavga etmemesi, yumuşak ve tatlı dil ve yazı ile yapması lâzımdır.) Görülüyor ki, zor kullanarak cihâdı devlet yapar. Cihâd, Seyyid Kutbun anladığı gibi değildir. Eğer cihâd ile emr-i ma’rûfu iyi anlamış olsaydı, kendi başını yimez ve kırkbinden fazla müslimânı felâkete sürüklemezdi. İstanbuldaki yüksek islâm enstitüsü eski müdîrlerinden ve öğretim üyelerinden Ahmed Dâvüdoğlu, 1394 [m. 1974] de İstanbulda basılan (Dîni ta’mîr da’vâsında din tahrîbcileri) kitâbında, (Seyyid Kutb bir edîbdir. Biraz dînî kültürü vardır. Mehmed Âkife benzemekdedir. Sözü dinde sened olamaz. Çünki, din âlimi değildir) demekdedir. Seyyid Kutb, Zümer sûresinin üçüncü âyetinin tefsîrinde, (Tevhîd ve ihlâs sâhibi, Allahdan başka kimseden birşey istemez. Hiçbir mahlûka i’timâd etmez. İnsanlar, islâmiyyetin bildirdiği tevhîdden ayrıldı. Bugün bütün islâm memleketlerinde Evliyâya ibâdet ediliyor. Câhiliyye zemânındaki arabların meleklere, heykellere tapınmaları gibi, onlardan şefâ’at istiyorlar. Tevhîd ve ihlâs sâhibleri, Allah ile kul arasına vâsıta koymaz. Kimseden şefâ’at istemez) diyor. Bu sözleri ve Ehl-i sünnet âlimlerinin bunlara verdikleri cevâblar arabî olarak (Fitne-tül-vehhâbiyye) kitâbınınn sonunda yazılıdır. Bu sözleri ile de, vehhâbî, mezhebsiz olduğunu ilân etmekdedir.
İbni Teymiyye lehine yazı yazan arkadaşlarımızın onun ve yandaşlarının yazılarından nasıl etkilendiklerinin, sinsice zehirlendiklerinin farkında olmadıklarını görünce üzülüyorum. Kardeşlik,barış,sevgi gibi ifadelerle Abduh'un teşkilata girdiğini yazıyorsunuz ama dikkatli okursanız resminin altında 'İnsanlığa barış-sevgi vermiştir vs....' gibi ifadeler değil 'İslamı içeriden yıkmak için çok hizmet etmiş iyi bir masondur' yazıyor. Bu durumda 'Mason teşkilatının gerçek yüzünü içeride tespit etmiş' sözünü insafınıza bırakıyorum. Donuk İslam düşüncesi diyorsunuz, bir kere HAŞA İslam düşüncesi, İslam Nazariyesi gibi kavramlar dinimizde yoktur. İslamiyyet bir düşünce akımı, bir nazariye değildir. İçinde beyin fırtınası yapılacak, herkesin kendi kısıtlı AKLINA göre tabi olacağı bir felsefe değildir. İslam felsefesi diye birşey yoktur. Bunlar Teymiyye ve çömezlerinin kasıtlı olarak Müslümanların içine sokmaya çalıştıkları saçmalıklardır. Piyasada Allah’ı tanımakla ilgili ve Allah’ın varlığını ispat etmeye kalkışan kimisi tercüme birçok kitap vardır. Genelde bu kitaplar, akli ve felsefi görüşlerle doludur. Kaynakça olarak gösterilen kitapların çoğu da asrımızdaki sapık yazarların eserleridir. İmam-ı Rabbani, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir-i Geylani gibi büyük İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yoktur. Milyonlarca hadis-i şerif, âlimlerin ictihadları ve hikmetli sözleri varken, bunlardan nakil yapılmayıp, şahsi görüşe, şahsi yoruma yer verilmiş. Anlaşılan bu tip yazarlar, küfre düşürücü sözleri bilmiyorlar. Zaten Allah’ın varlığını ispat ile uğraşanlar, genelde küfre düşürücü ifadeler kullanıyorlar. İslam âlimleri, (Allah’ın yaratmak, var olmak gibi sıfatlarını insana vermek veya insanın, akıl, şuur, hafıza ve düşünce gibi yaratılmış olan sıfatlarını Allah’a vermek küfürdür) buyuruyorlar. Mesela bir kimse, (Allah akılsızdır) dese, bu bir hakaret olacağı için küfre düşer. (Allah akıllıdır) dese, bu sefer de, onu yaratık kabul ettiği için küfre düşer. (Allah iyi düşünür) dese yine kâfir olur. Çünkü akıl, şuur, hafıza, düşünme işi, görüş mahluktur, yani yaratıktır. Allah’ın böyle sıfatları yoktur. Bu Yazarlar ise bunun gibi büyük hatalara düşmüştür. (Yaratılmış olanın özelliklerine bakarak, yaratanın özelliklerini bulmaya çalışacağız) diyorlar. İslam âlimleri, (Bilinenle bilinmeyen mukayese edilmez) buyuruyor. Yani yaratıcı ile Onun yarattıkları mukayese edilemez. Bu yazarlar işe yanlış başladığından yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. İnsan vasfı sayar gibi, Allah’ın vasfını sayıyorlar. (Allah çok akıllıdır, hafızası çok geniştir, çok hızlı düşünür, çok çalışkandır) diyorlar. Senâüllah Pâni-püti hazretleri (Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, razı olduğu şeyler, ancak Peygamberlerin bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ile anlaşılamaz) buyuruyor. (Allah özenerek yaratır) da diyorlar. Bu da Allah’ı aciz sanmaktan ileri gelir. Bir âyet-i kerime meali: (Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece ol deriz, o da, hemen oluverir.) [Nahl 40] Bu yazarlar kaderi de iyi bilmiyorlar, (İnsan, kendi kaderine tesir eder) diyor. Kader, değişmeyen son şekildir. Kaderi Allah da değiştirmez. Allah’ın vasıflarını bildirirken, âlimlerin kitaplarından alarak, sıfat-ı zatiyye ile sıfat-ı sübütiyyeyi yazsalar, büyük hizmet etmiş olurlar. Kendi görüşlerini, kendi akıllarını din gibi ortaya atıyorlar. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyuruldu. (Taberani) Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüş de düşünce demektir. Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur denmez. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile 'Kur'ani görüş' diyorlar. Yeni ifadeler kullanmayı marifet sanıyorlar. Bunları kullanmak küfürdür. Böyle küfür dolu yazılara itibar etmemelidir. İman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için haramlardan kaçarak ibadetleri yapmak ve özellikle küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmak gerekir. Sakınmayanın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]
İslam'ın nasıl donuk olduğunuda size sormak lazım? Siz hiç, İmamı Rabbani, Abdulgani Nablusi, Abdulhakı Dehlevi, Beyheki, Birgivi, Burhanüş Şeria, Tahtavi, Ziyaüddin Gümüşhanevi, Yusuf Nebhani, Seyfeddin Faruki, Süleyman Bin Ceza, Muhyiddin Arabi, Kadızade, Kerhi, Kutbuttin İzniki, İbni Abidin, İbrahim Halebi...vs. ve İbni Teymiyyeye reddiye yazan 150 den fazla kitabın müellifi Ebu Haseni Sübki Hazretlerinin (Rahmetullahi Teala Aleyhim ecmain) kitaplarını okudunmu? Eminimki bu isimlerden sadece bir kaçını duymuşsundur. Nedenmi? Çünkü sizlere hep İslam Alimi diye Teymiyye ve onun yandaşlarını öğrettiler. Bunlar Alimdir diye kitaplarını terceme ettirip önünüze sürdüler. İnsaf kıymetli kardeşlerim, insaf. Ceddinizi, aslınızı araştırın. Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır.) [1/ 286]
Demek ki doğru olmanın ölçüsü, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uymasıdır.
Yine Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir. Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalıdır. Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69] (Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13] (Allah asla verdiği sözden dönmez.) [Zümer 20] Şu anda çeşitli gruplardaki insanların da, böyle dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Hâşâ Allahü teâlâ yanlış bir iş yapmaz. Belki yanlış yolda olabilirim diye düşünerek, Ya Rabbi hangi grup doğru yolda ise, senin rızan hangi grupta ise, bana onu nasip eyle diye dua etmelidir. Eğer grubu doğru ise, duanın bir zararı olmaz. Grubu yanlış ise doğruya kavuşmuş, kurtulmuş olur. Dua etmekten çekinmemeli, Ya Rabbi, doğru olan hangi grup ise bize onu nasip eyle demelidir.
İbni Teymiyye için; Kuranı Kerime ve sahih hadislere göre fetva vermiştir diyor bir arkadaşımız. Sevgili Kardeşim kardeşim birkere ona fetva denmez, İCTİHAT denir, İçtihadıda müctehid yapar. Ve şu zamanda MÜCTEHİD yoktur! ! ! Sen kesin Muhammed ABDUH'u da savunuyorsundur, nede olsa aynı kafadalar. Ama Abduh hakkında Fransız LES FRANÇO MAÇONS mecmuasındaki resminin altında 'İSLAM MEMLEKETLERİNDE İSLAMIN İÇERİDEN YIKILMASI İÇİN ÇOK HİZMET ETMİŞ BİR MASONDOR' yazdığını biliyormusun? Abduh mu kim? Seyyid Kutubun üstadı. Bunlar hep aynı tayfadır. Cemalettin Efgani, Seyyid Kutup, Mevdudi, Hasan El Benna, Reşid Rıza, Musa Kazım. Sayın ABDULLAHOĞLU kardeşim, tenkid İLMİ olur, TENKİD bir yanlışa verilen vesikalı cevaptır.
Osmanlı'nın son döneminde ve Süleyman DEMİREL zamanında Ehli Sünnet yolunun bozulması amacıyla trilyon liralarla desteklenen, kendilerinin Hz. Ali (RadıyAllahü Anh) yolunda olduğunu söyleyen ancak hiç alakası olmayan, Eshabı Kiramın bir kısmını kötüledikleri için ahıretteki yerleri CEHENNEM olan, Hz.Ali Efendimizin kıyamette kendilerinden davacı olacağı kişilerdir.
Osmanlı'nın engin hoşgörüsü ile idare edilmiş olmalarına rağmen duâcı olmaları gerekirken o büyük padişahlara nasıl haince ifadeler kullanabildiklerini de anlayabilmek mümkün değildir.
İlmi altyapıları olmadıkları için eleştirileri genelde ahlak dışı ve edebden yoksundur. (Posta kutuma gelen mesajlardan görüyorum)
Alevilik İslam'dan ayrı değil, müslümana kafir diyenin halini biliyorsunuz gibi sözlerle Alevilerin aslına müslüman olduğu söyleyen arkadaşlara son 2 yıl içinde yaşanmış canlı bir cevaptır. Bir Ehli Sünnet ilim adamı, Prof.etiketli Alevi din adamına 'Aleviler için camilerde ayrı bir yer tahsis ettirelim, Hacca gitmek için ayrı bir kafile ve başkanı ayarlayalım, zekatı vermeniz için ben bilhassa aracı olur tüm fakirlere dağıtırım...vs' teklifi karşısında şu gülünç cevabı vermiş Alevi Amcamız 'Hoca sende bizi hepten müslüman yaptın ya' :) :) :) :) :)
Alevilik İslam'dan ayrı değil, müslümana kafir diyenin halini biliyorsunuz gibi sözlerle Alevilerin aslına müslüman olduğu söyleyen arkadaşlara son 2 yıl içinde yaşanmış canlı bir cevaptır. Bir Ehli Sünnet ilim adamı, Prof.etiketli Alevi din adamına 'Aleviler için camilerde ayrı bir yer tahsis ettirelim, Hacca gitmek için ayrı bir kafile ve başkanı ayarlayalım, zekatı vermeniz için ben bilhassa aracı olur tüm fakirlere dağıtırım...vs' teklifi karşısında şu gülünç cevabı vermiş Alevi Amcamız 'Hoca sende bizi hepten müslüman yaptın ya' :) :) :) :) :)
'Bu yolun başı edeb, ortası edeb, sonu edebdir. Edebi olmayanın kavuştuğu haller çöldeki serap gibidir' buyuruyor Ehli Sünnet Alimleri.
Kendisi (yazılarında ve TV deki konuşmalarından da çokça gördüğümüz gibi) edepten yoksun, sözlerini sonucunu düşünmeden patavatsızca söyleyen biridir. Meselenin bu yönüyle ele alınması gerekir.
Herşeyin akılla çözülebileceğini sanan, Allahü Teâla'nın varlığına milyonlarca delil varken bunları bir çırpıda görmezden gelen, kendisi AKILDAN yoksun olan insanlardır. Bir söz vardır: 'İnsan görmek istemediği kadar kör, duymak istemediği kadar sağırdır'
Siz Seyyid Kutup denen mezhepsizin ÜSTADIM dediği Muhammed ABDUH'un Fransız LES FRANÇO MAÇONS isimli mecmuada resminin altında 'İslamiyeti içeriden yıkmak için İslam memleketlerinde çalışan iyi bir MASONDUR' yazdığını biliyor musunuz? Daha namazın sünnet ve edeplerine ehemmiyyet vermeyerek atlet ve fanila ile namaz kılan ama yeri geldiğinde allame cihan kesilen kişilerin ilimden yoksun CAHİL kafaları ile bu kitabı eleştirmeleri insanın kanına dokunuyor ama biliyoruz ki zaman 'Ahir Zaman'. 'Öyle bir zaman gelirki din adamları eşek leşinden daha kokmuş olurlar' buyuruyor Server-i Alem, bunu biliyor bunu söylüyoruz. Hayatı hakkında geniş bilgiyi www.huseyinhilmiisik.com adresinden lütfen okuyunuz. Kendisine bir mesele sorulduğunda gerekirse üşenmeden en az 20 kitabı araştırırdı.
Uyanık olalım kardeşim, din kisvesi altında misyonerlerin uşağı olanlara aldanmayalım.
Yusuf İSLAM (Cat Stevans) geçenlerdeki bir ropörtajında şunu söylemişti: 'Müslüman olunca müziği bıraktım ama sonra Kur'anı Kerimi inceledim ve yasaklayan bir ayet bulamayınca tekrar müziğe döndüm'
Olup bitenleri, din adına yapılan rezaletlikleri gördükçe, ahir zamanda olduğunu daha iyi anlıyor insan. Hemen Ehli Sünnet Kasidesi’ndeki şu dörtlük akla geliyor: “Bugünkü şaşkın halleri eylemişti, Resul beyan/ Demişti: Bir gün gelecek; garib olur bana uyan/ Her evde çalgı çalınır; işitilmez olur ezan/ Alim bulunmaz bir yerde cahillere kalır meydan...” Bu girizgahtan sonra, gündem yoğunluğu ile bahsedemediğim geçen ramazan ayında görülen renkli görüntülere yer vermek istiyorum bugün. En renkli yerlerden biri de dini kitap fuarları. Buralara giden kendini, halk türküleri konserinde veya saz evinde zannediyor. Her türlü çalgı aleti eşliğinde söylenen ilahiler, dinleyenlerin nefsini okşayan yine çalgılı, defli ve dümbelekli kadın sesli ilahiler... Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; son yıllarda hızlı ve sinsi bir şekilde dinin içine müzik sokulmaya çalışılıyor. Çünkü dini bozmanın en kolay yollarından biri budur. Hristiyanlığı aslından uzaklaştıran önemli unsurlardan biri de Kiliselere müziğin sokulmasıdır. İslamiyeti de Hristiyanlığın durumuna düşürmek için müziğe ağırlık verilmektedir. Tabii ki böyle bir proje iç dinamiklerle yapılamaz. Etkili dış destek de lazım. Aşağıdaki gazete haberlerine bakılınca bu desteğin planlı bir şekilde sinsice fazlasıyla verildiği görülüyor: “Yedikule Zindanları, iftardan sonra zindan duvarlarını sarsacak kadar tempolu bir konsere tanıklık etti. Mustafa Özcan’ın Kur’an tilavetinden sonra Avusturya’dan gelen ve daha çok Türk Tasavvuf Musikisi icrasıyla tanınan Abdurrahman Toprak, soğuktan titreyen kalabalığı kendine eşlik ettirmeye çalışarak ilahi söyledi. Ardından bir zamanların ‘Yeşil Pop’çuları sahneye çıktı. Daha sonra heyecanla Yusuf İslam’ın geldiği müjdelendi. Hip Hop şarkılarıyla İslam çağrısı yapan, ramazan münasebetiyle özel olarak getirtilen Amerikalı müzik grubu Native Deen (Yerli Din) de sahnede yerini aldı. Her biri en fazla 20 yaşında üç tane çikolata renkli Afro-Amerikan, başlarındaki beyaz takkeler ile koşarak sahneye fırladı. Grubun üyeleri Joshua Salem, Naim Muhammed ve Abdülmelik Ahmed sahnede izleyici ile kurdukları diyalog açısından Yedikule Zindanlarındaki kalabalığı adeta kendinden geçirdi. En fazla ortaokul öğrencisi oldukları her hallerinden belli çocuklar, başlarına beyaz namaz takkelerini geçirmiş sahnenin hemen önünde ‘hip hop’ figürleriyle dans ettiler. Gece, Native Deen’in genç üyeleri ile öncüleri olan Yusuf İslam’ın birlikte söylediği sazlı sözlü ‘Taleal Bedru’ ile noktalandı...” Yedikule’de verdikleri konser büyük rağbet gören Amerikalı Native Deen grubu Eyüp Sultan’ı ziyaret edip, biri imam olup camide cemaatle namaz kılmayı da ihmal etmiyorlar. Gazetelerde bu fotoğraflar da yayınlanıyor. Verilen mesaj açık; namazımızı da kılıyoruz. Müziğin namaza, Müslümanlığa manisi yok. Ramazan aylarında yoğunlaştırılan bu faaliyetler projenin birinci aşamasıdır: Bu aşamada, dinimizce haram olan müziği meşru hale getirmek. (İbadetlerin içine sokulursa, mesela müzikli Kur’an-ı kerim okumak, mevlid, ilahi söylemek küfür olur.) Daha sonra da, müziği Hristiyanlıkta olduğu gibi ibadetin bir parçası haline sokmak. Birinci aşamada hayli yol alındı. Müziğin girmediği Müslüman evi neredeyse kalmadı.
Hazreti Ali (Radıyallahü Teala anh) ve Hazreti Muaviye (Radıyallahü Teala Anh) Eshabı Kiramdandır ve müslümandırlar. Gerisi boş...
1321 [m. 1903] de Mısrda doğdu. Kâhire ilm enstitüsünde okudu. Önce sosyalist fikrlerini yaydı. Sonra din adamı şekline girerek, eski Kâhire müftîsi ve mason locası başkanı olan Abduhun dinde reformist yolunu tutdu. Bütün kitâblarında olduğu gibi, (Fî-zılâl-il-Kur-ân) ismindeki tefsîrinin birinci cildinde de, cihâdın bir kısmını kabûl, esâs kısmını inkâr etmekde, (İnsanların dîne girmelerini kolaylaşdırmak için cihâd edilmez) demekdedir. (Cihâd, zulm edenlere ve zâlimlere karşıdır) meâlindeki âyet-i kerîmeyi ileri sürerek hükûmetlere karşı ayaklanmağa, ısyâna ve fitne çıkarmağa kışkırtmakdadır. Hâlbuki, zâlim sultânlara, hattâ kâfir hükûmetlere bile ayaklanmağı dînimiz yasak etmekdedir. Böyle ayaklanmak, cihâd değil, ahmaklıkdır. Böyle zemânlarda yapılacak cihâd, islâm bilgilerini yaymak, îmânlı gençlik yetişmesine çalışmakdır. Hac sûresinin otuzdokuzuncu âyetinde meâlen, (Mü’minlere saldıran zâlimlerle cihâd etmeğe izn verildi) buyruldu. Mekkede kâfirler, müslimânlara, zulm edip, öldürünce, bunlarla döğüşmek için, tekrâr tekrâr izn istediler. İzn verilmedi. Medîneye hicret edince, bu âyet gelerek, yeni kurulan islâm devletinin, Mekkedeki zâlimler ile cihâd etmesine izn verildi. Bu âyet, müslimânların kâfir, zâlim hükûmete isyân etmesi için değil, islâm devletinin, insanların islâm dînini işitmelerine, müslimân olmalarına mâni’ olan, zâlim diktatörlerin orduları ile cihâd etmesine izn vermekdedir. Seyyid Kutbun bu câhilce, ahmakca yazıları, Mısrda fitne çıkarmasına, onbinlerce müslimânın zindânlarda çürümelerine, çoklarının ölmesine sebeb oldu. Bu fâci’a ve fitnelerin cezâsını kıyâmetde çekecekdir. Câhilce davranışları ve gâfilce yazıları ile devlete karşı ihtilâle sebeb olduğu için, kendisi de 1386 [m. 1966] da i’dâm edildi. İlmi, aklı ve ihlâsı olmıyan din adamları târîh boyunca, hep böyle felâketlere sebeb olmuşlardır. İslâm bilgilerini sessizce yayan ilmli ve akllı din âlimleri, hep başarı sağlamışlardır. Kâdî zâde Ahmed efendi, (Birgivî vasıyyetnâmesi) şerhinde 200. cü sahîfesinde buyuruyor ki, (El ile, güc kullanarak emr-i ma’rûf ve nehyi münker yapmak, ya’nî günâh işliyene mâni’ olmak; devlet adamlarının vazîfesidir. Söz ile, yazı ile cihâd etmek, âlimlerin vazîfesidir. Kalb ile, düâ etmekle mâni’ olmak ise, her mü’minin vazîfesidir. Te’sîrli, başarılı olacağı zan olunursa, bu vazîfeleri yapmak vâcib olur. Fitneye sebeb olacağı zan olunursa, terk etmek vâcib olur. Fitne bulunan mahalle zarûretsiz varmak câiz değildir. Eğer dînini korumak için hicret ederse, güzel olur. Cennete girmeğe lâyık olur. Şefâ’ate mazhar olur. Emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yaparken niyyetin hâlis olması ve işi anlayıp, Allahü teâlânın buradaki emrini iyi bilmesi ve sabrlı olup münâkaşa ve kavga etmemesi, yumuşak ve tatlı dil ve yazı ile yapması lâzımdır.) Görülüyor ki, zor kullanarak cihâdı devlet yapar. Cihâd, Seyyid Kutbun anladığı gibi değildir. Eğer cihâd ile emr-i ma’rûfu iyi anlamış olsaydı, kendi başını yimez ve kırkbinden fazla müslimânı felâkete sürüklemezdi. İstanbuldaki yüksek islâm enstitüsü eski müdîrlerinden ve öğretim üyelerinden Ahmed Dâvüdoğlu, 1394 [m. 1974] de İstanbulda basılan (Dîni ta’mîr da’vâsında din tahrîbcileri) kitâbında, (Seyyid Kutb bir edîbdir. Biraz dînî kültürü vardır. Mehmed Âkife benzemekdedir. Sözü dinde sened olamaz. Çünki, din âlimi değildir) demekdedir. Seyyid Kutb, Zümer sûresinin üçüncü âyetinin tefsîrinde, (Tevhîd ve ihlâs sâhibi, Allahdan başka kimseden birşey istemez. Hiçbir mahlûka i’timâd etmez. İnsanlar, islâmiyyetin bildirdiği tevhîdden ayrıldı. Bugün bütün islâm memleketlerinde Evliyâya ibâdet ediliyor. Câhiliyye zemânındaki arabların meleklere, heykellere tapınmaları gibi, onlardan şefâ’at istiyorlar. Tevhîd ve ihlâs sâhibleri, Allah ile kul arasına vâsıta koymaz. Kimseden şefâ’at istemez) diyor. Bu sözleri ve Ehl-i sünnet âlimlerinin bunlara verdikleri cevâblar arabî olarak (Fitne-tül-vehhâbiyye) kitâbınınn sonunda yazılıdır. Bu sözleri ile de, vehhâbî, mezhebsiz olduğunu ilân etmekdedir.
İbni Teymiyye lehine yazı yazan arkadaşlarımızın onun ve yandaşlarının yazılarından nasıl etkilendiklerinin, sinsice zehirlendiklerinin farkında olmadıklarını görünce üzülüyorum. Kardeşlik,barış,sevgi gibi ifadelerle Abduh'un teşkilata girdiğini yazıyorsunuz ama dikkatli okursanız resminin altında 'İnsanlığa barış-sevgi vermiştir vs....' gibi ifadeler değil 'İslamı içeriden yıkmak için çok hizmet etmiş iyi bir masondur' yazıyor. Bu durumda 'Mason teşkilatının gerçek yüzünü içeride tespit etmiş' sözünü insafınıza bırakıyorum. Donuk İslam düşüncesi diyorsunuz, bir kere HAŞA İslam düşüncesi, İslam Nazariyesi gibi kavramlar dinimizde yoktur. İslamiyyet bir düşünce akımı, bir nazariye değildir. İçinde beyin fırtınası yapılacak, herkesin kendi kısıtlı AKLINA göre tabi olacağı bir felsefe değildir. İslam felsefesi diye birşey yoktur. Bunlar Teymiyye ve çömezlerinin kasıtlı olarak Müslümanların içine sokmaya çalıştıkları saçmalıklardır. Piyasada Allah’ı tanımakla ilgili ve Allah’ın varlığını ispat etmeye kalkışan kimisi tercüme birçok kitap vardır. Genelde bu kitaplar, akli ve felsefi görüşlerle doludur. Kaynakça olarak gösterilen kitapların çoğu da asrımızdaki sapık yazarların eserleridir.
İmam-ı Rabbani, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir-i Geylani gibi büyük İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yoktur. Milyonlarca hadis-i şerif, âlimlerin ictihadları ve hikmetli sözleri varken, bunlardan nakil yapılmayıp, şahsi görüşe, şahsi yoruma yer verilmiş.
Anlaşılan bu tip yazarlar, küfre düşürücü sözleri bilmiyorlar. Zaten Allah’ın varlığını ispat ile uğraşanlar, genelde küfre düşürücü ifadeler kullanıyorlar. İslam âlimleri, (Allah’ın yaratmak, var olmak gibi sıfatlarını insana vermek veya insanın, akıl, şuur, hafıza ve düşünce gibi yaratılmış olan sıfatlarını Allah’a vermek küfürdür) buyuruyorlar.
Mesela bir kimse, (Allah akılsızdır) dese, bu bir hakaret olacağı için küfre düşer. (Allah akıllıdır) dese, bu sefer de, onu yaratık kabul ettiği için küfre düşer. (Allah iyi düşünür) dese yine kâfir olur. Çünkü akıl, şuur, hafıza, düşünme işi, görüş mahluktur, yani yaratıktır. Allah’ın böyle sıfatları yoktur. Bu Yazarlar ise bunun gibi büyük hatalara düşmüştür. (Yaratılmış olanın özelliklerine bakarak, yaratanın özelliklerini bulmaya çalışacağız) diyorlar. İslam âlimleri, (Bilinenle bilinmeyen mukayese edilmez) buyuruyor. Yani yaratıcı ile Onun yarattıkları mukayese edilemez.
Bu yazarlar işe yanlış başladığından yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. İnsan vasfı sayar gibi, Allah’ın vasfını sayıyorlar. (Allah çok akıllıdır, hafızası çok geniştir, çok hızlı düşünür, çok çalışkandır) diyorlar. Senâüllah Pâni-püti hazretleri (Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, razı olduğu şeyler, ancak Peygamberlerin bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ile anlaşılamaz) buyuruyor.
(Allah özenerek yaratır) da diyorlar. Bu da Allah’ı aciz sanmaktan ileri gelir. Bir âyet-i kerime meali: (Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece ol deriz, o da, hemen oluverir.) [Nahl 40]
Bu yazarlar kaderi de iyi bilmiyorlar, (İnsan, kendi kaderine tesir eder) diyor. Kader, değişmeyen son şekildir. Kaderi Allah da değiştirmez. Allah’ın vasıflarını bildirirken, âlimlerin kitaplarından alarak, sıfat-ı zatiyye ile sıfat-ı sübütiyyeyi yazsalar, büyük hizmet etmiş olurlar. Kendi görüşlerini, kendi akıllarını din gibi ortaya atıyorlar. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyuruldu. (Taberani)
Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüş de düşünce demektir. Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur denmez. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile 'Kur'ani görüş' diyorlar. Yeni ifadeler kullanmayı marifet sanıyorlar. Bunları kullanmak küfürdür. Böyle küfür dolu yazılara itibar etmemelidir.
İman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için haramlardan kaçarak ibadetleri yapmak ve özellikle küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmak gerekir. Sakınmayanın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]
İslam'ın nasıl donuk olduğunuda size sormak lazım? Siz hiç, İmamı Rabbani, Abdulgani Nablusi, Abdulhakı Dehlevi, Beyheki, Birgivi, Burhanüş Şeria, Tahtavi, Ziyaüddin Gümüşhanevi, Yusuf Nebhani, Seyfeddin Faruki, Süleyman Bin Ceza, Muhyiddin Arabi, Kadızade, Kerhi, Kutbuttin İzniki, İbni Abidin, İbrahim Halebi...vs. ve İbni Teymiyyeye reddiye yazan 150 den fazla kitabın müellifi Ebu Haseni Sübki Hazretlerinin (Rahmetullahi Teala Aleyhim ecmain) kitaplarını okudunmu? Eminimki bu isimlerden sadece bir kaçını duymuşsundur. Nedenmi? Çünkü sizlere hep İslam Alimi diye Teymiyye ve onun yandaşlarını öğrettiler. Bunlar Alimdir diye kitaplarını terceme ettirip önünüze sürdüler. İnsaf kıymetli kardeşlerim, insaf. Ceddinizi, aslınızı araştırın.
Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır.) [1/ 286]
Demek ki doğru olmanın ölçüsü, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uymasıdır.
Yine Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.
Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalıdır. Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69]
(Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13]
(Allah asla verdiği sözden dönmez.) [Zümer 20]
Şu anda çeşitli gruplardaki insanların da, böyle dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Hâşâ Allahü teâlâ yanlış bir iş yapmaz. Belki yanlış yolda olabilirim diye düşünerek, Ya Rabbi hangi grup doğru yolda ise, senin rızan hangi grupta ise, bana onu nasip eyle diye dua etmelidir. Eğer grubu doğru ise, duanın bir zararı olmaz. Grubu yanlış ise doğruya kavuşmuş, kurtulmuş olur. Dua etmekten çekinmemeli, Ya Rabbi, doğru olan hangi grup ise bize onu nasip eyle demelidir.
İbni Teymiyye için; Kuranı Kerime ve sahih hadislere göre fetva vermiştir diyor bir arkadaşımız. Sevgili Kardeşim kardeşim birkere ona fetva denmez, İCTİHAT denir, İçtihadıda müctehid yapar. Ve şu zamanda MÜCTEHİD yoktur! ! ! Sen kesin Muhammed ABDUH'u da savunuyorsundur, nede olsa aynı kafadalar. Ama Abduh hakkında Fransız LES FRANÇO MAÇONS mecmuasındaki resminin altında 'İSLAM MEMLEKETLERİNDE İSLAMIN İÇERİDEN YIKILMASI İÇİN ÇOK HİZMET ETMİŞ BİR MASONDOR' yazdığını biliyormusun? Abduh mu kim? Seyyid Kutubun üstadı. Bunlar hep aynı tayfadır. Cemalettin Efgani, Seyyid Kutup, Mevdudi, Hasan El Benna, Reşid Rıza, Musa Kazım. Sayın ABDULLAHOĞLU kardeşim, tenkid İLMİ olur, TENKİD bir yanlışa verilen vesikalı cevaptır.
Osmanlı'nın son döneminde ve Süleyman DEMİREL zamanında Ehli Sünnet yolunun bozulması amacıyla trilyon liralarla desteklenen, kendilerinin Hz. Ali (RadıyAllahü Anh) yolunda olduğunu söyleyen ancak hiç alakası olmayan, Eshabı Kiramın bir kısmını kötüledikleri için ahıretteki yerleri CEHENNEM olan, Hz.Ali Efendimizin kıyamette kendilerinden davacı olacağı kişilerdir.
Osmanlı'nın engin hoşgörüsü ile idare edilmiş olmalarına rağmen duâcı olmaları gerekirken o büyük padişahlara nasıl haince ifadeler kullanabildiklerini de anlayabilmek mümkün değildir.
İlmi altyapıları olmadıkları için eleştirileri genelde ahlak dışı ve edebden yoksundur. (Posta kutuma gelen mesajlardan görüyorum)
Alevilik İslam'dan ayrı değil, müslümana kafir diyenin halini biliyorsunuz gibi sözlerle Alevilerin aslına müslüman olduğu söyleyen arkadaşlara son 2 yıl içinde yaşanmış canlı bir cevaptır.
Bir Ehli Sünnet ilim adamı, Prof.etiketli Alevi din adamına 'Aleviler için camilerde ayrı bir yer tahsis ettirelim, Hacca gitmek için ayrı bir kafile ve başkanı ayarlayalım, zekatı vermeniz için ben bilhassa aracı olur tüm fakirlere dağıtırım...vs' teklifi karşısında şu gülünç cevabı vermiş Alevi Amcamız 'Hoca sende bizi hepten müslüman yaptın ya' :) :) :) :) :)
Alevilik İslam'dan ayrı değil, müslümana kafir diyenin halini biliyorsunuz gibi sözlerle Alevilerin aslına müslüman olduğu söyleyen arkadaşlara son 2 yıl içinde yaşanmış canlı bir cevaptır.
Bir Ehli Sünnet ilim adamı, Prof.etiketli Alevi din adamına 'Aleviler için camilerde ayrı bir yer tahsis ettirelim, Hacca gitmek için ayrı bir kafile ve başkanı ayarlayalım, zekatı vermeniz için ben bilhassa aracı olur tüm fakirlere dağıtırım...vs' teklifi karşısında şu gülünç cevabı vermiş Alevi Amcamız 'Hoca sende bizi hepten müslüman yaptın ya' :) :) :) :) :)
'Bu yolun başı edeb, ortası edeb, sonu edebdir. Edebi olmayanın kavuştuğu haller çöldeki serap gibidir' buyuruyor Ehli Sünnet Alimleri.
Kendisi (yazılarında ve TV deki konuşmalarından da çokça gördüğümüz gibi) edepten yoksun, sözlerini sonucunu düşünmeden patavatsızca söyleyen biridir. Meselenin bu yönüyle ele alınması gerekir.
Herşeyin akılla çözülebileceğini sanan, Allahü Teâla'nın varlığına milyonlarca delil varken bunları bir çırpıda görmezden gelen, kendisi AKILDAN yoksun olan insanlardır. Bir söz vardır: 'İnsan görmek istemediği kadar kör, duymak istemediği kadar sağırdır'
Siz Seyyid Kutup denen mezhepsizin ÜSTADIM dediği Muhammed ABDUH'un Fransız LES FRANÇO MAÇONS isimli mecmuada resminin altında 'İslamiyeti içeriden yıkmak için İslam memleketlerinde çalışan iyi bir MASONDUR' yazdığını biliyor musunuz?
Daha namazın sünnet ve edeplerine ehemmiyyet vermeyerek atlet ve fanila ile namaz kılan ama yeri geldiğinde allame cihan kesilen kişilerin ilimden yoksun CAHİL kafaları ile bu kitabı eleştirmeleri insanın kanına dokunuyor ama biliyoruz ki zaman 'Ahir Zaman'. 'Öyle bir zaman gelirki din adamları eşek leşinden daha kokmuş olurlar' buyuruyor Server-i Alem, bunu biliyor bunu söylüyoruz. Hayatı hakkında geniş bilgiyi www.huseyinhilmiisik.com adresinden lütfen okuyunuz. Kendisine bir mesele sorulduğunda gerekirse üşenmeden en az 20 kitabı araştırırdı.
Uyanık olalım kardeşim, din kisvesi altında misyonerlerin uşağı olanlara aldanmayalım.
Yusuf İSLAM (Cat Stevans) geçenlerdeki bir ropörtajında şunu söylemişti: 'Müslüman olunca müziği bıraktım ama sonra Kur'anı Kerimi inceledim ve yasaklayan bir ayet bulamayınca tekrar müziğe döndüm'
Olup bitenleri, din adına yapılan rezaletlikleri gördükçe, ahir zamanda olduğunu daha iyi anlıyor insan. Hemen Ehli Sünnet Kasidesi’ndeki şu dörtlük akla geliyor: “Bugünkü şaşkın halleri eylemişti, Resul beyan/ Demişti: Bir gün gelecek; garib olur bana uyan/ Her evde çalgı çalınır; işitilmez olur ezan/ Alim bulunmaz bir yerde cahillere kalır meydan...”
Bu girizgahtan sonra, gündem yoğunluğu ile bahsedemediğim geçen ramazan ayında görülen renkli görüntülere yer vermek istiyorum bugün. En renkli yerlerden biri de dini kitap fuarları. Buralara giden kendini, halk türküleri konserinde veya saz evinde zannediyor. Her türlü çalgı aleti eşliğinde söylenen ilahiler, dinleyenlerin nefsini okşayan yine çalgılı, defli ve dümbelekli kadın sesli ilahiler...
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; son yıllarda hızlı ve sinsi bir şekilde dinin içine müzik sokulmaya çalışılıyor. Çünkü dini bozmanın en kolay yollarından biri budur. Hristiyanlığı aslından uzaklaştıran önemli unsurlardan biri de Kiliselere müziğin sokulmasıdır. İslamiyeti de Hristiyanlığın durumuna düşürmek için müziğe ağırlık verilmektedir.
Tabii ki böyle bir proje iç dinamiklerle yapılamaz. Etkili dış destek de lazım. Aşağıdaki gazete haberlerine bakılınca bu desteğin planlı bir şekilde sinsice fazlasıyla verildiği görülüyor:
“Yedikule Zindanları, iftardan sonra zindan duvarlarını sarsacak kadar tempolu bir konsere tanıklık etti. Mustafa Özcan’ın Kur’an tilavetinden sonra Avusturya’dan gelen ve daha çok Türk Tasavvuf Musikisi icrasıyla tanınan Abdurrahman Toprak, soğuktan titreyen kalabalığı kendine eşlik ettirmeye çalışarak ilahi söyledi. Ardından bir zamanların ‘Yeşil Pop’çuları sahneye çıktı. Daha sonra heyecanla Yusuf İslam’ın geldiği müjdelendi. Hip Hop şarkılarıyla İslam çağrısı yapan, ramazan münasebetiyle özel olarak getirtilen Amerikalı müzik grubu Native Deen (Yerli Din) de sahnede yerini aldı. Her biri en fazla 20 yaşında üç tane çikolata renkli Afro-Amerikan, başlarındaki beyaz takkeler ile koşarak sahneye fırladı. Grubun üyeleri Joshua Salem, Naim Muhammed ve Abdülmelik Ahmed sahnede izleyici ile kurdukları diyalog açısından Yedikule Zindanlarındaki kalabalığı adeta kendinden geçirdi. En fazla ortaokul öğrencisi oldukları her hallerinden belli çocuklar, başlarına beyaz namaz takkelerini geçirmiş sahnenin hemen önünde ‘hip hop’ figürleriyle dans ettiler. Gece, Native Deen’in genç üyeleri ile öncüleri olan Yusuf İslam’ın birlikte söylediği sazlı sözlü ‘Taleal Bedru’ ile noktalandı...”
Yedikule’de verdikleri konser büyük rağbet gören Amerikalı Native Deen grubu Eyüp Sultan’ı ziyaret edip, biri imam olup camide cemaatle namaz kılmayı da ihmal etmiyorlar. Gazetelerde bu fotoğraflar da yayınlanıyor. Verilen mesaj açık; namazımızı da kılıyoruz. Müziğin namaza, Müslümanlığa manisi yok.
Ramazan aylarında yoğunlaştırılan bu faaliyetler projenin birinci aşamasıdır: Bu aşamada, dinimizce haram olan müziği meşru hale getirmek. (İbadetlerin içine sokulursa, mesela müzikli Kur’an-ı kerim okumak, mevlid, ilahi söylemek küfür olur.) Daha sonra da, müziği Hristiyanlıkta olduğu gibi ibadetin bir parçası haline sokmak. Birinci aşamada hayli yol alındı. Müziğin girmediği Müslüman evi neredeyse kalmadı.