Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Nuri Gamsız
Nuri Gamsız

YOĞUŞMALI İNSAN

  • hijyen28.09.2006 - 10:19

    sıkışık otobüslerde, kıl hijyenlikliğiyle,tutacağı yada koltukları -pistir düşüncesiyle - tutmayarak, fizik kanunlarına karşı işemeye çalışan, kişiliklere denir.

    bkz. hijyen ayhan

    not: otobüste yediği vücut çalımıyla, yalnız kalıp,mecburen yanındaki ağır ağabeyin omzunu tutmasıyla sert ültümatom yiyen insandır ahhaaa. foseptik çukuruna düşecesi

  • uzay26.09.2006 - 09:02

    an itibariyle tv.de seyredilen haber (dejavu lan bu!) : nasa yetkililerince yapılan açıklamada, uzay mekiğini tamir etmekle görevli astronotların, somun ve civataları kaybetmesiyle, uzay mekiğinin tamirinin,yaklaşık 6 ay uzayacağı bildirilmiştir! (bkz. bu entryin 2 altındaki uzay entrysi) …

    bizde bu haber üzerine,işin içyüzünü öğrenebilmek için,kaynağını açıklayamayacağımız istihbaratlarımızdan gelen bilgilerle olayı çözdük, aynen aşağıdadır:


    stiiw usta: rabırt,somunlarla,civataları uzat,rabırrrt, kime diyorum lan, duymuyormusun?

    rabırt çırak: sesin çok az geliyor usta,fiber optik kabloda sorun var heralde.

    stiiw usta: dudağımı oku o zaman: somunlarla,civataları uzat,okey? elin silikonunda, gözün plütonda olursa duymasın tabii.

    rabırt çırak: plütonda yalanmış be usta

    stiiw usta: dur sana lazer güdümlü bir tokat patlatayımda östaki borun açılsın,hayvan kere hayvan. hani duymuyordun sen?

    rabırt çırak: kulaklarım bir anda sinan çetin’in, paravanı gibi açıldı usta.

    stiiw usta: bırak bu ibrahim tatlıses klibindeki usta yalakalıklarını, cıvatayla,somunları uzat.

    rabırt çırak: usta ibrahim tatlıses’le, hülya avşar çıkıyorlarmı?

    stiiw usta: bize ne lan, elalemin kukusundan. uzat malzemeleri... niye uzatmıyon oğlum? laannn yoksa sen,somunlarla,cıvataları?

    rabırt çırak: evet usta, cebimdeydi ama boşlukta bir ronaldinho rövaşatası yapayım derken düşürdüm,dur bi daha bakayım rövaşata yaptığım yere,belki şeytan götürmemiştir yerçekimsiz ortamda!

    stiiw usta: gel lan buraya colarado eşşeği,burası sanayi sitesindeki 50 metrekarelik dükkanmı sandın? uzay lan burası uzay.güzelim uzayı kaybettiğin malzemelerle,teksas çöplüğüne çevirdin,geçende spatulayı kaybetmiştin (bu olay gerçektir,aynı astronotlar 2 ay önce spatulayıda kaybetmişler!)

    rabırt çırak: haftalığımdan kesersin usta.

    stiiw usta: kes lan, bütün avansları çekip iddaaya yatırdığını bilmiyorum sanki.neyse, ben bir merkezi arayıp cıvata,somun istiyim….

    ………………………………………………………………………………

    stiiw usta: alo houston,burası kerkenez 1, alo merkezzz. yine chate dalmış adi herif, allooo maykıl

    maykıl: merhaba stiiw,paris hiltonla chatleşiyordumda duymadım ahhaaa, sen ne yaptın uzaykızlarıyla ahaaa

    stiiw usta: bırak gevezeliğide beni dinle,bizim rabırt salağı, cıvata ve somunları düşürmüş,acele bir düzine cıvata ve somun gönder, birazda lüfer yap.

    maykıl: ahh stiiw’im be, yekten plastik kadın istiyorum desene,ne gereği var şifreli şifreli somunlar,civatalar,lüferler ahhaaaa.

    stiiw usta: bırak haydar dümen’liği,cidden somun,cıvata lazım.

    maykıl: bırak be ustam, daha geçen ay civa gibi 2 plastik göndermiştim size ahaaaa

    stiiw usta: Allah bushunu versin,torpido ağızlı herif,istemiyorum lan cıvata,mivata

    maykıl: ayıpettin stiiw,cıvataları gevşettin ahhaaa…

    ……………………………………………

    rabırt çırak: usta, ne o elindeki mangal,rakı?

    stiiw usta: boşver tamiri rabırt, şu kraterde,güneşe karşı içelim.

    rabırt çırak: iyi olur be usta…hadi şerefine . çın-çın

    stiiw usta: şerefine.

    rabırt çırak: hayırdır usta, hüzünlüsün.

    stiiw usta: sonbahardandır

    rabırt çırak: iyide usta burada düzleme eğiklik gibi mevsimsel bir durum yok,ne sonbaharı?

    stiiw usta: bi sus lan rabırt,susmasan, literatüre uzayda kaybolan ilk çırak olarak geçeceksin, bırakta hüznümüzün tadını çıkaralım. “aaahh,nemrudun kızı, yandırdı bizi, çarptı sillesini felek misâli..”….

    …………………………………………………………………………..

    onlar ki insanlık için büyük adımlar atıp,entrylerimize gerçek haberlerle malzeme olmaya devam edeceklerdir…

  • pınar altuğ26.09.2006 - 08:55

    gönderen: pınar

    kime: 14 yaşındaki aliş’e:


    selam şekerrimmm,arkadaşlarının sana bakarak,yağmur acaip yağmış,bütün pınarlar taşmış, türünden tacizlerine kulak asmamalısın.sonuçta yağmur doğaüstü, pardon doğal bir ilişkiydi şey yani yağmur, doğadaki dengeler gereği + yüklü bulutla,- yüklü bulutun,bu arada servis arkadaşın bulut’ta çok hoş çocuk, ay neler yazıyorum ya! yani şekerrriimmm, play station 2’yi kapman için yağmurlu havalardada dışarı çıkıp,coğrafya derslerine girip,arkadaşlarına kulak asmayarak derslerine çalışmak zorundasın.şekerinnn, pınar’ın.

    not: aliş’in,36’lık dayısı ajda pekkan’a taliptir,duyurulur.

    ek not: kimsenin tercihi bizi bağlamaz,maksat muhabbet.

  • Hasta25.09.2006 - 16:02

    yanıyorum! titreme nöbetiyle gelen yüksek ateş, bütün vücudumu teslim almış durumda, elim,ayağım tutmuyor, soluğum ateş topu! ... iyice halsizleştim, geceyi yalnız geçirmemeliyim … aklıma düşüyor, çağırsam gelir mi? ..samuel beckett'in sözlerini tersyüz edercesine, denemeden yenildiğine inanıp,duygularını yaşamaktan korkarak,gelmez,oysa ne çok ihtiyacım var ona…

    -aşkım, .
    -bebeğim.
    -ateşin var, neden çağırmadın?
    -önemli değil,demin çağırmayı düşündüm,sonra vazgeçtim.


    bir çocuk edasıyla izliyorum; suya batırdığı havluyu, şefkatle vücudumda gezdiriyor, elleri alımlı,biçimli,elleri çok güzel… hakkında düşündüklerimden dolayı utanıyorum! ... içimden ağlamak geçiyor! ...

    -insan açmaza düştüğünde sevdiğini ararmış!
    -yorma kendini aşkım
    -yorulmam bebeğim,sana ilişkin hiç bir şey yormaz beni
    -ateşin çok yüksek, hastaneye gitmeliyiz.
    -boşver, birazdan düşer,gel yanıma…

    kucağındayım,vücudumun ateşi onuda sarıyor,sesizce başımı öpüp,göğsümü okşuyor…takatım kalmadı, göz kapaklarım ağırlaşıyor …


    keskin bir tendürdiyot kokusuyla gözlerimi açıyorum, hastanedeyim. yanımda yaşlı bir amca yatıyor.

    -amca nerdeyiz?

    -kardiyoloji servisinde.

    kardiyoloji, fransızca kökenli olmalı,türkçe karşılığı nedir? ... beyaz pantolonun altına, beyaz külot giyen bir hemşire geçiyor,biride siyah giyse ya! saçma sapan,ayrıntılar! ...ateşim hala yüksek … bebeğim, nerdesin? ...

    -aşkım,uzat kolunu
    -hemşire elbisesini nereden buldun?
    -boşver,uzat kolunu serum takacağım
    -bırak serumu,merumu.ölüyorum,öp beni
    -aşkım,seni tanıdığım ilk günden beri ölüyorsun
    -bu sefer gerçekten ölüyorum, öp beni.
    -ateş başına vurmuş olmalı,burada mı öpüşeceğiz?
    -öpersen ölmem.
    -ölme aşkım .
    -öp o zaman.

    sonsuzluk duygusuyla,dudaklarımız,birbirine karışıyor,genzinin kokusunu özlemişim. soluğumuz kesilmek üzere. gözleriyle, bırakalım, diyor,hayır devam edelim,böyle ölmek istiyorum,diyince,gözleri gülüyor,gözleri çok güzel...ateşim düşmüyor…


    radyoda,yeni türkünün,

    “geldiğimizde otlar yemyeşildi

    ve kuzeydeydi güneş

    kömür deposu, boşaldı işte

    mamağa son bahar geldi…”

    parçası çalıyor.yatak terden göle dönmüş, kötü bir gece geçirmiş olmalıyım, ! nereye gitti bu kız?

    -bebeğim nerdesin, bebeğimmm …yoksa,yoksa…

  • sakit16.09.2006 - 15:48

    arkaik kelimelerdendir,susmuş,sessiz anlamlarını içerir.

  • beni çok ararsınız16.09.2006 - 12:40

    tevazu düşmanı insanların sarfettiği cümledir! bırakında biz diyelim,sizi çok ararız diye

    not: gerçi bu cümleyi karşımızdaki söylese, içimizden,gelen ağam giden paşam,deyimi geçer ya, neyse.

  • greyder16.09.2006 - 11:11

    izlenilmesi, ihtisas gerektiren bir makine-ymiş, tecrübeyle sabitlendi:

    + operatörün, zemin tesviyesi iyi değil

    - iyide kardaşım, adam düz şase kullanıyor

    * greyder dediğin kodumu oturtacak toprağı(en anlaşılan yorum! buda terman zoroğlu’ndan aşırma)

    x hem hidrolik,hem mekanik olacakki o zaman görecen bu gavuru

    not:adamlarla, andaval andaval makineyi seyrediyorlar diye maytap geçmeye hazırlanıyordukki,yaptıkları yorumlardan sonra hızla olay yerinden uzaklaştık(ders niteliğindeki bu entryde,sabah 7.45’te vuku buldu) birde mesaj ekleyelim tam olsun: neymiş efendim,hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değilmiş!

  • greyder16.09.2006 - 11:10

    çalışması, national geographic tadında izlenen aynı zamanda yeni sosyal ilişkilere zemin hazırlayan makinedir:

    +bah bah nasılda bombeyi verdi.

    -sanki, alexs de sovuza

    +gardaş nerelisin?

    -çalapaladan

    arkalardan bir ses: sesiz olun, konsantremiz bozuluyor! ! !

    not: greyderin,quantin tarantino’yu kıskandıracak sayıda izleyicisi olduğu tahmin edilmekte.(bu entry,greyderin çalışmasına ilişkin uzaktan kurgulandı,sabah 7.35)

  • yalan15.09.2006 - 10:56

    bebeğime...

    çocuğuz; yalanlarıyla, nişanlı çiftleri birbirinden ayıran,muhtarı koltuğundan eden,ortalığı birbirine katan, metin ayan, en samimi arkadaşım aynı zamanda kankardeşim.başımız sıkışıyor hemen metine,koşuyoruz”meto balığa gideceğiz eve uyduracak bir yalan bul ”metin ciddi adam pozlarında”şefika teyzeler salçalık biber alacakmış,bizde yardıma gideceğiz deyin”diyip, eli cebinde uzaklaşıyor metin, bizler,gördünüzmü lan,nasılda bir çırpıda uydurdu yalanı,helal lan metin sana,diyerek övünüyoruz.metin hakkında her gün yeni bir şey duyuyoruz, metin okulun müdürünü kandırmış,metin statdaki kapıcıyı babam komiser diye kandırıp şeref locasında girip,maçı ordan seyretmiş. metin koca bir yalan fabrikası,yeryüzünde metin’in kandıramayacağı kimse yoktur ,metin gözümüzde bir efsane, tekerlemeleri bile ona uyarlıyoruz: fili yuttu bir yılan,budamı yalan metin ayan. attı yalanı metin ayan,dayan yüreğim dayan. metin’de, metin …cümle aleme yalanlar uyduran metin bir tek bana yalan söylemez çünkü biz kan kardeşiz, kankardeşler birbirine yalan söylemez. (kankardeşlik: kargıyla kestiğimiz ellerimizdeki kanı karşılıklı emmekle oluşturduğumuz bir bağdır) metin’in kankardeşlik konusundada kurbanı çoktur.mahallenin yarısını,gel kan kardeş olalım,deyip,ellerini kargıyla kestikten sonra kendisi bir yalan uydururak sıvışıp,kaçmıştır. bazen kızarım metin’e, bırak yalancılığı,diye. metin güler,geçer…

    bir gün okuldan dönüyorum,baktım köşede metin beni bekliyor”ne haber meto? ”elindeki poşeti uzatarak”iyi be ozi,amcamdan para istemeye gidecem,annem poşetteki tavuğu bekliyor,poşeti anneme geçerken bırakmanı isteyecektim”deyince”ayıp ettin metin, yalan yok dimi”sualime”herkese var sana yok,yalanım varsa babam ölsün”deyince gülme krizine tutularak ayrıldık. metin 6 yaşlarındayken babasını trafik kazasında kaybetmişti.geriye tek kalan amcasının yardımıyla kıt kanaat geçinmek zorundaydılar.metin’de kurbanlarını inandırmak için babam ölsün yalanına çok sık başvururdu. buda bizi epey eğlendirirdi…poşet elimde ağır ağır ilerliyorum,soğuksu caddesinin köşesinden çıkan bir kadın hışımla üzerime atlayıp”imdattt hırsız,poşetimi çaldı ” diye bağırmaya başlamazmı! ”ne hırsızı teyzeciğim, bu bizim metin’gilin poşeti”deyip, içimdende,metin herkese yalan söyler bana söylemez,diye teselli bulmaya çalışıyorum.kadın can hıraş bağırıyor,etrafımıza insanlar toplandı.teyze bi sus,ulan bu sokağın yarısı beni tanır,teyze sus, kurbanın olayım sus,sana kendimi vereyim beni kes,teyze sus,teyze çıldırdı bağırıyorda,bağırıyor.ne olmuş, diyen başımıza toplandı,allahtan tanıdık biri yok etrafta.birden enseme sert bir tokat geldi”lan,birde öğrencisin,sana okulda hırsızlıkmı öğretiyorlar”diyen bir lavuk ikinci tokatı patlatmaya çalışyorduki. dönerek yerden aldığım bir taşı kafasına yapıştırarak”kim lan hırsız,rspuçocuğu,söyle bakalım kim hırsız? ”diye arşı alayı ayağa kaldırdım,adam kanayan kafasını tutarak kaçmaya başladı.etrafımdakiler bu tavrımdan ürküp sesizce beklemeye koyuldular,birden”hayırdır”diyen tanıdık bir ses duydum.dönüp baktığımda dayımı karşımda buldum.dayım,teyzeye bir yanlışlık olduğunu, benim böyle şeyler yapmayacağımı,gerekirse tavukların parasını verebileceğini söyledi. kadın poşetteki tavukları alarak kayboldu...dayımla gergin bir şekilde eve doğru gidiyoruz,içimden,metin bana yalan söylemez,herkese söyler bana söylemez,yok yok söylemez,biz kankardeşiz,bana yalan söylemez”diye geçiriyordum ki sol yanımdan korkunç bir karaltının yüzümde patladığını hissettim.”nerden buldun lan o poşeti”diye soran dayım,tekme tokat beni dövmeye başladı”çalmadım dayı “diyorum,dayım”nerden aldın lan”deyip vuruyor”içimden,metin bana yalan söylemez,biz kan kardeşiz,diyorum.gözüm kararıyor,metin bana yalan söylemez,gözüm kapanıyor…

    büyüdüm,olgunlaştım; ağır ağabeylerimin,ablalarımın,öğretmenlerimin,
    arkadaşlarımın,sevgililerimin,ahlakın,hukuğun,kurumların yalanlarını gördüm. anladım ki bu dünyada, her şey yalan üzerine kuruluyor…

    ve bebeğim, 36 yıllık kişisel tarihimde duyduğum en güzel yalan senin uydurduğun yalandı.belki senin için sıradan,anlamsız bir yalan olabilir ama benim için milattı…bu yalandan önce,alkolun coşkun labirentlerinde dolaşarak,saçma sapan ilişkiler yaşayan, umudunu,amacını yitirmiş,anlamsız saatleri tekrarlayan bir adamdım… yalanından sonra yaşamımın akışı değişti,kendime çeki düzen verip,disipline olmaya başladım.işime sarılıyor,sorumluk bilinciyle davranıyor,çevremdeki gereksiz ilişkileri buduyor,ruhumu onarıyordum.hayatımın en mutlu günleriydi desem yeridir…bu yalancı mutluluk geçen günkü randevu talebine kadar sürdü,işte o an bu rüyanın bitebileceği gerçekliği aklıma düştü.randevu saatinin gelmesini hiç istemedim,kalbim sıkışıyor,terliyorum,gözüm sürekli saatte. buluşma anı gelip çattığında “ sana bir şey söylemiştim ya”diye başladığın ilk cümlende ağzını kapatıp, bırak bu güzel yalan sürsün, demeyi çok istedim,öyle istedimki anlatamam.sen konuşurken,gözümün çevresinde yıldızlar uçuşuyordu ama senin karşında güçsüz duramazdım,evet,gibi kelimelerle geçiştirip,durdum.ayrıldıktan sonra seni tekrar aradığımda,lütfen bu yalanı sürdürelim, demeyi düşündüm fakat artık çok geçti,yalan gerçeğe dönüşmüştü… yalanım canımı acıtmadımı,diye soracak olursan,gerçeği öğrendikten sonra çok acıttı,kelimelerin gücüne inan biri olarak bunları yazmayı çok isterdim ama duygularıma tercüman olabileceklerini zannetmiyorum... sana yazdığım bu satırları okuyamayacağını ve seni bir daha göremeyeceğimi biliyorum bebeğim ama yazıp içimi dökmekten başka bir şeyde gelmiyor elimden… o güzel yalanının hatırına sana son bir kez canı gönülden sarılmayı çok isterdim.umarım her şey gönlünce olur.

  • Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı13.09.2006 - 13:41

    bilge karasu’nun,bizans’ta “resim kırıcılık”diye adlandırılan baskı döneminde,keşiş andronikos’un inzivaya çekilip,kendini sorgulamasını anlattığı yapıtıdır.

    “her gün yeniden bir şeyler yapabilmeli,her gün yeniden kurmalı,düzeltmeli dünyayı,her gün yeni bir şey katmalıki yaşayışına ölüm payı artacak yerde eksilir gibi olabilsin,dağılsın,parçalansın; yaşayışını kolaylaştıran kendi alışkanlıklarının yanında kendi getirdiğin değişiklikte olsun,bu denge içinde,yaşadığını,sürüklenmediğini anla,anlayacak hale gel…” sf. 51