Ramazanınız mübarek olsun diyeceğiz ama ibadetlerin âdet, adetlerin ibadet olduğu şu zamanlarda, kelimelerin ve cümlelerin de içi boşaltıldı. Sizler boş şeylerden yüz çevirme gayretinde olan, dolayısıyla kelimelerin de boşuna değil, dolusuna bakan müminler olarak, bizlerin bu klasik sözün içini nasıl doldurduğunu merak edersiniz değil mi?
Yüzlerce yıl önce bu vakitlerde bir hatırlatma safhası daha başladı tarihte… Aylardan Ramazan’dı. Ve RAMAZAN, bir EMİN ile kulak verdi EMİR’ e. Açtı kendisini İLAH’İ VAHY’E… Bir-bir indi ayetler ZAMAN İÇİNDE ve ZAMANIN İÇİNE… Neden var olduğumuz, neler yapacağımız ve nelerden sakınacağımız hatırlatıldı. Mübarek Kur’an’ la bereketlendi zamanlar ve mekânlar… Ramazan ayını bereketli kılan, Kur’an’ ın bereketiydi. Ramazan’ı RAMAZAN yapan KURAN’I KERİM’ di… Öyle değil midir? Bu FURKAN, seslendiği ve dokunduğu hangi ABDESTLİ AKLI, hangi ABDESTLİ KALBİ bereketli kılmamış, mübarek kılmamıştır ki? İşte içinde bulunduğumuz bu günler, aslında bir HATIRLATMA sürecidir. Hala Kur’an inmemiş beyinlere, Kur’an inmemiş kalplere bir hatırlatmadır. Ya da, bedeninin abdestinin inceliklerine dalıp, zihnine ve kalbine abdest aldırmayan, KUR’AN’ ın PİST’ ini PİS bırakanlara HATIRLATMADIR. Bu hatırlatmanın kendisi zaten mübarektir ve hatırlayıp hayatına onunla yön verenlerin mübarek kılınması için gönderilmiştir. Bu yüzden sadece Ramazan değil, Kur’an ile geçirilmiş ömrün her safhası mübarektir, bereketlidir. Belki de Ramazan ayı, yaşanması gereken bir ömrün küçültülmüşü, bir sembolüdür. Ömrümüzü ramazan bilmek, Oruç tutmak gerekir aslında ömür boyu…! ! ! ORUÇ TUTMAK; âlemlerin Rabbine teslim olmaktır. ORUÇ TUTMAK; emre boyun eğmek ve va’d edilen vakte kadar sınırları korumaktır. “BEN DEĞİL MİYİM SİZİN RABBİNİZ? ” sorusuna “BELÂ_ŞAHİD-N” (kesinlikle sensin ve bizde buna şahidiz) dediğimizi hatırda tutmaktır. Bilmeden, FARKINDA OLMADAN yiyip-içtiklerimiz olsa da, RAHMAN olana sığınmaktır. Tutmaya çalıştığımız bu ÖMÜR ORUCUNU BOZAN şeyleri,ALEMLER’İN RABBİ’ ne bağlı kalarak değil de kişi-kurum-toplum ve otoritelerin, yani NEFS’ in “DEĞER” kabul ettiği MERCİLERİN yorumlarına takılarak öğrenip amel ettiğimiz, ve böylece, verdiğimiz sözü zedelediğimiz anların sonrasında, “TERTEMİZ BİR TEVBE” ile RAHİM olan Allah’a sığınmaktır. Ve vakit gelip TOP değil SUR patladığında ziyafete oturmaktır. Ama maalesef, “ÖMÜR ORUCU” tutmayanların, ramazanda “ORUCA TUTUNMAYA” çalıştıklarını görüyoruz. Elhamdülillah ki; Ramazandaki “ORUÇ’ a TUTULUP”, gündelik hayatlarında ORUÇ tutmaya başlayanları da görüyoruz.Bazılarının da alaycı bir üslûpla “ben mi orucu tutuyorum, oruç mu beni belli değil! ! ” dediğini duyuyoruz, aslında ne çok şey anlatıyor bu söz bizlere. Evet doğrudur, biz ORUÇ TUTARSAK, ORUÇ’TA BİZİ TUTAR. Oruç bizi diri ve verimli tutar, nefse rağmen sınırda tutar. Oruç bizi kibirden, riyadan, bencillikten, küfürden, şirkten ve tağuttan, kısacası tüm şeytani oyunlardan uzak tutar. AMA HANGİ ORUÇ? Ramazan’da “TUTUNULAN” mı? YOKSA TÜM HAYATA YAYILMIŞ OLAN MI?
Bizler bu gözlerle bakıyoruz RAMAZAN ayına ve ORUCA. Ve bu yüzden Ramazan’ınız mübarek olsun diyemiyor, dediğimizde ise içini böyle dolduruyoruz… Amacımız, farklı şeyler söylemek ve oruç hakkındaki klasik fikirleri yok saymak değil, Asıl amacımız alışılageldik şeylerin “ANLAŞILAGELDİK” şeyler olması gerektiğini vurgulamaktır. Zihinlerdeki ORUÇ VE RAMAZAN tasavvurunu, bir de bu açıdan bakıp-değerlendiriyor ve mübarek RAMAZAN ayında tuttuğumuz oruçların, ne kadar anlamlı ve önemli mesajlar içerdiğini bir daha anlıyoruz. Rabbim bu mübarek ayda tuttuğumuz oruçlarımızı kabul etsin… Ve bizi şuursuzca oruca tutunanlardan değil, teslimiyetle oruç tutanlardan etsin inşallah… Ramazan’ı mübarek kılan, bizleri de mübarek kılsın… Ramazan ayı, bir yılımızın ÖZEL’ i değil, bir yılımızın ÖZET’ i olsun… Ömrümüz Ramazan, akibetimiz BAYRAM olsun… “İNŞÂLLAH”…
elif olmak zordur, çünkü elif olmak yuvarlak bir dünyada dik durmanın dik ve önde belki acıyla ama vazgeçmeden durmanın dünya ne kadar dönerse dönsün olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak kaç silah varsa elife çevrilir elif hep olduğu yerdedir silahlar patladığında ilk vurulan eliftir zordur elif olmak.. elif olmak hep vurulmaktır elif olmak yalnızca elif olmaktır ne B, ne T, ne S..Elif..yalnızca elif elif demeden hiçbir şey denilmez ben elif dedim artık her şeyi söyleyebilirim...
Duâ makamında ninniler söyle bana, Ellerin her zaman ki gibi saçlarımın arasında gidip gelsin, Çilenin gergefinde dokunmuş eğrilmiş Fakat eğilmemiş aksin yüzüme vursun. Filistin’in kadınları hep böyle onurlu olur değil mi anne? Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Özüm çileden kıvranmakta Ve bil ki anne isa’ya rahim toprak, Beni zulme şahit tutmakta, Ben filistin’in çiçeğiyim anne Irmaklar beni sulasın diye, Suyu nasıl da nazenin akmakta. Ben filistin’in çiçeğiyim anne Kavurmasın diye harı bedenimi Rüzgar her dem Beni şefkatle okşamakta. Bilirsin değil mi anne Güzelin hasmı çok olmakta Ve musa’ya karşı çıkan firavun, Bize de tuzaklar kurmakta. Ben filistin’in çiçeğiyim anne Tüm rayihalarım sevdalı yüreklerin bahar muştusu. Fakat hafsalam zekeriyya’ya nisbet Sükut orucu tutmakta Ve kudüs’ün yeniden doğuşunu gözlemekte, yüreğim. Kapatıyorum avuçlarımı gayrisine Ve açıyorum yüreğimi yalnız ona, Gidenler geri gelecek biliyorum anne Ve gelenin gelişinin haberi zulmü ezecek. Biliyorum anne... Duâ makamında ninniler söyle bana anne Bu sefer kardeşleri kuyuya atmasınlar yusuf’u, Ve bırakıp gitmesinler kenan’a, Yusuf güzel anne Senin gibi, Ve kurtlar sarmasınlar bedenini eyüb’ün, Ve yalanlar, iftiralar uzak dursun hareminden, Eyüb’ün evdeşi sadık anne Senin gibi Ve inen tokat zalimin yüzüne musa’nın elinden Kahretsin sonsuza dek siyon’u ve haçı. Bedir’e ve kehf’e inen yağmur Nasıl da hasrettir yüreğimin yangını size Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Yunus beklesin kırk günü ve Yediler dönsün, Gelsinler İspata vücut lazım Müjdelenen geldi Özlem bitsin, Bitsin anne, Anne ellerin saçlarımın arasında gidip gelsin Yusuf’un kokusunu taşıyan rüzgar halimizi dosta bildirsin. Anne dizlerin ne kadar da yumuşak Yoksa benim gözlerim mi hasret uykuya, Duâ makamında ninniler söyle bana anne İçinde uhdud’un şehitleri ve şahitleri olsun, Hercaî gönlüm uhdud’da derman bulsun. Kerbela’da hüseyin’e kıyan bunlardı, Bunlardı değil mi anne. Lanet olsun! ... Lanetler olsun! ... Can hüseyin duruşun duruşum olsun. Ve kardeşlerim kardeşlerin, Hasan gibi asil, Zeynep gibi dik olsun Firavunlar... Zeyneplerden zeynep’ten korktuğu gibi korksun... Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Rahmete kucak açan ankebut sevr’de Açsın kollarını ve yorgun bedenimi uyutsun Ve bu kulaklarım öz kulaklarıyla duysun “ hüzünlenme allah bizimledir.” İman üzere İkiye, üç, Üçe dört Ve Dörde beş olana Bu can kurban olsun Ve mana bulsun. Duâ makamında ninniler söyle bana anne Ve haber ver, Tufana ne kadar var. Tufanda nice müjdeler var. Musa’ya yoldaş olanları bir iyi bellet bana, anne. Duâları duâm olsun Ve nefesim olsun her defasında alıp verdiğim “rabbim üzerimize sabır yağdır ve bizleri müslümanlar olarak öldür.” Böyle demişti, değil mi anne? Firavun’a adaleti haykıran, Musa’nın getirdiğine iman eden Sihirsiz sihirbazlar Ve en son gösterisi olmuştu gidişleri Meleklerin refakatinde. Cennet-i Âlâya Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Süleyman saltanatında kurulsun ve Haşaratlar asadan uzak dursun. Ebabiller ağızlarında od süleyman’a Düşman olanlara od savursun, Anne söyle kardeşlerim, Tâlût ehline yasak ırmaktan uzak dursun. Ve davut bir kez daha câlut’laşan zalimleri Hüsrana boğsun Ve Tabut beşaret olsun sevdamıza. Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Kir değmesin hz. meryem’in sadakati sinmiş ülkemin yüzüne, Yürekleri kirli pusulara gebe Ve gittikleri her yerde ihanetin harmanını derenler Giremesinler kutlu vadi tuva’ya, Davut’un dövdüğü demir set olsun yollarına. Ve yol bulamasınlar hutame’den öteye. Hutame nedir? Bir iyi bellet onlara anne. Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Müseyleme’nin sinesindeki, Hazreti vahşi’yi temizleyen taharet mızrağı, Firavunun göğsünü yurt tutsun. Çocuklar nil’in değil annelerinin kucağında uyusun. Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Kardeşliği Rasulun mektebinde talim eden ensar, Bizi unutan dostlarımızın yüreklerine dokunsun Ve dostlarımız sadakatte ebu bekir’e yoldaş olsun. Korkmasınlar, Koç yetişir semadan, Onlar ismail yürekli olsun. Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Kutlu kusvâ ve burâk Arzdan arşa nur süreyyalara halimizi sunsun... Ve lanete müstehak olanların üstüne lanet olsun. Ve duâ ehlinin duâlarında garib halimiz makes bulsun. Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Kardeşlerim tunç bilekli olsun Ve düştüğü yerde manaya beşik olan taşlara Zülfikar’ın nuru sinsin ve karartsın zulmeti, Zülfikar zalimlerin üzerlerinde sallansın dursun, Ali’ye de kıyan bunlardı değil mi anne? Lanet olsun! .. Lanetler olsun! ..
Anne! .. Filistin’in tüm çiçekleri karalar bağlamakta, Söyle fırat ve dicle de yüzüne karalar çalsın, Hüseyin’in oduna yanan canlar zalimleri aleviyle yaksın. Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Babalar ibrahim’i örnek alsın, Mevzu ibrahimîler olursa nâr nura Ve vuslata hasret alevden kollar Gülden döşeklere dönüşür. Söyle, Söyle anne böylece yangınlar suya kavuşur. Babalar ibrahim’in izini sürsün, anne. Duâ makamında ninniler söyle bana anne, İçinde çarmıhta isa da olsun ve Mazlumun kanı zulümle kirlenen kudüs’ü yusun, Son yemeğinde nebinin kardeşlerim de olsun anne, Kardeşlerim sadık kardeşleri olsun masumun Ve yapılan İhanetin hesabını sorsun İsa’ya da kıyanlar bunlardı değil mi anne? Lanet olsun. Lanetler olsun... Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Cafer, halid, ve revaha ve Ve yine mut’e de düğün kurulsun. Kadisiye semalarında Ömer’in cebel, cebel, cebel* diyen sesi duyulsun. Ve selahaddin yüzün gülsün, Kudüs bizimdir yakında görürsün. Ömer’e de kıyanlar bunlardı değil mi anne? Lanet olsun, Lanetler olsun Duâ makamında ninniler söyle bana anne, Mazluma güven, garibe eman, yüreğe itminan Zalime hüsran efendim olsun içinde anne, Kaynuka, kurayza, hayber, necran’ın intikamını almaya çalışan Sefihler onsuzlukta kudursun. Ve ocaklarına kara kara kilitler vurulsun. Bakalım nur zulmetle sıvanır mıymış? Medine’de iffete el uzatanlar bunlardı değil mi anne? Lanet olsun. Lanetler olsun. Duâ makamında ninniler söyle bana anne Şehâdet meyanında bir kervan kurulsun, Taamı bıldırcın ve kudret helvası Ve meramı cennet olsun. Asiye ve zeynep elimden tutsun Ve anne hakim ol gözyaşlarına Ve amin de duâma Duvağım kefenim olsun. Babam ibrahim’in izini bulsun. Ve yurdum sözlerim sana Ben şimşeğiyim filistin’in Şimşeğiyim filistin’in Rahat olmadan mescid-i aksa, Rahat olamam, Ve ot tıkamak için düşmanının canına Bayramlarında çakarım. Ben filistin’in nazlı çiçeğimim nazik ve nazenin Fakat cihad üzere ninnilerle büyürüm. Anamın gözleri yaşla kardaş olduğu günden beri Bebelerimiz ellerini açmadılar ve Avuçları yumuk geldiler dünyaya Bebelerimiz kundaklanırken kefene dolandı. Yetmez miydi halimiz meramımızı anlatmaya, Dostlarımız taştan mıydı yüreğiniz. Biz taşları ne yapacağımızı biliriz. Zafere hasrettir yüreğimiz fakat, Medine’ye dönen cafer’leri daha çok severiz. Dua makamında ninniler söyle bana anne, Kurtlar bölemesinler sürüyü ve Ayrık kalmasın kardeşler birbirine yanık Biri çıksın ve Kardeşlerini çağırsın, sıla tatlı değil mi anne? Sıla toprakta değil yürekte gizli değil mi? Haykırsın, yine tutsun ellerimizden Ve desin ki; Ne paha ile almışsak o paha ile veririz Sılayı candan özge biliriz! ... Mescid-i aksa, Kubbetu’s sahra, Mescid-i ömer, Beyt’ul lahm Ve aziz hatıraları nebilerin ........................... Hain olanlar nereden bilsin kıymetin Biz satmayı değil şehadeti severiz. İsmail manası gizli özümüzde, Gecelerde muhabbete ereriz Ve Derilmez gülleri dereriz. Bilmeyen ne bilsin bizi, Bilenlere selam olsun. Duâ makamında ninniler söyle bana anne. Bir gün çocuklarımız şaronları unutsun. Duâ makamında ninniler söyle bana anne. İçinde babam da olsun. Biz şanlı çiçekleriyiz aksa’nın Aksa’nın şanlı çiçekleri Ve uhud’dan gelen kokuyu alırız. Söyle bana anne Duâ makamında ninniler söyle...
“rabbimiz! Bize kendi tarafından bir rahmet ver. Ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır.” Kehf:10
Namaz kılmak ‘Allah var’ demektir, Kainatı hakkıyla yaratan ve yarattıktan sonrada başıboş bırakmayan, Hayatımızın her alanında, her şeyimize müdahil olan, Ve tapılmaya layık olan birtek ‘Allah var’ demektir,
Namaz kılmak ‘insanlığımın farkındayım’ demektir, İnsanım, ‘Yaratıldım, yaşatılıyorum vede bunların sebebini biliyorum’ demektir,
Namaz kılmak ‘teşekkür etmek hamd’ etmektir, Madem ki Allah var diyorum, Madem ki insanlığımın farkındayım, Mademki beni insan yapanın Allah olduğunu biliyorum, Madem ki neden insan yaptığını biliyorum, O zaman ‘teşekkür ediyorum allah’ım’, hamdediyorum allah’ım demektir.
Namaz kılmak ‘boyun eğilmesi gereken tek merciye boyun eğiyorum’demektir, Bana bunca güzelliği bahşeden Allah’a, Sadece hamdedip,teşekkür etmekle kalmıyorum, Ona boyun eğiyorum, Ona secde ediyorum, Önünde diz çöküyorum, Yani aslında teşekkürü hakkıyla edemiyorum, Bunu bile beceremiyorum, Sana teslimim, beni affet demektir,
Namaz kılmak çelikten kuvvetli yelek giymektir, Hemde sadece bedene değil tüm benliğe giyilen bir yelek, Şeytanın ve dostlarının her türlü silahından çıkan kurşunları engelleyen, Önünde set kuran bir yelek,
Namaz kılmak bilmektir, Namaz kılmak istemektir,verdiklerine ve vermediklerine teşekkür etmektir, Namaz kılmak sabretmekdir,direnmektir, Ayaklanmak ve yürümekdir, Namaz kılmak yaşamakdır, hayatın ta kendisidir,
Tabi Allah var diyenler için… İşte bu yüzden,bizler namazla diriliriz, namazımız var oldukça varızdır,namazımız varoldukça yaşamış sayılırız,, Peki ama hangi namaz? Nasıl bir namazdır bizi yaşatan? Nasıl bir namazdır bizi diri tutan? Nasıl bir namazdır çelikten kuvvetli yelek olan?
Şeytan çok iyi biliyor bu namazı,hangi namazın, ne şekilde, hangi içerikle,hangi duygularla kılınan namaz onun işini zorlaştırıyor şeytan bunu çok iyi biliyor, Bu yüzdendir ki, Önce namazlarımıza saldırıyor, Öyle ki adamın kafasında her şey oturmuş kabul edecek, Ama namaz onu düşündürüyor, Acaba yapabilir miyim,ya yarım kalırsa, ya beceremezsem, ya kılamazsam,işte bu sorularla karıştırıyor kafasını doğru yola girmek isteyen adamın.
Ve adam kendi hakkında suizan edip erteliyor teslim olmayı, Erteliyor benliğini koruma altına alacak olan yeleği giymeyi, Erteliyor aslında insanlığını, İnsan olduğunun ispatını, erteliyor rabbine boyun eğmeyi,
E hadi diyelimki işin bu aşamasını yırttı adam, Kanmadı nefsinin bu aldatmasına ve başladı namaza,
Bu sefer de şeytan onun samimiyetiyle oynuyor, Samimiyetsiz,içi boşaltılmış, Adeta ruhsuz kalmış ölmüş bir namaz için, Yani ses var görüntü yok misali, Görüntü var ama ulaşan veya duyulan bir ses yok. Böyle bir namaza döndürmek için çaba sarfediyor, Çünkü biliyor ki eğer bu namazı öldürürse, Artık her şey onun için daha kolaydır, Bu yüzdende hedefli,amaçlı planlı bir iş yapıyor, Hedefi namaz değil şeytanın, Namaz onun için sadece bir engel, Ve amacına ulaşmak için kullandığı bir araç,
Ya biz, Biz ne yapıyoruz, Nerdeyiz, amacımız var mı? Hedefimiz var mı? Yoksa hedefimiz namaz kılmak mı? Namaz kıldığımız sürece amacımıza ulaşmış mı oluyoruz?
Eğer ki amacımız varsa, Eğer amacımızın adı ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAKSA, Dünyaya dair ne varsa ARAÇTIR bizler için. Ve araçlara amaç muamelesi yapmak hak değildir.
İşte bu yüzden, Amacı Allah rızası olan, Allah’a hakkıyla kul olmak için mücadele eden, Yaptığı işlere ‘’şu,bu, ne der’’ değil, ‘’ALLAH NE DER’’ diyen bir adamın namazı, Aslına bakılırsa araçtır, Hem öyle bir araçtır ki, Peygamber (s.a.s) i miraça çıkaran BURAKdır,
Yok eğer amaç namaz olursa o zaman her şey altüst olur, Ve kılınan namaz sadece omuzlarda yük olur,
Hem öyle değil midir? Yoksa namazı dosdoğru kılmak ne demek olurdu ki? Namaz kıl emri yetmedimi ki, Bide dosdoğru kılmak gerekiyo? Yada nedendir ki, ‘’Vay o namaz kılanların haline ki, onlar namazlarında yanılgıdadırlar’’ demiş Allah cc.
Yani meselenin özü şu ki, Şeytanın amacı namazdan uzak tutmak değil, Allah’dan uzak tutmak, Bizim amacımızda (namaz) KIL-MAK değil KUL-(ol) MAK,
Bakalım görelim, Şeytan mı sözünün eri, İnsan mı?
Şeytan mı hedefini bilip araçlara amaç muamelesi yapmayan? Yoksa İNSAN MI?
Ramazanınız mübarek olsun diyeceğiz ama ibadetlerin âdet, adetlerin ibadet olduğu şu zamanlarda, kelimelerin ve cümlelerin de içi boşaltıldı. Sizler boş şeylerden yüz çevirme gayretinde olan, dolayısıyla kelimelerin de boşuna değil, dolusuna bakan müminler olarak, bizlerin bu klasik sözün içini nasıl doldurduğunu merak edersiniz değil mi?
Yüzlerce yıl önce bu vakitlerde bir hatırlatma safhası daha başladı tarihte…
Aylardan Ramazan’dı. Ve RAMAZAN, bir EMİN ile kulak verdi EMİR’ e. Açtı kendisini İLAH’İ VAHY’E… Bir-bir indi ayetler ZAMAN İÇİNDE ve ZAMANIN İÇİNE… Neden var olduğumuz, neler yapacağımız ve nelerden sakınacağımız hatırlatıldı. Mübarek Kur’an’ la bereketlendi zamanlar ve mekânlar… Ramazan ayını bereketli kılan, Kur’an’ ın bereketiydi. Ramazan’ı RAMAZAN yapan KURAN’I KERİM’ di…
Öyle değil midir? Bu FURKAN, seslendiği ve dokunduğu hangi ABDESTLİ AKLI, hangi ABDESTLİ KALBİ bereketli kılmamış, mübarek kılmamıştır ki?
İşte içinde bulunduğumuz bu günler, aslında bir HATIRLATMA sürecidir. Hala Kur’an inmemiş beyinlere, Kur’an inmemiş kalplere bir hatırlatmadır. Ya da, bedeninin abdestinin inceliklerine dalıp, zihnine ve kalbine abdest aldırmayan, KUR’AN’ ın PİST’ ini PİS bırakanlara HATIRLATMADIR. Bu hatırlatmanın kendisi zaten mübarektir ve hatırlayıp hayatına onunla yön verenlerin mübarek kılınması için gönderilmiştir. Bu yüzden sadece Ramazan değil, Kur’an ile geçirilmiş ömrün her safhası mübarektir, bereketlidir.
Belki de Ramazan ayı, yaşanması gereken bir ömrün küçültülmüşü, bir sembolüdür. Ömrümüzü ramazan bilmek, Oruç tutmak gerekir aslında ömür boyu…! ! !
ORUÇ TUTMAK; âlemlerin Rabbine teslim olmaktır. ORUÇ TUTMAK; emre boyun eğmek ve va’d edilen vakte kadar sınırları korumaktır. “BEN DEĞİL MİYİM SİZİN RABBİNİZ? ” sorusuna “BELÂ_ŞAHİD-N” (kesinlikle sensin ve bizde buna şahidiz) dediğimizi hatırda tutmaktır. Bilmeden, FARKINDA OLMADAN yiyip-içtiklerimiz olsa da, RAHMAN olana sığınmaktır.
Tutmaya çalıştığımız bu ÖMÜR ORUCUNU BOZAN şeyleri,ALEMLER’İN RABBİ’ ne bağlı kalarak değil de kişi-kurum-toplum ve otoritelerin, yani NEFS’ in “DEĞER” kabul ettiği MERCİLERİN yorumlarına takılarak öğrenip amel ettiğimiz, ve böylece, verdiğimiz sözü zedelediğimiz anların sonrasında, “TERTEMİZ BİR TEVBE” ile RAHİM olan Allah’a sığınmaktır.
Ve vakit gelip TOP değil SUR patladığında ziyafete oturmaktır.
Ama maalesef, “ÖMÜR ORUCU” tutmayanların, ramazanda “ORUCA TUTUNMAYA” çalıştıklarını görüyoruz. Elhamdülillah ki; Ramazandaki “ORUÇ’ a TUTULUP”, gündelik hayatlarında ORUÇ tutmaya başlayanları da görüyoruz.Bazılarının da alaycı bir üslûpla “ben mi orucu tutuyorum, oruç mu beni belli değil! ! ” dediğini duyuyoruz, aslında ne çok şey anlatıyor bu söz bizlere.
Evet doğrudur, biz ORUÇ TUTARSAK, ORUÇ’TA BİZİ TUTAR. Oruç bizi diri ve verimli tutar, nefse rağmen sınırda tutar. Oruç bizi kibirden, riyadan, bencillikten, küfürden, şirkten ve tağuttan, kısacası tüm şeytani oyunlardan uzak tutar. AMA HANGİ ORUÇ? Ramazan’da “TUTUNULAN” mı? YOKSA TÜM HAYATA YAYILMIŞ OLAN MI?
Bizler bu gözlerle bakıyoruz RAMAZAN ayına ve ORUCA. Ve bu yüzden Ramazan’ınız mübarek olsun diyemiyor, dediğimizde ise içini böyle dolduruyoruz…
Amacımız, farklı şeyler söylemek ve oruç hakkındaki klasik fikirleri yok saymak değil, Asıl amacımız alışılageldik şeylerin “ANLAŞILAGELDİK” şeyler olması gerektiğini vurgulamaktır. Zihinlerdeki ORUÇ VE RAMAZAN tasavvurunu, bir de bu açıdan bakıp-değerlendiriyor ve mübarek RAMAZAN ayında tuttuğumuz oruçların, ne kadar anlamlı ve önemli mesajlar içerdiğini bir daha anlıyoruz.
Rabbim bu mübarek ayda tuttuğumuz oruçlarımızı kabul etsin…
Ve bizi şuursuzca oruca tutunanlardan değil, teslimiyetle oruç tutanlardan etsin inşallah…
Ramazan’ı mübarek kılan, bizleri de mübarek kılsın…
Ramazan ayı, bir yılımızın ÖZEL’ i değil, bir yılımızın ÖZET’ i olsun…
Ömrümüz Ramazan, akibetimiz BAYRAM olsun… “İNŞÂLLAH”…
elif olmak zordur,
çünkü elif olmak
yuvarlak bir dünyada dik durmanın
dik ve önde
belki acıyla
ama vazgeçmeden durmanın
dünya ne kadar dönerse dönsün
olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak
kaç silah varsa elife çevrilir
elif hep olduğu yerdedir
silahlar patladığında ilk vurulan eliftir
zordur elif olmak..
elif olmak hep vurulmaktır
elif olmak yalnızca elif olmaktır
ne B, ne T, ne S..Elif..yalnızca elif
elif demeden hiçbir şey denilmez
ben elif dedim
artık her şeyi söyleyebilirim...
Filistin
Ben filistin’in nazlı çiçeği anne...
Duâ makamında ninniler söyle bana,
Ellerin her zaman ki gibi saçlarımın arasında gidip gelsin,
Çilenin gergefinde dokunmuş eğrilmiş
Fakat eğilmemiş aksin yüzüme vursun.
Filistin’in kadınları hep böyle onurlu olur değil mi anne?
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Özüm çileden kıvranmakta
Ve bil ki anne isa’ya rahim toprak,
Beni zulme şahit tutmakta,
Ben filistin’in çiçeğiyim anne
Irmaklar beni sulasın diye,
Suyu nasıl da nazenin akmakta.
Ben filistin’in çiçeğiyim anne
Kavurmasın diye harı bedenimi
Rüzgar her dem
Beni şefkatle okşamakta.
Bilirsin değil mi anne
Güzelin hasmı çok olmakta
Ve musa’ya karşı çıkan firavun,
Bize de tuzaklar kurmakta.
Ben filistin’in çiçeğiyim anne
Tüm rayihalarım sevdalı yüreklerin bahar muştusu.
Fakat hafsalam zekeriyya’ya nisbet
Sükut orucu tutmakta
Ve kudüs’ün yeniden doğuşunu gözlemekte, yüreğim.
Kapatıyorum avuçlarımı gayrisine
Ve açıyorum yüreğimi yalnız ona,
Gidenler geri gelecek biliyorum anne
Ve gelenin gelişinin haberi zulmü ezecek.
Biliyorum anne...
Duâ makamında ninniler söyle bana anne
Bu sefer kardeşleri kuyuya atmasınlar yusuf’u,
Ve bırakıp gitmesinler kenan’a,
Yusuf güzel anne
Senin gibi,
Ve kurtlar sarmasınlar bedenini eyüb’ün,
Ve yalanlar, iftiralar uzak dursun hareminden,
Eyüb’ün evdeşi sadık anne
Senin gibi
Ve inen tokat zalimin yüzüne musa’nın elinden
Kahretsin sonsuza dek siyon’u ve haçı.
Bedir’e ve kehf’e inen yağmur
Nasıl da hasrettir yüreğimin yangını size
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Yunus beklesin kırk günü ve
Yediler dönsün,
Gelsinler
İspata vücut lazım
Müjdelenen geldi
Özlem bitsin,
Bitsin anne,
Anne ellerin saçlarımın arasında gidip gelsin
Yusuf’un kokusunu taşıyan rüzgar halimizi dosta bildirsin.
Anne dizlerin ne kadar da yumuşak
Yoksa benim gözlerim mi hasret uykuya,
Duâ makamında ninniler söyle bana anne
İçinde uhdud’un şehitleri ve şahitleri olsun,
Hercaî gönlüm uhdud’da derman bulsun.
Kerbela’da hüseyin’e kıyan bunlardı,
Bunlardı değil mi anne.
Lanet olsun! ...
Lanetler olsun! ...
Can hüseyin duruşun duruşum olsun.
Ve kardeşlerim kardeşlerin,
Hasan gibi asil,
Zeynep gibi dik olsun
Firavunlar...
Zeyneplerden zeynep’ten korktuğu gibi korksun...
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Rahmete kucak açan ankebut sevr’de
Açsın kollarını ve yorgun bedenimi uyutsun
Ve bu kulaklarım öz kulaklarıyla duysun
“ hüzünlenme allah bizimledir.”
İman üzere
İkiye, üç,
Üçe dört
Ve
Dörde beş olana
Bu can kurban olsun
Ve mana bulsun.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne
Ve haber ver,
Tufana ne kadar var.
Tufanda nice müjdeler var.
Musa’ya yoldaş olanları bir iyi bellet bana, anne.
Duâları duâm olsun
Ve nefesim olsun her defasında alıp verdiğim
“rabbim üzerimize sabır yağdır ve bizleri müslümanlar olarak öldür.”
Böyle demişti, değil mi anne?
Firavun’a adaleti haykıran,
Musa’nın getirdiğine iman eden
Sihirsiz sihirbazlar
Ve en son gösterisi olmuştu gidişleri
Meleklerin refakatinde.
Cennet-i Âlâya
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Süleyman saltanatında kurulsun ve
Haşaratlar asadan uzak dursun.
Ebabiller ağızlarında od süleyman’a
Düşman olanlara od savursun,
Anne söyle kardeşlerim,
Tâlût ehline yasak ırmaktan uzak dursun.
Ve davut bir kez daha câlut’laşan zalimleri
Hüsrana boğsun
Ve
Tabut beşaret olsun sevdamıza.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Kir değmesin hz. meryem’in sadakati sinmiş ülkemin yüzüne,
Yürekleri kirli pusulara gebe
Ve gittikleri her yerde ihanetin harmanını derenler
Giremesinler kutlu vadi tuva’ya,
Davut’un dövdüğü demir set olsun yollarına.
Ve yol bulamasınlar hutame’den öteye.
Hutame nedir?
Bir iyi bellet onlara anne.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Müseyleme’nin sinesindeki,
Hazreti vahşi’yi temizleyen taharet mızrağı,
Firavunun göğsünü yurt tutsun.
Çocuklar nil’in değil annelerinin kucağında uyusun.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Kardeşliği
Rasulun mektebinde talim eden ensar,
Bizi unutan dostlarımızın yüreklerine dokunsun
Ve dostlarımız sadakatte ebu bekir’e yoldaş olsun.
Korkmasınlar,
Koç yetişir semadan,
Onlar ismail yürekli olsun.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Kutlu kusvâ ve burâk
Arzdan arşa nur süreyyalara halimizi sunsun...
Ve lanete müstehak olanların üstüne lanet olsun.
Ve duâ ehlinin duâlarında garib halimiz makes bulsun.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Kardeşlerim tunç bilekli olsun
Ve düştüğü yerde manaya beşik olan taşlara
Zülfikar’ın nuru sinsin ve karartsın zulmeti,
Zülfikar zalimlerin üzerlerinde sallansın dursun,
Ali’ye de kıyan bunlardı değil mi anne?
Lanet olsun! ..
Lanetler olsun! ..
Anne! ..
Filistin’in tüm çiçekleri karalar bağlamakta,
Söyle fırat ve dicle de yüzüne karalar çalsın,
Hüseyin’in oduna yanan canlar zalimleri aleviyle yaksın.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Babalar ibrahim’i örnek alsın,
Mevzu ibrahimîler olursa nâr nura
Ve vuslata hasret alevden kollar
Gülden döşeklere dönüşür.
Söyle,
Söyle anne böylece yangınlar suya kavuşur.
Babalar ibrahim’in izini sürsün, anne.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
İçinde çarmıhta isa da olsun ve
Mazlumun kanı zulümle kirlenen kudüs’ü yusun,
Son yemeğinde nebinin kardeşlerim de olsun anne,
Kardeşlerim sadık kardeşleri olsun masumun
Ve yapılan
İhanetin hesabını sorsun
İsa’ya da kıyanlar bunlardı değil mi anne?
Lanet olsun.
Lanetler olsun...
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Cafer, halid, ve revaha ve
Ve yine mut’e de düğün kurulsun.
Kadisiye semalarında
Ömer’in cebel, cebel, cebel* diyen sesi duyulsun.
Ve selahaddin yüzün gülsün,
Kudüs bizimdir yakında görürsün.
Ömer’e de kıyanlar bunlardı değil mi anne?
Lanet olsun,
Lanetler olsun
Duâ makamında ninniler söyle bana anne,
Mazluma güven, garibe eman, yüreğe itminan
Zalime hüsran efendim olsun içinde anne,
Kaynuka, kurayza, hayber, necran’ın intikamını almaya çalışan
Sefihler onsuzlukta kudursun.
Ve ocaklarına kara kara kilitler vurulsun.
Bakalım nur zulmetle sıvanır mıymış?
Medine’de iffete el uzatanlar bunlardı değil mi anne?
Lanet olsun.
Lanetler olsun.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne
Şehâdet meyanında bir kervan kurulsun,
Taamı bıldırcın ve kudret helvası
Ve meramı cennet olsun.
Asiye ve zeynep elimden tutsun
Ve anne hakim ol gözyaşlarına
Ve amin de duâma
Duvağım kefenim olsun.
Babam ibrahim’in izini bulsun.
Ve yurdum sözlerim sana
Ben şimşeğiyim filistin’in
Şimşeğiyim filistin’in
Rahat olmadan mescid-i aksa,
Rahat olamam,
Ve ot tıkamak için düşmanının canına
Bayramlarında çakarım.
Ben filistin’in nazlı çiçeğimim nazik ve nazenin
Fakat cihad üzere ninnilerle büyürüm.
Anamın gözleri yaşla kardaş olduğu günden beri
Bebelerimiz ellerini açmadılar ve
Avuçları yumuk geldiler dünyaya
Bebelerimiz kundaklanırken kefene dolandı.
Yetmez miydi halimiz meramımızı anlatmaya,
Dostlarımız taştan mıydı yüreğiniz.
Biz taşları ne yapacağımızı biliriz.
Zafere hasrettir yüreğimiz fakat,
Medine’ye dönen cafer’leri daha çok severiz.
Dua makamında ninniler söyle bana anne,
Kurtlar bölemesinler sürüyü ve
Ayrık kalmasın kardeşler birbirine yanık
Biri çıksın ve
Kardeşlerini çağırsın, sıla tatlı değil mi anne?
Sıla toprakta değil yürekte gizli değil mi?
Haykırsın, yine tutsun ellerimizden
Ve desin ki;
Ne paha ile almışsak o paha ile veririz
Sılayı candan özge biliriz! ...
Mescid-i aksa,
Kubbetu’s sahra,
Mescid-i ömer,
Beyt’ul lahm
Ve aziz hatıraları nebilerin
...........................
Hain olanlar nereden bilsin kıymetin
Biz satmayı değil şehadeti severiz.
İsmail manası gizli özümüzde,
Gecelerde muhabbete ereriz
Ve
Derilmez gülleri dereriz.
Bilmeyen ne bilsin bizi,
Bilenlere selam olsun.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne.
Bir gün çocuklarımız şaronları unutsun.
Duâ makamında ninniler söyle bana anne.
İçinde babam da olsun.
Biz şanlı çiçekleriyiz aksa’nın
Aksa’nın şanlı çiçekleri
Ve uhud’dan gelen kokuyu alırız.
Söyle bana anne
Duâ makamında ninniler söyle...
“rabbimiz!
Bize kendi tarafından bir rahmet ver.
Ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır.”
Kehf:10
İNSAN OLMANIN KABULU VE İSPATIDIR NAMAZ
Namaz kılmak ‘Allah var’ demektir,
Kainatı hakkıyla yaratan ve yarattıktan sonrada başıboş bırakmayan,
Hayatımızın her alanında, her şeyimize müdahil olan,
Ve tapılmaya layık olan birtek ‘Allah var’ demektir,
Namaz kılmak ‘insanlığımın farkındayım’ demektir,
İnsanım,
‘Yaratıldım, yaşatılıyorum vede bunların sebebini biliyorum’ demektir,
Namaz kılmak ‘teşekkür etmek hamd’ etmektir,
Madem ki Allah var diyorum,
Madem ki insanlığımın farkındayım,
Mademki beni insan yapanın Allah olduğunu biliyorum,
Madem ki neden insan yaptığını biliyorum,
O zaman ‘teşekkür ediyorum allah’ım’, hamdediyorum allah’ım demektir.
Namaz kılmak ‘boyun eğilmesi gereken tek merciye boyun eğiyorum’demektir,
Bana bunca güzelliği bahşeden Allah’a,
Sadece hamdedip,teşekkür etmekle kalmıyorum,
Ona boyun eğiyorum,
Ona secde ediyorum,
Önünde diz çöküyorum,
Yani aslında teşekkürü hakkıyla edemiyorum,
Bunu bile beceremiyorum,
Sana teslimim, beni affet demektir,
Namaz kılmak çelikten kuvvetli yelek giymektir,
Hemde sadece bedene değil tüm benliğe giyilen bir yelek,
Şeytanın ve dostlarının her türlü silahından çıkan kurşunları engelleyen,
Önünde set kuran bir yelek,
Namaz kılmak bilmektir,
Namaz kılmak istemektir,verdiklerine ve vermediklerine teşekkür etmektir,
Namaz kılmak sabretmekdir,direnmektir,
Ayaklanmak ve yürümekdir,
Namaz kılmak yaşamakdır, hayatın ta kendisidir,
Tabi Allah var diyenler için…
İşte bu yüzden,bizler namazla diriliriz, namazımız var oldukça varızdır,namazımız varoldukça yaşamış sayılırız,,
Peki ama hangi namaz?
Nasıl bir namazdır bizi yaşatan?
Nasıl bir namazdır bizi diri tutan?
Nasıl bir namazdır çelikten kuvvetli yelek olan?
Şeytan çok iyi biliyor bu namazı,hangi namazın, ne şekilde, hangi içerikle,hangi duygularla kılınan namaz onun işini zorlaştırıyor şeytan bunu çok iyi biliyor,
Bu yüzdendir ki,
Önce namazlarımıza saldırıyor,
Öyle ki adamın kafasında her şey oturmuş kabul edecek,
Ama namaz onu düşündürüyor,
Acaba yapabilir miyim,ya yarım kalırsa, ya beceremezsem, ya kılamazsam,işte bu sorularla karıştırıyor kafasını doğru yola girmek isteyen adamın.
Ve adam kendi hakkında suizan edip erteliyor teslim olmayı,
Erteliyor benliğini koruma altına alacak olan yeleği giymeyi,
Erteliyor aslında insanlığını,
İnsan olduğunun ispatını,
erteliyor rabbine boyun eğmeyi,
E hadi diyelimki işin bu aşamasını yırttı adam,
Kanmadı nefsinin bu aldatmasına ve başladı namaza,
Bu sefer de şeytan onun samimiyetiyle oynuyor,
Samimiyetsiz,içi boşaltılmış,
Adeta ruhsuz kalmış ölmüş bir namaz için,
Yani ses var görüntü yok misali,
Görüntü var ama ulaşan veya duyulan bir ses yok.
Böyle bir namaza döndürmek için çaba sarfediyor,
Çünkü biliyor ki eğer bu namazı öldürürse,
Artık her şey onun için daha kolaydır,
Bu yüzdende hedefli,amaçlı planlı bir iş yapıyor,
Hedefi namaz değil şeytanın,
Namaz onun için sadece bir engel,
Ve amacına ulaşmak için kullandığı bir araç,
Ya biz,
Biz ne yapıyoruz,
Nerdeyiz, amacımız var mı?
Hedefimiz var mı?
Yoksa hedefimiz namaz kılmak mı?
Namaz kıldığımız sürece amacımıza ulaşmış mı oluyoruz?
Eğer ki amacımız varsa,
Eğer amacımızın adı ALLAH’IN RIZASINI KAZANMAKSA,
Dünyaya dair ne varsa ARAÇTIR bizler için.
Ve araçlara amaç muamelesi yapmak hak değildir.
İşte bu yüzden,
Amacı Allah rızası olan,
Allah’a hakkıyla kul olmak için mücadele eden,
Yaptığı işlere ‘’şu,bu, ne der’’ değil,
‘’ALLAH NE DER’’ diyen bir adamın namazı,
Aslına bakılırsa araçtır,
Hem öyle bir araçtır ki,
Peygamber (s.a.s) i miraça çıkaran BURAKdır,
Yok eğer amaç namaz olursa o zaman her şey altüst olur,
Ve kılınan namaz sadece omuzlarda yük olur,
Hem öyle değil midir?
Yoksa namazı dosdoğru kılmak ne demek olurdu ki?
Namaz kıl emri yetmedimi ki,
Bide dosdoğru kılmak gerekiyo?
Yada nedendir ki,
‘’Vay o namaz kılanların haline ki, onlar namazlarında yanılgıdadırlar’’ demiş Allah cc.
Yani meselenin özü şu ki,
Şeytanın amacı namazdan uzak tutmak değil,
Allah’dan uzak tutmak,
Bizim amacımızda (namaz) KIL-MAK değil KUL-(ol) MAK,
Bakalım görelim,
Şeytan mı sözünün eri,
İnsan mı?
Şeytan mı hedefini bilip araçlara amaç muamelesi yapmayan?
Yoksa İNSAN MI?
SELAMLARIN EN MÜKEMMELİ İLE SELAM…………..