'Sus ey dîvâne! Durmaz kâinâtın seyr-i mû'tâdı, Ne sandın? Fıtratın ahkâmı hiç dinler mi feryâdı? Bugün, sen kendi kendinden ümid et ancak imdâdı; Evet, sen kendi ikdâmınla kaldır git de bîdadı Cihan kanûn-i sa'yin, bak, nasıl bir hisle münkâdı! Ne yaptın? 'Leyse li'l-insâni illâ mâ se'â' vardı.
Georges Marovitch (Vatikan İstanbul Temsilcisi) İn fethullah Gülen hakkındaki düşüncesi:
Etrafıma bakıyorum, toplumun her kesiminden insanları burada görüyorum ve soruyorum: Nedir sizi buraya çeken? Hıristiyan, Müslüman, Yahudi kardeşlerimizi burada toplayan nedir? Nasıl ki Mevlânâ Konya'da Yüz milyonları çekti. Bir zât var burada, sevgiyle konuşuyor ve hepimizi kendisine çekiyor. Bu muhterem zât bize sevgiden bahsediyor. Bu sevgidir bizi bir araya getiren. Onun için bu zata dua ediyorum, hepimizin duasına ihtiyacı var. Dünyamıza büyük bir örnektir bu zât. Bazıları diyorlar ki ne var bu zatın arkasında, O'nun tek silahı var oda Allah sevgisidir.
Cimri bir insana Zekatın faziletinden bahsetmek nekadar beyhude ise, Allah'a imanı tam kavileşmemiş insanlara, tesettürün faziletinden bahsetmek bir okadar zordur...
Nübüvvetin ilk emrinin 'oku' olması, peygamberliğin 8.senesinde Namazın Farz kılınması, tesettürün ise 17.senede farz kılınmış olması Allah katında emirlerin sıralanış prensibi açısından dikkate değer bir konudur.
'Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor... (Zümer Suresi, 5) ' Bu ayette 'sarıp örtmek' olarak tercüme edilen Arapça kelime, 'tekvir'dir. Tekvirin tam karşılığı ise 'yuvarlak bir şeyin üzerine bir cisim sarmak'tır. Dolayısıyla ayette, gece ve gündüzün dünyanın üzerinde tekvir edildiği bildirilerek dünyanın yuvarlak olduğuna işaret edilmektedir.
Oysa Kuran’ın indirildiği dönemde ise Dünya düz bir yüzey olarak düşünülüyordu. Dünyanın yuvarlak olduğu bilinmiyordu. Bu devirde vahyedilen Kuran'ın dünyanın yuvarlaklığına işaret etmesi, Kutsal Kitabımızın Allah'ın sözü olduğunun sayısız delilinden birid
'İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor? Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-yeniden düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kıyamet Suresi, 3-4) '
Şu an dünya üzerinde yaşayan ve tarih boyunca yaşamış olan insanları düşünelim. Bu insanların herbirinin parmak izleri birbirinden farklıdır. Hatta aynı DNA dizilimine sahip olan bu tek yumurta ikizlerinin bile... Çünkü parmak izinde çok özel bir tasarım vardır. Parmak izi doğumdan önce cenin üzerinde son şeklini alır ve kalıcı bir yaralanma olmazsa ömür boyu sabit kalır. İşte bu nedenledir ki parmak izi, herkese özel, çok önemli bir 'kimlik kartı' sayılır. Bilim adamları bu önemli özelliği ancak 19. yüzyılın sonlarında keşfetmişlerdir.
Fakat bundan 1400 yıl önce indirilen Kuran'da, o dönemde kimsenin dikkatini dahi çekmeyen parmak izlerinin önemi açıkça vurgulanmıştır:
Günümüzde ileri teknoloji sayesinde yapılan araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenle ilgili birçok sırrı aydınlığa çıkarmaktadır. Bunlardan biri de, evrenin sürekli genişlemekte olduğudur. Bu genişleme ilk kez 20. yüzyılın başlarında gündeme geldi. Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Daha sonra bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı: Amerikalı astronom Edwin Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken ilginç bir gerçekle karşılaştı. Yıldızlar ve galaksiler sürekli olarak birbirlerinden uzaklaşıyordu. Bu, astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biriydi. Çünkü her şeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren, sürekli 'genişleyen' bir evren anlamına gelmekteydi. Evrendeki cisimler tıpkı şişirilen bir balonun yüzeyindeki noktalar gibiydi. Balonun yüzeyindeki noktalar balon şiştikçe birbirlerinden nasıl uzaklaşıyorsa evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden öyle uzaklaşıyordu.Kuran-ı Kerim’in indirildiği 14 asır öncesinde ne teknoloji gelişmişti ne de astoronomi bilimi… Henüz hiçbir insan bu bilimsel gerçeğin farkında değildi.Ama ayetlerde evrenin genişlediği açıkça bildiriliyordu:
Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz onu genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)
Kuran-ı Kerimi bir beşer kelamı olduğunu iddia edenlere duyrulur....
Bugün Fethullah Gülen Hocaefendiyi; kendisinin uzattığı onca Zeytin Dallarına rağmen, anlamak istemeyen insanlar var. Bu onların problemi. Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk devletidir. Şu an aleyhinde herhangi bir Hukuki kesinleşmiş bir ceza olmayan biri aleyhinde, gizli faaliyetlerde bulunmak veya devleti yıkmak gibi komedi ithamlar bulunmak, CİDDİYETSİZ ithamlardır.
Sayın Ecevitin dediği üzere, devleti (rejimi) yıkmak isteyen bir insan, Amerika'da, Rusya'da, Türki Cumhuriyetlerinde, Afrika'da, Asya'da Türk Kolejlerini ve Dil kurslarını açmaz, tüm hedeflerini ülke içinde değerlendirir. Yani iddia sahipleri illa birşey iddia edeceklerse şunu iddia edebilirler: Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi Dünya'ya talib... Bizde deriz ki: Evet, doğrudan dünya'ya değil ama dünyaya Allah'ı tanıtmaya ve sevdirmeye talib.....
Tabiat Kanunları ve Sebepler, Sonsuz İlâhî San’Atı Nazara Vermek İçin Yaratılmıştır
San’atkârın büyüklüğü, eserinin kıymetiyle takdir edilir. Cıvıl cıvıl kuşlar, rengârenk çiçekler ve en küçük varlıkta müşahede edilen hârika san’at incelikleri ve daha neler neler! . Evet, bütün bunlarda Allah (cc) , tabiat diliyle isim ve sıfatlarını terennüm ettiriyor ve bu isim ve sıfatların tecellilerini sebepler adı altında teşhir ederek, şuurlu varlıklarına seyrettiriyor.. Kendisi de, onların hayret ve hayranlıklarını seyrediyor.
Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek ister. Dünyada, beşerin pür-kusur san’-atkârlarında dahi görülen böyle bir hazza meftuniyet, galeri ve sergiler adı altında teşhir ediliyor ve bu galeri ve sergilerden hergün biri kapanıp, diğeri açılıyor. Halbuki beşerdeki cemâl ve kemâl, Mutlak Cemâl ve Kemâl Sahibi’ni anlamada bir ölçü birimi olarak, hem de en asgari seviyede bulunmaktadır. Bununla beraber, böyle bir ölçü adesesiyle dahi olsa, Mutlak Cemâl ve Kemâl sahibi olan Cenâb-ı Hakk’ın kendi cemâl ve kemâlini görme ve gösterme isteğiyle tabiatı bir teşhir salonu hâline getirmesindeki yüce irade ve meşîetini idrak edip anlamak, her zaman mümkündür. Bu idrak ve anlayıştır ki, insanı O’nun tesbih ve takdisine sevkeder. Cenâb-ı Hakk'ı tesbih ve takdis etmek, ibadet ve kulluk şuurundan kaynaklanır. Böyle bir kulluk ise, insanın, hattâ bütün varlığın yaratılış gayesidir. İşte sebepler merdiveni, bizi böyle bir gayeye doğru yol aldırıp ufka yaklaştırması bakımından da önemlidir..
Ruhun şad olsun....
'Sus ey dîvâne! Durmaz kâinâtın seyr-i mû'tâdı,
Ne sandın? Fıtratın ahkâmı hiç dinler mi feryâdı?
Bugün, sen kendi kendinden ümid et ancak imdâdı;
Evet, sen kendi ikdâmınla kaldır git de bîdadı
Cihan kanûn-i sa'yin, bak, nasıl bir hisle münkâdı!
Ne yaptın? 'Leyse li'l-insâni illâ mâ se'â' vardı.
Georges Marovitch (Vatikan İstanbul Temsilcisi) İn fethullah Gülen hakkındaki düşüncesi:
Etrafıma bakıyorum, toplumun her kesiminden insanları burada görüyorum ve soruyorum: Nedir sizi buraya çeken? Hıristiyan, Müslüman, Yahudi kardeşlerimizi burada toplayan nedir? Nasıl ki Mevlânâ Konya'da Yüz milyonları çekti. Bir zât var burada, sevgiyle konuşuyor ve hepimizi kendisine çekiyor. Bu muhterem zât bize sevgiden bahsediyor. Bu sevgidir bizi bir araya getiren. Onun için bu zata dua ediyorum, hepimizin duasına ihtiyacı var. Dünyamıza büyük bir örnektir bu zât. Bazıları diyorlar ki ne var bu zatın arkasında, O'nun tek silahı var oda Allah sevgisidir.
Allah varlığına delil olacak okadar çok husus varki, insan vicdan ve akıl sahibi ise, bunu bulmaması mümkün değildir.
Tesadüflerin varlığına inanıp, Allahın varlığına inanmamak, önyargı ile cehaletin izdivacının ürünüdür.
Cimri bir insana Zekatın faziletinden bahsetmek nekadar beyhude ise,
Allah'a imanı tam kavileşmemiş insanlara, tesettürün faziletinden bahsetmek bir okadar zordur...
Nübüvvetin ilk emrinin 'oku' olması, peygamberliğin 8.senesinde Namazın Farz kılınması, tesettürün ise 17.senede farz kılınmış olması Allah katında emirlerin sıralanış prensibi açısından dikkate değer bir konudur.
Kuran konuşuyor Atesit Sarsılıyor - 3
DÜNYANIN YUVARLAKLIĞI
'Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor... (Zümer Suresi, 5) '
Bu ayette 'sarıp örtmek' olarak tercüme edilen Arapça kelime, 'tekvir'dir. Tekvirin tam karşılığı ise 'yuvarlak bir şeyin üzerine bir cisim sarmak'tır. Dolayısıyla ayette, gece ve gündüzün dünyanın üzerinde tekvir edildiği bildirilerek dünyanın yuvarlak olduğuna işaret edilmektedir.
Oysa Kuran’ın indirildiği dönemde ise Dünya düz bir yüzey olarak düşünülüyordu. Dünyanın yuvarlak olduğu bilinmiyordu.
Bu devirde vahyedilen Kuran'ın dünyanın yuvarlaklığına işaret etmesi, Kutsal Kitabımızın Allah'ın sözü olduğunun sayısız delilinden birid
Kuran Konuşuyor Ateist SARSILIYOR -2
PARMAK İZİNDEKİ KİMLİK
'İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor? Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-yeniden düzene koymaya güç yetirenleriz. (Kıyamet Suresi, 3-4) '
Şu an dünya üzerinde yaşayan ve tarih boyunca yaşamış olan insanları düşünelim.
Bu insanların herbirinin parmak izleri birbirinden farklıdır.
Hatta aynı DNA dizilimine sahip olan bu tek yumurta ikizlerinin bile...
Çünkü parmak izinde çok özel bir tasarım vardır.
Parmak izi doğumdan önce cenin üzerinde son şeklini alır ve kalıcı bir yaralanma olmazsa ömür boyu sabit kalır.
İşte bu nedenledir ki parmak izi, herkese özel, çok önemli bir 'kimlik kartı' sayılır. Bilim adamları bu önemli özelliği ancak 19. yüzyılın sonlarında keşfetmişlerdir.
Fakat bundan 1400 yıl önce indirilen Kuran'da, o dönemde kimsenin dikkatini dahi çekmeyen parmak izlerinin önemi açıkça vurgulanmıştır:
Kuran Konuşuyor Ateist SARSILIYOR -1
EVRENİN GENİŞLEMESİ
Günümüzde ileri teknoloji sayesinde yapılan araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenle ilgili birçok sırrı aydınlığa çıkarmaktadır.
Bunlardan biri de, evrenin sürekli genişlemekte olduğudur.
Bu genişleme ilk kez 20. yüzyılın başlarında gündeme geldi. Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar.
Daha sonra bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı:
Amerikalı astronom Edwin Hubble, kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken ilginç bir gerçekle karşılaştı.
Yıldızlar ve galaksiler sürekli olarak birbirlerinden uzaklaşıyordu.
Bu, astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biriydi.
Çünkü her şeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren, sürekli 'genişleyen' bir evren anlamına gelmekteydi.
Evrendeki cisimler tıpkı şişirilen bir balonun yüzeyindeki noktalar gibiydi.
Balonun yüzeyindeki noktalar balon şiştikçe birbirlerinden nasıl uzaklaşıyorsa evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden öyle uzaklaşıyordu.Kuran-ı Kerim’in indirildiği 14 asır öncesinde ne teknoloji gelişmişti ne de astoronomi bilimi… Henüz hiçbir insan bu bilimsel gerçeğin farkında değildi.Ama ayetlerde evrenin genişlediği açıkça bildiriliyordu:
Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz onu genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)
Kuran-ı Kerimi bir beşer kelamı olduğunu iddia edenlere duyrulur....
Bugün Fethullah Gülen Hocaefendiyi; kendisinin uzattığı onca Zeytin Dallarına rağmen, anlamak istemeyen insanlar var. Bu onların problemi. Türkiye Cumhuriyeti bir Hukuk devletidir. Şu an aleyhinde herhangi bir Hukuki kesinleşmiş bir ceza olmayan biri aleyhinde, gizli faaliyetlerde bulunmak veya devleti yıkmak gibi komedi ithamlar bulunmak, CİDDİYETSİZ ithamlardır.
Sayın Ecevitin dediği üzere, devleti (rejimi) yıkmak isteyen bir insan, Amerika'da, Rusya'da, Türki Cumhuriyetlerinde, Afrika'da, Asya'da Türk Kolejlerini ve Dil kurslarını açmaz, tüm hedeflerini ülke içinde değerlendirir. Yani iddia sahipleri illa birşey iddia edeceklerse şunu iddia edebilirler: Sayın Fethullah Gülen Hocaefendi Dünya'ya talib... Bizde deriz ki: Evet, doğrudan dünya'ya değil ama dünyaya Allah'ı tanıtmaya ve sevdirmeye talib.....
81 yaşına gelmiş, daha yeni bir Yaratıcının varlığını kabullenmeye başlamış.....Buda bir gelişme.....Antolojideki çıraklara duyrulur....
Tabiat Kanunları ve Sebepler, Sonsuz İlâhî San’Atı Nazara Vermek İçin Yaratılmıştır
San’atkârın büyüklüğü, eserinin kıymetiyle takdir edilir. Cıvıl cıvıl kuşlar, rengârenk çiçekler ve en küçük varlıkta müşahede edilen hârika san’at incelikleri ve daha neler neler! . Evet, bütün bunlarda Allah (cc) , tabiat diliyle isim ve sıfatlarını terennüm ettiriyor ve bu isim ve sıfatların tecellilerini sebepler adı altında teşhir ederek, şuurlu varlıklarına seyrettiriyor.. Kendisi de, onların hayret ve hayranlıklarını seyrediyor.
Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek ister. Dünyada, beşerin pür-kusur san’-atkârlarında dahi görülen böyle bir hazza meftuniyet, galeri ve sergiler adı altında teşhir ediliyor ve bu galeri ve sergilerden hergün biri kapanıp, diğeri açılıyor. Halbuki beşerdeki cemâl ve kemâl, Mutlak Cemâl ve Kemâl Sahibi’ni anlamada bir ölçü birimi olarak, hem de en asgari seviyede bulunmaktadır. Bununla beraber, böyle bir ölçü adesesiyle dahi olsa, Mutlak Cemâl ve Kemâl sahibi olan Cenâb-ı Hakk’ın kendi cemâl ve kemâlini görme ve gösterme isteğiyle tabiatı bir teşhir salonu hâline getirmesindeki yüce irade ve meşîetini idrak edip anlamak, her zaman mümkündür. Bu idrak ve anlayıştır ki, insanı O’nun tesbih ve takdisine sevkeder. Cenâb-ı Hakk'ı tesbih ve takdis etmek, ibadet ve kulluk şuurundan kaynaklanır. Böyle bir kulluk ise, insanın, hattâ bütün varlığın yaratılış gayesidir. İşte sebepler merdiveni, bizi böyle bir gayeye doğru yol aldırıp ufka yaklaştırması bakımından da önemlidir..