'...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir? Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir.' Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., s. 217.
Malum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Leyla Şahin'in başörtüsü dolayısıyla üniversitede öğrenim hakkının elinden alınması üzerine açtığı davayı nihayet sonuçlanırdı. Leyla Şahin haksız bulundu. Ne Avrupa demokrasilerinden, ne onların kurumlarından ne de dünyadaki başka herhangi bir ulusal veya uluslararası kurum ve kuruluştan mucize çözümler beklemediğim için, ben hiç şaşırmadım. Daha önce bir sürü vesileyle ifade etmeye çalıştım; Avrupa demokrasilerinin, Müslümanların, dini inançlarına ilişkin toplumsal talepleriyle karşılaşması yeni bir olay. Mevcut tablo gösteriyor ki, Batı demokrasileri, bu sınavdan alnının akıyla çıkamıyor, bu gayet net ve açık. AİHM'nin kendini dayandırdığı ilke ve içtihadları ile bu karar arasındaki çelişki ve çifte standartlara işaret edenler sonuna kadar haklı. Ama kurumların kendilerine ilişkin iddialarına her zaman sadık kalmalarının, yani tutarlılıklarının garantisi yok. Demokrasiler de, demokratik kurumlar da, çoğulculuğu önemsese de, asgari ölçüde de olsa, belli mutabakatlara dayanmak zorundadır. Belli ki Batı demokrasilerinde Müslümanların toplumsal talepleri konusunda, ya henüz bir mutabakat oluşmuş değil ya da oluşan mutabakat İslam, Müslümanlar ve onların inançlarına ilişkin talepleri konusunda, oryantalist bir bakış ve dışlama zemininde oluşmuş. Bu sadece Türkiye'den yapılan başvurular konusunda değil, Batı'da yaşayan Müslüman nüfusun talepleri konusunda da, sürekli test ediliyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde, bu kez inanç özgürlüğünün en esnek olduğu ülke olan İngiltere'de, mahkeme, Shabina Begum adlı öğrencinin okulda başörtüsü takmasının yasaklanmasını onayladı. Bu, meselenin ne kadar çetrefil bir yola girdiğinin en güzel örneklerinden biri, zira, İngiltere'de başörtüsü ile meclise girmek bile serbest. Ancak, İşçi Partisi'nden Lordlar Kamarası üyesi ve başörtüsü takan bir Müslüman olan Pola Manzila Uddin, siyasal ve toplumsal ortamın, Müslümanlar için giderek daha baskıcı bir hal aldığından şikâyet ediyor (The Guardian, 19 Haziran 2004) . Türkiye'ye dönersek, en tuhafı ve çirkini, AİHM'nin kararından dolayı AKP hükümeti köşeye sıkıştı diye zil takıp oynamak. Bunda hiç kimse açısından sevinilecek bir şey yok, öncelikle bu, sorunu çözmeye değil, çıkmaz bir sokağa sokmaya yarayan bir karar. İkincisi, AB yolunda kararlı adımlarla ilerliyor diye bu kadar desteklenen bir hükümetin bu yolda başını duvara vurması neden bu kadar sevindirici olsun anlaşılır gibi değil. Güya, demokrasinin standarlarını AİHM belirliyor ve onun kararı olduktan sonra, başörtüsüne karşı olanlar, artık top vursa yıkılmayacak, başörtüsü konusundaki iddialar batıl oldu! Hiç de değil, ne AİHM demokrasinin tartışılmaz standartlar enstitüsü, ne bir kararla toplumun bir kesimini ve taleplerini yok saymak mümkün ve meşru. Bu karar, ne AKP'yi, ne başörtüsü ile toplumsal hayata katılma talebinde olanları köşeye falan sıkıştırmamalı, bu kararın köşeye sıkıştırdığı tek şey; Avrupa demokrasileri ve onların kendilerine ilişkin iddiaları. Politik, diplomatik olarak köşeye sıkışmak başka, ilkesel olarak köşeye sıkışmak, çifte standarda düşmek başka. Birincisi, konjonktürel ve pratik bir sorun, ikincisi ilkesel ve saygınlığa ilişkin bir sorun. Ve önemli olan ikincisinde dara düşmemek, köşeye sıkışmamak.
Gerilim filmlerinin ustası Alfred Hitchcock, 1899 yılında Londra'da doğdu. Genç yaşta papaz okuluna gitti. Daha sonra mekanik, akustik, navigasyon, eğitimi gördü ve Londra Üniversitesi'nin sanat kurslarına katıldı. 1920'de Paramount stüdyolarının Londra şubesinde çalışmaya başladı. Yönetmen yardımcılığı, sanat yönetmenliği ve senaryo yazarlığı yaptı. 1922 yılında ilk filmini yönetti. 10 yıl içinde 20'den fazla film yönetti. Kısa bir sürede İngiltere'nin en önemli yönetmenleri arasına girdi. İlk sesli filmi olan 'Blackmail'i 1929 yılında çevirdi. 1930'da 'Murder'ı, 1934 yılında da renkli olarak çektiği 'The Man Who Knew Too Much' gibi filmlerle kendine özgü bir stil oluşturdu. Bu filmlerle uluslararası alanda da tanındı. Sıradan insanların günlük hayatlarını sürdürürken karşılaştıkları olağanüstü olayları anlatan filmleriyle gerilim türünün en büyük ustası olduğunu 1950-60 yılları arasında çektiği filmlerle kanıtladı. Bu yıllar arasında 'The Stranger's on a Train' (1951) , 'Rear Window' (1954) , 'Vertigo' (1958) , 'Psycho' (1960) gibi filmler vardır. Çektiği 60'dan fazla filmin yanı sıra televizyon programları da hazırlamıştır, Usta yönetmen 1980'de öldü
YILDIZELİ - 1954, Bedirhan, Ayferat - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Gazi Üniversitesi Doktora - Arapça, Fransızca - Maliye Doçent Dr., Öğretim Üyesi - Gazi Üniversitesi Bolu İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı, Hacettepe Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi - XIX, XX nci Dönem Sivas Milletvekili - Maliye Eski Bakanı - Evli, 3 Çocuk.
XXX
58. VE 59. HÜKÜMET DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLATİF ŞENER
Abdullatif Şener, 1954 yılında Yıldızeli'nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta tamamlayan Şener, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 1977 yılında bitirdi. Bazı kamu kuruluşlarında memur ve denetim uzmanı olarak çalıştıktan sonra, Gazi Üniversitesi Bolu İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde akademik çalışmalara başlayan Şener, aynı üniversitede Maliye Anabilim Dalı'nda doktorasını tamamladı, bulunduğu fakültede Dekan Yardımcısı olarak görev yaptı. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'ne geçen Şener, bu üniversitede görev yaparken doçent oldu. 1991 seçimlerinde Sivas milletvekili olarak Parlamentoya giren Şener, 1996-1997 yıllarında 54. Hükümette Maliye Bakanlığı yaptı. 19, 20 ve 21. Dönem Sivas milletvekili olarak TBMM'de bulunan Şener'in, yayınlanmış bir kitabı bulunuyor. Şener, evli ve dört çocuk babası. Abdullatif Şener, 3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde Sivas'tan parlamentoya girdi.
1946 Edirne doğumlu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu. MC hükümetinde SEKA Genel Müdürlüğü yaptı. Özel sektöre geçerek, Albaraka Türk Finans Kurumu'nda yönetim kurulu üyeliği yaptı.
Adli tıp ilmi M.Ö. 18. yüzyılda Hammurrabi Kanunlarında yer almasına rağmen, ülkemizde, ancak Osmanlı İmparatorluğu döneminde 2. Sultan Mahmut tarafından 1839 yılında Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane'nin eğitim proğramı içinde Tıbbi Kanuni (Adli Tıp) ismi altında yer almıştır. Bu dersin ilk hocası Avusturyalı Dr. C. A. Bernard olmuş ve ilk otopsi 1841 yılında bu hoca tarafından yapılmıştır. 1857 yılında, Sultan Abdülmecit sivil halkın sağlık işlerinini ayırarak Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane nezaretine bağlı Umuru Tıbbiyye-i Mülkiye'ye vemiştir. Bu kuruluş içinde bir de Adli Komisyon bulunuyordu. 1879 yılında, İstanbulda Polis Müdürlüğüne bağlı Zabıta Tababeti Adliye Şubesi kurulmuş ve başına da Adli Tıp hocası Ali Rüştü Paşa getirilmiştir. 1908 yılında, Umuru Tıbbiyye-i Mülkiye ve Sıhhıyeyi Umumiye içinde ilk defa bir Morg İdaresi kurulmuş ve başına Ali Rüştü Paşa ek görevle getirilmiştir. 1917 yılında, Adli Tıp örgütü Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünden ayrılarak Adalet Bakanlığına bağlanmıştır ve 225 sayılı kanunla Adli Tıp Müessesi ve Meclisi kurularak bu tarihte Adli Tıp hocası olan Dr. Vasfi Bey Morg Müdürlüğüne getirilmiş ve bir süre sonra da Adli Tıp Müessesi Müdürlüğüne ek görevle atanmıştır. İş hacmi artan ve yetersiz kalan Adli Tıp Müessesesi 1926 yılında 813 sayılı Adli Tıp Müessesi Kanunu'nun kabulüyle Reislik haline getirilimiştir. Zaman içinde 813 sayılı yasa da ihtiyacı karşılamadığından 1953 yılında 6119 sayılı kanun kabul edilerek teşkilat daha da genişletilmiş ve bu sırada Grafoloji ve Balistik konularını araştıran Fizik Şubesi kurulmuştur. 1973 yılında Prof. Dr. Şemsi Gök tarafından Adli Tıp Müessesesi ve Adli Tıp Enstitüsü binalarının inşaatına başlanmıştır. 20 Nisan 1982 tarihinde kabul edilen ve 1 Mayıs 1982 tarihinde yürürlüğe giren 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu ile Kurum yapısında önemli gelişmeler olmuştur. 25 Ekim 1982 tarihinde Kurumun halen hizmet verdiği binasının açılışı gerçekleştirilmiştir.
YİN Karanlık, ölüm, gece, negatif, soğuk, kadın, pasif, yumuşak, kış vs. ---
YANG Işık (aydınlık) , yaşam, gündüz, pozitif, sıcak, erkek, aktif, sert, yaz vs.
Yin ve Yang nedir? yin ve yang kavramları kendilerine özgü bir gerçekliği veya nesneyi ifade etmezler.Bunlar kainatta sürekli olarak değişen ve birbirlerine alternatif,zıt olan ama varoluşları birbirine muhtaç olan oluşumların,hareketlerin, olayların izahıdır.Yin deyince karanlık,soğuk, ölüm gibi olumsuz bizim negatif diye tarif edeceğimiz kavramlar, yang deyince ise parlaklık, güneş sıcaklı yaşam gibi olumlu kavramlar(pozistif) kavramlar akla gelir. Dünyada bazı gerçeklerin her zaman için iki ayrı yüzü vardır.Herşey zıddıyla vardır.Var oluşunuda bu zıddının varlığına borçludur.Yin ve yang bu zıtlıkları ifade eder.taekwondonunda varlığı için muhakkak sizi zora sokacak bir rakibin varlığı gerekir.O sizin hatyatta karşınıza çıkacak zorlukları temsil eder.Ama varlığınız ve duruşunuzda onun size karşı eylemleridir.Dolayısıyla düşmanınz belki sizin varlığınızın teminatıdır. Yin ve yang statik değil süreklilik ve devamlılık arzeden ve aynı gücü paylaşmış zıtlıkların ifadesidir.Gece gündüz- yaz kış-yaşam ölüm gibi..Dolayısıyla bunları farklı iki terim gibi işlemekte hatadır.Aslında gece gündüz nasıl iki ayrı gerçek değil bir günün farklı iki yönü ise insanın nefsi arzuları ve meleki yönleride birbirine muhtaç ve birbirini tamamlayan iki yönüdür.Taekwondodada rakibiniz ve siz tüm zıtlıklara rağmen,taekwondo yapmanız birbirinize muhtaç olan aynı caimanın bir gerçeğisiniz.Sizin kendinizi geliştirmenize ve ilerlemenize sebeb rakibi yenmek için taşıdığınız hırs ve mücadele azmidir.Rakiple karşılaştığınız zaman korkar,heyecanlanır, kızar, yenilince hayal kırıklığına uğrar,yıkılır mahvolursunuz.Ancak 'bundan sonra rakip yok bir yıl müsabaka yapmayacaksınız' deseler o zamanda daha çok yıkılırsınız.Yani taekwondo gerek müsabaka olarak gerekse günlük hayatta sizin karşınıza çıkacak ve düzeninizi engelleyecek bir rakip üzerine kuruludur.Taekwondocu rakible hem mücadele eder hemde onu sever. Çünki taekwondo yapma gayesi odur.Tıpkı askerin en çok kendisine kurşun sıktığı düşmanını sevmesi gibi. Düşman olmazsa,niçin askerlik yaptığının bir anlamı olmaz.
(Yin) Negatif Enerji (Yang) Pozitif Enerji Gündüz olmadan gece sıcak olmadan soğuk kış olmadan yaz olmaz.
Yaşam/ Ölüm, Güneş/ Ay, Gece/Gündüz. Bütün bu oluşumlar tek başlarına var olamazlar. Biri olmadan diğeri olamaz. Pozitif ve negatif enerjilerin birbiri ile olan ilişkisi insanoğlunun varoluş kuralıdır. Herşey kendi zıddını taşır. Zıt enerjiler birarada olduğu zaman değişim ve potansiyel ortaya çıkar. Yin ve Yang enerjileri sürekli değişim içindedirler. Biri olmadan diğeri olamaz. Ne yin enerjisi ne yang enerjisi, evrende ve mekanda tek başlarına olamazlar. Potansiyel enerji üretebilmeleri için dengeli bir şekilde bir arada olmalıdırlar.
Atatürk ve Türban
----------
'...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir?
Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir.'
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., s. 217.
Nuray Mert
Malum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Leyla Şahin'in başörtüsü dolayısıyla üniversitede öğrenim hakkının elinden alınması üzerine açtığı davayı nihayet sonuçlanırdı. Leyla Şahin haksız bulundu. Ne Avrupa demokrasilerinden, ne onların kurumlarından ne de dünyadaki başka herhangi bir ulusal veya uluslararası kurum ve kuruluştan mucize çözümler beklemediğim için, ben hiç şaşırmadım. Daha önce bir sürü vesileyle ifade etmeye çalıştım; Avrupa demokrasilerinin, Müslümanların, dini inançlarına ilişkin toplumsal talepleriyle karşılaşması yeni bir olay. Mevcut tablo gösteriyor ki, Batı demokrasileri, bu sınavdan alnının akıyla çıkamıyor, bu gayet net ve açık. AİHM'nin kendini dayandırdığı ilke ve içtihadları ile bu karar arasındaki çelişki ve çifte standartlara işaret edenler sonuna kadar haklı. Ama kurumların kendilerine ilişkin iddialarına her zaman sadık kalmalarının, yani tutarlılıklarının garantisi yok. Demokrasiler de, demokratik kurumlar da, çoğulculuğu önemsese de, asgari ölçüde de olsa, belli mutabakatlara dayanmak zorundadır. Belli ki Batı demokrasilerinde Müslümanların toplumsal talepleri konusunda, ya henüz bir mutabakat oluşmuş değil ya da oluşan mutabakat İslam, Müslümanlar ve onların inançlarına ilişkin talepleri konusunda, oryantalist bir bakış ve dışlama zemininde oluşmuş.
Bu sadece Türkiye'den yapılan başvurular konusunda değil, Batı'da yaşayan Müslüman nüfusun talepleri konusunda da, sürekli test ediliyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde, bu kez inanç özgürlüğünün en esnek olduğu ülke olan İngiltere'de, mahkeme, Shabina Begum adlı öğrencinin okulda başörtüsü takmasının yasaklanmasını onayladı. Bu, meselenin ne kadar çetrefil bir
yola girdiğinin en güzel örneklerinden biri, zira, İngiltere'de başörtüsü ile meclise girmek bile serbest. Ancak, İşçi Partisi'nden Lordlar Kamarası üyesi ve başörtüsü takan bir Müslüman olan Pola Manzila Uddin, siyasal ve toplumsal ortamın, Müslümanlar için giderek daha baskıcı bir hal aldığından şikâyet ediyor (The Guardian, 19 Haziran 2004) .
Türkiye'ye dönersek, en tuhafı ve çirkini, AİHM'nin kararından dolayı AKP hükümeti köşeye sıkıştı diye zil takıp oynamak. Bunda hiç kimse açısından sevinilecek bir şey yok, öncelikle bu, sorunu çözmeye değil, çıkmaz bir sokağa sokmaya yarayan bir karar. İkincisi, AB yolunda kararlı adımlarla ilerliyor diye bu kadar desteklenen bir hükümetin bu yolda başını duvara vurması neden bu kadar sevindirici olsun anlaşılır gibi değil. Güya, demokrasinin standarlarını AİHM belirliyor ve onun kararı olduktan sonra, başörtüsüne karşı olanlar, artık top vursa yıkılmayacak, başörtüsü konusundaki iddialar batıl oldu!
Hiç de değil, ne AİHM demokrasinin tartışılmaz standartlar enstitüsü, ne bir kararla toplumun bir kesimini ve taleplerini yok saymak mümkün ve meşru.
Bu karar, ne AKP'yi, ne başörtüsü ile toplumsal hayata katılma talebinde olanları köşeye falan sıkıştırmamalı, bu kararın köşeye sıkıştırdığı tek şey; Avrupa demokrasileri ve onların kendilerine ilişkin iddiaları. Politik, diplomatik olarak köşeye sıkışmak başka, ilkesel olarak köşeye sıkışmak, çifte standarda düşmek başka. Birincisi, konjonktürel ve pratik bir sorun, ikincisi ilkesel ve saygınlığa ilişkin bir sorun. Ve önemli olan ikincisinde dara düşmemek, köşeye sıkışmamak.
Kemal Derviş'in, 'ben başörtüsündense türbanı tercih ederim' sözü partisinde rahatsızlık yarattı..kemal derviş işte...
Alfred Hitchcock
Gerilim filmlerinin ustası Alfred Hitchcock, 1899 yılında Londra'da doğdu. Genç yaşta papaz okuluna gitti. Daha sonra mekanik, akustik, navigasyon, eğitimi gördü ve Londra Üniversitesi'nin sanat kurslarına katıldı. 1920'de Paramount stüdyolarının Londra şubesinde çalışmaya başladı. Yönetmen yardımcılığı, sanat yönetmenliği ve senaryo yazarlığı yaptı.
1922 yılında ilk filmini yönetti. 10 yıl içinde 20'den fazla film yönetti. Kısa bir sürede İngiltere'nin en önemli yönetmenleri arasına girdi.
İlk sesli filmi olan 'Blackmail'i 1929 yılında çevirdi. 1930'da 'Murder'ı, 1934 yılında da renkli olarak çektiği 'The Man Who Knew Too Much' gibi filmlerle kendine özgü bir stil oluşturdu. Bu filmlerle uluslararası alanda da tanındı.
Sıradan insanların günlük hayatlarını sürdürürken karşılaştıkları olağanüstü olayları anlatan filmleriyle gerilim türünün en büyük ustası olduğunu 1950-60 yılları arasında çektiği filmlerle kanıtladı. Bu yıllar arasında 'The Stranger's on a Train' (1951) , 'Rear Window' (1954) , 'Vertigo' (1958) , 'Psycho' (1960) gibi filmler vardır.
Çektiği 60'dan fazla filmin yanı sıra televizyon programları da hazırlamıştır, Usta yönetmen 1980'de öldü
Abdüllatif Şener
Sivas Milletvekili-AKP
YILDIZELİ - 1954, Bedirhan, Ayferat - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Gazi Üniversitesi Doktora - Arapça, Fransızca - Maliye Doçent Dr., Öğretim Üyesi - Gazi Üniversitesi Bolu İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı, Hacettepe Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi - XIX, XX nci Dönem Sivas Milletvekili - Maliye Eski Bakanı - Evli, 3 Çocuk.
XXX
58. VE 59. HÜKÜMET DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLATİF ŞENER
Abdullatif Şener, 1954 yılında Yıldızeli'nde doğdu.
İlk ve orta öğrenimini Sivas'ta tamamlayan Şener, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 1977 yılında bitirdi.
Bazı kamu kuruluşlarında memur ve denetim uzmanı olarak çalıştıktan sonra, Gazi Üniversitesi Bolu İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde akademik çalışmalara başlayan Şener, aynı üniversitede Maliye Anabilim Dalı'nda doktorasını tamamladı, bulunduğu fakültede Dekan Yardımcısı olarak görev yaptı. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'ne geçen Şener, bu üniversitede görev yaparken doçent oldu.
1991 seçimlerinde Sivas milletvekili olarak Parlamentoya giren Şener, 1996-1997 yıllarında 54. Hükümette Maliye Bakanlığı yaptı.
19, 20 ve 21. Dönem Sivas milletvekili olarak TBMM'de bulunan Şener'in, yayınlanmış bir kitabı bulunuyor.
Şener, evli ve dört çocuk babası.
Abdullatif Şener, 3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde Sivas'tan parlamentoya girdi.
Kemal Unakıtan
58. VE 59. HÜKÜMET MALİYE BAKANI
1946 Edirne doğumlu. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu. MC hükümetinde SEKA Genel Müdürlüğü yaptı. Özel sektöre geçerek, Albaraka Türk Finans Kurumu'nda yönetim kurulu üyeliği yaptı.
Tarihçe
Adli tıp ilmi M.Ö. 18. yüzyılda Hammurrabi Kanunlarında yer almasına rağmen, ülkemizde, ancak Osmanlı İmparatorluğu döneminde 2. Sultan Mahmut tarafından 1839 yılında Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane'nin eğitim proğramı içinde Tıbbi Kanuni (Adli Tıp) ismi altında yer almıştır. Bu dersin ilk hocası Avusturyalı Dr. C. A. Bernard olmuş ve ilk otopsi 1841 yılında bu hoca tarafından yapılmıştır.
1857 yılında, Sultan Abdülmecit sivil halkın sağlık işlerinini ayırarak Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane nezaretine bağlı Umuru Tıbbiyye-i Mülkiye'ye vemiştir. Bu kuruluş içinde bir de Adli Komisyon bulunuyordu.
1879 yılında, İstanbulda Polis Müdürlüğüne bağlı Zabıta Tababeti Adliye Şubesi kurulmuş ve başına da Adli Tıp hocası Ali Rüştü Paşa getirilmiştir.
1908 yılında, Umuru Tıbbiyye-i Mülkiye ve Sıhhıyeyi Umumiye içinde ilk defa bir Morg İdaresi kurulmuş ve başına Ali Rüştü Paşa ek görevle getirilmiştir.
1917 yılında, Adli Tıp örgütü Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünden ayrılarak Adalet Bakanlığına bağlanmıştır ve 225 sayılı kanunla Adli Tıp Müessesi ve Meclisi kurularak bu tarihte Adli Tıp hocası olan Dr. Vasfi Bey Morg Müdürlüğüne getirilmiş ve bir süre sonra da Adli Tıp Müessesi Müdürlüğüne ek görevle atanmıştır.
İş hacmi artan ve yetersiz kalan Adli Tıp Müessesesi 1926 yılında 813 sayılı Adli Tıp Müessesi Kanunu'nun kabulüyle Reislik haline getirilimiştir.
Zaman içinde 813 sayılı yasa da ihtiyacı karşılamadığından 1953 yılında 6119 sayılı kanun kabul edilerek teşkilat daha da genişletilmiş ve bu sırada Grafoloji ve Balistik konularını araştıran Fizik Şubesi kurulmuştur.
1973 yılında Prof. Dr. Şemsi Gök tarafından Adli Tıp Müessesesi ve Adli Tıp Enstitüsü binalarının inşaatına başlanmıştır.
20 Nisan 1982 tarihinde kabul edilen ve 1 Mayıs 1982 tarihinde yürürlüğe giren 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu ile Kurum yapısında önemli gelişmeler olmuştur.
25 Ekim 1982 tarihinde Kurumun halen hizmet verdiği binasının açılışı gerçekleştirilmiştir.
macera
popstarın devamı sayılır..adları unutulmaya yüz tutacak yarışmacıları barındıran bi kere dahi izlemediğim yarışma...
Yin-yang
YİN
Karanlık, ölüm, gece, negatif, soğuk, kadın, pasif, yumuşak, kış vs.
---
YANG
Işık (aydınlık) , yaşam, gündüz, pozitif, sıcak, erkek, aktif, sert, yaz vs.
Yin ve Yang nedir?
yin ve yang kavramları kendilerine özgü bir gerçekliği veya nesneyi ifade etmezler.Bunlar kainatta sürekli olarak değişen ve birbirlerine alternatif,zıt olan ama varoluşları birbirine muhtaç olan oluşumların,hareketlerin, olayların izahıdır.Yin deyince karanlık,soğuk, ölüm gibi olumsuz bizim negatif diye tarif edeceğimiz kavramlar, yang deyince ise parlaklık, güneş sıcaklı yaşam gibi olumlu kavramlar(pozistif) kavramlar akla gelir.
Dünyada bazı gerçeklerin her zaman için iki ayrı yüzü vardır.Herşey zıddıyla vardır.Var oluşunuda bu zıddının varlığına borçludur.Yin ve yang bu zıtlıkları ifade eder.taekwondonunda varlığı için muhakkak sizi zora sokacak bir rakibin varlığı gerekir.O sizin hatyatta karşınıza çıkacak zorlukları temsil eder.Ama varlığınız ve duruşunuzda onun size karşı eylemleridir.Dolayısıyla düşmanınz belki sizin varlığınızın teminatıdır.
Yin ve yang statik değil süreklilik ve devamlılık arzeden ve aynı gücü paylaşmış zıtlıkların ifadesidir.Gece gündüz- yaz kış-yaşam ölüm gibi..Dolayısıyla bunları farklı iki terim gibi işlemekte hatadır.Aslında gece gündüz nasıl iki ayrı gerçek değil bir günün farklı iki yönü ise insanın nefsi arzuları ve meleki yönleride birbirine muhtaç ve birbirini tamamlayan iki yönüdür.Taekwondodada rakibiniz ve siz tüm zıtlıklara rağmen,taekwondo yapmanız birbirinize muhtaç olan aynı caimanın bir gerçeğisiniz.Sizin kendinizi geliştirmenize ve ilerlemenize sebeb rakibi yenmek için taşıdığınız hırs ve mücadele azmidir.Rakiple karşılaştığınız zaman korkar,heyecanlanır, kızar, yenilince hayal kırıklığına uğrar,yıkılır mahvolursunuz.Ancak 'bundan sonra rakip yok bir yıl müsabaka yapmayacaksınız' deseler o zamanda daha çok yıkılırsınız.Yani taekwondo gerek müsabaka olarak gerekse günlük hayatta sizin karşınıza çıkacak ve düzeninizi engelleyecek bir rakip üzerine kuruludur.Taekwondocu rakible hem mücadele eder hemde onu sever. Çünki taekwondo yapma gayesi odur.Tıpkı askerin en çok kendisine kurşun sıktığı düşmanını sevmesi gibi. Düşman olmazsa,niçin askerlik yaptığının bir anlamı olmaz.
(Yin) Negatif Enerji
(Yang) Pozitif Enerji Gündüz olmadan gece sıcak olmadan soğuk kış olmadan yaz olmaz.
Yaşam/ Ölüm, Güneş/ Ay, Gece/Gündüz. Bütün bu oluşumlar tek başlarına var olamazlar. Biri olmadan diğeri olamaz. Pozitif ve negatif enerjilerin birbiri ile olan ilişkisi insanoğlunun varoluş kuralıdır.
Herşey kendi zıddını taşır. Zıt enerjiler birarada olduğu zaman değişim ve potansiyel ortaya çıkar.
Yin ve Yang enerjileri sürekli değişim içindedirler. Biri olmadan diğeri olamaz. Ne yin enerjisi ne yang enerjisi, evrende ve mekanda tek başlarına olamazlar. Potansiyel enerji üretebilmeleri için dengeli bir şekilde bir arada olmalıdırlar.