''... Bir ilgi kur Mağaralarda çekilen kuralarda Yamyamın ülküsünde Kabakulakta Bile bir bilgi ara
Hızır Hızır, işçi demek Meleğe öykünen demek
Benim kitabım bu kadardır Yazıtım kısadır Anıtım yoktur Bahar senin öncün Güz benim artçım Yaz İsa’nın Kış Yahya’nın Bahar yaz güz kış Ben sen İsa ve Yahya Bir gülü yetiştirmek için Yaratılmışız Şükür Tanrıya''
Gevher Nesibe Sultan (Ömrünü şifaya vakfeden sultan)
…Rivayete göre Gevher Nesibe Sultan, bir kumandanı sever fakat evlenmelerine izin verilmemesi bir süre sonra da kumandanın şehit düşmesi üzerine üzüntüsünden vereme yakalanır. Gıyâseddin Keyhüsrev ölüm döşeğinde olan kızkardeşinden özür diler ve ona son arzusunu sorar. Gevher Nesibe Sultan kendisini unutulmaz kılacak bir istekte bulunur ağabeyinden. Onun gibi hastalanmış, belki çaresiz dertlere düşmüş nice hastalara umut olmak için hekimlerin yetişeceği, hastaların ücretsiz tedavi edileceği bir şifâhane yapılmasını vasiyet eder. Servetini de bu işe vakfeder. Gıyâseddin Keyhüsrev de tahta çıktığında kız kardeşinin vasiyetini yerine getirmek üzere sonradan kendi adıyla anılan bir medrese ve ardından da bir şifâhâne yaptırır…
Gevher Nesibe Sultan’ın adı Dârüşşifâ’nın taç kapısı üzerinde yer alan sülüsle yazılmış iki satırlık kitabede geçer…
Bu Dârüşşifâ, Anadolu’da İslami döneme ait en eski hastane ve dünyanın ilk tıp fakültesidir… İki bölümden oluşan yapının bir avlusunda hastaların tedavi gördüğü bölüm diğer tarafında tıp eğitimi verilen bölüm bulunmaktadır. Batı bölümünde şifâhâne, doğuda tıp medresesi. Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine burada tedavi gören hastalardan ücret alınmaz…
Tüm hastaları dikkate alan uygulama ise hastaların odalarının giriş kapılarının alçak yapılmış olmasıdır. Hastayı muayene etmek için odasına girişte hekimlerin daha ilk anda, kapıdan eğilerek geçmeleri sağlanmıştır. Böylelikle hekimin tevazu ile hareket etmesini ve hastaların da incinmemesini temin etmektir maksat…
Gevher Nesibe Sultan, yaşadığı üzüntüden başka insanların hayır ve fayda görmesini sağlamıştır. Hastalığa, ayrılığa ve nihayet dermansız bir derde düçar olmasına rağmen derdini ve acısını bir hayra çevirebilmiştir… Yaşamı da hastalığı da anlamlı ve değerlidir insanlık için…
(Dr. Fatma Bayraktar Karahan, İz Bırakanlar-Medeniyetimizi İnşa Eden Kadınlar s.51-53)
Gevher Nesibe Sultan (Ömrünü şifaya vakfeden sultan)
…Rivayete göre Gevher Nesibe Sultan, bir kumandanı sever fakat evlenmelerine izin verilmemesi bir süre sonra da kumandanın şehit düşmesi üzerine üzüntüsünden vereme yakalanır. Gıyâseddin Keyhüsrev ölüm döşeğinde olan kızkardeşinden özür diler ve ona son arzusunu sorar. Gevher Nesibe Sultan kendisini unutulmaz kılacak bir istekte bulunur ağabeyinden. Onun gibi hastalanmış, belki çaresiz dertlere düşmüş nice hastalara umut olmak için hekimlerin yetişeceği, hastaların ücretsiz tedavi edileceği bir şifâhane yapılmasını vasiyet eder. Servetini de bu işe vakfeder. Gıyâseddin Keyhüsrev de tahta çıktığında kız kardeşinin vasiyetini yerine getirmek üzere sonradan kendi adıyla anılan bir medrese ve ardından da bir şifâhâne yaptırır…
Gevher Nesibe Sultan’ın adı Dârüşşifâ’nın taç kapısı üzerinde yer alan sülüsle yazılmış iki satırlık kitabede geçer…
Bu Dârüşşifâ, Anadolu’da İslami döneme ait en eski hastane ve dünyanın ilk tıp fakültesidir… İki bölümden oluşan yapının bir avlusunda hastaların tedavi gördüğü bölüm diğer tarafında tıp eğitimi verilen bölüm bulunmaktadır. Batı bölümünde şifâhâne, doğuda tıp medresesi. Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine burada tedavi gören hastalardan ücret alınmaz…
Tüm hastaları dikkate alan uygulama ise hastaların odalarının giriş kapılarının alçak yapılmış olmasıdır. Hastayı muayene etmek için odasına girişte hekimlerin daha ilk anda, kapıdan eğilerek geçmeleri sağlanmıştır. Böylelikle hekimin tevazu ile hareket etmesini ve hastaların da incinmemesini temin etmektir maksat…
Gevher Nesibe Sultan, yaşadığı üzüntüden başka insanların hayır ve fayda görmesini sağlamıştır. Hastalığa, ayrılığa ve nihayet dermansız bir derde düçar olmasına rağmen derdini ve acısını bir hayra çevirebilmiştir… Yaşamı da hastalığı da anlamlı ve değerlidir insanlık için…
(Dr. Fatma Bayraktar Karahan, İz Bırakanlar-Medeniyetimizi İnşa Eden Kadınlar s.51-53)
"... Ölü bir kalp; öksüzü, yetimi, fakiri hor görür. Onca güzel şey dururken, gözleri tek kusur görür. Güzeli çirkin, inceye kalın, aydınlığa karanlık, artıyı eksi, açı tok görür. Velhasıl nasıl görmek istiyorsa öyle görür..."
Yazdıklarınızı okumuyorum ama siz benim yazdıklarımı okuyorsunuz Kİ NE PAYLAŞIYORSAM HEMEN TEPEMDE BİTİYORSUNUZ. BEN SİZİN KADAR DESPOT, DAYATMACI BİR İNSAN GÖRMEDİM.
Vezir Pehlivan! bu sitede en yazık dediğim insan sizsiniz. İslamı insanlara nasıl kötü tanıtırım bütün çabanız bu burada. Ama gerçekten islamı araştıranlar islamın nasıl bir medeniyat inşâ ettiğini. Peygamber efendimizin inşâ ettiği çağın ahlak, iyilik, güzellik çağı olduğunu gayet iyi biliyor.
"...Başka bir kapı daha var gözlerimizin ümitle aradığı. O, öyle bir kapı ki herkes O'na muhtaç. Oradan geçilmeden cennet kapısına varılmıyor. Bildiğiniz değil mi? Allah'ım, Rahmet kapısından geçir bizi."
"...Allah'ın kapısı çoktur; sadece çalınınca açılan nasip kapısı, her zorluktan sonra açılan kolaylık kapısı, ısrarla çalınınca açılan gayret kapısı, boynumuzu bükünce açılan dua kapısı..."
''... Bir ilgi kur
Mağaralarda çekilen kuralarda
Yamyamın ülküsünde
Kabakulakta
Bile bir bilgi ara
Hızır Hızır, işçi demek
Meleğe öykünen demek
Benim kitabım bu kadardır
Yazıtım kısadır
Anıtım yoktur
Bahar senin öncün
Güz benim artçım
Yaz İsa’nın
Kış Yahya’nın
Bahar yaz güz kış
Ben sen İsa ve Yahya
Bir gülü yetiştirmek için
Yaratılmışız
Şükür Tanrıya''
(Sezai Karakoç, Gün Doğmadan Şiirler s.185-186)
''...Yüreğinden inancı ağzından duâyı davranışlarında erdemi eksik etme. Bir de sabırlı ol ki oğul ekşi koruk sabırla üzüm olur...''
Hayme Ana
Gevher Nesibe Sultan (Ömrünü şifaya vakfeden sultan)
…Rivayete göre Gevher Nesibe Sultan, bir kumandanı sever fakat evlenmelerine izin verilmemesi bir süre sonra da kumandanın şehit düşmesi üzerine üzüntüsünden vereme yakalanır. Gıyâseddin Keyhüsrev ölüm döşeğinde olan kızkardeşinden özür diler ve ona son arzusunu sorar. Gevher Nesibe Sultan kendisini unutulmaz kılacak bir istekte bulunur ağabeyinden. Onun gibi hastalanmış, belki çaresiz dertlere düşmüş nice hastalara umut olmak için hekimlerin yetişeceği, hastaların ücretsiz tedavi edileceği bir şifâhane yapılmasını vasiyet eder. Servetini de bu işe vakfeder. Gıyâseddin Keyhüsrev de tahta çıktığında kız kardeşinin vasiyetini yerine getirmek üzere sonradan kendi adıyla anılan bir medrese ve ardından da bir şifâhâne yaptırır…
Gevher Nesibe Sultan’ın adı Dârüşşifâ’nın taç kapısı üzerinde yer alan sülüsle yazılmış iki satırlık kitabede geçer…
Bu Dârüşşifâ, Anadolu’da İslami döneme ait en eski hastane ve dünyanın ilk tıp fakültesidir…
İki bölümden oluşan yapının bir avlusunda hastaların tedavi gördüğü bölüm diğer tarafında tıp eğitimi verilen bölüm bulunmaktadır. Batı bölümünde şifâhâne, doğuda tıp medresesi.
Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine burada tedavi gören hastalardan ücret alınmaz…
Tüm hastaları dikkate alan uygulama ise hastaların odalarının giriş kapılarının alçak yapılmış olmasıdır. Hastayı muayene etmek için odasına girişte hekimlerin daha ilk anda, kapıdan eğilerek geçmeleri sağlanmıştır. Böylelikle hekimin tevazu ile hareket etmesini ve hastaların da incinmemesini temin etmektir maksat…
Gevher Nesibe Sultan, yaşadığı üzüntüden başka insanların hayır ve fayda görmesini sağlamıştır. Hastalığa, ayrılığa ve nihayet dermansız bir derde düçar olmasına rağmen derdini ve acısını bir hayra çevirebilmiştir… Yaşamı da hastalığı da anlamlı ve değerlidir insanlık için…
(Dr. Fatma Bayraktar Karahan, İz Bırakanlar-Medeniyetimizi İnşa Eden Kadınlar s.51-53)
Gevher Nesibe Sultan (Ömrünü şifaya vakfeden sultan)
…Rivayete göre Gevher Nesibe Sultan, bir kumandanı sever fakat evlenmelerine izin verilmemesi bir süre sonra da kumandanın şehit düşmesi üzerine üzüntüsünden vereme yakalanır. Gıyâseddin Keyhüsrev ölüm döşeğinde olan kızkardeşinden özür diler ve ona son arzusunu sorar. Gevher Nesibe Sultan kendisini unutulmaz kılacak bir istekte bulunur ağabeyinden. Onun gibi hastalanmış, belki çaresiz dertlere düşmüş nice hastalara umut olmak için hekimlerin yetişeceği, hastaların ücretsiz tedavi edileceği bir şifâhane yapılmasını vasiyet eder. Servetini de bu işe vakfeder. Gıyâseddin Keyhüsrev de tahta çıktığında kız kardeşinin vasiyetini yerine getirmek üzere sonradan kendi adıyla anılan bir medrese ve ardından da bir şifâhâne yaptırır…
Gevher Nesibe Sultan’ın adı Dârüşşifâ’nın taç kapısı üzerinde yer alan sülüsle yazılmış iki satırlık kitabede geçer…
Bu Dârüşşifâ, Anadolu’da İslami döneme ait en eski hastane ve dünyanın ilk tıp fakültesidir…
İki bölümden oluşan yapının bir avlusunda hastaların tedavi gördüğü bölüm diğer tarafında tıp eğitimi verilen bölüm bulunmaktadır. Batı bölümünde şifâhâne, doğuda tıp medresesi.
Gevher Nesibe Sultan’ın vasiyeti üzerine burada tedavi gören hastalardan ücret alınmaz…
Tüm hastaları dikkate alan uygulama ise hastaların odalarının giriş kapılarının alçak yapılmış olmasıdır. Hastayı muayene etmek için odasına girişte hekimlerin daha ilk anda, kapıdan eğilerek geçmeleri sağlanmıştır. Böylelikle hekimin tevazu ile hareket etmesini ve hastaların da incinmemesini temin etmektir maksat…
Gevher Nesibe Sultan, yaşadığı üzüntüden başka insanların hayır ve fayda görmesini sağlamıştır. Hastalığa, ayrılığa ve nihayet dermansız bir derde düçar olmasına rağmen derdini ve acısını bir hayra çevirebilmiştir… Yaşamı da hastalığı da anlamlı ve değerlidir insanlık için…
(Dr. Fatma Bayraktar Karahan, İz Bırakanlar-Medeniyetimizi İnşa Eden Kadınlar s.51-53)
İnsan, ölümü sorguladığında araştırıyor gerçeği.
"... Ölü bir kalp; öksüzü, yetimi, fakiri hor görür.
Onca güzel şey dururken, gözleri tek kusur görür.
Güzeli çirkin, inceye kalın, aydınlığa karanlık, artıyı eksi, açı tok görür.
Velhasıl nasıl görmek istiyorsa öyle görür..."
(Yaşar Koca, Cümle Âlem Uyandırma Servisi s.32)
Yazdıklarınızı okumuyorum ama siz benim yazdıklarımı okuyorsunuz Kİ NE PAYLAŞIYORSAM HEMEN TEPEMDE BİTİYORSUNUZ. BEN SİZİN KADAR DESPOT, DAYATMACI BİR İNSAN GÖRMEDİM.
Vezir Pehlivan! bu sitede en yazık dediğim insan sizsiniz. İslamı insanlara nasıl kötü tanıtırım bütün çabanız bu burada. Ama gerçekten islamı araştıranlar islamın nasıl bir medeniyat inşâ ettiğini. Peygamber efendimizin inşâ ettiği çağın ahlak, iyilik, güzellik çağı olduğunu gayet iyi biliyor.
"...Başka bir kapı daha var gözlerimizin ümitle aradığı.
O, öyle bir kapı ki herkes O'na muhtaç.
Oradan geçilmeden cennet kapısına varılmıyor.
Bildiğiniz değil mi?
Allah'ım, Rahmet kapısından geçir bizi."
Yaşar Koca
"...Allah'ın kapısı çoktur; sadece çalınınca açılan nasip kapısı, her zorluktan sonra açılan kolaylık kapısı, ısrarla çalınınca açılan gayret kapısı, boynumuzu bükünce açılan dua kapısı..."
Yaşar Koca