Oğlak burcunun en değerli özelliğini olan sabr’ı bünyemde taşıyorum hakikaten… Ve karakterin en zayıf örneklerinin önünde bile bu duruşumu bozmadan durabilmenin verdiği onur çok güzel. Bu karaktersiz tavırların en güzel örneği de şudur; ( çoğu insan bununla hayatının bir evresinde tanışmıştır) Bir arkadaş, eş, dost, akraba olabilir ve size, hayatınızda iken, sizi bile mahcup eder nitelikte övgüler yağdırırken, bir sebeple sizin hayatınızdan çıktığında, hiçbir zaman hakkında konuşmadan, kötülemeden, aşağılayıcı tavırlar takınmadan sessizce durduğunuz halde! İnanılmaz kışkırtıcı ve hakarete varan sözler sarfeden insanlar hakkında ne düşünülebilir ki? İkiyüzlü oldukları mı? Menfaat peşinde oldukları mı? Yalancı oldukları mı? Ne düşünülebilir hakikaten? Ben ne düşünüyorum onu söyleyeyim. İyi ki bu insanlar ile karşılaşmışım ve iyi ki hayatımdan çıkarmışım. İnsanları en çok kötü örnekler kamçılar ve geliştirir. Sevgi dolu ve güzel yürekli dostlar ise bu inşaatın her zaman temel taşlarıdır ve onlar hep yürek evinde otururlar. Siz siz olun insanın sabrını sınayıp varolan saygınızı yitirmeyin.
İnsanın, zaman zaman sebepsiz yere zihinsel yorgunlukları olur. Aslında bana göre tam olarak öyle değildir. Çünkü her yorgun hissedişin geçmişle bir bağlantısı varolduğunu düşünüyorum. Sebebin bilinmemesi ise sadece derinlerde saklı olması. Derinlerde kumsallarımız var ve istiridyelerde saklı incilerin yanında birikmiş çamurlar da var. Suyun yüzü berrak olsa da çamurlar illaki hissedilirler ve bir türlü sebebini bulamayız. Ta ki, onu oradan çıkartacak görüntü tekerrür edene kadar. İşte bu yüzden belki de anın değerini bilip ona göre yaşamak ve hayatı yaşanır kılmak için çok da kendimizi yormamak en iyisidir. Aslı Birer
Silifke’nin Taşucu ilçesinde bir ailenin lakabı Hamalis olarak bilinirmiş. Hamalisin oğlu, Hamalisin kızı derken Doğan Cüceloğlu merak eder, sorar; bu lakap nereden geliyor diye? Anlatırlar; Rahmetti Atatürk, Taşucu’ nu ziyaret eder, gemilerden yük indirip boşaltan hamallara idare temiz iş elbiseleri giydirir, Ata’yı karşılamak için sıraya dizdirir. En baştaki hamal başı, mevkinin öneminden haberdar olduğu için mümkün olduğu kadar kibar görünmeyi aklına koymuş. Atatürk, sıraya dizilmiş temiz giyimli bu kişileri görünce, “ siz ne iş yapıyorsunuz?” Diye sormuş. Hamalbaşı yerli şivesini kullanarak cevap verse,” hamalbaşıyız gomutanım” demesinin kaba olacağını düşünerek. “Hamalis, paşam “ diye kibarlaştırarak cevap vermiş. O günden sonra lakapları, hamalis kalmış.
Kibarlık özentisi kişilerin nasıl kötü göründüğünü kendilerinden başka herkes görür.
Yani şunu söylemek istedim.( Bu arada hikaye Doğan Cüceloğlu “insan insana” kitabından alıntıdır.) İnsan nasılsa öyle olmalı elbette ki çünkü diğer türlüsü hikayedeki gibi sırıtıyor. Entelektüel olmadan öyle gözükmeye çalışan kişinin gerçek zihniyetinin öyle olmadığını kurduğu cümlelerden anlayabiliyoruz, ne yazıktır ki bunun farkında bile olamıyorlar. İnsan yöresinin zihniyetini benimsemişken, şehirde oradaki insanlardan daha çok şehirli olmaya kalkıştığında tıpkı üzerine oturmayan ceket gibi gözüküyor. Oysaki gerçek kibarlık ve asalet şivelerde ya da köylü, kentli olmakta değil, üzerine yakışanı giymek gibi ruhuna kendini giydirmektir. Aslı Birer
Bazen küçücük bir gaz lambası güzelim gelincik tarlasını yakarmış.
Aslı Birer
“Ölçülü olmak” doğru dediniz Hüseyin bey.
Oğlak burcunun en değerli özelliğini olan sabr’ı bünyemde taşıyorum hakikaten…
Ve karakterin en zayıf örneklerinin önünde bile bu duruşumu bozmadan durabilmenin verdiği onur çok güzel.
Bu karaktersiz tavırların en güzel örneği de şudur; ( çoğu insan bununla hayatının bir evresinde tanışmıştır)
Bir arkadaş, eş, dost, akraba olabilir ve size, hayatınızda iken, sizi bile mahcup eder nitelikte övgüler yağdırırken, bir sebeple sizin hayatınızdan çıktığında, hiçbir zaman hakkında konuşmadan, kötülemeden, aşağılayıcı tavırlar takınmadan sessizce durduğunuz halde! İnanılmaz kışkırtıcı ve hakarete varan sözler sarfeden insanlar hakkında ne düşünülebilir ki? İkiyüzlü oldukları mı? Menfaat peşinde oldukları mı? Yalancı oldukları mı? Ne düşünülebilir hakikaten?
Ben ne düşünüyorum onu söyleyeyim. İyi ki bu insanlar ile karşılaşmışım ve iyi ki hayatımdan çıkarmışım. İnsanları en çok kötü örnekler kamçılar ve geliştirir. Sevgi dolu ve güzel yürekli dostlar ise bu inşaatın her zaman temel taşlarıdır ve onlar hep yürek evinde otururlar.
Siz siz olun insanın sabrını sınayıp varolan saygınızı yitirmeyin.
Beklenen ebabil kuşları pazar akşamı Türkiye semalarına uğramış ve hainleri helak etmiştir.
:)))
İnsanın, zaman zaman sebepsiz yere zihinsel yorgunlukları olur.
Aslında bana göre tam olarak öyle değildir. Çünkü her yorgun hissedişin geçmişle bir bağlantısı varolduğunu düşünüyorum.
Sebebin bilinmemesi ise sadece derinlerde saklı olması. Derinlerde kumsallarımız var ve istiridyelerde saklı incilerin yanında birikmiş çamurlar da var. Suyun yüzü berrak olsa da çamurlar illaki hissedilirler ve bir türlü sebebini bulamayız. Ta ki, onu oradan çıkartacak görüntü tekerrür edene kadar. İşte bu yüzden belki de anın değerini bilip ona göre yaşamak ve hayatı yaşanır kılmak için çok da kendimizi yormamak en iyisidir.
Aslı Birer
“Allah Muradını gözünde koymasın”
Çok güzel oldu her şey… :)))
?si=XLTTTx3kDgiCncHI
Ay niye bu kadar sevinçliyim allâm:))
Silifke’nin Taşucu ilçesinde bir ailenin lakabı Hamalis olarak bilinirmiş. Hamalisin oğlu, Hamalisin kızı derken Doğan Cüceloğlu merak eder, sorar; bu lakap nereden geliyor diye?
Anlatırlar;
Rahmetti Atatürk, Taşucu’ nu ziyaret eder, gemilerden yük indirip boşaltan hamallara idare temiz iş elbiseleri giydirir, Ata’yı karşılamak için sıraya dizdirir. En baştaki hamal başı, mevkinin öneminden haberdar olduğu için mümkün olduğu kadar kibar görünmeyi aklına koymuş.
Atatürk, sıraya dizilmiş temiz giyimli bu kişileri görünce, “ siz ne iş yapıyorsunuz?” Diye sormuş.
Hamalbaşı yerli şivesini kullanarak cevap verse,” hamalbaşıyız gomutanım” demesinin kaba olacağını düşünerek.
“Hamalis, paşam “ diye kibarlaştırarak cevap vermiş. O günden sonra lakapları, hamalis kalmış.
Kibarlık özentisi kişilerin nasıl kötü göründüğünü kendilerinden başka herkes görür.
Yani şunu söylemek istedim.( Bu arada hikaye Doğan Cüceloğlu “insan insana” kitabından alıntıdır.)
İnsan nasılsa öyle olmalı elbette ki çünkü diğer türlüsü hikayedeki gibi sırıtıyor. Entelektüel olmadan öyle gözükmeye çalışan kişinin gerçek zihniyetinin öyle olmadığını kurduğu cümlelerden anlayabiliyoruz, ne yazıktır ki bunun farkında bile olamıyorlar. İnsan yöresinin zihniyetini benimsemişken, şehirde oradaki insanlardan daha çok şehirli olmaya kalkıştığında tıpkı üzerine oturmayan ceket gibi gözüküyor. Oysaki gerçek kibarlık ve asalet şivelerde ya da köylü, kentli olmakta değil, üzerine yakışanı giymek gibi ruhuna kendini giydirmektir.
Aslı Birer
Şair sayfamda siyasi içerikli reklam istemiyorum bilmem anlatabildim mi?
Emekçim bir kova salla kör kuyuya belki su çıkar bahtına…
?si=xctaDYkWm3V3x4bI
Hep sana, hep seni yazdım, ne kış bitti, ne bahar geldi, mevsim hep bizdi, biz ne bahardan bir çiçek ne yazdan güneş toplayabildik..