paylaşmamanıza biraz bozuldum ama sizleri de anlıyorum ya okumuyoruz ya da okuduğumuzu paylaşmak istemiyoruz tabii bir de bu tarz kitap yorumu falan gibi etkinlikler daha çok kadınlara atfedilir sebep bu da olabilir. dediğim gibi zorla değil.
ben en son masumiyet gözyaşı diye bir kitap okudum. selahattin Yusuf adlı yazarımızın ilginenip okumak isteyenler olabilir diye çok içeriğe girmeyeceğım. kitabın kapağında yazan bir kaç bilgi kırıntısını aktarmakla yetineyim: yazar gezi olaylarının çeşitli kesimlerce nasıl algılandığı ve gezi olayları sırasında kimlerin bunu manipüle etmeye kalktıklarını bir aşk hikayesi eşliğinde anlatmak istemiş. ben yazarı dilindeki akıcılık, değindiği konu ile tarihin küçük bir kesitine ışık tutmaya çalışması ı bakımından başarılı buldum.
sizleri de bekliyorum arkadaşlar tabii isteyenleri zorla hiç bir şey olmaz.
bu gün etnisitelerin, kökenlerin, soyların sopların ve türklüğün tartışılmadığı bir gün olsun isterdim. mesela herkes en son okuduğu kitabı paylaşsa kısaca bir kaç cümle ile kitaba dair kendi izlenimlerini paylaşsa ne güzel olurdu gönlümden geçen bu tabiii hayaller hayatlar diye bir şey de var.
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam... Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim. İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman özlemeye başladım herkesi... Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra.. Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı... Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı... Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık.. Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla... Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi.. Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu. Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri. Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben. Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim.. Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak.. Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu.. Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri. Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini Otobüs oluyordum bir süre Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde Otobüs oluyordum Bir ülkeden bir iç ülkeye Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum. Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin Korkuyordum Sonra iniyordum otobüsten Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum. Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda.. Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantasında Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim! Yılmaz Erdoğan
Umberto eco gülün adı güzel bir ortaçağ Hristiyan dünyası okuması uzun olması sizi yanıltmasın bir çırpıda okuyup bitirebileceğiniz bir roman aslında sadece roman demek bile hafif kalır bir kaynakça bile denebilir.
bizim aşiretimiz Osmanlı ve Atatürk döneminde devletine bağlılık yemini etmiş ve daima devletine sadık kalmış hiçbir ideolojinin peşinde savrulmadan dimdik ayakta kalmayı başarmış ve hatta her daim devletinin yanında yer alıp ona hizmet etmekten bir adım geri durmamıştır.
emine hanım
bu kitabı da okumak isterim.
bir döneme üstelik en buhranlı türkiyeye ışık tutmuş okunmaya değer mutlaka.
paylaşmamanıza biraz bozuldum ama sizleri de anlıyorum
ya okumuyoruz
ya da okuduğumuzu paylaşmak istemiyoruz
tabii bir de bu tarz kitap yorumu falan gibi etkinlikler daha çok kadınlara atfedilir
sebep bu da olabilir.
dediğim gibi zorla değil.
ben en son masumiyet gözyaşı diye bir kitap okudum.
selahattin Yusuf adlı yazarımızın
ilginenip okumak isteyenler olabilir diye çok içeriğe girmeyeceğım.
kitabın kapağında yazan bir kaç bilgi kırıntısını aktarmakla yetineyim:
yazar gezi olaylarının
çeşitli kesimlerce nasıl algılandığı ve gezi olayları sırasında kimlerin bunu manipüle etmeye kalktıklarını bir aşk hikayesi eşliğinde anlatmak istemiş.
ben yazarı dilindeki akıcılık,
değindiği konu ile tarihin küçük bir kesitine ışık tutmaya çalışması ı bakımından başarılı buldum.
sizleri de bekliyorum arkadaşlar
tabii isteyenleri
zorla hiç bir şey olmaz.
bu gün
etnisitelerin, kökenlerin,
soyların sopların ve türklüğün tartışılmadığı bir gün olsun isterdim.
mesela herkes en son okuduğu kitabı paylaşsa
kısaca bir kaç cümle ile kitaba dair kendi izlenimlerini paylaşsa
ne güzel olurdu
gönlümden geçen bu
tabiii hayaller hayatlar
diye bir şey de var.
günaydın
selamlar arkadaşlar.
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim
Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!
Yılmaz Erdoğan
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
Mevlana Celaleddin Rumi
Umberto eco
gülün adı
güzel bir ortaçağ Hristiyan dünyası okuması
uzun olması sizi yanıltmasın bir çırpıda okuyup bitirebileceğiniz bir roman
aslında sadece roman demek bile hafif kalır
bir kaynakça bile denebilir.
sarı gelin
yavuz bingöl
bizim aşiretimiz Osmanlı ve Atatürk döneminde devletine bağlılık yemini etmiş ve daima devletine sadık kalmış hiçbir ideolojinin peşinde savrulmadan dimdik ayakta kalmayı başarmış ve hatta her daim devletinin yanında yer alıp ona hizmet etmekten bir adım geri durmamıştır.