sana katılıyorum bahtınur cano müzik yatisırmalı bir şey katmalı insanı yetkinlestirirken onu aşağıya çekmemeli. bir de insanın içind e bulunduğu kültüre yaban kalmamalı mesela barış manco moğollar cem karaca fikret kızılok bülent ortaçgil ve feridun düzağaç gibi üstadlar yerli unsurları rock la birleştirip harmanlamadı bil.mislerdir ve ortaya tadından yenmez lezzette unutulmayacak ederler koymuşlardır. bu eserler o lezzettedir ki her yaşta ve her dönem zevkle dinlenebilmektedir
Karşımda oturan gözleri hüzün bulutlarıyla kaplı, dudağının sağ tarafı çukurlaşmış, dünyaya kendi dışında herşeye ve hatta kendine bile bilgelikle bakabilen bu kadını izliyorum. Güçlü görünmeye çalışmasına aldığı darbeler nedeniyle dağılma tehlikesi ne karşiı koyuşuna hayran oluyorum. Saçlarını ensesinde sıkıca toplamışçok hafif makyajı ve bir genç kız tarzında giyimiyle sadece otuzunda gösteriyor. Çay bardağının ağzında çizdiği daireler giderek sıklaşıyor. Bir denge yakalamak isteğini görebiliyorum. Gözlerini yaptığı işten kaldırıp gözlerime kilitlediğinde yine o gülümsemesine burukluk katan çukurluk beliriyor dudağının kenarında. Her şeyi buruk. Sözleri tebessümü bakışları davranışları…süngüsü düşmüş bir savaşçı gibi. Tam o bir şey söylemeye girişecekken başlıyorum cümleme: “Teşekkür ederim” … Uzanıp çay bardağında daireler çizmekte olan elini kavrıyorum. Çekmiyor. Bunu elimi tutmak istemediğinden değil de artık hiçbir şeyin onun için önemi kalmamış olduğunu düşündüğü ya da hissetiğinden olduğunu anlıyorum. Bir vakit sonra elimi çekiyorum. Fonda orhan Atasoy gemiler kaldırıyor notalarla. Bir süre nemli kirpiklerini sıkıca yumup başını hafif geriye atıp notaları adeta ruhuyla içişini izliyorum. “Teşekkür ederim! Beni geri çevirmedin,” diyorum. “Bu buluşmayı reddetmedin, beni istediğini düşünecek, o cüreti hadsizliği gösterecek değilim . Ama en azından geri çevirmedin. “kaç zamandır istiyordum seni görmeyi, artık hayatımın anlamı olmuştu şu an yaşadıklarımız seni böylece karşımda bulmak. Etten ve kemikten, tenden olan seni , sözlerini, evet o çok beğendiğim sözlerini sesinden duymak, varlığını solumak… Tebessümü kaybolup yerini dudaklarının kenarındaki çukurun belirginleşmesiyle oluşan burukluğa bırakıyor. Yüzüne bir büyük hüzün gelip oturuyor. Hüzün bu kadına (belki bencilce olacak ama) çok yakışıyor.çok yaşanmışlık hırpalanmışlık olduğunu bilebiliyorum duygularında. İhanetin yok sayılmanın horlanmanın iki yüzlülüğün çelişkilerin vefasızlığın her türüne en ağırından maruz kaldığını hissedebiliyorum. Bekliyorum…Hüzünlü bir tebessümle bakmak dışında bir şey yapsın bir şey söylesin, gururumu okşasın ya da öyle bir şey söylesin ki öfkeden deliye döndürsün zor sorular sorsun aşağılasın istiyorum. Yeter ki böyle hüzünlü yapış yapış kirpiklerin perdelediği bakışlarla bakmasın . yapmayacak biliyorum. O, içindeki insan sevgisini haketmeyenlere göstere göstere tüketti … biliyorum…yalnız kalmaya öyle alıştı ki şimdi o yalnızlığını ben dahil hiç kimse için terketmeyeceğini duyumsayabiliyorum. Ne var ki onunla bir şeyler paylaşmayı çok istediğimden , bencillik olacağını bile bile ondan ilgi dileniyorum. Yalnızlığını anlamaya çalışırsam ona yaklaşabileceğimi düşünüyorum. Bu durumda sırf benim için bir yer açacağınaı buruk dünyasında inanmak istiyorum. Yine beklemediğim bir anda buğulu bakışlarını benimkilere kenetleyip: “Öyle öfkeliyim ki” diyor. Hayata karşı bir çabam bir tutkum var yaşamayı seviyorum bu bir zaafsa evet zaafım var. İsteklerim arzularım doğrularım ideallerim ilkelerim, duygularım fikirlerim samimiyetim var. Hayata açık kocaman bir yönüm var. Ama en az istenen şeymiş samimiyet en az arzulanan şeymiş tutarlılık . ben beni isteyenlere varlığımı vermek istiyorum. Bu derinlik bu tutarlılık istenmiyor alay ediliyor horlanıyor. Eminim bir süre sonra sen de istemeyeceksin . başlanan noktanın da gerisine düşeceğiz. Çünkü artık yaşanmışlıklar da olmuş olacak orada. Hırpalanmışlıklar açılan yaralar. Hiç başlamamak en iyisi o şeye…o şey her neyse… Acı çektiğini görebiliyorum.konuşmakta zorlandığını, bana anlatırken aslında bunları aslında kendisine kendi kendine konuşurmuş gibi söylediğinin. Bir nevi kendini azarladığının farkındayım bir ebeveyn buyurganlığı ve şefkatiyle. Bir şey isteyip istemediğimizi merak ederek birkaç metre ilerimizde bekleyen garsonu elimle uzaklaşması için uyarıyorum. Benim güzel sevgilim…bana hiçbir zaman evet demese de hiç umut vermese de hayran olduğum sevgilim…seni ben niçin bu denli sevdim. İşte cevabı. Sen hayat karşısında amatör ruhunu hiç kaybetmemiş içindeki dirimi hep canlı tutmayı bilmiş bu dünyayı profesyonel bir dünyalı kadar seven ama o dünyaya selimin tutunamayanlar listesinde ilk sıraya oturabilecek kadar tutunamamış sevgilim…sen insan olmanın en doğal en lüzumlu şeyini merkezine alıp sevme sevilme değer verme değer görme ve insanca var olma hasletlerini incül kabul etmiş sevgilim…elbetteki bunları hiç umursamayan dünyalı hemcinslerine elbetteki uyum sağlayamazdın…onlara ayak uydurabilip tutunamazdın. Ve bu durumda ruhunda derin yaralar açılması kaçınılmazdı sevgilim… İnsan olup seni anlamamak mümkün mü O güzel başını kendime çekiyorum. Kollarımla omuzlarını sarıyorum. Başka insanların başka yaşanmışlıkların ruhunda zihninde duyularında varlığında açmış olduğu soyut yaraları somut varlığımla sararak gidermek , acını hafifletmek istiyorum. Yalnızlığınınpaydaşı olmak istiyorum. Ömrünün bileşeni çarpanı. Hüznünü senin gözünle görüp seni hüzünlendiren şeylere donkişotvarı savaş açmak istiyorum. Beni bırakma…lütfen…şu gün şu dakika şu masada yaptığın gibi beni herşeyinden haberdar et sevgilim…
maria tahminimce yazdıklarımın bir cogu senin tarafından silinmiş cunku baskasinin nesine gerek ama bir daha burda yorumlarım silinmiş diye sikayetlenme lütfen sen de başkalarına yapiyorsun
atilla ilhan sen neden jean kristof grange romanları okumuyorsun. senin gazını alır hiç olmazsa. niye her konuda dizginlenemez çok yüksek bir enerji ye sahipsin ya. hem siyaset var hem derin devlet hem tarih hem entika hem cinayet kan man. işte senin ihtiyacın olan her şey orda mevcut.
bu şey gibi. mesela bir insana kızabiliriz sana kızdım demek yeterliyken bir de ona bağırıp dövmeye kalkmak gibi. tabii sen öyle yapmıyorsun ama sen de aşağılayıcı küçümseyen ifadeler kullanıyorsun bana göre. sözel şidedet gibi yani. tabii bunlara katılıp katılmamak senin bileceğin şey. ben sadece ikimizin iletişimindeki bazı noktaları kendi bakış açımla değerlendirmeye çalıştım.
sana katılıyorum bahtınur cano müzik yatisırmalı bir şey katmalı insanı yetkinlestirirken onu aşağıya çekmemeli. bir de insanın içind e bulunduğu kültüre yaban kalmamalı mesela barış manco moğollar cem karaca fikret kızılok bülent ortaçgil ve feridun düzağaç gibi üstadlar yerli unsurları rock la birleştirip harmanlamadı bil.mislerdir ve ortaya tadından yenmez lezzette unutulmayacak ederler koymuşlardır. bu eserler o lezzettedir ki her yaşta ve her dönem zevkle dinlenebilmektedir
ben burda çok güzel şiirler paylaşanların olduğunu biliyorum onlardan yine harika şiirler bekliyorum
sayın us arkadaş yasaklar çiğnenmek için var desek te bazı yasaklar harbiden çiğnenmemek içindir. sen bize lazımsın. içme sigara.
Karşımda oturan gözleri hüzün bulutlarıyla kaplı, dudağının sağ tarafı çukurlaşmış, dünyaya kendi dışında herşeye ve hatta kendine bile bilgelikle bakabilen bu kadını izliyorum. Güçlü görünmeye çalışmasına aldığı darbeler nedeniyle dağılma tehlikesi ne karşiı koyuşuna hayran oluyorum.
Saçlarını ensesinde sıkıca toplamışçok hafif makyajı ve bir genç kız tarzında giyimiyle sadece otuzunda gösteriyor. Çay bardağının ağzında çizdiği daireler giderek sıklaşıyor. Bir denge yakalamak isteğini görebiliyorum. Gözlerini yaptığı işten kaldırıp gözlerime kilitlediğinde yine o gülümsemesine burukluk katan çukurluk beliriyor dudağının kenarında. Her şeyi buruk. Sözleri tebessümü bakışları davranışları…süngüsü düşmüş bir savaşçı gibi. Tam o bir şey söylemeye girişecekken başlıyorum cümleme:
“Teşekkür ederim” …
Uzanıp çay bardağında daireler çizmekte olan elini kavrıyorum. Çekmiyor. Bunu elimi tutmak istemediğinden değil de artık hiçbir şeyin onun için önemi kalmamış olduğunu düşündüğü ya da hissetiğinden olduğunu anlıyorum. Bir vakit sonra elimi çekiyorum. Fonda orhan Atasoy gemiler kaldırıyor notalarla. Bir süre nemli kirpiklerini sıkıca yumup başını hafif geriye atıp notaları adeta ruhuyla içişini izliyorum.
“Teşekkür ederim! Beni geri çevirmedin,” diyorum.
“Bu buluşmayı reddetmedin, beni istediğini düşünecek, o cüreti hadsizliği gösterecek değilim . Ama en azından geri çevirmedin. “kaç zamandır istiyordum seni görmeyi, artık hayatımın anlamı olmuştu şu an yaşadıklarımız seni böylece karşımda bulmak. Etten ve kemikten, tenden olan seni , sözlerini, evet o çok beğendiğim sözlerini sesinden duymak, varlığını solumak…
Tebessümü kaybolup yerini dudaklarının kenarındaki çukurun belirginleşmesiyle oluşan burukluğa bırakıyor. Yüzüne bir büyük hüzün gelip oturuyor. Hüzün bu kadına (belki bencilce olacak ama) çok yakışıyor.çok yaşanmışlık hırpalanmışlık olduğunu bilebiliyorum duygularında.
İhanetin yok sayılmanın horlanmanın iki yüzlülüğün çelişkilerin vefasızlığın her türüne en ağırından maruz kaldığını hissedebiliyorum.
Bekliyorum…Hüzünlü bir tebessümle bakmak dışında bir şey yapsın bir şey söylesin, gururumu okşasın ya da öyle bir şey söylesin ki öfkeden deliye döndürsün zor sorular sorsun aşağılasın istiyorum. Yeter ki böyle hüzünlü yapış yapış kirpiklerin perdelediği bakışlarla bakmasın . yapmayacak biliyorum. O, içindeki insan sevgisini haketmeyenlere göstere göstere tüketti … biliyorum…yalnız kalmaya öyle alıştı ki şimdi o yalnızlığını ben dahil hiç kimse için terketmeyeceğini duyumsayabiliyorum.
Ne var ki onunla bir şeyler paylaşmayı çok istediğimden , bencillik olacağını bile bile ondan ilgi dileniyorum. Yalnızlığını anlamaya çalışırsam ona yaklaşabileceğimi düşünüyorum. Bu durumda sırf benim için bir yer açacağınaı buruk dünyasında inanmak istiyorum.
Yine beklemediğim bir anda buğulu bakışlarını benimkilere kenetleyip:
“Öyle öfkeliyim ki” diyor. Hayata karşı bir çabam bir tutkum var yaşamayı seviyorum bu bir zaafsa evet zaafım var. İsteklerim arzularım doğrularım ideallerim ilkelerim, duygularım fikirlerim samimiyetim var. Hayata açık kocaman bir yönüm var. Ama en az istenen şeymiş samimiyet en az arzulanan şeymiş tutarlılık . ben beni isteyenlere varlığımı vermek istiyorum. Bu derinlik bu tutarlılık istenmiyor alay ediliyor horlanıyor. Eminim bir süre sonra sen de istemeyeceksin . başlanan noktanın da gerisine düşeceğiz. Çünkü artık yaşanmışlıklar da olmuş olacak orada. Hırpalanmışlıklar açılan yaralar. Hiç başlamamak en iyisi o şeye…o şey her neyse…
Acı çektiğini görebiliyorum.konuşmakta zorlandığını, bana anlatırken aslında bunları aslında kendisine kendi kendine konuşurmuş gibi söylediğinin. Bir nevi kendini azarladığının farkındayım bir ebeveyn buyurganlığı ve şefkatiyle.
Bir şey isteyip istemediğimizi merak ederek birkaç metre ilerimizde bekleyen garsonu elimle uzaklaşması için uyarıyorum.
Benim güzel sevgilim…bana hiçbir zaman evet demese de hiç umut vermese de hayran olduğum sevgilim…seni ben niçin bu denli sevdim. İşte cevabı. Sen hayat karşısında amatör ruhunu hiç kaybetmemiş içindeki dirimi hep canlı tutmayı bilmiş bu dünyayı profesyonel bir dünyalı kadar seven ama o dünyaya selimin tutunamayanlar listesinde ilk sıraya oturabilecek kadar tutunamamış sevgilim…sen insan olmanın en doğal en lüzumlu şeyini merkezine alıp sevme sevilme değer verme değer görme ve insanca var olma hasletlerini incül kabul etmiş sevgilim…elbetteki bunları hiç umursamayan dünyalı hemcinslerine elbetteki uyum sağlayamazdın…onlara ayak uydurabilip tutunamazdın. Ve bu durumda ruhunda derin yaralar açılması kaçınılmazdı sevgilim…
İnsan olup seni anlamamak mümkün mü
O güzel başını kendime çekiyorum. Kollarımla omuzlarını sarıyorum. Başka insanların başka yaşanmışlıkların ruhunda zihninde duyularında varlığında açmış olduğu soyut yaraları somut varlığımla sararak gidermek , acını hafifletmek istiyorum. Yalnızlığınınpaydaşı olmak istiyorum. Ömrünün bileşeni çarpanı. Hüznünü senin gözünle görüp seni hüzünlendiren şeylere donkişotvarı savaş açmak istiyorum. Beni bırakma…lütfen…şu gün şu dakika şu masada yaptığın gibi beni herşeyinden haberdar et sevgilim…
jine ve tabi ki falko dan
maria tahminimce yazdıklarımın bir cogu senin tarafından silinmiş cunku baskasinin nesine gerek ama bir daha burda yorumlarım silinmiş diye sikayetlenme lütfen sen de başkalarına yapiyorsun
atilla ilhan sen neden jean kristof grange romanları okumuyorsun. senin gazını alır hiç olmazsa. niye her konuda dizginlenemez çok yüksek bir enerji ye sahipsin ya. hem siyaset var hem derin devlet hem tarih hem entika hem cinayet kan man. işte senin ihtiyacın olan her şey orda mevcut.
atilla mariayla kendini mi karıştırdın. bu sana çok oluyor hep karıştırıyorsun birileriyle kendini onun çün her mevzuda görüyoruz biz seni
bu şey gibi. mesela bir insana kızabiliriz sana kızdım demek yeterliyken bir de ona bağırıp dövmeye kalkmak gibi. tabii sen öyle yapmıyorsun ama sen de aşağılayıcı küçümseyen ifadeler kullanıyorsun bana göre. sözel şidedet gibi yani. tabii bunlara katılıp katılmamak senin bileceğin şey. ben sadece ikimizin iletişimindeki bazı noktaları kendi bakış açımla değerlendirmeye çalıştım.
maria sana bir şey sorabilir miyim bana karşı biraz saldırgan olduğunu düşünmüyor musun.