cok nadiren ugradigim kursuye bugun bir bakayim dedim. iki konu munazarasi dikkatimi cekti. biri siir ve siir elestirileri uzerine. digeri de ulke gundemimize dair son mevzu. guzel konular oldugu icin bu corbaya bir tutam tuz katmak geldi icimden...
ilki; siir ve siir elestirileri konusunda soylemek istedigim seyler sunlardir. arkadaslar siir o kadar buyuk bir sanattir ki butun sanatlar ona cikar, o butun sanatlardan cikar. zemini dar hacmi genistir. bir kitap dolusu mevzuyu bir kac satirla anlatabilmektir. dolayli dolaysiz, direkt endirekt, hafif agir vs. icinde duygu dusunce varsayim dialog haber barindiran ve bunlari kist bir sekilde aktarmayi gerektiren, yazarken sancilar yaratan, okuyucuyu alip goturmesi amac edinilen, soz sanatlari kullanilan, bilgi birikim aktarilan ucsuz bucaksiz deniz derya. bu deniz deryada batan mi dersin cikan mi dersin gecen mi dersin dalan mi dersin sairler var... bana kalirsa dalmak gerek, daldiktan sonra batip cikmak veya gecmek onemli degil.
siir elestirilerine gelince; obkadar cok yazilacak sey var ki... hepsini yazmak mumkun gorunmuyor bu telefon tuslariyla. oncrlikle yorum ve elestiriler nasil olmali tartismalarina mahal vermek istemiyorum ve sadece dusuncelerimi atarmak istiyorum. siirvyazmak kadar onemli bir konunun cok basitlestirildigi bu tur zeminlerde genellikle yapilan ama yapilmamasi gereken bir kac durum var. biri ve en belirgini ahbap cavus iliskilerinde kaynamak. birbirlerinin siirlerine gidip begenmek ovmek borc oder gibi one cikarmak. siirin tek bir tanimi yok ve tanimi da kisinin kendi dimaginda olan kadariyla oldugu icin bizler ancak iyi siir kotu siir eksik siir fazla siir diye ayrim yapabiliriz. ve bunu da tum gercekligiyle yapamazsak siire ve saire zarar vermis oluruz. digerbbir yapilmamasi gereken sey siire surekli tek bir pencereden bakmak ve sahsi bakis acilariyla degerlendirmek. ornek verecek olursa bir amcamiz var burda surekli din perspektifinden bakarak yorumlar yaziyor siirlere ve kopyela yapistir teknigini cok kullaniyor yorumlarinda. butun siirlerin didaktik olmasi gerektigi anlayisiyla yapilan bu yorumlar bilgi saglayici olabilir ama siire katki saglamaz. dedik ya siir cok buyuk bir sanattir ve didaktik siir siir cesnilerinden sadece bir tanesidir. b8r diger yapilmamasi gereken de siire ugrayip tek bir kelime ile yorumlamak " guzel" , " harika" gibi... oysa ne siirin ne de ssirin buna ihtiyaci yoktur.
gelelim ulke gundemimize. uzun uzadiya birseyler soylemenin gereksizligiyle.
' bu sarkilar guzel guzelnolmasina da, nakaratlar sıktı arkadas ' tamam hepimiz ahmagiz ve kabul ettik ahmakligimizi... cektirip gidin.
Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğimi, Bir raks, bir dinginlik çemberi, Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli, Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni.
Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü, Rüzgarın sazları, kokulu gülücükler Işık dünyasını saran kanatlar, Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler, Gürültü avcıları ve renk kaynakları.
Tanların kuluçka yatağından doğan kokular Yıldızların samanı üzerinde yatan Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı Dünyada bağımlıdır senin tertemiz gözlerine Ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
İki istasyon arası Kırmızıyı seriyorum sözcüklerin altına Acıkıyorum okudukça Kabar ey iştahım Benden uzaklaştıkça güdülen boşlukta Kalbimi doyuracaksın "Doymak" Tenin uyuştuğu ruhun uyandığı denklem Değişkenin kuvveti Okşanmanın şiddetini belirler Kendimi şiire vuracağım muhakkak Ateşli başlıkların sofrasını kaşıklayan yüreğin Süreğen hikayesidir bu
Yaşamak deyince Göğsümde sesler çoğalır Ben sese susarım Duyarım Nuh çağırınca Sele kapılan ağızlara dolan hüsranı Kızildeniz'de Sığınmanın/boğulmanın zıtlığını Değişen kabukla Çürüyen kalıp aralığında Yüzünü tufana dönen bir hayat Ve yanıltan dönüşteki hazinelerin hiçliği Çağırmamış beni adımla İnsan sessizlikten korkar Kendi konuşamadığı zaman
Ey hayat veren ve öldüren Ölüm hangi dünyanın özgürlüğü Cesaretimi kırbaçlamak için soruyorum Kafamızda Çelik yeleklerle girdiğimiz o büyük savaşlarda Cinnet geçirmesin cesaretimiz
Kendini doğuran acı Kendini imha et Kutsadıkların Kitaplarda kalan iadesiz alıntılardır Kahramanlıklar Bir kostümden ibaret Bir biçilme meselesi Damarlarımıza aşılanan muştular Hangi dogmanın ninnisi
Kimsenin en büyük sayısı yok. Herkes kendi sonsuzuna recâ!
Doğal sayı Tamsayı Reel sayı
Bir sayıdan diğerine uçuşup dursun formülüm. Nasıl da yoksulum eşitsizlikleri onaran gözlerinin karşısında!
Asal sayıyım!
Tehir edilmiş takvimlerin lirik akıntısına sığındığımdan beri pusulam yok artık benim. Sayıların kalbime hükmeden işlemleriyle seni sevdim.
Çünkü Sen aşk isen kalansız bölünebiliyorumdur Sana!
İki... Neden ölü numarası yapıyor bana?
Çift sayılar tünedi ışığıma bölünmek geçmiyor aklımın ucundan. Hiç gitmedim senden uzağa, mutlak değer oldum varlığına. Yine de çırpınan bir sayının eksildikten sonra eşitliğe fırlattığı o mahzun bakış gibi baktım ardından...
Üç boyuta sığamıyorum; bölünmüş bir aşkın integralini alıp duruyorum. Orijinden bakarken gözlerine durmadan merkezim kayıyor teğet geçiyorum ellerine.
Yardım edin bana! Bir vektör geçiyor yüreğimden; sen yine de boyutlarını içime ekmeye devam et, ben trigonometriyi oyalarım sonra aşk eksenine aldırırsın beni de...
Ayrıldığımızda hangi buharlaşan ruhtuk iyi hatırla! Kaç bilinmeyenli denklemin içindeyiz şimdi? Bir tek bölme işlemini bağışlama!
Üç... Senden sonra bir zaman belirtmedi.
Israrla ikiye bölüp durdum uykularımı, akrebi çarparak yelkovana. Gittin ki tüm gece elimde permütasyon hesabı. Bir irrasyonel sayıya döndüm, gizleyerek doğallığını dudaklarımın çözüm kümesine.
Evrensel kümeye sığdım da yokluğunun sonsuzluğuna sığamadım. Kalbimden bir yığın yazgı çıkarıyorum ekleyerek görüntü kümemize. Bir tek çıkarma işlemini bağışlama!
Beş... Cevabı sen ol diye tüm şıkları kodladım. Kitapçık sende optik bende kaldı.
Olmadı! Çarpanlarına ayırdığım saçların da döndü sırtını bana. Topuğu kırılmış artılar şimdi eksilen avuçlarımda. Bir tek toplama işlemini bağışlama!
Yedi... Sesimdeki en hüzün sayı.
Sen eksilirken, yokluğun dünyada yedi kıta. Gökkuşağı yedi renk. Veda çölünü gezip durdum da Sen bahçemde yediveren gül. Sayı asal olur başka şeyler de anlatırım sana.
Bilmedin... Yokluğun tüm işlemlere parantez açıyor değer bulmadığım ikslere. Sen hangi işlemle vardın karşıya. Bir tek çarpma işlemi bağışlama!
Şimdi aramızda sonsuzluğa akıp giden ipince bir sayı doğrusu...
Kümeme düşen senden daha vahim bir sayı geçmedi denklemimden. Özür borçluyum bölündükçe kalbi acıyan her sayıya.
Yine de sendeyim her işlemde. Sonsuzun bitişini gördüm gidişinde. Unut sayıları... Bir tek kendini bağışlama!
uzanırım sesinin çocuksu buğusuna. bir şarkı kımıl kımıl, ruhumun sularında. bir cennet kokar rüzgar, tütsünelir mevsimler. miske bulanır dünya, seni her duyduğumda. o an bir yağmur başlar, bir yağmur uzaklardan. yıkanır hüzünlerim, bengisu kuyusunda...
vezne çeksem hasreti, anlatsam insanlara. yağmurlardan seni ben, sabahlara damıtsam. ve kazısam adını en derin duvarlara. sınırların ardından ellerine uzansam...
birgün elbet bitecek, bu yaşamak kâbusu. sular da anlar artık, insanlar yalan söyler. ecelden biraz önce, vuslat gelseydi keşke. yoksa neyi sarar ki, âh yitik ellerimiz. özü cahil sulara hayzeran ne anlatır. ne söyleşir semayla aşkın derin kuyusu...
uzanırım kitabın en kutsal kelâmına. bir esrik temmuz başlar, sonsuzluğun namına. zeytinlerle söyleşir, siyah giyinmiş kadın. günahkâr gözlerime aşktan cemreler damlar. şefkatle bakar sokak, şefkatle bakar işte kedi, köpek, ne varsa, hepsi de acır bana. nasıl unutayım ki, bağbozan o mevsimi. ne sözle anlatılır, ne de şiire sığar...
madem gemiler yandı, düne veda edeyim. denizlerim çekilsin, çekilsin kuyulara. hayzeran dileğine, içli amin çekeyim. çöllerdir asıl mekân en ulvi sevdalara...
Sesin Denize açılan sokakları ömrümün. Arnavut kaldırımlarında bahar kokusu. Hanımeli, portakal çiçeği, ıhlamur... Yürürken akşam gün batımına Üstüm başım çiçek tozu... İçimde renklerden düğün.
Sesin Bir çiğ tanesi hüznüme düşen. Rüzgarına kapıldığım turkuaz bir su...
Bilirim, Her mevsim aynı yağmaz saçlara. Ayışığı her gece aynı damlamaz. Insan aynı hisle aynı yerinden Defalarca birleşip ayrılamaz. Zaman ki, Küflü çerçevesinde İnkisârına akarken malihulyanın Bilirim...kayıp gider resimler Mutlak gider sevilenler...sevenler... İcinde arındığımız asi nehirler Kirler! Yelesindeki hurriyet yılkı atlarının Gider Azameti dağların Asaleti insanın. Yasamak... gider...
Bir tek sesin kalır bende geriye Mevsimsiz bir titreyisle Sevgili! Sol yanımı hissederim. Ebabiller uyanır. Annesiz yanıma bir siir düşer. Kaybolur sükutu çocukluğumun Metruk düşlerimde gövdem doğrulur...
Bir tek sesin Sevgili...
Sesin ki Y a ğ m u r ! Hatırlatır kalbime: "Bir damlada bir çavlan nasıl var olur?"
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu Bebeklerin ulusu yok Başlarını tutuşları aynı Bakarken gözlerinde aynı merak Ağlarken aynı seslerinin tonu
Bebekler çiçeği insanlığımızın Güllerin en hası,en goncası Sarışın bir ışık parçası kimi Kimi kapkara üzüm tanesi Babalar,çıkarmayın onları akıldan Analar,koruyun bebeklerinizi Susturun,susturun söyletmeyin, Savaştan,yıkımdan söz ederse biri.
Bırakalım sevdayla büyüsünler Serpilip gelişsinler fidan gibi Senin,benim,hiç kimsenin değil Bütün bir yer yüzünündür onlar Bütün insanlığın gözbebeği
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu Bebeklerin ulusu yok Bebekler çiçeği insanlığımızın Ve geleceğimizin biricik umudu.
maria puder
siz beni cok yanlis anlamissiniz...
sozum sizleredegildi:))
cok nadiren ugradigim kursuye bugun bir bakayim dedim. iki konu munazarasi dikkatimi cekti. biri siir ve siir elestirileri uzerine. digeri de ulke gundemimize dair son mevzu. guzel konular oldugu icin bu corbaya bir tutam tuz katmak geldi icimden...
ilki; siir ve siir elestirileri konusunda soylemek istedigim seyler sunlardir. arkadaslar siir o kadar buyuk bir sanattir ki butun sanatlar ona cikar, o butun sanatlardan cikar. zemini dar hacmi genistir. bir kitap dolusu mevzuyu bir kac satirla anlatabilmektir. dolayli dolaysiz, direkt endirekt, hafif agir vs. icinde duygu dusunce varsayim dialog haber barindiran ve bunlari kist bir sekilde aktarmayi gerektiren, yazarken sancilar yaratan, okuyucuyu alip goturmesi amac edinilen, soz sanatlari kullanilan, bilgi birikim aktarilan ucsuz bucaksiz deniz derya. bu deniz deryada batan mi dersin cikan mi dersin gecen mi dersin dalan mi dersin sairler var... bana kalirsa dalmak gerek, daldiktan sonra batip cikmak veya gecmek onemli degil.
siir elestirilerine gelince; obkadar cok yazilacak sey var ki... hepsini yazmak mumkun gorunmuyor bu telefon tuslariyla. oncrlikle yorum ve elestiriler nasil olmali tartismalarina mahal vermek istemiyorum ve sadece dusuncelerimi atarmak istiyorum. siirvyazmak kadar onemli bir konunun cok basitlestirildigi bu tur zeminlerde genellikle yapilan ama yapilmamasi gereken bir kac durum var. biri ve en belirgini ahbap cavus iliskilerinde kaynamak. birbirlerinin siirlerine gidip begenmek ovmek borc oder gibi one cikarmak. siirin tek bir tanimi yok ve tanimi da kisinin kendi dimaginda olan kadariyla oldugu icin bizler ancak iyi siir kotu siir eksik siir fazla siir diye ayrim yapabiliriz. ve bunu da tum gercekligiyle yapamazsak siire ve saire zarar vermis oluruz. digerbbir yapilmamasi gereken sey siire surekli tek bir pencereden bakmak ve sahsi bakis acilariyla degerlendirmek. ornek verecek olursa bir amcamiz var burda surekli din perspektifinden bakarak yorumlar yaziyor siirlere ve kopyela yapistir teknigini cok kullaniyor yorumlarinda. butun siirlerin didaktik olmasi gerektigi anlayisiyla yapilan bu yorumlar bilgi saglayici olabilir ama siire katki saglamaz. dedik ya siir cok buyuk bir sanattir ve didaktik siir siir cesnilerinden sadece bir tanesidir. b8r diger yapilmamasi gereken de siire ugrayip tek bir kelime ile yorumlamak " guzel" , " harika" gibi... oysa ne siirin ne de ssirin buna ihtiyaci yoktur.
gelelim ulke gundemimize. uzun uzadiya birseyler soylemenin gereksizligiyle.
' bu sarkilar guzel guzelnolmasina da, nakaratlar sıktı arkadas ' tamam hepimiz ahmagiz ve kabul ettik ahmakligimizi... cektirip gidin.
Acının Başkenti
Gözlerinin eğrisi dolanıyor yüreğimi,
Bir raks, bir dinginlik çemberi,
Zamanın aylası, gece beşiği ve güvenli,
Ve eğer hiçbir şey kalmadıysa aklımda yaşadığımdan
Gözlerinin her zaman görmediğindendir beni.
Yaprakları günün ve pembe şarabın köpüğü,
Rüzgarın sazları, kokulu gülücükler
Işık dünyasını saran kanatlar,
Gökyüzü ve deniz yüklü gemiler,
Gürültü avcıları ve renk kaynakları.
Tanların kuluçka yatağından doğan kokular
Yıldızların samanı üzerinde yatan
Saflığa bağımlı gün gibi tıpkı
Dünyada bağımlıdır senin tertemiz gözlerine
Ve akar bütün kanım bakışlarında senin.
Paul Eluard
Birikmiş Kirlerle Konuşmalar
İki istasyon arası
Kırmızıyı seriyorum sözcüklerin altına
Acıkıyorum okudukça
Kabar ey iştahım
Benden uzaklaştıkça güdülen boşlukta
Kalbimi doyuracaksın
"Doymak"
Tenin uyuştuğu ruhun uyandığı denklem
Değişkenin kuvveti
Okşanmanın şiddetini belirler
Kendimi şiire vuracağım muhakkak
Ateşli başlıkların sofrasını kaşıklayan yüreğin
Süreğen hikayesidir bu
Yaşamak deyince
Göğsümde sesler çoğalır
Ben sese susarım
Duyarım
Nuh çağırınca
Sele kapılan ağızlara dolan hüsranı
Kızildeniz'de
Sığınmanın/boğulmanın zıtlığını
Değişen kabukla
Çürüyen kalıp aralığında
Yüzünü tufana dönen bir hayat
Ve yanıltan dönüşteki hazinelerin hiçliği
Çağırmamış beni adımla
İnsan sessizlikten korkar
Kendi konuşamadığı zaman
Ey hayat veren ve öldüren
Ölüm hangi dünyanın özgürlüğü
Cesaretimi kırbaçlamak için soruyorum
Kafamızda
Çelik yeleklerle girdiğimiz o büyük savaşlarda
Cinnet geçirmesin cesaretimiz
Kendini doğuran acı
Kendini imha et
Kutsadıkların
Kitaplarda kalan iadesiz alıntılardır
Kahramanlıklar
Bir kostümden ibaret
Bir biçilme meselesi
Damarlarımıza aşılanan muştular
Hangi dogmanın ninnisi
Söz dinlemek
Ölümcül bir deyimmiş
Bahçe Ee
***Sütre ve İnşirah**
dehşeti gör
ve
yeryüzünü siyaha boyayan şehveti
kasıklarında karanlık patlamalar
kozmik bağırtılar
var oluşa bağlı ağrılar
var olduğunu zannedenlerin
şiiri kirleten
aşkı iğfal edip
apıştan dünya seyredenlerin
kulak tırmalayan
ruh karartan
çığlıklarını duy
sen
bir yeryüzü imgesisin artık
ey
loşluğuna sabahlar
sepia eylüller sunduğum hayat
içimde debelenen dehşeti gör
ey
kulaklarından tutup
dizime yatırdığım yanılış
aykırı kuramların
beynime yaptığı basınç
gör beni
tenden öte
candan ziyade
gör
bir hazanı
bir yağmurla
bir bulutu
bir kuşla
değiştir
bir yangıyı
bir şehvetten koru
beni koru
kara ruhların
kararmış hiçliğinden
gecemi esirge
ve eksik kılma üzerimden
kuş seslerini
aşk
bir tanımdır
gözlerimin yatağında
bir kasırga
bir deprem
bir okşayış olarak
aynı zamanda
geçirgen zıtlığımdan koru beni
sarsak bilgiçliğimden
kağıdı kutsayarak
kalemi
bir yaraya direnmek
bir ilenci gidermek savaşında
silah görerek
yazıyorum
yaz dediğini
yazgının
beni gör
ey ruhumu
saman kağıtların pürüzlerinde konuklayan aşk
beni gör
ve beni koru
seni şehvet sanmaktan
korkumu gider
korkunçluğumu sütrele
cinayetimi sakla
ve
ört beni hatice
dağları ört üstüme
cehlimin üzerine kapat
geceyi ve gökyüzünü
inşirâh ol bana
kalbimi aç
göğsümü aralayarak
karart beni
ört beni ne olur
kalbimin vahyi geldi
az önce
OKUdum
anladım
ağladım ve korkuyorum
ört beni
anlayışımı gizle
süz beni
evrenin bilgisinden
geceden ve hayaletlerden
sez beni
alemden
ayetten
şiirden
...
onsekizmartikibinon
Şükrü Özmen
Mahreçsiz Neşide
Bir mektubun sonuna eklenmiş
veda cümlesiydi sözlerin ;
g i t t i m . .
Ölü kelebekleri avucumda saklayıp
düş yanığı hayallerimi heybemde toplayıp
sanki düşmanımdan öç alır gibi . .
Giderken anladım
mürekkebi bitmiş bir kalemin
başka kağıtlara dökülemeyeceğini..
Hiçbir yere aşina değil kalemim
ne boş sayfalardaki arı beyazlığa
ne de silinmişlerdeki griliğe . .
hangi kağıda gitsem ,
yaralarım kavlıyor
Şimdi
tamam olmaya çalışırken
mısralarını yitiren uzun bir şiir gibiyim..
Mürekkep yerine kan damlıyor satırlara. .
harflere kefeni giydirdim,
yüklendim cenneti sırtıma
cehenneme yürür gibiyim . .
Ey kalemim ,
telaşında öl !
Süzdür mürekkebini ..
Dönme bir daha bitmiş şiirlerine..
Yazacak yerin yok !
Vera Erendiz
Gözlerindeki Asal Sayı Ölüsü
Kimsenin en büyük sayısı yok.
Herkes kendi sonsuzuna recâ!
Doğal sayı
Tamsayı
Reel sayı
Bir sayıdan diğerine
uçuşup dursun formülüm.
Nasıl da yoksulum
eşitsizlikleri onaran gözlerinin karşısında!
Asal sayıyım!
Tehir edilmiş takvimlerin
lirik akıntısına sığındığımdan beri
pusulam yok artık benim.
Sayıların kalbime hükmeden
işlemleriyle seni sevdim.
Çünkü Sen aşk isen
kalansız bölünebiliyorumdur Sana!
İki...
Neden ölü numarası yapıyor bana?
Çift sayılar tünedi ışığıma
bölünmek geçmiyor aklımın ucundan.
Hiç gitmedim senden uzağa,
mutlak değer oldum varlığına.
Yine de
çırpınan bir sayının eksildikten sonra
eşitliğe fırlattığı o mahzun bakış gibi
baktım ardından...
Üç boyuta sığamıyorum;
bölünmüş bir aşkın
integralini alıp duruyorum.
Orijinden bakarken gözlerine
durmadan merkezim kayıyor
teğet geçiyorum ellerine.
Yardım edin bana!
Bir vektör geçiyor yüreğimden;
sen yine de
boyutlarını içime ekmeye devam et,
ben trigonometriyi oyalarım
sonra aşk eksenine aldırırsın beni de...
Ayrıldığımızda hangi buharlaşan ruhtuk
iyi hatırla!
Kaç bilinmeyenli denklemin içindeyiz şimdi?
Bir tek bölme işlemini bağışlama!
Üç...
Senden sonra bir zaman belirtmedi.
Israrla ikiye bölüp durdum uykularımı,
akrebi çarparak yelkovana.
Gittin
ki tüm gece elimde permütasyon hesabı.
Bir irrasyonel sayıya döndüm,
gizleyerek doğallığını
dudaklarımın çözüm kümesine.
Evrensel kümeye sığdım da
yokluğunun sonsuzluğuna sığamadım.
Kalbimden bir yığın yazgı çıkarıyorum
ekleyerek görüntü kümemize.
Bir tek çıkarma işlemini bağışlama!
Beş...
Cevabı sen ol diye tüm şıkları kodladım.
Kitapçık sende optik bende kaldı.
Bir avuç standart sapma yaşadıklarımız;
sargılı bilinmeyenim eşitsizliğe çarpa çarpa
devirli ondalıklı sayılar büyüyor şuramda.
Güya
köklü sayıların sabrıyla bakacaktın bana.
Olmadı!
Çarpanlarına ayırdığım saçların da
döndü sırtını bana.
Topuğu kırılmış artılar
şimdi eksilen avuçlarımda.
Bir tek toplama işlemini bağışlama!
Yedi...
Sesimdeki en hüzün sayı.
Sen eksilirken,
yokluğun dünyada yedi kıta.
Gökkuşağı yedi renk.
Veda çölünü gezip durdum da
Sen bahçemde yediveren gül.
Sayı asal olur
başka şeyler de anlatırım sana.
Bilmedin...
Yokluğun
tüm işlemlere parantez açıyor
değer bulmadığım ikslere.
Sen hangi işlemle vardın karşıya.
Bir tek çarpma işlemi bağışlama!
Şimdi
aramızda sonsuzluğa akıp giden
ipince bir sayı doğrusu...
Kümeme düşen senden
daha vahim bir sayı
geçmedi denklemimden.
Özür borçluyum
bölündükçe kalbi acıyan her sayıya.
Yine de sendeyim her işlemde.
Sonsuzun bitişini gördüm gidişinde.
Unut sayıları...
Bir tek kendini bağışlama!
Veysel Toprak
Hayzeran'ın Uğultusu
uzanırım sesinin çocuksu buğusuna.
bir şarkı kımıl kımıl, ruhumun sularında.
bir cennet kokar rüzgar,
tütsünelir mevsimler.
miske bulanır dünya,
seni her duyduğumda.
o an bir yağmur başlar,
bir yağmur uzaklardan.
yıkanır hüzünlerim, bengisu kuyusunda...
vezne çeksem hasreti, anlatsam insanlara.
yağmurlardan seni ben, sabahlara damıtsam.
ve kazısam adını en derin duvarlara.
sınırların ardından ellerine uzansam...
birgün elbet bitecek, bu yaşamak kâbusu.
sular da anlar artık, insanlar yalan söyler.
ecelden biraz önce, vuslat gelseydi keşke.
yoksa neyi sarar ki, âh yitik ellerimiz.
özü cahil sulara hayzeran ne anlatır.
ne söyleşir semayla aşkın derin kuyusu...
uzanırım kitabın en kutsal kelâmına.
bir esrik temmuz başlar,
sonsuzluğun namına.
zeytinlerle söyleşir, siyah giyinmiş kadın.
günahkâr gözlerime aşktan cemreler damlar.
şefkatle bakar sokak, şefkatle bakar işte
kedi, köpek, ne varsa, hepsi de acır bana.
nasıl unutayım ki, bağbozan o mevsimi.
ne sözle anlatılır, ne de şiire sığar...
madem gemiler yandı, düne veda edeyim.
denizlerim çekilsin, çekilsin kuyulara.
hayzeran dileğine, içli amin çekeyim.
çöllerdir asıl mekân en ulvi sevdalara...
Hasan Tan
Sesin Yağmur
Sesin
Denize açılan sokakları ömrümün.
Arnavut kaldırımlarında bahar kokusu.
Hanımeli, portakal çiçeği, ıhlamur...
Yürürken akşam gün batımına
Üstüm başım çiçek tozu...
İçimde renklerden düğün.
Sesin
Bir çiğ tanesi hüznüme düşen.
Rüzgarına kapıldığım turkuaz bir su...
Bilirim,
Her mevsim aynı yağmaz saçlara.
Ayışığı her gece aynı damlamaz.
Insan aynı hisle aynı yerinden
Defalarca birleşip ayrılamaz.
Zaman ki,
Küflü çerçevesinde
İnkisârına akarken malihulyanın
Bilirim...kayıp gider resimler
Mutlak gider sevilenler...sevenler...
İcinde arındığımız asi nehirler
Kirler!
Yelesindeki hurriyet yılkı atlarının
Gider
Azameti dağların
Asaleti insanın.
Yasamak... gider...
Bir tek sesin kalır bende geriye
Mevsimsiz bir titreyisle Sevgili!
Sol yanımı hissederim.
Ebabiller uyanır.
Annesiz yanıma bir siir düşer.
Kaybolur sükutu çocukluğumun
Metruk düşlerimde gövdem doğrulur...
Bir tek sesin Sevgili...
Sesin ki
Y a ğ m u r !
Hatırlatır kalbime:
"Bir damlada bir çavlan nasıl var olur?"
Esra Tabur
BEBEKLERİN ULUSU YOK
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerinin tonu
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası,en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi
Babalar,çıkarmayın onları akıldan
Analar,koruyun bebeklerinizi
Susturun,susturun söyletmeyin,
Savaştan,yıkımdan söz ederse biri.
Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin,benim,hiç kimsenin değil
Bütün bir yer yüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği
İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu.
ATAOL BEHRAMOĞLU