"Sana, beni asla tanımamış olan sana"(Stefan Zweig/Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu) Böyle başlıyor mektup.1900'lü yılların Viyana'sına. Basit sıradan bir kadının,aslında basit ve sıradan olmayan aşkına tanık olmaya mecbur ediyor...
Fakat inan bana, seni kimse o kız kadar, yani benim kadar, olduğum ve senin için hep öyle kalan ben kadar köle gibi ve bir köpeğin sadakatiyle kendini adayarak sevmedi, çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz; çünkü bu sevgi, yetişkin bir kadının tutkulu ve bilinçaltında hep talep eden aşkının hiçbir zaman olamayacağı kadar umarsız, kendini karşısındakine hizmet etmeye adayan, boyun eğen, hep pusuda yatan ve tutkuyla yoğrulmuş bir sevgidir. (Stefan Zweig, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu)
“İyi geceler,” demek için uğradığında yanaklarının al al, ince uzun parmaklarının da pembe pembe oldukları gözümden kaçmıyordu, ama ben bunu kitaplıktaki ocağın harlı yanışına veriyordum. Buz gibi kırlarda at koşturduğu aklımdan bile geçmiyordu... (Emily Bronte/Uğultulu Tepeler)
"Haliç’e doğru, sonsuzluğa gider gibi inen bir sokaktan aşağı yürürken,gözünün önünde Süleyman’ın balkonundan gördüğü manzara canlandı. Şehre söylemek, duvarlara yazmak istediği şey şimdi aklına gelmişti işte. Bu hem resmi,hem şahsi görüşüydü; hem kalbinin hem de dilinin niyetiydi: “Ben bu âlemde en çok Rayiha’yı sevdim, ” dedi Mevlut kendi kendine." ... Kafamda Bir Tuhaflık (Orhan Pamuk)
İlişmeyin bana. Bir de siyah takım elbiseme.
"Sana, beni asla tanımamış olan sana"(Stefan Zweig/Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu) Böyle başlıyor mektup.1900'lü yılların Viyana'sına. Basit sıradan bir kadının,aslında basit ve sıradan olmayan aşkına tanık olmaya mecbur ediyor...
Fakat inan bana, seni kimse o kız kadar, yani benim kadar, olduğum ve senin için hep öyle kalan ben kadar köle gibi ve bir köpeğin sadakatiyle kendini adayarak sevmedi, çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz; çünkü bu sevgi, yetişkin bir kadının tutkulu ve bilinçaltında hep talep eden aşkının hiçbir zaman olamayacağı kadar umarsız, kendini karşısındakine hizmet etmeye adayan, boyun eğen, hep pusuda yatan ve tutkuyla yoğrulmuş bir sevgidir.
(Stefan Zweig, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu)
Ben mi geç kaldım yoksa , mevsimler mi soğumuş? Görmeyeli buralara...Olanlar olmuş...
“İyi geceler,” demek için uğradığında yanaklarının al al, ince uzun parmaklarının da pembe pembe oldukları gözümden kaçmıyordu, ama ben bunu kitaplıktaki ocağın harlı yanışına veriyordum. Buz gibi kırlarda at koşturduğu aklımdan bile geçmiyordu...
(Emily Bronte/Uğultulu Tepeler)
"Haliç’e doğru, sonsuzluğa gider gibi inen bir sokaktan aşağı yürürken,gözünün önünde Süleyman’ın balkonundan gördüğü manzara canlandı. Şehre söylemek, duvarlara yazmak istediği şey şimdi aklına gelmişti işte. Bu hem resmi,hem şahsi görüşüydü; hem kalbinin hem de dilinin niyetiydi:
“Ben bu âlemde en çok Rayiha’yı sevdim,
” dedi Mevlut kendi kendine."
...
Kafamda Bir Tuhaflık (Orhan Pamuk)
Kaderimden kaçayım derken, yanlış bir yolu boşu boşuna yürüyor olabilir miydim ?
Yüzünde, hiç şiir okumamış insanlara has bir çirkinlik vardı.
Kahrolsun bizim sözlerimizi bizden önce söylemiş olanlar...
Etek sarı sen etekten sarısan...