Zannetmek, sanmak, varsayımda bulunmak, tahminde bulunmak içine doğmak. / İng.
Patrick - "I guess I just never think of money as an issue".( Zannederim ben parayı asla bir sorun olarak görmüyorum) Lucia - "That's cause you have it." (Çünkü paran var) Patrick - "That's a good point." (Mantıklı)
Patrick - "I guess I just never think of money as an issue".( Zannederim ben parayı asla bir sorun olarak görmüyorum) Lucia - "That's cause you have it." (Çünkü paran var) Patrick - "That's a good point." (Mantıklı)
Patrick - "I guess I just never think of money as an issue".( Zannederim ben parayı asla bir sorun olarak görmüyorum) Lucia - "That's cause you have it." (Çünkü paran var) Patrick - "That's a good point." (Mantıklı)
Tahta yuvarlak kutu içindeki katı pekmez.
"Doğru olmayan durumda hayır dememek doğru olmayan bir şey olmazdı"
(Bir Rus delikanlısının Rusçayı anlatırken kullandığı ifadelerden biri)
Occur (Ikör) / U. S. English
Meydana gelmek, gerçekleşmek, oluşmak, yaşanmak, vuku bulmak, zuhur etmek.
Occasion (Ikeyjn)
"Water cooler gossip": İşyeri su soğutma cihazı çevresinde yapılan dedikodu. / U.S. English
Zannetmek, sanmak, varsayımda bulunmak, tahminde bulunmak içine doğmak. / İng.
Patrick - "I guess I just never think of money as an issue".( Zannederim ben parayı asla bir sorun olarak görmüyorum)
Lucia - "That's cause you have it." (Çünkü paran var)
Patrick - "That's a good point." (Mantıklı)
Issue = Sorun. / İng.
Patrick - "I guess I just never think of money as an issue".( Zannederim ben parayı asla bir sorun olarak görmüyorum)
Lucia - "That's cause you have it." (Çünkü paran var)
Patrick - "That's a good point." (Mantıklı)
Patrick - "I guess I just never think of money as an issue".( Zannederim ben parayı asla bir sorun olarak görmüyorum)
Lucia - "That's cause you have it." (Çünkü paran var)
Patrick - "That's a good point." (Mantıklı)
Erken gelen oturur. / U.S. English
First come, firsat served (Erken gelen oturur). / İng.