Geçmiş zamanda başladık yazılmaya, şimdiki zamana yenildik. Biz iki özne bir cümleye yetemedik. İkimiz bir olup ta bir yükleme denk gelemedik. Şimdi ayrı hikayelerin ayrı cümlelerinde, ayrı sevdaları taşıyoruz anlam diye. Nesne acı, yüklem ayrılık. Sen ihanete eş anlam, Ben kendi cümlesinde kaybolmuş gizli özne
kuytularda çürüyen de sınavını çürümekle vermiş oluyor işte.. ama belki sandığımız kadar zorlanmıyordur. ağacı çiçeklerle bezeyen, her derde derman olan ona da bir kolaylık veriyordur mutlaka.. ama kuytulardakileri fark edemeyen gözler de sınıfta kalıyor ki ne acı, aslında ‘’ ümitsizlik ‘’ dediğimiz şey de bir tercihtir belki :) iyi de insan ümitsizliğe - melankoliye niye meyyaldir? . . mazoşistmiyiz acaba ya da neden böyleyiz.:P dram seviyoruz resmen, damar şarkıların çokça dinlenmesi de bundadır her hal :))
İlk gençlik çağlarında hoşlandığı kızın ( erkeğin ) karşısında otururken , konuşurken, yemek yerken.... eli ayağı dolaşan neslin son temsilcisileriyiz her hal.. oysa yeni jenerasyon böyle mi ? rahatlar, etraftakileri rahatsız edecek kadar rahatlar.. her ikisi de tamamen doğru değil gibime geliyor.. dozu tutturmak mühim mesele :Pp
bir de "kaybetmekten korkmamak" var. Böylesi aslında daha özgüven ve huzur verici olanı ,ya da deli cesaretidir belki.. Kaybetmek mi ? ne gam! yitip tükenmiyor muyuz zaten.
iki kapılı bir handa gidiyoruz ya gündüz gece.. akıl sınırlarını zorlayan bir tutkuyla, kabına sığmayan bir derya olup , güneşe aşık adımlarla yürümeli insan.. hayatta her şey olabilir de özellikle kalplerimize girip yerleşenlere bir mücevher özeniyle focus yapmamız gerekmez mi :) hem denizlerin dalgalanmadan durulmayacağı izahtan vareste değil mi.. tıpkı gönüllerin, hüzünden sonra huzura iltica etmesi gibi :)
‘’ kendini aşma’’ gayretin azımsanmayacak bir şey olsa da bu çaban egonla girdiği her savaşı kaybediyor :))) özgüvenini ezecek birine ihtiyacın olduğunu duydum da geldim :) ee benim de yeryüzündeki misyonum bu işte :P
ancak ilim ve takva cihetinden bizden üstün olanlara gıpta ile bakmak lazım gelir. onlar gibi olabilmek için amel eylemek, bu mümkün olamıyorsa en azından bunu arzulamak icab eder. hayat seviyesi (çok geniş anlamı ile düşünülmelidir) cihetinden de bizden geri olanları akıldan uzak tutmamak elzem olup, onların mütevziliği rehberimiz olmalıdır. nefesimize verdiğimiz 'leziz şekerler' geçici haz verip, tatmin duygusu sağlasa bile, aslında baltayı dizimize vurmaktan ibaret değilmidir ,ha dostum :)
Geçmiş zamanda başladık yazılmaya, şimdiki zamana yenildik.
Biz iki özne bir cümleye yetemedik.
İkimiz bir olup ta bir yükleme denk gelemedik.
Şimdi ayrı hikayelerin ayrı cümlelerinde, ayrı sevdaları taşıyoruz anlam
diye.
Nesne acı, yüklem ayrılık.
Sen ihanete eş anlam,
Ben kendi cümlesinde kaybolmuş gizli özne
İnsandır işte güler, ağlar..
coşun halleri de vardır, hüzünlü de.
yeter ki Allah, kişiliğine zeval vermesin, değerlerinden mahrum etmesin :)
kuytularda çürüyen de sınavını çürümekle vermiş oluyor işte.. ama belki sandığımız kadar zorlanmıyordur.
ağacı çiçeklerle bezeyen, her derde derman olan ona da bir kolaylık veriyordur mutlaka..
ama kuytulardakileri fark edemeyen gözler de sınıfta kalıyor ki ne acı,
aslında ‘’ ümitsizlik ‘’ dediğimiz şey de bir tercihtir belki :)
iyi de insan ümitsizliğe - melankoliye niye meyyaldir? . .
mazoşistmiyiz acaba ya da neden böyleyiz.:P
dram seviyoruz resmen, damar şarkıların çokça dinlenmesi de bundadır her hal :))
varlığımla anlamlanır varlığın..
‘’ben varsam ‘’ en güzeldir, bu günün ve yarının :))
İlk gençlik çağlarında hoşlandığı kızın ( erkeğin ) karşısında otururken , konuşurken, yemek yerken....
eli ayağı dolaşan neslin son temsilcisileriyiz her hal..
oysa yeni jenerasyon böyle mi ?
rahatlar, etraftakileri rahatsız edecek kadar rahatlar..
her ikisi de tamamen doğru değil gibime geliyor.. dozu tutturmak mühim mesele :Pp
bir de "kaybetmekten korkmamak" var.
Böylesi aslında daha özgüven ve huzur verici olanı ,ya da deli cesaretidir belki..
Kaybetmek mi ?
ne gam!
yitip tükenmiyor muyuz zaten.
iki kapılı bir handa gidiyoruz ya gündüz gece..
akıl sınırlarını zorlayan bir tutkuyla, kabına sığmayan bir derya olup , güneşe aşık adımlarla yürümeli insan..
hayatta her şey olabilir de özellikle kalplerimize girip yerleşenlere
bir mücevher özeniyle focus yapmamız gerekmez mi :)
hem denizlerin dalgalanmadan durulmayacağı izahtan vareste değil mi..
tıpkı gönüllerin, hüzünden sonra huzura iltica etmesi gibi :)
‘’ kendini aşma’’ gayretin azımsanmayacak bir şey olsa da bu çaban egonla girdiği her savaşı kaybediyor :)))
özgüvenini ezecek birine ihtiyacın olduğunu duydum da geldim :)
ee benim de yeryüzündeki misyonum bu işte :P
hee rüyalarda buRuşalım :))
ancak ilim ve takva cihetinden bizden üstün olanlara gıpta ile bakmak lazım gelir.
onlar gibi olabilmek için amel eylemek,
bu mümkün olamıyorsa en azından bunu arzulamak icab eder.
hayat seviyesi (çok geniş anlamı ile düşünülmelidir) cihetinden de bizden geri olanları
akıldan uzak tutmamak elzem olup, onların mütevziliği rehberimiz olmalıdır.
nefesimize verdiğimiz 'leziz şekerler' geçici haz verip, tatmin duygusu sağlasa bile, aslında baltayı dizimize vurmaktan ibaret değilmidir ,ha dostum :)