İnsanlar şimdiyi bilmeden eski hakkında da sadece okudukları ve duydukları kadarıyla o yer hakkında yorum yapıyorsa bunun adı 'safsata'dır.
Tunceli'nin insanı kin güden bir halk değildir... Görmeden konuşanlar, ancak yok olmaya mahkûm fikirlerinde gümülürler...
Sevecen ve son derece barıştan yana bir halka sahiptir...
Eğer Tunceli'ye gittiyseniz, gözlerinde bir yabancıyı gördükleri için 'kin' ile bakan insanlar varsa çevrenizde o insanlar dışarıdan getirilmiş 'yetiştirilme PKK'lılardır...
Hatta çoğu Türkiye sınırından sonradan geçirilmiş teröristlerdir...
Munzur'un suyundan içmedim.Ama Dersim'in, yüreğime bir ok misali saplanan türkülerini,ağıtlarını dinledikçe,dinledim ve anladım bir insan evladı olarak kahreden bir zulmün oraları nasıl hercümerç ettiğini.
Yüksek Seçim Kurulu kararının ulaşmasının ardından Tunceli’de savcılık beyaz eşya yardımıyla ilgili soruşturma başlattı
Ferit DEMİR- Muharrem KONTAZ
TUNCELİ - Tunceli Valiliği’nin yaklaşık 5 milyon lira tutan ve parasını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan karşılayıp dağıttığı beyaz eşya ve mobilya yardımıyla ilgili Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) kararının ulaşması üzerine Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Bu gelişmeyle birlikte sabah durdurulan dağıtım öğleden sonra yeniden devam ettirildi. Tunceli Vali Yardımcısı Oğuz Alp Çağlar'ın bayilerden alınan eşyalarda eksiklik bulunduğu gerekçesiyle durdurduklarını açıkladığı beyaz eşya dağıtımına, saat 15.00'de tekrar başlandı.
Tunceli Valiliği’nin kamuoyunda tartışmalara neden olan ve Yüksek Seçim Kurulu’nun yerel seçimler öncesinde yapılmamasını istediği ‘Her eve beyaz eşya’ kampanyası çerçevesinde, geçen perşembe günü beyaz eşya ve mobilya dağıtımına bugün sabah ara verildi. YSK’nın aldığı kararın uluşması üzerine Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, yardımlar konusunda soruşturma başlattı. Başsavcılık yetkilileri, konuyla ilgili daha önce başlatılan incelemenin ardından bugün soruşturma başlatıldığını söyledi.
Soruşturma kapsamında yardımların durdurulması yönünde bir durumun söz konusu olmadığını kaydeden yetkililer, “Soruşturma sonrasında suç unsuruna rastlanılması halinde eşyaların dağıtımının yasaklanmasına mahkemeler karar verecek” dedi.
VALİLİK DAĞITIMA BİR SÜRE ARA VERDİ
Tunceli Vali Yardımcısı ve Dağıtım Komisyonu Başkanı Oğuz Alp Çağlar, öğle saatlerinde yaptığı açıklamada beyaz eşya ve mobilya yardımının dağıtımına, bayilerden alıncak bazı beyaz eşyalarda eksiklik bulunduğu gerekçesiyle ara verdiklerini söyledi.
Vali Yardımcısı Çağlar, “Yardımlar bugün sabah saatlerinden itibaren geçici olarak durduruldu. Bayilerden aldığımız beyaz eşyaların bazıları eksikti, bu eksiklikleri gidermek için uğraşıyoruz. Eksiklikler giderildiği anda dağıtım tekrar başlayacak. Şu ana kadar Yüksek Seçim Kurulu, ya da başka bir kurumda dağıtımın durdurulması ile ilgili elimize hiçbir karar ulaşmamıştır” dedi.
YETERLİ EŞYA VAR İDDİASI
Tunceli Valiliği’nin beyaz eşya alımı konusunda anlaşma yaptığı bayilerden bazıları, yardımların durdurulmasına anlam veremediklerini söyledi.
Adının açıklanmasını istemeyen bir bayii, “Bizim elimizde valiliğin istediği yeterli beyaz eşya bulunuyor. Biz valiliğin talimatıyla eşyaları araçlarımızla mahalelere götürüp, muhtarlar aracılığıyla dağıtıyorduk. Ancak, bu sabah bize valilikten, ‘eşya dağıtmayın’ talimatı geldi. Biz de bunun üzerine dağıtımı durdurduk” dedi.
ÖĞLEDEN SONRA DAĞITIM TEKRAR BAŞLADI
Saat 15.00 sıralarında ise ihtiyaç sahiplerine beyaz eşya yardımı tekrar başladı. Alibaba Mahallesi Muhtarı Sakine Cevher'in elindeki listeye göre ihtiyaç sahiplerine buzdolabı, çamaşır makinası ve fırın dağıtımı yapıldı.
MUHTAR: SAVCI YARDIMLARIN PARTİYLE İLGİSİNİ SORDU
Cumhuriyet Savcılığı’na çağırılıp, bilgisine başvurulan Tunceli’nin Cumhuriyet Mahalesi Muhtarı Ali Rıza Güneş, savcının kendisine yardımların herhangi bir siyasi partiyle ilgisi olup olmadığı yönünde sorular sorduğunu söyledi.
Muhtar Güneş, savcının tanık olarak ifadesini aldığını belirterek, “Bir çok sorular soruldu. Yardım kararının ne zaman alındığı, yardımlara ne zaman başlandığı, siyasi partiyle ilişkisi olup olmadığını ve yardımları dağıttığımız kişilere ‘herhangi bir partiye oy vermelerini istediniz mi? ’ diye sordu. Ben de böyle talepte bulunmadığımızı, yardımların seçimler bir ilgisinin bulunmadığını anlattım” dedi. (dha)
Rivayet edilir ki, bugünkü Pertek ilçesine bagli Merkez Dorutay köyü yakinlarinda yasli bir zat yasarmis. O tarihlerde bunlarin, buralarin kumandani olan Alâeddin Pasa ordusu ile birlikte buralarin denetimini yaparken aksam olur ve Dorutay köyü yakinlarindaki sultan gölü mevkiinde geceyi geçirmeye karar verir. Çadirlar kurullur, yerlesme baslar. O sirada Sultan Alâeddin'in yanina gelen gözcülerden biri 'Sultanim su ileride çadira benzer bir sey ve içinde bir isik hüzmesi var ' der. Sultan Alâeddin de; gidin bkin bakalim. Kimler varsa gelip bana bilgi verin der. Iki tane atli asker bu çadirin yanina gönderilir. Askerler gelip bakarlar ki bir eski çadir ve bu çadirin içinde yasli bir zattan baska kimse yok. Askerler sorarlar: -Ihtiyar kimsin sen? burada ne isin var? ihtiyar: -Gördügünüz gibi bir ben-i Ademim, adim Sultan Hidir'dir der. Bir toprak güvecim, bir seccadem ve bir de atima yedirmek için bir miktar arpam var Askerler: -Biz Sultan Alâeddin'in askerleriyiz, seni sultanimiza götürmek istiyoruz, deyince bu defa ihtiyar, buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin. -Iyi ama gelecek olan koca bir sultan. Yaninda bir hayli vezir, vezirâzam ve kumandalari var. Bunlari oturtmak için halin bile yok. Hem kaldi ki koca ordu, gelince ekmek ister, as ister. Bunlari nasil agirlarsin? Iyisi mi biz seni oraya huzura götürelim. Ihtiyar:-Tanri misafiri umdugunu degil buldugunu yer. Yüce Allahin izini ile mahçup olmayiz. Buyursunlar gelsinler diye cevap verir. Askerler geri döner, durumu Sultan Alâeddin Keykubat'a anlatirlar. Alâeddin Keykubat da bu ihtiyari merak eder ve ertesi gün ihtiyari ziyare eder. Çadira gelir gelmez ihtiyar nezaketle sultani selâmlar ve altina seccadesini serer. Her gelen bu seccadeye oturur, fakat seccadenin bir kenari daima bos kalir. Sultan Alâeddin hayretler içinde kalir ve hayretini gizlemez, durumunu ögrenmek için seccadeye oturan vezir, kumandan ve askerlerine bir komutla 'Ayaga kalk' der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde küçücük bir seccade var. 'Otur' diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok. Herkes seccadenin üzerinde oturmus. Hayretler içinde kalirsa da sesini çikarmaz. Biraz sonra yasli adam topraktan yapilmis güvecin içerisinde bir miktar as oldugu halde Sultan Alâeddin'in önüne birakir. Sultan: -Baba erenler, bunu hangimiz yiyecegiz? Ihtiyar da; Sultanim Besmele ile baslayin yemeye insallah hepinize kadar yetecek vardir. Diye cevap verir. Sultan Alâeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye, küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenilir. Herkesin karni doyar. Fakat yemek bit türlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik'in(kuzu ve oglak derisinin tabaklanmis, kurutulmus ismi) içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görülür. Sultan Alâeddin bu zatin ermis ve keramet sahibi bir zat oldugunu anlar ve ona: -Sen burada yalniz basina yasli bir ihtiyar olarak zor yasarsin. Ben sana askerlerimin içerisinden akilli, dürüst, itaatkâr asker verecegim. Bunlar ölünceye kadar senin emrinde ve hizmetinde olacaklar, der, 3 veya 5 askeri ve bulundugu bölgeyi de vakif olarak kendisine birakir ve vedalasarak ayrilirlar. Rivayet olunur ki Sultan Alâeddin'in biraktigi 3 askerin isimleri Resul, Munzur ve Delil'dir. Bunlar yasli Sultan Hidir'in ölünceye kadar ona hürmet ve itaatte kusur etmezler. Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün güneyinde ve köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür, hayvanlarin yatak yeri yapilir. Bir süre sonra bir Cuma gecesinin sabahinda bir de bakarlar ki oradaki mezar bugünkü Dorutay(eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine gelmis ve buradaki ulu agacin altinda mekân kilmistir. Bilahare üzerine Selçuklu Sultani tarafindan bugünkü türbesi yapilmistir.
ELTİ HATUN TUNCELİ (DERSİM) BİR EFSANELER ŞEHRİ.....
Tunceli ili Mazgirt ilçesi merkezinde bulunan Elti Hatun Türbesi 14. yüzyıl eseri bir kümbettir. İçinde ikisi büyük, bir tanesi de küçük olmak üzere birbirine yapışık üç tane mezar bulunur. Mazgirt ilçesi ve yöresi uzun süre Akkoyunlular'ın idaresinde kalmıştır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanında bulunan kız kardeşi Elti Hatun hastalanır. Artık öleceğini tahmin eden kadın, kardeşi Uzun Hasan'a: Ben yılandan çok korkarım. Şayet ölürsem benim tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp tabutumu burada astır, diye vasiyette bulunur. Kardeşinin vefatından sonra isteğini yerinne getiren Uzun Hasan bugünkü Elti Hatun türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar. Rivayete göre ertesi gün kız kardeşinin mezarını ziyarete gelen Uzun Hasan türbenin kapısını açar açmaz kız kardeşinin tabutuna sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. Tanrı Buyruğuna karşı gelinmez. Mukadderata boyun eğmek lazımdır, diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirir ve toprağa defnettirir. Zincir hala kümbetin tavanından aşağı ucunda dört halkası ile sarkık durmakta, mezar da zincirin tam altında kümbetin ortasında yer almaktadır. Sekizgen şeklinde yapılan Elti Hatun Türbesi'nin yanında bir de çeşme olduğu söylenmekte ise de izine raslanmamıştır. Türbeye ait bilgileri içeren kitabenin restoresi sırasında muhafaza altına alınacağı kaydıyla ilgililer tarafından götürüldüğü söylenmektedir. Türbenin içerisinde bulunan iki büyük bir de küçük mezarın bir tanesinin Elti Hatun'a bir tanesinin Uzun Hasan'ın annesine, bir tanesinin de Uzun Hasan'ın yeğenine it olduğu rivayet edilmektedir.
Gelin Pınarı veya diğer adıyla Gençlik Şelalesi Nazimiye ilçesinin kuzeyinde, Nazimiye ilçesine 13 km. uzaklıktaki Dereova bucağının yanında bulunmaktadır. 30-40 m. yükseklikteki kayalardan sarkıtlar ve dikitler yaparak ince ince akan sular, alışılmış bir şelale görünümünün dışında buraya bir efsane havası vermektedirler. Yazın bunaltıcı sıcağında şelalenin 50 m. yakınına varıldığında bir anda bir anda sanki binlerce vantilatörün çalışarak meydana getirdiği bir serinlik insanın bedenini sarar. Kayalardan aşağıya iplik iplik akan suların gerek sesi, gerek serinliği ve gerekse manzarası görülmeye değer bir tabiat harikasıdır. Buranında kendisine özgü efsanesi şöyledir: Bu yörede yaşayan ailelerden birinin genç oğlu ile genç kızı evlendirilir. Yeni gelin yöre adetlerine göre belli bir süre evde kaldıktan sonra, bir gün kaynanası kendisine: -Hadi gelinim. Şu bakracı al. Sağım yerine getirilen hayvanlarınızı sağ ve sütü al getir, der. Gelin bakracı alır. Köyün diğer genç kızları, gelinleri gibi oda sağım yerine gelir ve kendine ait bütün sütlü hayvanları sağar, bakracını sütle doldurur. Ancak en son sağdığı kara keçi birden ayağını vurur. Süt dolu bakracı devirir, süt akar, gider. Gelin birden şaşırır, çok üzülür. Ağlamaya başlar. 'Daha yeni gelinim.Bana elinden iş gelmez, beceriksiz gelin diyecekler. Benimle alay edecekler diye sızlanır ve bir yandan da kara keçiye beddualar yağdırır. O sırada gelinin geciktiğini gören kaynana, yüksekçe bir yere çıkarak acele gelmesi için gelinine seslenir. Gelin mahcup ve üzgün bir şekilde, önündeki boş bakracı, boş götürmektense yaradana sığınarak yanındaki pınardan su ile doldurur ve ağzına da bir bez kapatıp, o şekilde getirip sepetin altına koyar. Bir müddet sonra sütü kaynatıp mayalamak için,bulunduğu yerden almaya gelen kaynana, bezi kaldırdığında bakracın içindeki su süt olmuştur. Bir kenarda durarak olanları üzüntü ile seyreden gelin, kendisini mahcup etmediği için Tanrıya şükreder. O gün, bugündür bu pınardan akan sular koyunlar sağılmaya başlandığında, süt renginde akarlar. Koyunların sütü kesilince de tekrar tabii rengine dönerler.
Hikayesinin anlatıldığı kendi ismini taşıyan halk şarkısı birçok çağdaş sanatçı ve grup tarafından yorumlanmıştır.
Dersim (Tunceli) yöresinde yaşadığı anlatılan Dersim aşiretlerinden Kureyşan aşiretine bağlı bir ermiştir.Asil adi Sah Haydar olmak üzere, Mahmud Hayrani'nin ogludur. Mahmud Hayrani ise Mevlana'nin bir müridi olarak taninmis bir kisiliktir. Haci Bektas-i Veli'yle akrabaligi oldugunu savunan bir kavimin 9. yada 11. atasidir. Soy seceresi bakimindan Hace Bektas ile ayni Imama cikar.
Mahmud Hayrani Zeve yakınlarında bulunan Zargovit tepesinde hayvanlari otlatmak için bir ev yapar. Burada hayvanlari ile mesgul olur. Kışın zemherinde keçilerinin gayet güzel beslendiklerini gören Seyyit Mahmud-i Hayrani 'Acaba sah Haydar bu kisin ortasinda bu hayvanlara ne yediriyor ki hayvanlar bu kadar güzel besleniyorlar. 'Diye merak eder ve sah Haydar ile hayvanlarin bulundugu yere gider. Bir de bakar ki sah Haydar elindeki çubugu hangi meşe agacina değdiriyorsa agaç hemen yeşeriyor.Taze süsleniyor,keçilerde bu filizlerden yiyerek besleniyor.
Seyyit Mahmud-i Hayrani durumu görünce sesini çikarmadan geri dönmek ister. Ancak o sirada bir keçi,bir kaç kez üst üste hapsirir. Şah Haydar da ne oldu Babam Dervis Mahmud'umu gördün ki bu kadar hapsirirsin, der ve arkasına baktığında babasının kendisine görünmeden gitmek istediğini görür.
Babasına bizzat ismi ile hitap ettiği için utanır mahcup olur.Mahcubiyetinden kaçıp halen Düzgün baba dağı olarak söylenen bir tepeye çıkar ve burada mekan tutar.(Rivayet olunur ki şah Haydar babasına ismen hitap ettiği için Mahcubiyetinden ötürü kaçtığı zaman ayağında kışın karda giyilen hedik veya lekan varmış.Bu hediklerle Zargovit'den Düzgün Baba tepesine kadar (takriben 5km) üç adım atmış bastığı her yerde hedikler taşa iz bırakmış ve bu izler hala durmaktadır.)
Bir iki gün eve gelmeyen Şah Haydar'ın annesi endişelenir. Durumunu öğrenmesi için babasına rica eder. O da yanındaki müritlerine gidin bakın bakalım bizim şah Haydar ne alemde? der.
Müritlerinden birkaç kişi bu 2500 m. yüksekliğindeki dağın tepesine çıkar Şah Haydar ile görüşürler. Durumun iyi olduğunu her hangi bir sorununun olmadığını öğrenirler ve tekrar Zeve'ye dönerler. Seyyid Mahmud-i Hayrani'ye durumu düzgündü merak edilecek herhangi bir şey yoktur.Selam ve hürmet eder ellerinizden öper derler. (Bu düzgündür sözü dilden dile dolaşır ve asıl adı Şah Haydar olan bu zat'a artık bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden bu güne Düzgün baba olarak söylenir.) Bugün de dahi halk şifa bulmak için Düzgün Baba'ya gider adaklar adar ve ziyaret eder
Kopuk bir yer...İnsanlarının her şeye muhalif olmaya koşullandığı ve bunu alışkanlık haline getirdiği yer...Muhakkak her şeye muhalifler...Düzene, devlete, türklere, sünnilere, kürtlere vs.
Biz Dersim desek de, yok etmeye, sindirmeye çalıştıkları Tunceli demek de ısrarcı. Bizim için yiğitliğin, namusun başkenti, onlar için isyancıların, bozguncuların memleketi. Yeryüzü harikası bir doğası, tüm çabalara rağmen kirlenmeyen insanları olan dünyada az rastlanır bir memleket
İnsanlar şimdiyi bilmeden eski hakkında da sadece okudukları ve duydukları kadarıyla o yer hakkında yorum yapıyorsa bunun adı 'safsata'dır.
Tunceli'nin insanı kin güden bir halk değildir... Görmeden konuşanlar, ancak yok olmaya mahkûm fikirlerinde gümülürler...
Sevecen ve son derece barıştan yana bir halka sahiptir...
Eğer Tunceli'ye gittiyseniz, gözlerinde bir yabancıyı gördükleri için 'kin' ile bakan insanlar varsa çevrenizde o insanlar dışarıdan getirilmiş 'yetiştirilme PKK'lılardır...
Hatta çoğu Türkiye sınırından sonradan geçirilmiş teröristlerdir...
Buna emin olabilirsiniz...
Munzur'un suyundan içmedim.Ama Dersim'in, yüreğime bir ok misali saplanan türkülerini,ağıtlarını dinledikçe,dinledim ve anladım bir insan evladı olarak kahreden bir zulmün oraları nasıl hercümerç ettiğini.
Erzincan'da yaşayan halkın kayda değer bir kısmı Tuncelili'dir...
Erzincan halkının büyük kısmı deprem, işsizlik... vs sebepleriyle memleketlerinden ayrılmışlardır.
Bunun için burada nüfus oranı terör gibi olaylardan dolayı Tunceli'den Erzincan' a gelen göçler ile dengelenmiştir...
Dersim,Munzur,Seyit Rıza ve Sezen Aksu, gecikmiş bir birlikteliğin coşkulu ve hüzünlü bir şölen gecesinde kucaklaştılar.
munzur görülmeye değer...
TUNCELİ HALKI SATILIK DEĞİLDİR! ! ...
Yüksek Seçim Kurulu kararının ulaşmasının ardından Tunceli’de savcılık beyaz eşya yardımıyla ilgili soruşturma başlattı
Ferit DEMİR- Muharrem KONTAZ
TUNCELİ - Tunceli Valiliği’nin yaklaşık 5 milyon lira tutan ve parasını Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan karşılayıp dağıttığı beyaz eşya ve mobilya yardımıyla ilgili Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) kararının ulaşması üzerine Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Bu gelişmeyle birlikte sabah durdurulan dağıtım öğleden sonra yeniden devam ettirildi. Tunceli Vali Yardımcısı Oğuz Alp Çağlar'ın bayilerden alınan eşyalarda eksiklik bulunduğu gerekçesiyle durdurduklarını açıkladığı beyaz eşya dağıtımına, saat 15.00'de tekrar başlandı.
Tunceli Valiliği’nin kamuoyunda tartışmalara neden olan ve Yüksek Seçim Kurulu’nun yerel seçimler öncesinde yapılmamasını istediği ‘Her eve beyaz eşya’ kampanyası çerçevesinde, geçen perşembe günü beyaz eşya ve mobilya dağıtımına bugün sabah ara verildi. YSK’nın aldığı kararın uluşması üzerine Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı, yardımlar konusunda soruşturma başlattı. Başsavcılık yetkilileri, konuyla ilgili daha önce başlatılan incelemenin ardından bugün soruşturma başlatıldığını söyledi.
Soruşturma kapsamında yardımların durdurulması yönünde bir durumun söz konusu olmadığını kaydeden yetkililer, “Soruşturma sonrasında suç unsuruna rastlanılması halinde eşyaların dağıtımının yasaklanmasına mahkemeler karar verecek” dedi.
VALİLİK DAĞITIMA BİR SÜRE ARA VERDİ
Tunceli Vali Yardımcısı ve Dağıtım Komisyonu Başkanı Oğuz Alp Çağlar, öğle saatlerinde yaptığı açıklamada beyaz eşya ve mobilya yardımının dağıtımına, bayilerden alıncak bazı beyaz eşyalarda eksiklik bulunduğu gerekçesiyle ara verdiklerini söyledi.
Vali Yardımcısı Çağlar, “Yardımlar bugün sabah saatlerinden itibaren geçici olarak durduruldu. Bayilerden aldığımız beyaz eşyaların bazıları eksikti, bu eksiklikleri gidermek için uğraşıyoruz. Eksiklikler giderildiği anda dağıtım tekrar başlayacak. Şu ana kadar Yüksek Seçim Kurulu, ya da başka bir kurumda dağıtımın durdurulması ile ilgili elimize hiçbir karar ulaşmamıştır” dedi.
YETERLİ EŞYA VAR İDDİASI
Tunceli Valiliği’nin beyaz eşya alımı konusunda anlaşma yaptığı bayilerden bazıları, yardımların durdurulmasına anlam veremediklerini söyledi.
Adının açıklanmasını istemeyen bir bayii, “Bizim elimizde valiliğin istediği yeterli beyaz eşya bulunuyor. Biz valiliğin talimatıyla eşyaları araçlarımızla mahalelere götürüp, muhtarlar aracılığıyla dağıtıyorduk. Ancak, bu sabah bize valilikten, ‘eşya dağıtmayın’ talimatı geldi. Biz de bunun üzerine dağıtımı durdurduk” dedi.
ÖĞLEDEN SONRA DAĞITIM TEKRAR BAŞLADI
Saat 15.00 sıralarında ise ihtiyaç sahiplerine beyaz eşya yardımı tekrar başladı. Alibaba Mahallesi Muhtarı Sakine Cevher'in elindeki listeye göre ihtiyaç sahiplerine buzdolabı, çamaşır makinası ve fırın dağıtımı yapıldı.
MUHTAR: SAVCI YARDIMLARIN PARTİYLE İLGİSİNİ SORDU
Cumhuriyet Savcılığı’na çağırılıp, bilgisine başvurulan Tunceli’nin Cumhuriyet Mahalesi Muhtarı Ali Rıza Güneş, savcının kendisine yardımların herhangi bir siyasi partiyle ilgisi olup olmadığı yönünde sorular sorduğunu söyledi.
Muhtar Güneş, savcının tanık olarak ifadesini aldığını belirterek, “Bir çok sorular soruldu. Yardım kararının ne zaman alındığı, yardımlara ne zaman başlandığı, siyasi partiyle ilişkisi olup olmadığını ve yardımları dağıttığımız kişilere ‘herhangi bir partiye oy vermelerini istediniz mi? ’ diye sordu. Ben de böyle talepte bulunmadığımızı, yardımların seçimler bir ilgisinin bulunmadığını anlattım” dedi. (dha)
RADİKAL GAZETESİ
Tunceli bana Ali Kur, u cagristiriyo.
SULTAN HİDİR TUNCELİ (DERSİM) EFSANELERİ.....
Rivayet edilir ki, bugünkü Pertek ilçesine bagli Merkez Dorutay köyü yakinlarinda yasli bir zat yasarmis. O tarihlerde bunlarin, buralarin kumandani olan Alâeddin Pasa ordusu ile birlikte buralarin denetimini yaparken aksam olur ve Dorutay köyü yakinlarindaki sultan gölü mevkiinde geceyi geçirmeye karar verir. Çadirlar kurullur, yerlesme baslar. O sirada Sultan Alâeddin'in yanina gelen gözcülerden biri 'Sultanim su ileride çadira benzer bir sey ve içinde bir isik hüzmesi var ' der. Sultan Alâeddin de; gidin bkin bakalim. Kimler varsa gelip bana bilgi verin der. Iki tane atli asker bu çadirin yanina gönderilir. Askerler gelip bakarlar ki bir eski çadir ve bu çadirin içinde yasli bir zattan baska kimse yok. Askerler sorarlar:
-Ihtiyar kimsin sen? burada ne isin var? ihtiyar:
-Gördügünüz gibi bir ben-i Ademim, adim Sultan Hidir'dir der. Bir toprak güvecim, bir seccadem ve bir de atima yedirmek için bir miktar arpam var Askerler:
-Biz Sultan Alâeddin'in askerleriyiz, seni sultanimiza götürmek istiyoruz, deyince bu defa ihtiyar, buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin.
-Iyi ama gelecek olan koca bir sultan. Yaninda bir hayli vezir, vezirâzam ve kumandalari var. Bunlari oturtmak için halin bile yok. Hem kaldi ki koca ordu, gelince ekmek ister, as ister. Bunlari nasil agirlarsin? Iyisi mi biz seni oraya huzura götürelim. Ihtiyar:-Tanri misafiri umdugunu degil buldugunu yer. Yüce Allahin izini ile mahçup olmayiz. Buyursunlar gelsinler diye cevap verir.
Askerler geri döner, durumu Sultan Alâeddin Keykubat'a anlatirlar. Alâeddin Keykubat da bu ihtiyari merak eder ve ertesi gün ihtiyari ziyare eder. Çadira gelir gelmez ihtiyar nezaketle sultani selâmlar ve altina seccadesini serer. Her gelen bu seccadeye oturur, fakat seccadenin bir kenari daima bos kalir. Sultan Alâeddin hayretler içinde kalir ve hayretini gizlemez, durumunu ögrenmek için seccadeye oturan vezir, kumandan ve askerlerine bir komutla 'Ayaga kalk' der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde küçücük bir seccade var. 'Otur' diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok. Herkes seccadenin üzerinde oturmus. Hayretler içinde kalirsa da sesini çikarmaz.
Biraz sonra yasli adam topraktan yapilmis güvecin içerisinde bir miktar as oldugu halde Sultan Alâeddin'in önüne birakir. Sultan:
-Baba erenler, bunu hangimiz yiyecegiz?
Ihtiyar da; Sultanim Besmele ile baslayin yemeye insallah hepinize kadar yetecek vardir. Diye cevap verir.
Sultan Alâeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye, küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenilir. Herkesin karni doyar. Fakat yemek bit türlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik'in(kuzu ve oglak derisinin tabaklanmis, kurutulmus ismi) içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görülür.
Sultan Alâeddin bu zatin ermis ve keramet sahibi bir zat oldugunu anlar ve ona: -Sen burada yalniz basina yasli bir ihtiyar olarak zor yasarsin. Ben sana askerlerimin içerisinden akilli, dürüst, itaatkâr asker verecegim. Bunlar ölünceye kadar senin emrinde ve hizmetinde olacaklar, der, 3 veya 5 askeri ve bulundugu bölgeyi de vakif olarak kendisine birakir ve vedalasarak ayrilirlar.
Rivayet olunur ki Sultan Alâeddin'in biraktigi 3 askerin isimleri Resul, Munzur ve Delil'dir. Bunlar yasli Sultan Hidir'in ölünceye kadar ona hürmet ve itaatte kusur etmezler. Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün güneyinde ve köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür, hayvanlarin yatak yeri yapilir.
Bir süre sonra bir Cuma gecesinin sabahinda bir de bakarlar ki oradaki mezar bugünkü Dorutay(eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine gelmis ve buradaki ulu agacin altinda mekân kilmistir. Bilahare üzerine Selçuklu Sultani tarafindan bugünkü türbesi yapilmistir.
[email protected]
ELTİ HATUN TUNCELİ (DERSİM) BİR EFSANELER ŞEHRİ.....
Tunceli ili Mazgirt ilçesi merkezinde bulunan Elti Hatun Türbesi 14. yüzyıl eseri bir kümbettir. İçinde ikisi büyük, bir tanesi de küçük olmak üzere birbirine yapışık üç tane mezar bulunur. Mazgirt ilçesi ve yöresi uzun süre Akkoyunlular'ın idaresinde kalmıştır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanında bulunan kız kardeşi Elti Hatun hastalanır. Artık öleceğini tahmin eden kadın, kardeşi Uzun Hasan'a: Ben yılandan çok korkarım. Şayet ölürsem benim tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp tabutumu burada astır, diye vasiyette bulunur. Kardeşinin vefatından sonra isteğini yerinne getiren Uzun Hasan bugünkü Elti Hatun türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar.
Rivayete göre ertesi gün kız kardeşinin mezarını ziyarete gelen Uzun Hasan türbenin kapısını açar açmaz kız kardeşinin tabutuna sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. Tanrı Buyruğuna karşı gelinmez. Mukadderata boyun eğmek lazımdır, diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirir ve toprağa defnettirir. Zincir hala kümbetin tavanından aşağı ucunda dört halkası ile sarkık durmakta, mezar da zincirin tam altında kümbetin ortasında yer almaktadır. Sekizgen şeklinde yapılan Elti Hatun Türbesi'nin yanında bir de çeşme olduğu söylenmekte ise de izine raslanmamıştır.
Türbeye ait bilgileri içeren kitabenin restoresi sırasında muhafaza altına alınacağı kaydıyla ilgililer tarafından götürüldüğü söylenmektedir.
Türbenin içerisinde bulunan iki büyük bir de küçük mezarın bir tanesinin Elti Hatun'a bir tanesinin Uzun Hasan'ın annesine, bir tanesinin de Uzun Hasan'ın yeğenine it olduğu rivayet edilmektedir.
PATİ[email protected]
GELİN PINARI EFSANESİ TUNCELİ (DERSİM) EFSANELER ŞEHRİ...
Gelin Pınarı veya diğer adıyla Gençlik Şelalesi Nazimiye ilçesinin kuzeyinde, Nazimiye ilçesine 13 km. uzaklıktaki Dereova bucağının yanında bulunmaktadır. 30-40 m. yükseklikteki kayalardan sarkıtlar ve dikitler yaparak ince ince akan sular, alışılmış bir şelale görünümünün dışında buraya bir efsane havası vermektedirler. Yazın bunaltıcı sıcağında şelalenin 50 m. yakınına varıldığında bir anda bir anda sanki binlerce vantilatörün çalışarak meydana getirdiği bir serinlik insanın bedenini sarar. Kayalardan aşağıya iplik iplik akan suların gerek sesi, gerek serinliği ve gerekse manzarası görülmeye değer bir tabiat harikasıdır. Buranında kendisine özgü efsanesi şöyledir:
Bu yörede yaşayan ailelerden birinin genç oğlu ile genç kızı evlendirilir. Yeni gelin yöre adetlerine göre belli bir süre evde kaldıktan sonra, bir gün kaynanası kendisine:
-Hadi gelinim. Şu bakracı al. Sağım yerine getirilen hayvanlarınızı sağ ve sütü al getir, der.
Gelin bakracı alır. Köyün diğer genç kızları, gelinleri gibi oda sağım yerine gelir ve kendine ait bütün sütlü hayvanları sağar, bakracını sütle doldurur. Ancak en son sağdığı kara keçi birden ayağını vurur. Süt dolu bakracı devirir, süt akar, gider. Gelin birden şaşırır, çok üzülür. Ağlamaya başlar. 'Daha yeni gelinim.Bana elinden iş gelmez, beceriksiz gelin diyecekler. Benimle alay edecekler diye sızlanır ve bir yandan da kara keçiye beddualar yağdırır. O sırada gelinin geciktiğini gören kaynana, yüksekçe bir yere çıkarak acele gelmesi için gelinine seslenir. Gelin mahcup ve üzgün bir şekilde, önündeki boş bakracı, boş götürmektense yaradana sığınarak yanındaki pınardan su ile doldurur ve ağzına da bir bez kapatıp, o şekilde getirip sepetin altına koyar. Bir müddet sonra sütü kaynatıp mayalamak için,bulunduğu yerden almaya gelen kaynana, bezi kaldırdığında bakracın içindeki su süt olmuştur. Bir kenarda durarak olanları üzüntü ile seyreden gelin, kendisini mahcup etmediği için Tanrıya şükreder. O gün, bugündür bu pınardan akan sular koyunlar sağılmaya başlandığında, süt renginde akarlar. Koyunların sütü kesilince de tekrar tabii rengine dönerler.
PATİ[email protected]
DUZGUN BAWO (DÜZGÜN BABA)
Hikayesinin anlatıldığı kendi ismini taşıyan halk şarkısı birçok çağdaş sanatçı ve grup tarafından yorumlanmıştır.
Dersim (Tunceli) yöresinde yaşadığı anlatılan Dersim aşiretlerinden Kureyşan aşiretine bağlı bir ermiştir.Asil adi Sah Haydar olmak üzere, Mahmud Hayrani'nin ogludur. Mahmud Hayrani ise Mevlana'nin bir müridi olarak taninmis bir kisiliktir. Haci Bektas-i Veli'yle akrabaligi oldugunu savunan bir kavimin 9. yada 11. atasidir. Soy seceresi bakimindan Hace Bektas ile ayni Imama cikar.
Mahmud Hayrani Zeve yakınlarında bulunan Zargovit tepesinde hayvanlari otlatmak için bir ev yapar. Burada hayvanlari ile mesgul olur. Kışın zemherinde keçilerinin gayet güzel beslendiklerini gören Seyyit Mahmud-i Hayrani 'Acaba sah Haydar bu kisin ortasinda bu hayvanlara ne yediriyor ki hayvanlar bu kadar güzel besleniyorlar. 'Diye merak eder ve sah Haydar ile hayvanlarin bulundugu yere gider. Bir de bakar ki sah Haydar elindeki çubugu hangi meşe agacina değdiriyorsa agaç hemen yeşeriyor.Taze süsleniyor,keçilerde bu filizlerden yiyerek besleniyor.
Seyyit Mahmud-i Hayrani durumu görünce sesini çikarmadan geri dönmek ister. Ancak o sirada bir keçi,bir kaç kez üst üste hapsirir. Şah Haydar da ne oldu Babam Dervis Mahmud'umu gördün ki bu kadar hapsirirsin, der ve arkasına baktığında babasının kendisine görünmeden gitmek istediğini görür.
Babasına bizzat ismi ile hitap ettiği için utanır mahcup olur.Mahcubiyetinden kaçıp halen Düzgün baba dağı olarak söylenen bir tepeye çıkar ve burada mekan tutar.(Rivayet olunur ki şah Haydar babasına ismen hitap ettiği için Mahcubiyetinden ötürü kaçtığı zaman ayağında kışın karda giyilen hedik veya lekan varmış.Bu hediklerle Zargovit'den Düzgün Baba tepesine kadar (takriben 5km) üç adım atmış bastığı her yerde hedikler taşa iz bırakmış ve bu izler hala durmaktadır.)
Bir iki gün eve gelmeyen Şah Haydar'ın annesi endişelenir. Durumunu öğrenmesi için babasına rica eder. O da yanındaki müritlerine gidin bakın bakalım bizim şah Haydar ne alemde? der.
Müritlerinden birkaç kişi bu 2500 m. yüksekliğindeki dağın tepesine çıkar Şah Haydar ile görüşürler. Durumun iyi olduğunu her hangi bir sorununun olmadığını öğrenirler ve tekrar Zeve'ye dönerler. Seyyid Mahmud-i Hayrani'ye durumu düzgündü merak edilecek herhangi bir şey yoktur.Selam ve hürmet eder ellerinizden öper derler. (Bu düzgündür sözü dilden dile dolaşır ve asıl adı Şah Haydar olan bu zat'a artık bir süre sonra Düzgün Baba olarak bir isim atfedilir. O günden bu güne Düzgün baba olarak söylenir.) Bugün de dahi halk şifa bulmak için Düzgün Baba'ya gider adaklar adar ve ziyaret eder
[email protected]
Bir şey yuvası ama burda söylenmez.Kanın durmadığı yer
bağrında munzurun doğduğu,insanlarınıN kendisine aşık olduğu DERSİM
amed gibi sevdiğim yüreğimde sevgisini hiç eksik etmediğimgüzel welat
'Sınırda biryerde olsaydı bir kadeh rakıya değişirdim' Mustafa Kemal ATATÜRK
Kopuk bir yer...İnsanlarının her şeye muhalif olmaya koşullandığı ve bunu alışkanlık haline getirdiği yer...Muhakkak her şeye muhalifler...Düzene, devlete, türklere, sünnilere, kürtlere vs.
Biz Dersim desek de, yok etmeye, sindirmeye çalıştıkları Tunceli demek de ısrarcı. Bizim için yiğitliğin, namusun başkenti, onlar için isyancıların, bozguncuların memleketi. Yeryüzü harikası bir doğası, tüm çabalara rağmen kirlenmeyen insanları olan dünyada az rastlanır bir memleket
DÊRSİM.BAJARÊ SERHÎLDAN.MUNZUR DAĞİ,MUNZUR ÇAYI VE VADİSİ İLE ÖZGÜRLÜĞÜN BAŞKENTİ.İKİNCİ WELATÊ MİN.SEYİT RIZA'NİN MEMLEKTİ.DAĞLARİNA ÇİKİP 'BİJİ BİRATİYA GELAN' DİYE BAĞİRASİM GELDİĞİ BAJAR.DÊRSİM ANLATİLMAZ YAŞANİR.ONUN GİBİ MÜKEMMEL SERHİLDANÎ BİR KENTİ ANLATACAK BİR SÖZ BULAMİYORUM.MUTLAKA GİDİLİP GEZİLMELİ.
velate mın ülkemm yurdum türkiyenın en guzel yeri
dersim
gerçek adı 'Dérsim' dir.
Alevi yurdu.
Kürt memleketi.
Muteşem bir doğası var.
ben genelde ordan sesleniyorum :)