Doğal taşları çok seviyorum. Özellikle onları doğada araması, bulması ayrı bir eğlenceli oluyor. Hepsinin kendine göre ayrı bir güzelliği ve özelliği var. Özellikle içinden ışık geçenler daha çok ilgimi çekiyor. Işık altında yeşil, sarı,turuncu, kırmızı gibi renkleri gözlemlemek beni sevindiriyor. Güzelliklerine hayran kalıyorum. Bu konuda bir çok kitap ve video var. Doğal taşlar ile ilgili bilgimi arttırmaktan, videolarda onları doğada arayıp bulan insanları izlemekten keyif alıyorum. Burada benim için eğlenceli olan ve önemli olan aramak, bulmak, keşfetmek, öğrenmek, iyi hissetmek ve keyifli vakit geçirmek. :))
Deniz kenarlarında çok güzel taşlar bulmak mümkün ancak dağlarda, derelerde de çok güzel taşlar bulunuyor. Dağ, dere, tepe dolaşmaya çıkmak lazım. Şehirde yaşayan insanlar olarak doğayla daha çok bağ kurmaya, daha çok doğada olmaya ihtiyacımız var diye düşünüyorum. :) Tüm bu güzellikleri yarattığı için, bizlere de onları görmeyi, fark etmeyi nasip ettiği için Allah'a şükürler olsun.
Sembol kendini mezarlarda yaratır, ölüler artık çabalamaz, onlar artık zaman değil, mekandır, kalmaya devam eden bir geleceğe doğru olgunlaşmayan bir şey ve bir nedenle, yaşayanların uyanık bilincinde ölünün nasıl yansıtıldığını ifade eden taş, ebedi taştır, faustçu ruh, bedensel sonu takip edecek bir ölümsüzlük, sonsuz uzamda bir tür evlilik arar ve taşı gütik itme sisteminde, kilise müziği ardışıkları gibi, sonunda bir öz genişlemenin içkin derinlik ve yükseklik enerjisinden başka görünür bir şey kalmayana kadar, halbuki mısır da ruh, sonunda yargıç huzuruna çıkmak üzere dar ve amansızca bir yaşam yolunda ilerliyor olarak görüyordu,, insan işte bu sembolizmin taş kısmıyla, ilişkiye girmek için hareket etmeli ve böylece kendisi de bir yaşam sembolü haline gelmelidir, - Yol - hem kaderi, hem de üçüncü boyutu ifade eder..
Osvald SPENGLER, Alman Tarihçi, Düşünür, Bu kitap yazıldığında 20 lerde ikinci sevkiyat da yaklaşıyordu, Kitleleri yüceltmemin tehlikelerine dikkat çekerek, çünkü yol gititiğimz değildi biz ordan dönüyorduk, Arend, bu rüzgan antik çağlardan esiyordu der ikinci kırımdan sonra, Hocas Heideggeri vefatında konuşurken, binlerce yıl önce Parmenides, kalabalıklar için yönsüzce savrulurlar diyordu zaten, ve savruldular sonunda, şimdi yenisi sırada, bakalım.
Taştayım diyor Nietzsche, çünkü Taşta yansıyan ben sayesinde nesne de yaşama dahil oluyor, varlık hakkı kazanıyor, yani benim varlığım onu da yaşanır kılıyor, Berkeley de bunu algılayan yoksa, madde yoktur diyor, daha önce tespitle, yani Şeyh Galibin, - Hoşça bak zatına zübdei Alemsin sen - dediği kavram, yani alemlerin göz bebeği, ondan bu süresizlik içinde beliren bölgede, sınavla kovulduğun yere geri kabul almak için sınavdan geçiriliyorsun, oyunun ölçüleriyle, oyuna da gelebilirsin, oyunun başrolune de sahip olursun, sorun burda ona layık ne yapabileceğinde, bütün engellemeler, tuzaklar, ve şaşırtmacılara rağmen, yani boşuna gelmedin buraya, bir amacın var ve her şey sana bağlı, ya havlu atacaksın, ya da bu maratonu alnının akıyla tamamlayacaksın, ondan sık dedelerimize vurgu yapıyorum, kim tatlı canını ortaya atar, başarmak için, hele modern de artık kavramlar iyice yıpranmışken bilerek hazırlanan ortam da, aynını yapabilecekler aranıyor, bu kez çok daha fazla aday var, ve artık çok daha zor, yani eğlencenin dozu arttı.
ah; aşk…, yüreklerimizin buzulunda, kızakla kayan bir çocuğun, hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,
ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve, şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince..., ki ayrılık, yüzümün atlasına sinen, çam kokusu ile, kar tebessümleriydi…,
bu son sözümüz olsun varsın, tamam dedik, bitsin…, söz verelim peki, orta mescid kıraathanesinin, ikramı kabul görmez bir fincan kahvesinin hatırsızlığına…,
peki ve bir peki daha, öyle duruyorum karşında, tamamlanmamış bir sapak çayevi heykeli gibi, öyle duruyorum, taş kesilmiş bir taş bağırlı gibi,
Berkeley in ikinci sağlaması, taşın varlık kazanma hakkını canlılık sağlıyor, Novalisin bir mistik olarak çok genç yaşta söylediği gibi bilimsel kafanın işi değil bu, aşkınlık mantığı başka türlü işliyor, bilimsel mantık Gödel gibi, sadece zehirlenerek ölebileceğini düşünebiliyor, aristo dan beri ender raslanan bir mantıkçı zihin böyleyken, hangisi daha güvenilir, Novalis mi nerdeyse çocuk yaşta, nasıl oluyorsa, yoksa yetmişine gelmiş Gödel mi, ben gene de sizin yeriniz de olsam Celal Hocamızdan şaşmam, bize yer açılır, tarih boyunca nerdeyse 100 milyar, az mı.
Taşta bir görüntü uyuklar, görüntülerimin görüntüsü. - Nietzsche.
Yani Berkeley i doğruluyor, ancak benim görüntülerim orda ve gerçek madde benim, taş sadece geçiçi, test mekanımın maddesi, ben devam edicem, edebilirsem, taş zaten hayal olduğu için silinecek görünümden. 1883 -1884 yılında Nietzsche nerde olduğunu kendi bile bilmiyor, - benim 2004, 2005 lerim gibi - ayrıntılı Karl Jaspersin kitabında, bu konunun iyi bir uzmanı ve Psikiyatr-Filozof, herhangi biri denemez, Türkçede var. İyi bir fizikçi kuantum bilgisayarından öteye taşır, ekonomi de para basar o da artık onların uzmanlığı, Türkçe şiir yabana atılmaz.
Bu aralar doğadaki doğal taşlar ile ilgileniyorum. Onları öğreniyorum. Yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum. Çok çeşitli ve güzeller. Bir sürü güzel taş topladım. Onları izlemek keyif veriyor. Muhteşemler. Allah'ım ne kadar güzel yaratmışsın diyorum. İçim sevinç doluyor. Özellikle içinden ışık geçirenleri ışık altında bakınca çok güzel, etkileyici gözüküyorlar. Parlak beyazlar, sarılar, turuncular, pembeler, kırmızılar, yeşiller. Adeta bir renk cümbüşü. Doğayı, doğada olmayı seviyorum. İnsan pozitif enerji ile doluyor. :))
Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.
Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu: Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu?
”Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. “Lütfen, amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti. “abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.”
Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu: “Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır. Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı.
Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi. Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:
Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağın kadar hızlı geçme. Yaratıcı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.
nietsrche insan nasıl taşlaşmalı sorusuna verdiği yanıt gibi yavaş yavaş sertleşmeli bi mücehver gibi ve sonunda sessiz ve sonsuzluğun sevincinde yatıp kalkmalı
İslamiyet öncesi arap toplumlarında da görülmekle beraber, daha çok teknoloji, sanayi devi japon'ların değer verdiği bir şeydir. Taşlar ve bakımları hakkında herşeyi onlardan öğrenebilirsiniz.
Doğal taşları çok seviyorum. Özellikle onları doğada araması,
bulması ayrı bir eğlenceli oluyor. Hepsinin kendine göre ayrı bir güzelliği
ve özelliği var. Özellikle içinden ışık geçenler daha çok ilgimi çekiyor.
Işık altında yeşil, sarı,turuncu, kırmızı gibi renkleri gözlemlemek beni sevindiriyor.
Güzelliklerine hayran kalıyorum. Bu konuda bir çok kitap ve video var.
Doğal taşlar ile ilgili bilgimi arttırmaktan, videolarda onları doğada arayıp bulan
insanları izlemekten keyif alıyorum. Burada benim için eğlenceli olan ve
önemli olan aramak, bulmak, keşfetmek, öğrenmek, iyi hissetmek
ve keyifli vakit geçirmek. :))
Deniz kenarlarında çok güzel taşlar bulmak mümkün
ancak dağlarda, derelerde de çok güzel taşlar bulunuyor.
Dağ, dere, tepe dolaşmaya çıkmak lazım.
Şehirde yaşayan insanlar olarak doğayla daha çok bağ kurmaya,
daha çok doğada olmaya ihtiyacımız var diye düşünüyorum. :)
Tüm bu güzellikleri yarattığı için, bizlere de onları görmeyi,
fark etmeyi nasip ettiği için Allah'a şükürler olsun.
Sembol kendini mezarlarda yaratır, ölüler artık çabalamaz, onlar artık zaman değil, mekandır, kalmaya devam
eden bir geleceğe doğru olgunlaşmayan bir şey ve bir nedenle, yaşayanların uyanık bilincinde ölünün nasıl
yansıtıldığını ifade eden taş, ebedi taştır, faustçu ruh, bedensel sonu takip edecek bir ölümsüzlük, sonsuz uzamda bir tür evlilik arar ve taşı gütik itme sisteminde, kilise müziği ardışıkları gibi, sonunda bir öz genişlemenin içkin derinlik ve yükseklik enerjisinden başka görünür bir şey kalmayana kadar, halbuki mısır da ruh, sonunda yargıç huzuruna çıkmak üzere dar ve amansızca bir yaşam yolunda ilerliyor olarak görüyordu,, insan işte bu sembolizmin taş kısmıyla, ilişkiye girmek için hareket etmeli ve böylece kendisi de bir yaşam sembolü haline gelmelidir, - Yol - hem kaderi, hem de üçüncü boyutu ifade eder..
Osvald SPENGLER, Alman Tarihçi, Düşünür, Bu kitap yazıldığında 20 lerde ikinci sevkiyat da yaklaşıyordu,
Kitleleri yüceltmemin tehlikelerine dikkat çekerek, çünkü yol gititiğimz değildi biz ordan dönüyorduk, Arend,
bu rüzgan antik çağlardan esiyordu der ikinci kırımdan sonra, Hocas Heideggeri vefatında konuşurken,
binlerce yıl önce Parmenides, kalabalıklar için yönsüzce savrulurlar diyordu zaten, ve savruldular sonunda,
şimdi yenisi sırada, bakalım.
I.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin
Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin
Anne seninle bağrın döğer gider mi acı
Hanidir Ferhad'dan aldığın ders taş senin
Sen de mi taşla bir oldun ey sevgili
İşitmez oldun beni kalbin taşdan taş senin
Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
Bana güldür çiçektir attığın her taş senin
Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin
Deprem değildir dağı ve beni sarsan
Bir bakışın komaz taş üstünde taş senin
Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin
II.
Taş taş değil bağrındır taş senin
Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin
Ülkendir taş ve beton bu yanlışkent
Her gün bir yanın biraz daha taş senin
Taş alanlarıdır taş insanları taşır bir
Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin
Uygarlığı taşla taşımak çağlar üzre
Kolların bu denli güçlü müdür senin
Bir taş devridir ama bağışla beni
Niçin bunca geldim üstüne ey taş senin
Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin
Ölüm bir kasırgadır çevirir seni beni
Nedir kucağında kocaman taş senin
III.
Bir bir yürürlükten kaldırılıp çürümüş devrimleri
En gürbüz bir devrimi dikmek yerine taş senin
Nereye koysam seni söyle ey yüreğim
Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin
Osman Sarı
Taştayım diyor Nietzsche, çünkü Taşta yansıyan ben sayesinde nesne de yaşama dahil oluyor, varlık hakkı kazanıyor, yani benim varlığım onu da yaşanır kılıyor, Berkeley de bunu algılayan yoksa, madde yoktur diyor, daha önce tespitle, yani Şeyh Galibin, - Hoşça bak zatına zübdei Alemsin sen - dediği kavram, yani alemlerin göz bebeği, ondan bu süresizlik içinde beliren bölgede, sınavla kovulduğun yere geri kabul almak için sınavdan geçiriliyorsun, oyunun ölçüleriyle, oyuna da gelebilirsin, oyunun başrolune de sahip olursun, sorun burda ona layık ne yapabileceğinde, bütün engellemeler, tuzaklar, ve şaşırtmacılara rağmen, yani boşuna gelmedin buraya, bir amacın var ve her şey sana bağlı, ya havlu atacaksın, ya da bu maratonu alnının akıyla tamamlayacaksın, ondan sık dedelerimize vurgu yapıyorum, kim tatlı canını ortaya atar, başarmak için, hele modern de artık kavramlar iyice yıpranmışken bilerek hazırlanan ortam da, aynını yapabilecekler aranıyor, bu kez çok daha fazla aday var, ve artık çok daha zor, yani eğlencenin dozu arttı.
ah;
aşk…,
yüreklerimizin buzulunda,
kızakla kayan bir çocuğun,
hırkasına sakladığı çekiç ile kırmasıydı buzu…,
ve kulaç attık farklı iklimlerin soğuğuna ve,
şimdi titriyoruz tir\tir, ayrılık deyince...,
ki ayrılık,
yüzümün atlasına sinen,
çam kokusu ile,
kar tebessümleriydi…,
bu son sözümüz olsun varsın,
tamam dedik,
bitsin…,
söz verelim peki,
orta mescid kıraathanesinin,
ikramı kabul görmez bir fincan kahvesinin hatırsızlığına…,
peki ve bir peki daha,
öyle duruyorum karşında,
tamamlanmamış bir sapak çayevi heykeli gibi,
öyle duruyorum,
taş kesilmiş bir taş bağırlı gibi,
Taş taşlığını biz de anlamalı. - gökhan, 2004
Berkeley in ikinci sağlaması, taşın varlık kazanma hakkını canlılık sağlıyor, Novalisin bir mistik olarak çok genç yaşta söylediği gibi bilimsel kafanın işi değil bu, aşkınlık mantığı başka türlü işliyor, bilimsel mantık Gödel gibi, sadece zehirlenerek ölebileceğini düşünebiliyor, aristo dan beri ender raslanan bir mantıkçı zihin böyleyken, hangisi daha güvenilir, Novalis mi nerdeyse çocuk yaşta, nasıl oluyorsa, yoksa yetmişine gelmiş Gödel mi, ben gene de sizin yeriniz de olsam Celal Hocamızdan şaşmam, bize yer açılır, tarih boyunca nerdeyse 100 milyar, az mı.
Taşta bir görüntü uyuklar, görüntülerimin görüntüsü. - Nietzsche.
Yani Berkeley i doğruluyor, ancak benim görüntülerim orda ve gerçek madde benim, taş sadece geçiçi, test mekanımın maddesi, ben devam edicem, edebilirsem, taş zaten hayal olduğu için silinecek görünümden.
1883 -1884 yılında Nietzsche nerde olduğunu kendi bile bilmiyor, - benim 2004, 2005 lerim gibi - ayrıntılı Karl Jaspersin kitabında, bu konunun iyi bir uzmanı ve Psikiyatr-Filozof, herhangi biri denemez, Türkçede var. İyi bir fizikçi kuantum bilgisayarından öteye taşır, ekonomi de para basar o da artık onların uzmanlığı, Türkçe şiir yabana atılmaz.
Bu aralar doğadaki doğal taşlar ile ilgileniyorum. Onları öğreniyorum. Yeni şeyler öğrenmeyi seviyorum. Çok çeşitli ve güzeller. Bir sürü güzel taş topladım. Onları izlemek keyif veriyor. Muhteşemler. Allah'ım ne kadar güzel yaratmışsın diyorum. İçim sevinç doluyor. Özellikle içinden ışık geçirenleri ışık altında bakınca çok güzel, etkileyici gözüküyorlar. Parlak beyazlar, sarılar, turuncular, pembeler, kırmızılar, yeşiller. Adeta bir renk cümbüşü. Doğayı, doğada olmayı seviyorum. İnsan pozitif enerji ile doluyor. :))
Attığınız her küçük taş,bir gün size kaya parçası olarak geri dönebilir.
' Kim günahsızsa o taş atsın'H.z İsa
Bu söz dizginler her zaman öfkelerimi...
bir taş gelip oturdu kalbimin üzerine...eziyor biriktirdiklerimi...
sonun başlangıcı mı demeli...yolun sonu mu..bir bilsem...
Efendim..
Bilirsiniz elbet..Taşların dahî kaderde/n hissesi vardır..
Taifte taş olmak başka..
Kâbede başkacadır..
Yâr gerdanında olanlar cennet taşları mıdır..?
..
Derinin rengini değiştiren taşlar:W
Taşın Hikayesi
Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.
Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu: Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu?
”Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. “Lütfen, amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti. “abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.”
Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu: “Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.
Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı.
Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.
Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı:
Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağın kadar hızlı geçme.
Yaratıcı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.
Fısıltıyı dinle… veya taşı bekle.
Seçim senin.
böyle emretti melekler
böyle emretti yaradan
bir taşa verdim adımı
adsız girdim bu kapıdan...................
dünün yakan sıcak magması
bugünün soğuk başyaran nesnesi
ve
yarının elde ufalanabilen toprağı..
Agır bir kütledir
Bakınız; Kartaltepe'den Sarıgri ye atılan can yakıcı nesne :))
bir taş da ben yuvarladım uçuruma.
Ben çakıl taşıyım; küçük
Ben kaldırım taşıyım; yorgun
Ben sabır taşıyım; pare pare
Ve ben!
Ah! mezar taşıyım; ne çare....
se@y kadar başına taş düşsün emi...........................? .
erol...
MEHMET ALAGAŞ IN BİR KİTABI
nietsrche
insan nasıl taşlaşmalı sorusuna verdiği yanıt gibi
yavaş yavaş sertleşmeli bi mücehver gibi
ve sonunda sessiz ve sonsuzluğun sevincinde yatıp kalkmalı
yuh ağır ol yarmayı niyet etmişsin parçalandı
unufak oldu....
msjı kaptım. rpş hnm...
İslamiyet öncesi arap toplumlarında da görülmekle beraber, daha çok teknoloji, sanayi devi japon'ların değer verdiği bir şeydir. Taşlar ve bakımları hakkında herşeyi onlardan öğrenebilirsiniz.