Kültür Sanat Edebiyat Şiir

serbest kürsü sizce ne demek, serbest kürsü size neyi çağrıştırıyor?

serbest kürsü terimi Seu Kuyt tarafından tarihinde eklendi

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    sahabe ne demek?önce onu öğrenelim istersen ,peygamber efendimizin sohbetinde bulunmuş kimseye sahabe denir. ikincisi hileyi meslek haline getirdiği falan yok iştigal kelimesi meslek uğraş anlamına gelir ki kullandığın kelimenin abartılı ve kasıtlı olduğunu düşünmemek elde değil.
    peygamber efendimize olan saygıdan dolayı biz onun sohbetinde bulunma şerefine nail olduğundan dolayı hazret diyoruz.bu şeref dahi şu zamanda yasayan kimsede sen de dahi yok.
    son olarak peygamber efendimizin öğüt ve nasihatleri sahabelerime dil uzatmayın notu bizim için değerli ve önemlidir.

  • Hay Mat Los
    Hay Mat Los

    Anladık boncuklu deli İbrahim’in torunusun ...

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    Osmanlıya hakareti meslek haline getiren zihniyetin tam karşısındayım.Elhamdülillah.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    devlet erkanının cenaze namazın da dahi bulunmasını dava konusu yapan zihniyetin tam karşısındayım.(add)
    köylüye efendi markasını verip ancak köylülerin şüphesiz bir şekilde itibar ve ittiba ettiği dini isslama beyni sulanmış hafızların dini diyen zihniyetin tam karşısındayım.Elhammdülillah.

  • Hay Mat Los
    Hay Mat Los

    Bekri Mustafa yoksul bir Mahallede bir caminin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut vardır. Fakat namazı kıldıracak imam ortada yoktur. Cemaatin beklemekten canı sıkılır. Ve başında kavuğu sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa'yı Hoca zannederek namaz kıldırmasını söylerler.

    (Yok ben Hoca değilim) desede dinlemezler, ve zorla öne geçirirler, Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına birşeyler fısıldar.

    Cemaat ölüye ne söylediğini merak eder, Bekri Mustafa gülerek cevap verir. Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun, eğer orada bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa imam oldu dersin, onlar durumu anlar dedim....

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    özür dileyerek başlıyorum: tarihçe sabittir ki hz.Muaviye hile yapmıştır ancak sahabi olması ve peygamber efendimizin sahabelerime sebbetmeyin Yani dil uzatmayın notunu ve uyarısını 1400 yıl öncesinden bize bildirdiği için biz hazreti muaviye diyoruz .ancak ehli sünnet camilerindeki adeta ismini ve şanını ve takvasını ve şüphesiz bir şekilde üstünlüğünü tarihe altın harflerle yazdıran şahsiyetlerine bir vefa olarak ve minnet ve dualarla anılması için ALLAH CC.ve HZ.Muhammed SAV. Efendimiz dışında HAZRET-İ EBUBEKİR EFENDİMİZ,HAZRET-İ ÖMER EFENDİMİZ ,HAZRET-İ OSMAN EFENDİMİZ HAZRET-İ ALİ EFENDİMİZ HAZRET-İ HASAN EFENDİMİZ VE HAZRET-İ HÜSEYİN EFENDİLERİMİZİN İSİMLERİ TAC EDİMİŞTİR.Aklı olan anlar ki, gören gözü olan görür ki, az insafı ve vicdanı olan bilir ki; orada yani ehli sünnet camilerinin tamamında ne muaviyenin ne de bir başkasının ismi tac edilmemiştir.Siz bunu bildiğiniz ve gördüğünüz ve aklettiğiniz ve inkar edemediğiniz halde ehli sünnet düşmanlığını bırakıp musalaha etmeniz gerekmez miydi?

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    ola ki mecbur kaldın o sofrada bulundun diyelim, sofrayı hangi kul hangi patron veya hangi makam sahibi kurmuş olsa da öncelikle bu sofrayı bize ikram eden Allah'a sükrolsun de ki
    sofrayı her nasılsa kuran zat öncelikle senin Allah'ı yegane İzzet ve ikram sahibi olarak tanıdığını bildigini anlasın.Kalkarken de sofrayı hangi kişi kurmuş olursa olsun öncelikle , karnımı doyuran Allah'a sükrolsun de ki o zatı muhteremler sadece kendilerinin kul ile Allah arasında ancak bir vesile sebep olduğunu bilsinler anlasınlar.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    her sofranın bedeli vardır
    eğer ki kurulan sofra ile halkın ekseriyetini oluşturan orta dereceli kısmının sofrası arasında büyük bir uçurum var ise ya halkından ve milletinden bihabersin yada o sofraya davet edildiğinde bir nevi kendine itibar ve şeref atfedecek kadar aptalsın.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    her sofranın bedeli vardır eğer ki sofranda her şey haddinden fazla bir mükemmelliğe sahipse ve sen de o sofradaki halkın orta derecediki lerinin görmediği ve göremeyeceği nimetler ile muhatap isen ve bu durum yani halkın ekseriyeti yani orta derecedeki halk ile senin sofran arasındaki fark süreklilik arz ediyorsa ya halkın içinde dolaşmiyorsun milletinden bi habersin ve bu durum belki işine geliyordur ya da geldiğin yeri çoktan unutmuş ve şaşalı sofrandaki nimetle muhatap olunca güya şeref ve itibar sahibi olduğunu düşünecek kadar aptalsın.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    her sofranın bedeli vardır eğer ki sofranda her şey haddinden fazla bir mükemmelliğe sahipse ve sen de o sofradaki halkın orta derecediki lerinin görmediği ve göremeyeceği nimetler ile muhatap isen ve bu durum yani halkın ekseriyeti yani orta derecedeki halk ile senin sofran arasındaki fark süreklilik arz ediyorsa ya halkın içinde dolaşmiyorsun milletinden bi habersin ve bu durum belki işine geliyordur ya da geldiğin yeri çoktan unutmuş ve şaşalı sofrandaki nimetle muhatap olunca güya şeref ve itibar sahibi olduğunu düşünecek kadar aptalsın.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    MİLLET OLARAK KORKARIM Kİ LANETLİK BİR YERE GİDİYORUZ.İNŞALLAH GİDENLERDEN OLMAM.ANCAK BEN DE LANETLİK BİR YERE GİTTİĞİNİ GÖRDÜĞÜM MİLLETİN İÇİNDEYİM YA İLAHEL ALEMİN MİLLETİ EN AZINDAN BELLİ BİR KISMINI EN AZINAN İMAN EDENLERİ BU LANETLİKTEN KURTAR VE BİZE YARDIM ET AMİN.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın




















    Ey millet evet ben de şuan mevcut hükümete ancak ikinci turda oy verdim fikir bazında haklıydım ki:
    1- osmanlı ecdatlarımıza küfreden bir zihniyete oy verecek değildim.
    ancak hala eleştirme hakkımın olduğunu düşünüyorum zira hükümetle aramızda koşulsuz şartsız itaat diye bir durum söz konusu değil.
    bir hayır derneği kurarsın ancak derneğin hayırlarının iğneden ipliğe kurşuna kadar banka hesabı bildirmek zorunluluğu olduğundan hayrın genellikle gizli yapılması efdalken sağır sultanın dahi haberi olur.belki de senin topladığın para dikkat çekecek bir boyuta ulaşırsa ahbab da veya ABB de olduğu gibi bu hayır veya iyiliği sen yapamazsın ancak ben yaparım ve istediğim gibi yaparım durumu ortada.

    madem bu insanlardaki hayır ve iyilik damarını ortadan kaldıracak kadar acımasızsınız ve madem bu acımasızlığa millet olarak bizde bir nevi oy verdik destekledik hepimizde kusur mutlaka var.

    zira :1
    osmanlının sadece vahdettinden abdulhamitten veya bir ki padişahtan ibaret ve zaaf ve hatalarını tüm osmanlıya hakaret derecesine vardıran zihniyetten vazgeçeceksiniz.
    2-vatan toprağı savunması denilerek ki;vatanın bir yere gittiği yok devletin de ancak sadece vatan aynı vatan sadece uluslararası toplumda osmanlı torunu ve türk diye bilinen milletin bir osmanlı torunu ve müslüman türk olduğuna inanabilmesi imkansıza varıyor.Dicem şu ki vatan da devlette yerinde duruyor sadece üstündekiler gavura dönmüş.

    kısacası milllet biz neredeyiz ve nereye gidiyoruz
    vefat eden bir liderden(önemli bir lider)diyor ki devlet adamı toprağını koruması lazIm bizim için dürüst doğru olması birşey ifade etmiyor toprağı korusun yeter.Ben de diyorum ki evet toprak senin ve hatta senin nesillerinin toprağı olabilir ama kalkıp baksan ki o nesilde ahlak gitmiş neslin lezbiyen olduktan sonra top ,ibne olduktan sonra toprak senin olsa ne olur olmasa ne olur.Aslında senin toprağın ölümü aklına getirseydin en fazla iki metrelik çukurdur bunu farkettin ancak ölmeden idrak edemedin.


    kısacası neredeyiz nereye gidiyoruz ....

    son kez soruyorum BİZ KİMİZ ECDATIMIZ KİM KİMİN TORUNLARIYIZ OSMAN BEY DUAYLA EDEPLE İLİMLE KURDUĞU VE BİR NEVİ EDEPLE AHLAKLA KOCA BİR 500 YILA HÜKMEDEN DEVLETİN ÇEKİRDEĞİNİN NERESİNDEYİZ.

  • Abdullah Artaç Arslan
    Abdullah Artaç Arslan

    Teşekkürler Maria ,
    iş güç koşturmaca devam hayata işte.
    Kendine iyi davran.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın 08.08.2023 - 21:36

  • Maria Puder
    Maria Puder

    güldük geçtik işte neyse . İyiyim mersi sen nasılsın Artaç?

  • Abdullah Artaç Arslan
    Abdullah Artaç Arslan

    Selam Maria ,
    İyi günler nasılsın?
    O ezikler ve hırsızlar hep var oldu
    O da ayrı bir tür herhalde.:-)

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Buradaki üyeliğimi askıya almıştım da şuradan şunu demek için açtım. Başka bir siteden şiirimi çalıp erkek rumuzla gelip burada paylaşan arkadaş, bir kadının yazdığı oldukça feminen bir şiiri bir erkek olarak paylaşmak ne bileyim de neresinden tutsak bu işi bilemedim.

    ahahhahah

    Taklitler aslını yaşatır yahu

    Ne zavallılık.

    :))

  • Hay Mat Los
    Hay Mat Los



    - Bir gün bir sabah bir akşam
    Bir sen değilsin dedim, İlhan Berk, kendi kendime
    Bir sen değilsin
    Ne kadar insan yaşıyorsa bu memlekette
    O kadarız dayanan...

  • Melek Çelik
    Melek Çelik

    Günaydın bu yaz gününde herkese sağlıklı güzel haftalar olsun

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    Susardın ve kar yağardı

    Gözlerinde başlardı gece
    Yarım kalmış kitaplarda biterdi.
    Alnımızda bilenen kör bir bıçaktı zaman
    Kırılmış aynalardı

    Susardın, durmadan susardın
    Ve kar yağardı

    Ocak ağaran saçlarımdı
    Şubat hayırsız bir evlattı, kaçaktı
    Ve uzaktı yaz bir anaydı
    Mart'ın izlerini taşırım bedenimde
    Aynı masalın ikizleri gibiydi günler
    Nisan saçlarımda ıslanırdı hep

    Susardın, durmadan susardın
    Ve yağmurlar başlardı

    Çok bekletti bizi,
    Hiç vaktinde gelmedi mayıs
    Haziran Aram'dı ya da öyle biriydi
    Temmuz bir düştü belki

    Yaraları sarar gibiydi
    Ağustos yıldızlarla basardı gecemizi
    Bir gül suçüstü yakalanırdı
    Eylül bir çocuğun çığlıklarıydı

    Susardın, durmadan susardın
    Ve rüzgârlar başlardı

    Yolunu yitirmiş bir gezgin gibiydi ekim
    Sürgünlere uğurlardık kendimizi
    Kalan mı bizdik, giden mi
    Bilinmezdi
    Kasım rüzgârda bir yapraktı
    Ve biraz ıtri
    Kendi sesiyle irkilirdi
    Aralık günlerin son neferi

    Soluk bir düş geçse de
    Hiçbir mevsim gözlerin kadar
    Acımasız kullanmadı neşteri

    Susardın ve kar yağardı

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    BİR ÖMÜR YETMEZ
    Bahtı teninden yanık bir serencamdı
    Bir ömrün bana giydirdikleri
    Kaçamadım şerrinden şamarından feleğin
    Daha tüysüz bir çocukken dilim dağlandı
    Yasaklarla korumaya alındı bütün düşlerim

    Ardımsıra kurallar devriyeler gezerdi
    Başım üç numara traş trahomlu gözlerim
    Babamın ters-yüz ceketi gibiydi hayat
    Acısı bol bir ağıt gibi dururdu bedenimde
    Ya da sokaklarıma dar gelirdi.

    Parçalanmış bir aynada büyüttüm kendi kendimi
    Kurşun eritilirdi başımda okunmuş sular içerdim
    Boynumdaki muskaya havaleydi bütün hâllerim

    Hem takdir hem tekdirlik bir mektepliydim on beşimde
    Yağmurlar ve şarkılar kardeş gibiydi
    Şarapla tanıştığım rüzgâra bulaştığım bir takvimdi
    Hepsi bir şiirin eskizleriydi belki
    Sonraki yaralarıma sargı bezleri

    Ten çıra olmamıştı yazgım henüz bakirdi
    Giz yüzle tanıştı sonra boynunu sıktı muska
    Bir tren yolculuğunda bozdum bekâretini

    Sonrası âhir zaman kahır mevsimi
    Yenildiğim yıllardı kapılar kilitliydi
    Rüzgârsız kaldım dilim paslandı otuzumda
    Tezgahlarda boylu boyunca ertelendim yarına
    Gözlerinin düsturuyla kırdım gecenin çemberini
    Kaç arkadaş daha silindi kütüğünden
    Notalara söz oldular şiirlerle kutsandı isimleri

    Kırk kere bozmuştum tövbemi kırkıma geldiğimde
    Sığınacak bir dergâhım da yoktu üstelik
    Biraz daha büyütmüştüm yaramı
    Bende gözlerin kaldı o şarkının sözleri
    Bu biraz da kendimi seninle tanımlamak gibidir
    Orda saklıdır dünyanın bütün hazineleri
    Kutlu bir mirastır elbet
    Bir ömür yetmez anladım
    Yazmak için bütün sen'leri

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
    Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
    Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
    Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
    Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
    Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde
    Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada
    Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
    Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda
    Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide
    Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
    Ya da erteletiyorum biletimi son anda
    Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
    Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin
    Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
    Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
    Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
    Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık
    Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için
    Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara
    Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr
    Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
    Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
    Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü
    Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
    Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
    Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
    Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
    Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
    Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    ÖMÜR HANIMLA GÜZ KONUŞMALARI

    ...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
    yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
    göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
    cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
    Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
    keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
    bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
    yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
    engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür
    hanım?


    Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı
    görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
    kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
    umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi gör-
    meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz dü-
    şünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
    böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir
    anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
    başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tut-
    mak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
    aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
    sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
    olur tükenmek değil de?


    Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin
    boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz
    bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi-
    diyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka-
    tından?


    Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
    çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
    kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bi-
    lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
    Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
    görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
    nelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım.
    Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük
    avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
    binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik
    bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
    öğrendik böylece.

    Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
    Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
    Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık
    yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
    yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut
    karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
    ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
    içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?


    Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
    özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni
    oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım
    eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
    avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
    yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
    eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
    rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...


    Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
    eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
    dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek
    ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
    gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin
    perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
    kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir
    Ömür hanım?


    Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni
    konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben,
    kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
    reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım
    Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka-
    ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım
    toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş
    saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem
    hangi gözle?


    Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
    nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
    Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden
    mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini
    bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü
    yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi
    anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
    işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
    nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
    olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor
    muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...



    Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun
    aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
    Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik
    sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
    iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o
    puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
    akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık
    izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
    kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
    bizi değişmek çirkinleştirir de.


    Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
    adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
    olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı
    yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya-
    şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız,
    ne yerinde ne yersiz...


    Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par-
    çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hü-
    nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
    kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duy-
    gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
    ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar
    küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen-
    cereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir
    ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir
    içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
    bu ezbere yaşamla.


    Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar
    iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir
    yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan...
    dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla
    nem, bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
    geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
    acıların anasıdır, de...


    Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler
    söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün ka-
    lıplarından. Beni duy ve anla.


    Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi
    yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun
    ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi
    atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
    kurşuni-külrengi mi yoksa?


    Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil
    dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı-
    maktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sü-
    rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
    aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim
    değil mi? Kim ne diyebilir ki?


    Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
    İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
    ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
    olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
    ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
    saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
    ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kı-
    rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
    ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.


    Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak
    yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir
    at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
    kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk,
    yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
    umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
    yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?

  • Us Atölyesi
    Us Atölyesi

    ÖMÜR HANIMLA GÜZ KONUŞMALARI

    ...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
    yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
    göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
    cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
    Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
    keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
    bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
    yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
    engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür
    hanım?


    Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı
    görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
    kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
    umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi gör-
    meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz dü-
    şünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
    böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir
    anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
    başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tut-
    mak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
    aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
    sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
    olur tükenmek değil de?


    Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin
    boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz
    bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi-
    diyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka-
    tından?


    Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
    çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
    kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bi-
    lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
    Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
    görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
    nelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım.
    Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük
    avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
    binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik
    bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
    öğrendik böylece.

    Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım.
    Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
    Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık
    yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
    yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut
    karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
    ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
    içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?


    Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
    özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni
    oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım
    eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
    avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
    yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
    eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
    rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...


    Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
    eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
    dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek
    ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
    gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin
    perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
    kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir
    Ömür hanım?


    Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni
    konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben,
    kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
    reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım
    Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka-
    ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım
    toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş
    saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem
    hangi gözle?


    Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
    nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
    Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden
    mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini
    bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü
    yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi
    anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
    işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
    nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
    olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor
    muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...



    Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun
    aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
    Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik
    sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
    iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o
    puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
    akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık
    izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
    kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
    bizi değişmek çirkinleştirir de.


    Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
    adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
    olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı
    yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya-
    şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız,
    ne yerinde ne yersiz...


    Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par-
    çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hü-
    nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
    kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duy-
    gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
    ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar
    küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen-
    cereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir
    ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir
    içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
    bu ezbere yaşamla.


    Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar
    iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir
    yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan...
    dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla
    nem, bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
    geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
    acıların anasıdır, de...


    Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler
    söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün ka-
    lıplarından. Beni duy ve anla.


    Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi
    yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun
    ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi
    atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
    kurşuni-külrengi mi yoksa?


    Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil
    dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı-
    maktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sü-
    rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
    aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim
    değil mi? Kim ne diyebilir ki?


    Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
    İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
    ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
    olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
    ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
    saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
    ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kı-
    rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
    ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.


    Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak
    yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir
    at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
    kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk,
    yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
    umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
    yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?

  • Abdullah Artaç Arslan
    Abdullah Artaç Arslan

    Maria Puder,
    nerlerdesin? kaç zamandır yoksun?

  • Hikmet Fazıl Ballı
    Hikmet Fazıl Ballı

    Dünyayı değiştirme iddiasıyla yola çıkanlar, Dünya değişmiyor diye üzülmez, bilakis Dünyanın da kendilerini değiştirememesiyle gururlanırlar. Bunun bir züğürt tesellisi değil de koca bir hakikat olduğunu “zaman” herkese öğretir, geçmişte defalarca yaptığı gibi.???

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın 06.08.2023 - 15:20

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın

    bir hadisi şerifte vardır ki cehenneme iki nefes hakkı verilmiştir bunlar kış aylarının en soğuğu ile yaz aylarının en sıcağıdır.Madem ki bunu tahattur edip hatırladık bu sıcak günlerde bir nevi cehennemin nefes aldığı günlerde cehennemi hatırlatan bu günlerde cehennemi boş yere yaratmayan Allah'a istiğfar ile yönelerek hem musibetler den hem de en büyük musibet olan cehennem ateşinden Allah'a sığınmalıyız.

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın 06.08.2023 - 12:16

  • Kenan Aydın
    Kenan Aydın 06.08.2023 - 12:10