'Edebi eserler insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar? ' diyen Sait Faik, eserlerinde daha da fazlasını yapıyor ve insanlara sevgi dolu bir dünya sunuyor. Sait Faik öykülerinin bunca sevilmesi onun insanı olduğu kadar, doğayı, hayvanı, denizi,çiçeği, böceği kısaca yaratılan her şeyi sevmesinden ve bu sevgisini öykülerinde nakış gibi işlemesinden değil midir?
Saf, katıksız,arı,duru bir sevgidir bu. İçten, pazarlıksız,koşulsuz... 'Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime,nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın! (...) Hiçbir şey seni sevmekten beni alıkoyamaz.'
İnsan onun için bir öykü malzemesi değildir sadece: 'Baktım durdum insanların yüzüne. Hani, hikaye yazmak, onlara dair düşünmek için sanma. Sevmek için! ' Diyor da bir türlü sevdiremiyor kendini insanlara...
Küçük bir adımla başlar büyük yolculuklar ve sadece bir insanı sevmek bütün insanları sevmek için büyük bir adımdır aslında. Sevmek yetenektir ve bu yeteneği geliştirmek tek bir insanı sevmekle başlar.
Sait Faik “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” diyerek insanı hikâyelerinin merkezine oturtmuştur. Hem de her an, her yerde görebileceğimiz insanları… Sait Faik’in gözlem gücü, ayrıntılardaki estetiği yakalaması ve dilinin sadeliği onu Cumhuriyet’in akla ilk gelen yazarlarından biri yapıyor.
Sait Faik’i okumadıysanız hikâye okumuş sayılmazsınız. Bir bildiğimiz var…
Bir bahar günü Sait Faik,Oktay Akbal boğaz turuna çıkarlar.Yanaştıkları her iskelede,takılır Oktay Akbal’a Sait Faik! “Şu iskeleyi anlatmak gerekirse neresinden başlarsın Şöyle bakalım? Oktay Akbal duvardaki Mustafa Kemal ve İran şahının renkli resimlerine bakar”bu resimleri belirtirdim der öykümde” Sait Faik’e Kızar bu yanıta Faik! “Ulan o kenarda tek başına oturan ihtiyar sakallı var ya? Asıl öykü o be? Gerçekten denize doğru,bir küçük ihtiyar oturmuş,yalnız,sıkıntılı.Vapura değil,denize değil,Kahvehanenin önünden akan pis suya bakıyordur!
Bir insanı sevmekle başlar her şey... yalın bir insan duygusu.. şiirsellik ve imgelem.. kırgınlıklar, acılar ve umut.. Sonsuz bir deniz tasavvuru… balıkçılar ve özellikle de rumlar… bir çıkıp bir kaybolan hayali kahramanlar… bir uçtan bir uca İstanbul.. Sait Faik zengin bir dünya sunmuştur insanlara Burgaz adadaki köşkten bakarak insanın hikayesini anlatmıştır… türk öykü yazarlığının bu yenilikçi ismi bir ara ticarete bulaşırsa da yapamaz, işinin yalnızca yazmak olduğuna karar verir…
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye kağıt kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yolarında gezinirken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum.. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
'O, tam seksen yaşında bir adamdır. Kimseye fena muamele etmemiştir. Ömrünü balık ağı ile örmüştür. O, denizden yiyeceğini çıkarmıştır. İki gün balığa çıkmasa aç kalır ama yetmiş senedir her gün balığa çıkar. Her gün tuttuğu balık, yarının ekmeğine yetişecek kadardır. O, öylece bir hazine bulmuştur ki, o defineden her gün aldığı şey o kadardır.
Edebiyat bölümünü bana sevdiren ve seçtiren kişidir. Sadri Ertem ekolü çevresinde Memduh Şevket Esendal ile birlikte yetişen fakat tamamiyle çevresinden etkilenmeden kendine göre bir bir üslup belirleyen Sait Faik, siroz hastalığını ve az bir ömrü kalacağını öğrenmesinden sonra halka karışıp onların iç dünyalarını, panoramik bir çerçevede kaleme almayı başarabilmiş ender insanlardan biridir. Nur içinde yatsın...
'Küçük şeyleri hayal etmemeliyiz.Büyük hayaller kuralım sevgilim.Ben şimdi böyle yapıyorum.Tertemiz bir şehirde,asfalt caddelerüstünde,dibinden metrolar geçen,üstünden kolosal otobüsler uçan,muazzam,eğlenceli bir şehirde seninle yaşamak istiyorum.Yazılarım bize yaşamak için lâzım olanı getiriyor.Büyük kahvelerde çay içiyor,temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor,l^tif rahiyalı şaraplar içiyor,tertemiz bir yatakta seni kollarımın arasına alıyor sana -bütün mesut şehir uyudu,uyuyalım sevgilim- diyorum.Sabahleyin bitlilerle dolu,kimsenin kimseye hürmet etmediği,kimsenin kimseyi hürmete lâyık bulmadığı,istismar edenin,çalanın zengin ve bahtiyar olduğu esnafının azgın,zengininin deli,haris,egoist,gaddar fakirinin kayıtsız,sersem olduğu bir şehirde,işin kötüsü sensiz,oldukça kirli bir yatakta uyanıyorum.Ama sevgilim olacak,büyük hayaller kuruyorum! '
Oktay Akbal'ın dediği gibi,Sait Faik'in öykülerini okumamış olmak,büyük bir mutluluğu tadmamış,duymamış olmaktır.Onun öykülerini okursanız,yaşamayı seversiniz.Bir anlam,bir sevinç,bir gizli hüzün,bir yalnızlık duyarsınız.Hepsini birden yaşarsınız,yaşam duygularının. Acırım Sait Faik'in tadına varamayanlara!
Orhan Veli ile arkadaşları şiirin biçimini yenileştirirken aynı yıllarda Sait Faik'de ses,sessiz sedasız hikayenin biçimini yenileştirmiştir.Yıllar sonra Havada Bulut'ta şöyle diyecektir ' Güya muharririm ya sevgilim,benim yazılarımın hiç biri hikaye değiL,röportaj değiL,nedir bende bilmem' Sait faik kendinden önce gelen hiç bir hikayecimizden yararlanmadan gerçekleştirmiştir Hikayecilikteki yerini....
Söz vermiştim kendi kendime:Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kağıt aldım.Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yontuktan sonra tuttum öptüm. YAZMAZSAM DELI OLACAKTIM... Sait Faik Abasıyanık
Gözlerimin içine bakan bir köpek; az konuşan hareketleri ağır, elleri çabuk abalar giymiş bir balıkçı,yırtık bir muşambalar beraber küpeşte tahtaları kararmış,boyası atmış ağır ve kaba bir sandalı peşini bırakmayan bir kuş,ağ balık,pu, sahilde harikulade güzel çocuklar namuslu kulübeler kırlangıç ve dülger balığı haşlaması kereviz kokusu buğusu tüten kara bir tencere ufukarı dar sisli bir deniz... Sait Faik ABASIYANIK
ece ayhan yönetmen fellini ve amarcord için 'dipte bir şair' der... sait faik de 'dipte şair'dir benim için.. 'harita üzerinde bir nokta' öyküsünü hayatımın anlamını bulmuşçasına kendime ait bulmuştum... 'yazmazsam, deli olacaktım' diye bitirir öyküyü sait faik... ismi bile deniz, balıklar, rakı ve burgazada kokuyor... nevzat yalçın ölümünden sonra şu muhteşem şeyleri yazar: 'sana oktay rifat'ın orhan veli'ye teklif ettiği şeyi rahatça teklif edebilirim: al benim ciğerimi kullan, yüreğimi tak, bunda hilafım varsa namussuzum. ağlıyorum sait...'
Sana koşuyorum bir vapurun içinden Ölmemek, delirmemek için... Yaşamak; bütün adetlerden uzak Yaşamak... Hayır değil, değil sıcak: Dudaklarının hatırası; Değil saçlarının kokusu Hiçbiri değil. Dünyada büyük fırtınanın koptuğu böyle günlerde Ben onsuz edemem. Eli elimin içinde olmalı, Gözlerine bakmalıyım, Sesini işitmeliyim. Beraber yemek yemeliyiz. Ara sıra gülmeliyiz. Yapamam, onsuz edemem. Bana su, bana ekmek, bana zehir; Bana tad, bana uyku Gibi gelen çirkin kızım, Sensiz edemem!
Sait Faik öyle bir insan ki çıkar İstanbul'un sokaklarına; Beyoğluna dolaşır; her türden insanlarla tanışır, sohbet eder.. büyük olayları basit insanların yaptığını gösterdi.. Öyküleri insanı anlattı... Herşeyiyle insanı..
Sait Faik'in öykülerinde engin bir insan sevgisi ve coşkulu bir yaşama sevinci görülür..
Yüreğini hep güzel bileceğim birisini hatırlatıyor..
Çiçek ve balık adlarını bilmeyen hikâye yazamaz.
Kimseler aşık değil mi bu şehirde? Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika görmek için kimsenin?"
Havuz Başı, Sait Faik
Ben bayrakları değil,
insanları severim..
bana su, bana ekmek, bana zehir;
bana tad, bana uyku
gibi gelen çirkin kızım.
sensiz edemem!
'Edebi eserler insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar? ' diyen Sait Faik, eserlerinde daha da fazlasını yapıyor ve insanlara sevgi dolu bir dünya sunuyor. Sait Faik öykülerinin bunca sevilmesi onun insanı olduğu kadar, doğayı, hayvanı, denizi,çiçeği, böceği kısaca yaratılan her şeyi sevmesinden ve bu sevgisini öykülerinde nakış gibi işlemesinden değil midir?
Saf, katıksız,arı,duru bir sevgidir bu. İçten, pazarlıksız,koşulsuz... 'Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime,nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın! (...) Hiçbir şey seni sevmekten beni alıkoyamaz.'
İnsan onun için bir öykü malzemesi değildir sadece: 'Baktım durdum insanların yüzüne. Hani, hikaye yazmak, onlara dair düşünmek için sanma. Sevmek için! '
Diyor da bir türlü sevdiremiyor kendini insanlara...
“BİR İNSANI SEVMEKLE BAŞLAR HER ŞEY”
Küçük bir adımla başlar büyük yolculuklar ve sadece bir insanı sevmek bütün insanları sevmek için büyük bir adımdır aslında. Sevmek yetenektir ve bu yeteneği geliştirmek tek bir insanı sevmekle başlar.
Sait Faik “Bir insanı sevmekle başlar her şey.” diyerek insanı hikâyelerinin merkezine oturtmuştur. Hem de her an, her yerde görebileceğimiz insanları… Sait Faik’in gözlem gücü, ayrıntılardaki estetiği yakalaması ve dilinin sadeliği onu Cumhuriyet’in akla ilk gelen yazarlarından biri yapıyor.
Sait Faik’i okumadıysanız hikâye okumuş sayılmazsınız. Bir bildiğimiz var…
Bir bahar günü Sait Faik,Oktay Akbal boğaz turuna çıkarlar.Yanaştıkları her iskelede,takılır Oktay Akbal’a Sait Faik!
“Şu iskeleyi anlatmak gerekirse neresinden başlarsın Şöyle bakalım?
Oktay Akbal duvardaki Mustafa Kemal ve İran şahının renkli resimlerine bakar”bu resimleri belirtirdim der öykümde” Sait Faik’e
Kızar bu yanıta Faik! “Ulan o kenarda tek başına oturan ihtiyar sakallı var ya? Asıl öykü o be?
Gerçekten denize doğru,bir küçük ihtiyar oturmuş,yalnız,sıkıntılı.Vapura değil,denize değil,Kahvehanenin önünden akan pis suya bakıyordur!
Bir insanı sevmekle başlar her şey... yalın bir insan duygusu.. şiirsellik ve imgelem.. kırgınlıklar, acılar ve umut.. Sonsuz bir deniz tasavvuru… balıkçılar ve özellikle de rumlar… bir çıkıp bir kaybolan hayali kahramanlar… bir uçtan bir uca İstanbul.. Sait Faik zengin bir dünya sunmuştur insanlara Burgaz adadaki köşkten bakarak insanın hikayesini anlatmıştır… türk öykü yazarlığının bu yenilikçi ismi bir ara ticarete bulaşırsa da yapamaz, işinin yalnızca yazmak olduğuna karar verir…
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye kağıt kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yolarında gezinirken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum.. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”
çoçukluğumda beyaz saçlarıyla kendisini dedem yerine koyup kitaplarıyla onun şehirlerinde yaşayabildiğim ğüsel insan
Hayran olunacak insan Türkiye edebiyat tarihinin 5 parmagından biridir Sait Faik...
'O, tam seksen yaşında bir adamdır. Kimseye fena muamele etmemiştir. Ömrünü balık ağı ile örmüştür. O, denizden yiyeceğini çıkarmıştır. İki gün balığa çıkmasa aç kalır ama yetmiş senedir her gün balığa çıkar. Her gün tuttuğu balık, yarının ekmeğine yetişecek kadardır. O, öylece bir hazine bulmuştur ki, o defineden her gün aldığı şey o kadardır.
Bu kadar almak da kimsenin hakkını yememektir.'
Yazar: Sait Faik.
Kitap: Lüzumsuz Adam.
ismini gördükçe ''saaait faaaik abasıyanıııık'' diye tempo tutasım geliyor
Edebiyat bölümünü bana sevdiren ve seçtiren kişidir. Sadri Ertem ekolü çevresinde Memduh Şevket Esendal ile birlikte yetişen fakat tamamiyle çevresinden etkilenmeden kendine göre bir bir üslup belirleyen Sait Faik, siroz hastalığını ve az bir ömrü kalacağını öğrenmesinden sonra halka karışıp onların iç dünyalarını, panoramik bir çerçevede kaleme almayı başarabilmiş ender insanlardan biridir. Nur içinde yatsın...
'Küçük şeyleri hayal etmemeliyiz.Büyük hayaller kuralım sevgilim.Ben şimdi böyle yapıyorum.Tertemiz bir şehirde,asfalt caddelerüstünde,dibinden metrolar geçen,üstünden kolosal otobüsler uçan,muazzam,eğlenceli bir şehirde seninle yaşamak istiyorum.Yazılarım bize yaşamak için lâzım olanı getiriyor.Büyük kahvelerde çay içiyor,temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor,l^tif rahiyalı şaraplar içiyor,tertemiz bir yatakta seni kollarımın arasına alıyor sana -bütün mesut şehir uyudu,uyuyalım sevgilim- diyorum.Sabahleyin bitlilerle dolu,kimsenin kimseye hürmet etmediği,kimsenin kimseyi hürmete lâyık bulmadığı,istismar edenin,çalanın zengin ve bahtiyar olduğu esnafının azgın,zengininin deli,haris,egoist,gaddar fakirinin kayıtsız,sersem olduğu bir şehirde,işin kötüsü sensiz,oldukça kirli bir yatakta uyanıyorum.Ama sevgilim olacak,büyük hayaller kuruyorum! '
Oktay Akbal'ın dediği gibi,Sait Faik'in öykülerini okumamış olmak,büyük bir mutluluğu tadmamış,duymamış olmaktır.Onun öykülerini okursanız,yaşamayı seversiniz.Bir anlam,bir sevinç,bir gizli hüzün,bir yalnızlık duyarsınız.Hepsini birden yaşarsınız,yaşam duygularının.
Acırım Sait Faik'in tadına varamayanlara!
'SIKI DUR
On yıl var çıkmadım Beyoğlu'na.
Bugün çıkıyorum Sait Faik'le buluşmaya.
Sıkı dur, yürek!
Yaralı kuş! '
A. Kadir
Bir arkadaşımız aynı alıntıyı yapmış ama ben bir kez daha söylemeden geçemeyeceğim. Sait Faik'in 'Haritada Bir Nokta' öyküsünden:
'Yazmasam deli olacaktım.'
Ne diyeyim? Duygularımın tercümanı. Kendisini mi anlatıyor, başkalarını mı, belli değil. Öykü dediğin böyle bir şeydir.
Orhan Veli ile arkadaşları şiirin biçimini yenileştirirken aynı yıllarda Sait Faik'de ses,sessiz sedasız hikayenin biçimini yenileştirmiştir.Yıllar sonra Havada Bulut'ta şöyle diyecektir ' Güya muharririm ya sevgilim,benim yazılarımın hiç biri hikaye değiL,röportaj değiL,nedir bende bilmem'
Sait faik kendinden önce gelen hiç bir hikayecimizden yararlanmadan gerçekleştirmiştir Hikayecilikteki yerini....
Söz vermiştim kendi kendime:Yazı bile yazmayacaktım.
Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi?
Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim;
hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem, kağıt aldım.Oturdum.
Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak
için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yontuktan sonra tuttum öptüm.
YAZMAZSAM DELI OLACAKTIM...
Sait Faik Abasıyanık
denızı
inanılmaz halkulade şahane süper TEK
belki bi gün seni gibi yazmaya çalışabiliriimmm
yalın
Gözlerimin içine bakan bir köpek; az konuşan hareketleri ağır, elleri çabuk abalar giymiş bir balıkçı,yırtık bir muşambalar beraber küpeşte tahtaları kararmış,boyası atmış ağır ve kaba bir sandalı peşini bırakmayan bir kuş,ağ balık,pu, sahilde harikulade güzel çocuklar namuslu kulübeler kırlangıç ve dülger balığı haşlaması kereviz kokusu buğusu tüten kara bir tencere ufukarı dar sisli bir deniz...
Sait Faik ABASIYANIK
deniz kokusu..
ece ayhan yönetmen fellini ve amarcord için 'dipte bir şair' der... sait faik de 'dipte şair'dir benim için.. 'harita üzerinde bir nokta' öyküsünü hayatımın anlamını bulmuşçasına kendime ait bulmuştum... 'yazmazsam, deli olacaktım' diye bitirir öyküyü sait faik... ismi bile deniz, balıklar, rakı ve burgazada kokuyor... nevzat yalçın ölümünden sonra şu muhteşem şeyleri yazar: 'sana oktay rifat'ın orhan veli'ye teklif ettiği şeyi rahatça teklif edebilirim: al benim ciğerimi kullan, yüreğimi tak, bunda hilafım varsa namussuzum. ağlıyorum sait...'
hişt hişt
O ve Ben
Sana koşuyorum bir vapurun içinden
Ölmemek, delirmemek için...
Yaşamak; bütün adetlerden uzak
Yaşamak...
Hayır değil, değil sıcak:
Dudaklarının hatırası;
Değil saçlarının kokusu
Hiçbiri değil.
Dünyada büyük fırtınanın koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem.
Eli elimin içinde olmalı,
Gözlerine bakmalıyım,
Sesini işitmeliyim.
Beraber yemek yemeliyiz.
Ara sıra gülmeliyiz.
Yapamam, onsuz edemem.
Bana su, bana ekmek, bana zehir;
Bana tad, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım,
Sensiz edemem!
Sait Faik
Sait Faik öyle bir insan ki çıkar İstanbul'un sokaklarına; Beyoğluna dolaşır; her türden insanlarla tanışır, sohbet eder.. büyük olayları basit insanların yaptığını gösterdi.. Öyküleri insanı anlattı... Herşeyiyle insanı..