bu topraklarda yaşamanın bedelini ağır ödeyen düşünebilme yetisine sahip her türkiyeli gibi çileli bir hayat sürmüş usta düşünür. düşünür diyorum çünkü o bir yazardan çok daha fazlası. her kesimi cesurca eleştirebilen, kendi küçük dünyasından yola çıkarak bütün bir dünyadaki yozlaşmayı anlatabilen usta. rahmetle anıyorum.
Sabahattin Ali cinayeti aslında faili meçhul bir cinayet değildir. Devlet katil Ali Ertekin'i bulmuştur. Ali Ertekin'in ifadesi gerçekten çok komiktir. Sabahattin Ali bana Rusya'ya gidecem, rejimi deviricem dedi, bende onu öldürdüm gibi komik ifadeler kullanmıştır. Tabi gerçek katil Ali Ertekin değildir, Devlet her zaman gerçek suçluyu gizlemek için bir kaç iLlüzyon kullanacaktır. Bu yüzden bu cinayet her zaman faili meçhul olacak kalacaktır.
şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum.' dedi. 'bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum..
Sabahattin Ali denilince çoğumuzun ilk aklına gelen, yazarın trajik ölümü oluyor. Daha sonra öyküleri ve romanları giriyor devreye. Şiirleri ise en son geliyor aklımıza. Oysa öykülerinden daha çok şiirlerini bildiğimizi bilmiyoruz. Ve sözlerini kimin yazdığını bilmeden zevkle dinliyoruz o güzel şarkıları.
Aslında Sabahattin Ali de şairden saymaz kendini. Yazdığı onca güzel şiire rağmen beğenmez yazdıklarını. Yaşadığı sürece sadece bir şiir kitabıyla yetinmesi bu yüzdendir.
Onun şiirlerini tanıyan kesimin bir kısmı, hatta büyük bir kısmının edebiyat okuru olmadığını söylemek tuhaf belki ama bu da bir gerçektir. Zira bazı şiirleri ilginç bir şekilde anonimleşmiştir. Halk arasında “Aldırma Gönül Aldırma “ diye bilinen şarkı senelerdir Edip Akbayram’dan aynı çoşkuyla dinlenir. Aslında bu şarkı Ali’nin Sinop cezaevinde, Karadeniz’in dalgalarını dinleyerek yazdığı ve beş bölümden oluşan “Hapishane Şarkıları” şiirinin beşinci bölümüdür: “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma / Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül aldırma / Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar/ Beni bu sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma. (…)
Zülfü Livaneli şarkıları denildiğinde ilk aklımıza düşen “Leylim Ley” değil midir? Yıllardır her konserinde hep bir ağızdan söylemez miyiz bu şarkıyı? “Döndüm daldan düşen kuru yaprağa / Seher yeli dağıt beni, kır beni / Götür tozlarımı burdan uzağa / Yarin çıplak ayağına sür beni. // Aldım sazı çıktım gurbet görmeye /Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye / Ne lüzum var şuna buna sormaya / Senden ayrı ne hal oldum gör beni. // Ayın şavkı vurur sazım üstüne / Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne / Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne / Ay bir yandan sen bir yandan sar beni “
Ahmet Kaya’nın seslendirdiği Hapishane Şarkılarının üçüncü bölümü, Sezen Aksu’dan Dağlar ve Çocuklar Gibi, Nükhet Duru’dan Melankoli ve Ben Sana Vurgunum hala dinlenen ve sevilen şarkılardır. Ama dediğim gibi sözlerinin kime ait olduğunu çoğumuz merak bile etmeyiz…
“Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Bir cigara yakıyorsun ve yıllardır kurduğun cümleyi bilmem kaçıncı kez kuruyorsun: “Napalım, kısmet değilmiş…”
Roman hikaye ve şiirleriyle Türk edebiyatının firkat küncünde sessizce ciddi manada keşfedilemyi bekleyen yegane sanaçımız.Özellikle Kuyucaklı Yusuf romanıyla nam salmıştır ayrıca şiirleryle ciddi bir itibar edinmiştir bir çok şiiri şarkı sözü olarak kullanılmıştır.Şiirleri genel itibarıyla şarkı tadında mükkemel şiirlerdir
maalesef geç keşfettiğim bir yazar.bilhassa kuyucaklı yusuf ve kürk mantolo madonna eserleri ile öne çıkıyor.eserlerinde kullandığı dil ve uslubuyla harika bir tad bırakıyor ve heyecanı baştan sona kadar hiç kaybetmeden okutturuyor.genç yaşta ölmesi ile insanlık muhtemelen çok daha güzel eserleri kaybetmiş oldu.
Kuyucaklı Yusuf'u okurken diyorum ki: İyi ki varsın Sabahattin Ali, iyi ki ölümsüzsün. (Yazdıklarını okuduğum için söylüyorum bunu.) Bir solukta okunacak bu romanı iyi ki yazmışsın.
* Türk Edebiyatının yetiştirdiği, eserlerinde en çok öztürkçe sözcük kullanan şair ve yazar; * Mangal gibi yüreğiyle korkmadan, iktidara yaltaklanmadan yazan; * Edremit ve bölgesini gününün sosyal çelişkileriyle çok iyi anlatan; * Nobeli hakkıyla alabilecek kesinlikle bir kaç edebiyatçıdan biri; Adına Edremit Kültür ve Sanat Derneği olarak şiir yarışması düzenlediğimiz ve her yıl şiirlerini ve türkülerini söylediğimiz büyük ozan; Tayfun Hakan KAĞAN EKÜSAD YÖN.KUR.BŞK.
KÜRK MANTOLU MADONNA sı belkide en sabundan kitabıdır ama ben yinede çok severim........sadece bu kitabında pek suya sabuna dokunmaz üstad,ama muhtesem bir ask hikayesi yazar...........en uzun giriş bölümü olan kitaptır ayrıca...45 sayfa........nazım bile derki çok güzel bi roman ama yazmasaydı çok sey kaybetmiş olmazdık.......malum kişiligi sebebiyle.......halbuki nazım ın ask şiirleride müthiştir...bu konuda kendisine katılmadım......ama sadece bu konuda.....
25 Şubat 1907 tarihinde, bugün Bulgaristan sınırları içindeki Gümülcine kazası Eğridere köyünde doğdu, 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında öldürüldü. Öğrenimini Balıkesir ve İstanbul Muallim Mekteplerinde yaptıktan sonra Yozgat'ta öğretmenliğe başladı. Kazandığı sınavla gittiği Almanya'da Postdam ve Berlin'de öğrenim gördü. Dönüşünde çeşitli okullarda öğretmenlik, Devlet Konservatuvarı'nda dramaturgluk yaptı. 1931 yılında bölücü propaganda yaptığı ihbarı üzerine üç ay tutuklu kaldı, kovuşturma sonunda aklandı. Görevine döndü, bu sırada yazdığı bir romanı yayımlamaktan vazgeçince, gazete sahibi iki tanıkla birleşerek, bir toplantıda okuduğu bir taşlamayı okunmasından 6 ay sonra ihbar etti, yargılandı ve mahkum edildi. Cumhuriyetin Onuncu Yılı nedeniyle çıkan aftan yararlanarak salıverildi. Çeşitli resmi kuruluşlarda 1945 yılına kadar çalıştı. İşsiz kaldığı bir dönemde Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa'yı ve onun devamı olan mizah dergilerini çıkardı. Bu dergilerdeki yazılarında, yayın yoluyla hakaret ettiği savıyla yargılandı ve mahkum oldu.Yurt dışında çıkmak için anlaştığı, kendisine kılavuzluk yapan Ali Ertekin tarafından, Bulgaristan sınırı yakınlarında Sazara köyü cıvarındaki ormanda öldürüldü. En güzel şiirlerinden biri de Nükhet Duru'nun şarkısı MELANKOLİ dir.:
Beni en güzel günümde, tarifsiz bir keder alır, Bütün ömrümün beynimde acı bir tortusu kalır...
Ne bir dost, ne bir sevgili Dünyadan uzak bir deli... Beni sarar melankoli...
‘‘Ben kaybetmekten korktuğum her şeyi özgür bıraktım"
Sabahattin Ali
Ne diye benim ruhumun ahengini bozdun?
sabah yıldızı.
Hey bir zaman bakıp bakıp seyrine doyamadığım,
Şimdi gurbette bırakıp sesini duyamadığım
“Dengini aramakla vakit kaybetme, kalbine yakın olanı sev.”
''Bazen öyle birini seversin ki; olsa yanlışlık, olmasa yalnızlık.''
bu topraklarda yaşamanın bedelini ağır ödeyen düşünebilme yetisine sahip her türkiyeli gibi çileli bir hayat sürmüş usta düşünür. düşünür diyorum çünkü o bir yazardan çok daha fazlası. her kesimi cesurca eleştirebilen, kendi küçük dünyasından yola çıkarak bütün bir dünyadaki yozlaşmayı anlatabilen usta. rahmetle anıyorum.
Gözlerimden öptü,
Ellerimden öptü,ellerimden.
Avuç içlerimden öptü.
Unutabilir misin şimdi?
Ben ölsem,unutamam.”
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali cinayeti aslında faili meçhul bir cinayet değildir. Devlet katil Ali Ertekin'i bulmuştur. Ali Ertekin'in ifadesi gerçekten çok komiktir. Sabahattin Ali bana Rusya'ya gidecem, rejimi deviricem dedi, bende onu öldürdüm gibi komik ifadeler kullanmıştır. Tabi gerçek katil Ali Ertekin değildir, Devlet her zaman gerçek suçluyu gizlemek için bir kaç iLlüzyon kullanacaktır. Bu yüzden bu cinayet her zaman faili meçhul olacak kalacaktır.
şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum.' dedi. 'bu eksiklik sana değil, bana ait...bende inanmak noksanmış... beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanmadığım için sana aşık olmadığı zannediyormuşum... bunu şimdi anlıyorum. demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar.... ama şimdi inanıyorum... sen beni inandırdın. seni seviyorum. deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum..
Tarihteki bir çok kişinin bakış açısını değiştiren ve zulme, umutsuzluğa, baş kadırtan şiirlerin romanların faili meçhul yazarı....
Yarimi ellere verin
Sevdamı yellere verin
Yelleri bana gönderin
Benim meskenim dağlardır dağlar...
Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır dağlar...
Sabahattin Ali denilince çoğumuzun ilk aklına gelen, yazarın trajik ölümü oluyor. Daha sonra öyküleri ve romanları giriyor devreye. Şiirleri ise en son geliyor aklımıza. Oysa öykülerinden daha çok şiirlerini bildiğimizi bilmiyoruz. Ve sözlerini kimin yazdığını bilmeden zevkle dinliyoruz o güzel şarkıları.
Aslında Sabahattin Ali de şairden saymaz kendini. Yazdığı onca güzel şiire rağmen beğenmez yazdıklarını. Yaşadığı sürece sadece bir şiir kitabıyla yetinmesi bu yüzdendir.
Onun şiirlerini tanıyan kesimin bir kısmı, hatta büyük bir kısmının edebiyat okuru olmadığını söylemek tuhaf belki ama bu da bir gerçektir. Zira bazı şiirleri ilginç bir şekilde anonimleşmiştir. Halk arasında “Aldırma Gönül Aldırma “ diye bilinen şarkı senelerdir Edip Akbayram’dan aynı çoşkuyla dinlenir. Aslında bu şarkı Ali’nin Sinop cezaevinde, Karadeniz’in dalgalarını dinleyerek yazdığı ve beş bölümden oluşan “Hapishane Şarkıları” şiirinin beşinci bölümüdür: “Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma / Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül aldırma / Dışarda deli dalgalar / Gelip duvarları yalar/ Beni bu sesler oyalar / Aldırma gönül aldırma. (…)
Zülfü Livaneli şarkıları denildiğinde ilk aklımıza düşen “Leylim Ley” değil midir? Yıllardır her konserinde hep bir ağızdan söylemez miyiz bu şarkıyı? “Döndüm daldan düşen kuru yaprağa / Seher yeli dağıt beni, kır beni / Götür tozlarımı burdan uzağa / Yarin çıplak ayağına sür beni. // Aldım sazı çıktım gurbet görmeye /Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye / Ne lüzum var şuna buna sormaya / Senden ayrı ne hal oldum gör beni. // Ayın şavkı vurur sazım üstüne / Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne / Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne / Ay bir yandan sen bir yandan sar beni “
Ahmet Kaya’nın seslendirdiği Hapishane Şarkılarının üçüncü bölümü, Sezen Aksu’dan Dağlar ve Çocuklar Gibi, Nükhet Duru’dan Melankoli ve Ben Sana Vurgunum hala dinlenen ve sevilen şarkılardır. Ama dediğim gibi sözlerinin kime ait olduğunu çoğumuz merak bile etmeyiz…
“Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Bir cigara yakıyorsun ve yıllardır kurduğun cümleyi bilmem kaçıncı kez kuruyorsun: “Napalım, kısmet değilmiş…”
'Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı,
bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı...'
Sabahattin Ali
Ölümünün 62. yılında hâlâ mezarı da failleri de kayıp olan yazar…
O’nun meskeni dağlardır, dağlar…
Rahmet O’na…
çoçuklar gibi...
Roman hikaye ve şiirleriyle Türk edebiyatının firkat küncünde sessizce ciddi manada keşfedilemyi bekleyen yegane sanaçımız.Özellikle Kuyucaklı Yusuf romanıyla nam salmıştır ayrıca şiirleryle ciddi bir itibar edinmiştir bir çok şiiri şarkı sözü olarak kullanılmıştır.Şiirleri genel itibarıyla şarkı tadında mükkemel şiirlerdir
maalesef geç keşfettiğim bir yazar.bilhassa kuyucaklı yusuf ve kürk mantolo madonna eserleri ile öne çıkıyor.eserlerinde kullandığı dil ve uslubuyla harika bir tad bırakıyor ve heyecanı baştan sona kadar hiç kaybetmeden okutturuyor.genç yaşta ölmesi ile insanlık muhtemelen çok daha güzel eserleri kaybetmiş oldu.
Kuyucaklı Yusuf'u okurken diyorum ki: İyi ki varsın Sabahattin Ali, iyi ki ölümsüzsün. (Yazdıklarını okuduğum için söylüyorum bunu.) Bir solukta okunacak bu romanı iyi ki yazmışsın.
* Türk Edebiyatının yetiştirdiği, eserlerinde en çok öztürkçe sözcük kullanan şair ve yazar;
* Mangal gibi yüreğiyle korkmadan, iktidara yaltaklanmadan yazan;
* Edremit ve bölgesini gününün sosyal çelişkileriyle çok iyi anlatan;
* Nobeli hakkıyla alabilecek kesinlikle bir kaç edebiyatçıdan biri;
Adına Edremit Kültür ve Sanat Derneği olarak şiir yarışması düzenlediğimiz ve her yıl şiirlerini ve türkülerini söylediğimiz büyük ozan;
Tayfun Hakan KAĞAN
EKÜSAD YÖN.KUR.BŞK.
SABAHATTİN ALİ bana, döndüm daldan kopan kuru yapraga leylim ley seher yeli dagıt beni kır beni leylim ley götür tozlarımı burdan uzaga yarin çıplak ayagına sür beni leylim ley leylim ley 'den daha fazlasını çagrıştırıyor.
KÜRK MANTOLU MADONNA sı belkide en sabundan kitabıdır ama ben yinede çok severim........sadece bu kitabında pek suya sabuna dokunmaz üstad,ama muhtesem bir ask hikayesi yazar...........en uzun giriş bölümü olan kitaptır ayrıca...45 sayfa........nazım bile derki çok güzel bi roman ama yazmasaydı çok sey kaybetmiş olmazdık.......malum kişiligi sebebiyle.......halbuki nazım ın ask şiirleride müthiştir...bu konuda kendisine katılmadım......ama sadece bu konuda.....
Aldırma Gönül
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül, aldırma
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allaha
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma
25 Şubat 1907 tarihinde, bugün Bulgaristan sınırları içindeki Gümülcine kazası Eğridere köyünde doğdu, 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında öldürüldü. Öğrenimini Balıkesir ve İstanbul Muallim Mekteplerinde yaptıktan sonra Yozgat'ta öğretmenliğe başladı. Kazandığı sınavla gittiği Almanya'da Postdam ve Berlin'de öğrenim gördü. Dönüşünde çeşitli okullarda öğretmenlik, Devlet Konservatuvarı'nda dramaturgluk yaptı. 1931 yılında bölücü propaganda yaptığı ihbarı üzerine üç ay tutuklu kaldı, kovuşturma sonunda aklandı. Görevine döndü, bu sırada yazdığı bir romanı yayımlamaktan vazgeçince, gazete sahibi iki tanıkla birleşerek, bir toplantıda okuduğu bir taşlamayı okunmasından 6 ay sonra ihbar etti, yargılandı ve mahkum edildi. Cumhuriyetin Onuncu Yılı nedeniyle çıkan aftan yararlanarak salıverildi. Çeşitli resmi kuruluşlarda 1945 yılına kadar çalıştı. İşsiz kaldığı bir dönemde Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa'yı ve onun devamı olan mizah dergilerini çıkardı. Bu dergilerdeki yazılarında, yayın yoluyla hakaret ettiği savıyla yargılandı ve mahkum oldu.Yurt dışında çıkmak için anlaştığı, kendisine kılavuzluk yapan Ali Ertekin tarafından, Bulgaristan sınırı yakınlarında Sazara köyü cıvarındaki ormanda öldürüldü.
En güzel şiirlerinden biri de Nükhet Duru'nun şarkısı MELANKOLİ dir.:
Beni en güzel günümde, tarifsiz bir keder alır,
Bütün ömrümün beynimde acı bir tortusu kalır...
Ne bir dost, ne bir sevgili
Dünyadan uzak bir deli...
Beni sarar melankoli...
sinop cezaevi. tünel. iskeletler...
al füruzanı, vur sabahattin âli'ye. al hatta oradan gel yine mustafa kutluya.
kaçmaya çalıştığı zmnda bu iş için güvenip yanına aldığı adam tarafından öldürülmüş...tabi gerçek katil o mu bilinmez..
Biz onun öyküleriyle büyüdük. Özellikle 'Yeni Dünya' öyküsü, unutulur gibi değil.
çok güzel şiirleri ve yazıları.
mutlaka herkes okumalı.
özellikle değirmen adslı hikayesi çok hoşuma gidiyor.
melankoli
göklerde kartal gibiydim
kanatlarımdan vuruldum
mor çiçekli dal gibiydim
bahar vaktinde kırıldım