Kültür Sanat Edebiyat Şiir

rockefeller sizce ne demek, rockefeller size neyi çağrıştırıyor?

rockefeller terimi F tarafından tarihinde eklendi

  • Berna Kasımoğlu
    Berna Kasımoğlu



    "Hayat saçma ölü Rockefeller için Suriye'nin can vermesi kadar."

  • Tuna Bozbey
    Tuna Bozbey

    metallica parçası? ya da iron maiden? yok yok, olsa bilirdim. ben oyumu poptan yana veriyorum

  • Maria Puder
    Maria Puder

    Menderes'in kankası :))

  • İhsan Mert
    İhsan Mert

    dünyayı yönettiği söylenen aile...

  • Yakup İcik
    Yakup İcik

    Hristiyan Papa,sinin bile elini öptügü Rockefeller, gizli Dünya Devletinin yöneticiligine bir asiri askindir düne kadar sahiptiler(kismen hala öyle) oysa; günümüzde küresel sistemin isleyisindeki catlaklar olusunca gizlilikleri ifsa oldu ve son 30 yildir dünyada kaos planini devreye soktular, isgal edilen devletler, savas ve ic savas basgösteren ülkeler Rockefeller atesinden sicrayan alevlerdir.

  • İnci Can
    İnci Can

    Dünyanın özellikle garibanların baş belası! ! !

  • Nesrin Şahin
    Nesrin Şahin

    çok zengin kimse

  • Kumdan Kale
    Kumdan Kale

    kocaaamaaannn servete sahip über aile

  • Derinlemesine Yüzeysel
    Derinlemesine Yüzeysel

    Türkiye de rockfeller kursu açılsada gitsek :))

  • Metin Bedir
    Metin Bedir

    ATATÜRK yüzünden türkiye ile ilgili planlarımızda 50 yıllık bi gecikme oldu demiştir.

  • Hakan Şuayb Erdem
    Hakan Şuayb Erdem

    niyetlerini düne kadar başarıyla saklayabilen ve 100 yılı aşkın bir süredir dünyaya yön veren şirketlerin ve örgütlerin başındaki gerçek kişiler yani, Murdoch, Rockefeller ve Rothschild aileleri ile ilgilidir.İlluminati çekirdek üyesi ve Medya imparatoru Rupert Murdoch anlatıyor: “Troyka Toplantısı, illuminati’nin yemek buluşmasıydı. David Rockefeller, Baron de Guy Rothschild ve Yale, Harvard, Princeton ve MIT üniversitelerinin yöneticileri ile buluşmuştuk. Yemekten sonra Rockefeller ve Rothschild dışındaki konuklar okullarına dönmüş, üçümüz özel bir odada baş başa kalmıştık. Onlarla yaptığımız sohbetlerimizin bir kısmını anlatabilirim…” KRALİÇE VE KİLİSEYİ GÖZDEN DÜŞÜRDÜK “Rockefeller: Fransız İhtilali öncesinde Kraliyet ve Kilise mensuplarını halkın gözünden düşürmek için şöyle bir oyun oynadı. Kraliçe Marie Antoniette adına devrin ünlü bir kuyumcusuna iri elmaslardan oluşan bir gerdanlık siparişi verildi. Kuyumcu bu siparişi hazırlayıp Kraliçe’ye götürdü; ama Kraliçe doğal olarak gerdanlığı kabul etmedi ve para ödemedi. Fakat bu olay kraliçenin parayı çarçur ettiği şeklinde bütün basında yer aldı. Devrin kardinaline, durumu izah etmek isteyen Kraliçe adına; adamlarımız tarafından genelev olarak işletilen şehrin bir otelinde randevu verildi. Otele gelen Kardinale bir fahişe Kraliçe olarak tanıtıldı ve fahişe ile Kardinal bütün basında yer aldı. Böylece hem Kraliyet Ailesi, hem de en yüksek kilise makamı yıpratılmış oluyordu… Eski ABD başkanlarından Nixon bizim yolumuzdan çıkınca, Watergate Skandalı ile bir anda gözden düşürülüp istifa etmek zorunda bırakılmıştır…” KENNEDY VE MARILY MONROE NEDEN ÖLDÜLER “John F. Kennedy suikastı bir diğer güzel örnektir. Aslında yaramaz çocuk Kennedy tam bizim isteklerimiz doğrultusunda hareket ediyordu; fakat vücudunu bitkin düşüren rahatsızlıkları vardı. Devlet başkanlığı yapmak çok yorucu bir iş olduğu için uyarıcı ilaçlar kullanıyordu. Fakat son zamanlarda özellikle seks yaşamını sürdürebilmesi için bu ilaçların dozunu arttırmaya başlamıştı ve ilaçlar içkiyle karışınca ağzından çıkanların farkına varmıyordu. Marily Monroe ile yakın ilişkisi vardı ve biz bir gün yatak odasını dinlemeye aldırdık ve bize karşı çıkarak o sıralarda sürmekte olan Vietnam Savaşı’nı sona erdirmeyi planladığını öğrendik. Bizler ise, bu savaşın çıkması için çok büyük paralar harcamış; ama henüz hedeflediğimiz cirolara ulaşamamıştık. Sonucu biliyorsunuz, her ikisi de dünyaya erken veda etmek zorunda kaldılar.” AMAÇ, DÜNYADA TEK DEVLET, TEK DİN “Bizim amacımız yeryüzündeki bütün devletleri birleştirip, tek bir dini olan, tek bir dünya devleti kurmaktır. Bütün dünya tek bir merkezden yönetilecek, ve başkenti de Kudüs olacak. Böylece savaşlar, acılar, açlık gibi kavramları ortadan kaldıracağız.” Ben de burada konuşmaya girmek isteyip; “Peki bu dünya devletinin yönetim biçimi ne olacak, Hegel Diyalektiği konusunda neler söyleyeceksiniz, merak ediyorum. Yoksa komünizm geri mi geliyor? ” diye sordum.

    VATANDAŞ DEVLETİ TANRI GİBİ GÖRMELİ VE KENDİNİ FEDA ETMELİ Rockefeller cevap veriyor; “Komünizmin kurucuları Marx ve Engel, Haham, Moritz Moses Hess’in öğrencileriydiler ve Hegel’e fikir babalığı yapmışlardır. Hegel diyalektiği kısaca tez ile anti-tezden bir sentez oluşacağını söyler. Bu sentez daha sonra yine tez olur ve karşısına yine bir anti-tez çıkarak yeni bir sentez oluştururlar. Bu böylece devam eder. Hegel’in diyalektiğine göre iki zıt gücü kontrol eden, yeni dünyanın da efendisi olur. Hegel’in politik sisteminde devlet aynı zamanda Tanrı’dır; köle olarak görülen vatandaşın tek görevi bu devlete hizmet etmesidir ve bu hizmeti Tanrı’ya tapmak olarak algılamasıdır. Vatandaş kendini ülkesi için feda etmeye her an hazır olmalıdır. İkiz Kuleler saldırısında ölen onbinlerce Amerikalı buna güzel bir örnektir.” SEÇİMLER, TAMAMEN BİR ALDATMACA. AMAÇ; YENİ DÜNYA DÜZENİ “Seçimler tamamen bir aldatmaca olup, vatandaşın düşüncesine bir değer veriliyormuş gibi gösterilmektedir. Seçimlerde aday bol bol vaatlerde bulunarak seçmenin gururunu okşar ve seçmene sorunlarının farkında olduğu izlenimi verir. Seçmen için ise, birisinin, sorunlarını bilmesi yeterlidir, vaatlerin yerine getirilmesi onun için ikinci planda kalır. Hiçbir zaman da seçim öncesinde verilen sözler tutulmaz ve bir süre sonra da tamamen unutulur, gelecek seçimlere kadar… Seçimden sonra devlet yine Tanrı rolünü oynamaya devam edecektir. Zamanımızda, Amerika Birleşik Devletleri’nin kapitalizmi tez, Rusya’nın komünizmi anti-tez olmuştur ve sentezi dünyaya “Küreselleşme” olarak sunduğumuz “Yeni Dünya Düzeni” olacaktır. Bu yeni rejime faşizm diyebiliriz; çünkü otoriter bir devlet yönetimi, bizim anlayışımıza göre, dünyayı yönetebilmek için en ideal rejimdir. Böylece kişilerin yaşamı polis denetimiyle mutlak kontrol altına alınacak, varlıklarına devlet her an el koyabilecek, toplumlar bizim istediğimiz şekilde yönlendirilecek. Bu yeni düzende fakir yaşlı ve hastalara yer yoktur ve onların hemen yok edilmeleri gerekmektedir. KAPİTALİZM-KOMÜNİZM-SOSYALİZM. HEPSİ BİZİM ESERİMİZ “İkinci sorunuza gelirsek, yukarıda bahsettiğim gibi bir ülkenin Komünizm, Kapitalizm veya Sosyalizm’i benimsemesi hiç fark etmez. Hepsi sonuçta bizim eserimiz olan aynı şeyler. Başta akıllı ve zengin, yönetici bir avuç insan, geride hiçbir değeri olmayan ve istenildiği gibi yönlendirilen bir köle sürüsü. Fransız İhtilali neden yapıldı sanıyorsunuz, Fransız halkı çok fakirdi de açlıktan mı ölüyordu, ya da burjuvazi gerçekten çok mu zengindi? Hayır, hayır, sınıf farkı tarih boyunca hep olmuştur, bugün de böyledir. Asıl sebep Masonluğun en büyük kahramanlarından Jacques De Molay ve diğer Tapınak Şövalyeleri’nin, 1314 yılında o devrin Fransa kralı IV. Philip tarafından Tapınakçıların hazinesini kendisine vermediği için yakılarak öldürülmeleridir. Bu ihtilalin Masonlar tarafından kışkırtıldığını biliyorsunuz. Devrim sonunda XVI. Louis giyotinle idam edildiği zaman, bir devrimcinin; “Molay, intikamın alındı” Diye haykırdığı bilinen bir gerçektir.”

    “Rus Devrimi başta bir sebepten dolayı yapılmıştır. O zaman ki, İlluminati yöneticileri, Hegel Diyalektiği gereği Amerika Birleşik Devletleri’nde oluşan kapitalist sisteme bir karşı sistem oluşturarak dünya yönetimini ellerine geçirmenin planlarını yapıyorlardı. Çünkü istediğiniz gibi yönlendirebilmek için bir şekilde insanları avuçlarınızın içinde devamlı baskı altında tutmanız ve korkutmanız gerekir. Rotschild ailesinin özel desteğiyle Rusya’da devrim gerçekleştirildi ve Komünizm ilan edildi. Amerikan Kapitalist sistemine karşı, Rusların Komünizm sistemi. Burada Hegel Diyalektik yönetimi gereği, Marksist yönetim antitez olarak yani Kapitalist yönetimin karşısına çıkarılıyordu. Bu iki zıt gücün sentezinden, Amerikan Bir Doları’nın arka yüzündeki piramitin altında yazdığı gibi, Yeni Dünya Düzeni ortaya çıkıyordu.” MEDYA VE SİNEMA ENDÜSTRİSİNİN ROLÜ ÇOK ÖNEMLİ “Böylece dünya ülkelerinin Komünist rejime dahil olmayan yarısı, Komünizm tehlikesine karşı devamlı korkutuldu. Bu sistem içindeki insanlar sahip oldukları mal ve mevkilerin Komünizm gelirse ellerinden gideceği korkusu içinde, devlet yönetimine sonsuz destek verdiler. Öte yandan eski Sovyetler Birliği ve Komünist sistemde yaşayan diğer insanlara ise Kapitalizmin ne kadar öcü olduğu anlatılıyordu. Onlar da yaşadıkları yaşam şartlarının en iyisi olduğuna inandırılmış, bunun da Komünist sistem sayesinde olduğunu düşünüyorlardı. Böylece insanlar devamlı baskı altında tutuluyor ve istediğimiz gibi yönlendirilebiliyorlardı. Tabii burada medyaya ve sinema endüstrisine büyük görevler düşmüştür.” NÜKLEER SAVAŞ TEHDİDİ - EN BÜYÜK - BLÖFTÜ “Nükleer savaş tehdidi en büyük blöf olarak tarihe geçmiştir. Ama doğal olarak insanları öyle ya da böyle bir şekilde ömür boyu aldatmak imkansızdır. Bu yüzden Komünist rejimin sonunun gelmesine karar verdik, daha da önemlisi komünist ülkelerin serbest piyasa ekonomisine geçip Kapitalizme yönelmeleri gerektiği için sizin de bildiğiniz gibi birkaç günde durup dururken ve hiç kan dökülmeden o çok korkulan Sovyetler Birliği dağılıverdi; meşhur Berlin duvarı yıkıldı ve öcü komünizm balonu söndürüldü.” GEREKTİĞİNDE ÇEŞİTLİ ÜLKELERDE PROVOKASYONLAR ÇIKARDIK Rotschild benim hayretten faltaşı gibi açılan gözlerimie bakarak sözü devraldı ve ‘bu arada, dünyanın çeşitli ülkelerinde karışıklıklar çıkarılıyor, ülkeler provokasyonlar sonucu bir hiç yüzünden kanlı savaşlara giriyorlardı. Doğal olarak bütün paralarını bizlerden silah almak için harcıyorlar, daha sonra savaşta kaybedilen silahlarını yerine koymak ve savaşta harap olan şehirlerini yeniden inşa edebilmek için yine bizlerden borç alarak ömür boyu bize bağlı bir duruma düşüyorlardı. Eğer, bir ülke yöneticisi bizimle işbirliği yapmayı kabul etmezse, o ülkede hemen bir darbe ya da ayaklanma çıkarılıyor, daha önceden ayarlanmış ve istediklerimizi harfiyen yapacak bir kişi yönetime getiriliyordu” dedi… TÜRKİYE'YE 'MARSHALL YARDIMI' VE ADNAN MENDERES İLE EL ATTIK. “Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bizim desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki, ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle, Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik. Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidardaki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.”

    1980 DARBESİ BİZİM İSTEKLERİMİZ DOĞRULTUSUNDA YAPILDI “Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onlara da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.” BİNLERCE TÜRK GENCİ UYDURMA İDEOJİLER UĞRUNA CAN VERDİ “En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak ikiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, hergün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.” ÖZAL, İSTEKLERİMİZ İÇİN KAPILARI SONUNA KADAR AÇTI “Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlardı.” PARA İTİBAR GÖRDÜ, ARKADAŞ - AİLE DEĞERLERİ UNUTULDU “Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor, ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.” 'KÜRT DEVLETİ PROJESİ' İÇİN ÖNCE ÖRGÜT YARATTIK “Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki, Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başladı ve biz, ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılandık. Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya maloldu. Biz de, Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için PKK denilen örgütü yarattık. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimizi geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakarlık etmek zorunda kalacak… ÇOĞU SULARIN KAYNAĞI TÜRKİYE BİZİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ.“Rockefeller: Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince: Bir kere: Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir. İkincisi: Müslüman ve demokratik bir ülke olarak bu konuda öncü bir ülkedir. İslamiyeti yıkmak istiyorsak önce Türkiye’den başlamalıyız. Üçüncüsü: Avrupa ve Asya arasında bir köprü durumdadır. Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip. Ortadoğu ve Kafkasya’ya hakim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır. Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer Türk devletleri de yakında darbelerle kargaşaya boğulacaklar ve avucumuzun içine düşecekler. Bu Türkler aslında birleşip bir araya gelseler karşılarında hiçbir güç duramaz. Bu yüzden böyle bir olasılığa karşı, ajanlarımız her an tetikte bekliyorlar. Türk devletlerinde kilit mevkilerdeki adamlarımız, aralarında en ufak bir yakınlaşma sezdiklerinde hemen istikrarı bozacak olaylar ve darbelerle bunu önlüyorlar. Dördüncüsü: ülke bor madenleri bakımından dünyanın en zengin ülkesidir ve bu maden dünyada yakın bir gelecekte, petrolden bile daha önemli bir hale gelecek. Beşincisi ve en önemlisi, kökü Sümerlere uzanan Türkler medeniyetin beşiğidir. Türkler, Milattan Önce 4.000’lerde Orta Asya’da yaşayan büyük bir felaketten sonra yaşadıkları yerleri terk edip, Mezopotamya’ya ve Rusya üzerinden Avrupa’ya gelen Aryanlar, yani dünyadaki en medeni olarak kabul ettiğimiz Ari Irk’tandırlar ve Avrupa’daki Finliler, Macarlar gibi bazı uluslar Türk kökenlidir. Ayrıca Anadolu’da büyük uygarlıklar kuran Hititler ve Asurlular da Türk kökenli sayılıyor. Milattan Önce 3.500 yıllarında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerler ilk yazıyı bulan, toplumda adaleti sağlamak için ilk yasaları çıkaran ve mahkemeleri kuran, ilk para kullanan ve vergi toplayan, ilk okul açan ve tekerleği bulan ulustur: yani dünya medeniyetinin başlangıç noktasıdır ve soyları tarihçilerimizin araştırmalarına göre Türk kökenli insanlardır. Çünkü Sümerler o bölgenin yerli halkı değildirler; yani diğer tüm Türk kolları gibi göçebedirler ve tarihçilerimizin araştırmalarına göre “kız” manasına gelen “kır” kelimesi, “öküz” manasına gelen “ökür” kelimesi gibi bugüne kadar çözülebilen 1000 civarında Sümerce kelime ve “Ayağını yere sıkı bas, Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, Sel gibi silip süpürmek, Yağ gibi erimek” gibi yüzlerce atasözü bugün Türkçe’de kullanılmaktadır. Sümerlerin Ay Tanrısı’nın simgesi olan “Yarımay”, bugün Türk bayrağında kullanılmaktadır. Roma ve Yunan medeniyetleri Sümerlerden oldukça fazla faydalanmışlardır; mesela yapılarındaki süslemeleri ve Tanrıları Sümer tapınaklarından gelir. Fakat biz bunu örtbas etmek için, Milattan Önce 2.000 yıllarında, yani Sümerlerden 1.500 yıl sonra başlamış olmasına rağmen, Yunan medeniyetini, dünyadaki ilk medeniyet olarak dünyaya tanıttık. Daha da ilginç olanı, Yunanlılardan önce Mısır Medeniyeti başlamıştır; ama onlar da ancak Sümerlerden 1000 sene sonra piramitlerini yapabilecek uygarlık düzeyine gelebilmişlerdir. Mayalar ve İknalar; Sümerlerden 2000 sene sonra ziguratlarını aynı biçimde yapmışlardır. TÜRKLER ‘MEDENİYETCİ OLAMAZ’ BU MİRASA EL KOYMALIYDIK Medeniyetin beşiği olarak Türkleri kabul edemezdik; tam aksine binbir entrika ile bu kültür miraslarına el koyarak biz onları bütün dünyaya barbar, hak hukuk tanımayan bir toplum olarak tanıttık ve bunda da oldukça başarılı olduk. Sümer Kralları Urukagina ve Urnammu, çok tanrılı bir toplum kurarak, insanlar arasında adaleti sağlamak ve haksızlıkları önlemek için yasalar çıkararak, çağımız toplumlarına öncü olurlarken, bugün tek tanrılı bir toplum olan Türkiye’de bizim çalışmalarımız sonucu, fuhuş, rüşvet, hırsızlık, haksız kazanç ve gelir dağılımı aşırı düzeylerdedir. Aslında insanlar tarih kitaplarını açıp okusalar, bütün gerçeği görecekler ama insanoğlu için duyduğuna inanmak yeterlidir, okumak çok zor gelir.” Ben de o ana kadar en medeni ulus olarak İngilizleri görüyordum. Duydukları hiç hoşuma gitmeyince konuyu değiştirmek istedim. KURDURTTUĞUMUZ KARMA OSMANLI'YI YIKMAK ZOR OLMADI “Dünya ülkelerini nasıl ele geçirmeyi düşünüyorsunuz? ” diye sordum. Kendinden emin bir tavırla “Rothschild: Sana tarihten örnekler vererek gücümüzü göstermek istiyorum; Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da bize karşı olan imparatorlukları dağıtmak ve en önemlisi soyunda Hiçbir Müslümanlık ve Türklük kalmamış Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak Ortadoğu’daki petrol yataklarını ele geçirmek ve İsrail devletinin yolunu açmak için çıkarılmıştı. İsrail devletinin kurucusu sayılan Theodor Herlz, o zamanki Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’e giderek, bizim ailemizin desteğiyle Filistin topraklarını satın almak istedi. Fakat, ilkin tamam diyen – daha sonra 3 katını isteyen padişah ile fiyatta anlaşamayınca bize karşı çıktı. Bizim için Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak çok zor olmadı. Çünkü kurucusu Osman beyden sonra tüm padişahlar genellikle: Türk kadınları yerine, fethettikleri ülkelerden köle olarak getirdikleri başka din ve ırklara mensup kadınlarla evleniyorlardı. Tabii Papaz kızı, Divanı idare eder yetkilerle donatılmış Haremde, Hürrem Sultan gibi bu kadınlar zamanla ülke yönetiminde söz sahibi oldular ve kendileri gibi yabancı kökenli adamlarıyla bizim istediğimiz gibi, ülkeyi yıkıma götüren bir şekilde yönetmeye başladılar. Aaralarında çoğu: içki, afyon müptelası – sayısız: İçoğlanlar, Odalıklar, Cariyeler sunulan Padişahlar ise devlet yönetiminin emin ellerde olduğu düşüncesiyle, Türklüklerini unutup tam bir ‘Ortaçağ Hiristiyan’ düzeni ile zevk ve sefaya dalmışlardı. Bu da Osmanlı’nın çöküş devrini başlattı. Padişahların kurduğu Mason örgütleri tarafından kışkırtılan insanların çıkardıkları isyanlarla topraklar kaybedilmeye başlandı. Ermeni ve Musevi tüccarlar yönetimindeki Hazine plansız harcamalarla tüketildi. Savaş sonunda hedefimize ulaşmamıza çok az kalmıştı; ama Atatürk adında bir lider ortaya çıkarak hesaplarımızı bir süreliğine ertelememize neden oldu. Tabii ki sonuçta yine bizim finans ve silah sanayi şirketlerimiz servetlerini onlarca kez katladılar. I. Dünya Savaşı sonunda Monarşizm tez olarak, Demokrasi antitez olarak, Komünizm’i yani sentezi oluşturdu.” HİTLERİ GETİRDİK, ÇÜNKÜ YAHUDİLER YARDIMCI OLMADILAR “İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi; diğer bir önemli neden ise Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye dönmeyi kabul etmemeleriydi. Hitler’in bulunduğu mevkiye gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.” ATOM BOMBASI ALMANYA'YA ATILAMAZDI, BU NEDENLE JAPONYA KIŞKIRTILDI “Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist Amerikan Başkanı Roosevelt’e Einstein’ın bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve deneme yapılabilmesi için Amerika’nın halkın desteğiyle savaşa girmesi gerekiyordu. Ayrıca Alman şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu; bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Onun için Japonlar kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen, halkın duygularıyla oynanarak desteğinin kazanabilmesi için binlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumulmuş ve bu sorun da aşılmış oluyordu.” İSRAİL: ROTSCHILD’LERİN CÖMERT DESTEĞİ İLE KURULDU “Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rotschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.” SOVYETLERE YETERLİ SAYIDA ÜLKE VE MALİ DESTEK VERİLMİŞTİ “Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç yaratılması gerektiği için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.”

    HENÜZ KONTROL EDEMEDİĞİMİZ ÇİN’İN AMERİKAYA KATKISI BÜYÜK “Çin, Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.” SAVAŞ ENDÜSTRİSİ'NİN GELİŞMESİNE YARAYAN KOBAYLAR“VİETNAM, KORE, KAMBOÇYA, TAYLAND, ENDONEZYA, AFGANİSTAN, İRAN-IRAK, YUGOSLAVYA gibi, dünyadan örnekler vererek konuşmamıza devam edeceğim; Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. Öyleki, ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile, bu zehirin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Koca bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi. Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı. Kamboçya’da, Amerika ile ticaret yapmayı reddeden lider Sihanuk 1970 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine ülkeyi kaosa sürükleyen Pol Pot ve Kızıl Kmerler geçirildi. Tayland’da yine ülke yönetimi devrilerek yerine diktatörlük rejimi kuruldu. Ülke ekonomisi yıllarca bize çalıştı. Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.Sonra da Doğu Timor elinden alındı. Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır. İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki ülke bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu da yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu. Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı, ile Irak ekonomisi bir kez daha çökertildi; Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı; Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla tüketilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar. 1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.” Rotthschild konuşmasına: “sonradan bitme – bir şeyler yönettiğini sanan, eğitimsiz – köklü Tarih bilincinden yoksun çoğu ‘Köylü’ popülist – kontrolümüzdeki politikacıların idare ettiği “Bu zavallı ülkelerin şimdi tamamen bizim kontrolümüz altında olduğunu sanırım söylememe gerek yok” diyerek ara verdi. Onun kaldığı yerden Rockefeller devam etti. SAVAŞLAR VE DARBELER İLLAKİ BİZİM PLANLARIMIZDI “Kısacası, Gerekli olduğu için: ÇAD, YEMEN, GUATEMALA, ŞİLİ, BREZİLYA, DOMİNİK, SOMALİ, PANAMA, EL SALVADOR, BOLİVYA, EKVATOR, PERU, URUGUAY, ANGOLA ülkeleri gibi: Zaire devletinin başına CIA destekli bir darbe ile 1965 yılında geçen Mobutu, George Bush’un deyimiyle Afrika’daki en iyi adamımız oldu. Çad Hükümeti 1982 yılında bir darbe ile devrildi ve yerine diktatör Hissen Harbe geçirildi. Bu geçiş sırasında on binlerce insan öldü. Yemen 1990 yılına kadar iki ayrı devlet halinde uzun yıllar birbirleriyle savaştılar. Bizim şirketlerimiz zenginleşmeye devam ettiler. Guatemala’da hükümet, komünist rejim tehlikesi bahane edilerek CIA yardımıyla 1953 yılında devrildi ve bugüne kadar bizim tayin ettiğimiz askeri hükümetlerle ülke sonsuz bir kargaşa içinde yönetilmektedir. Şili’de General Pinochet, 1973 yılında iktidarı ele geçirerek, yıllarca bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkeyi yönetti. Amerika Birleşik Devletleri’ne aktardığı milyarlarca dolarla ülke ekonomisi bataklığa sürüklendi. Ülke insanları sefalet içinde yüzerken, bizler daha zengin olduk. Brezilya da komünizmden kurtarılan bir diğer ülkeydi. Ülke yönetimi 1964 yılında bir darbe ile devrildi, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Amerika’daki en güvenilir müttefiklerinden biri oldu. Dominik Cumhuriyeti, aynı şekilde 1963 yılında bir darbe ile bizim istediğimiz yöneticilere kavuştu. Ülkenin serveti bizlere aktı. Kolombiya da 1990’lı yıllarda uyuşturucu ile mücadele etmek maskesi altında ülke yönetimi ele geçirildi. CIA bu ülkeden gelen uyuşturucu parasıyla dünyanın çeşitli ülkelerindeki operasyonlarını finanse ediyor. Fiji, Grenada, Panama, Somali, El Salvador işgal edildi. Sarin, hardal gazı gibi sinir gazları halk üzerinde denendi. Yüz binlerce insan öldü ve hala ölmeye devam ediyor. Bolivya, Gana, Ekvator, Haiti, Filipinler, Peru, Uruguay, Angola, Seyşel adaları gibi üçüncü dünya ülkelerinde yapılan darbeler ve karışıklıklar hep bizim planlarımızın mecburi birer parçasıydı. YÖNETİMLER KONTROLÜMÜZDE, YOKSA TERÖRÜ DEVREYE SOKUYORUZ Avrupa ülkelerinde kurulan İtalya Gladio’su benzeri istihbarat örgütleri sayesinde, bütün ülke yönetimlerini kontrol altında tutmaktayız. İstanbul’daki sinagoglara yapılan saldırılar ve Madrid’deki tren bombalama olayları, bu ülkelere bizim isteklerimizi görmezden geldiklerini hatırlatmak için yaptırıldı. Paranın HERŞEY için geçerli olduğu bir dünyayı idare etmek, DEVAMLILIĞI açısından çok büyük emek, planlama ister. Onun için mecburen New York İkiz Kuleler, Pentagon saldırıları, Kenya ve Suudi Arabistan’daki bombalama olayları ise tamamen bizim planlarımız doğrultusunda icra edildiler.” Ben “dünyada el atmadıkları başka ülke kaldı mı acaba” diye düşünüyordum. Rockefeller böyle beni şaşkınlığa uğratmanın zevkiyle içkisini bir yudumda bitirerek sözlerini tamamladı; HİÇBİR YERDE MAFYA VE KAÇAKÇILIK BİZDEN İZİNSİZ OLMAZ “Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlardan seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur. Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte masum görünüşlü vakıflarımızın desteğiyle bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir ve buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.” 5 MİLYAR İNSAN - VARLIKLI AMERİKA VE BATI İÇİN ÇALIŞIR “Bu örnekler inanın bana sadece buzdağının dışarıdan görünen başı. Gördüğünüz gibi dünyanın her noktası kontrolümüz altında. Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? . Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar. Dünyadaki 5 milyar insan bizim toplumlarımızdaki 1 milyar Batılı için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize akıtılıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken, üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir halde; refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları ile bizim emirlerimizi bekliyorlar. Bizimle işbirliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler. Üçüncü sınıf ülkelerin halkları eğitim düzeylerine göre işçi olarak çalışacaklar, bizim gibi gelişmiş halklar da bunların üstünde bir hiyerarşi içinde yönetici olarak görev yapacaklar. Bu sınıfa giren ülke insanları için cumartesi günleri dışında bütün bayram ve tatil günleri kaldırılacak ve ancak karınlarını doyurabilecekleri bir maaş karşılığında, bütün yıl boyunca haftanın altı günü çalışacaklar. Bizim insanlarımız günün çok az bir kısmını çalışmaya ayıracak ve günün geri kalan kısmını zevk ve eğlenceyle geçirecekler.” İlk önce bütün bu anlatılanları çok büyük hayaller olarak görmüştüm; ama diğer ülkelerin durumu aklıma gelince gerçekleşme olasılıklarının olduğunu hesapladım. Gerçekten de çok az televizyon seyretmeme rağmen savaş ve ayaklanma haberleri gözüme çarpıyor, açlıktan ve sefaletten sürünen insanları seyrettiğimi hatırlıyorum ve halen de görüyorum…...

  • Tunar Çalışkan
    Tunar Çalışkan

    Evet bundan bir yıl kadar önce ‘Kurtlar Vadisi’ dizisinde geçen bir konuyu yorumlamış, olay hakkında fikirlerimizi anlatmıştık..Neydi konu? İhtiyarlar konusu, hani dizide derin istihbarat faaliyetleri yürüten, binlerce yıllık geçmişi olduğu vurgulanan ‘İhtiyarlar’..
    Bu sefer yine aynı diziden farklı bir kişilikten, olgudan bahsedeceğiz; daha önce başka bir yazıda anlatmayı düşündüğümüz dünya çapında bir gücün, bu dizide bir insan suretinde canlandırıldığını görünce bir taşla iki kafa yarmanın mutluluğunu yaşadık..
    Efendim adı geçen kişi Aron Feller, malumunuz bir türlü ele geçmeyen, her şeyi gören, her işi ustaca bitiren, emirleri demirleri eriten bir şahıs..Devlete sızmış, askere sızmış, organize bir adam..
    Bir türlü alt edilemeyeceği özellikle vurgulanan bir adam, Peki böyle bir insanın gerçekte olabilmesi mümkün mü? Peki Polat gibi bir karakterin gerçekte olabilmesi mümkün mü? elbette hayır, belki öylesine cesur bir adam olabilir, yada Feller gibi organize bir adam olabilir, ama her iki karakterde dizinin devamı için gerekli simgeler sadece..
    Yani konuların bir film tadında akması için temsili karakterler kullanılmış dizide, yoksa izlenirliği kalmazdı..
    Evet biz Feller’den bahsedeceğiz; Bize göre filimde anlatılan Feller aslında dünyanın en büyük organize gücünü temsil ediyor; Rockfeller ailesini, ABD ve İsrail’ i yöneten, dünya savaşlarını organize eden,terör örgütleri kuran, darbeler yapan dev bir para hanedanı..Adı Rockfeller..
    Dünya çapında parasal gücü olan dev bir aile, nasıl kurulduğunu, görevlerini, yöneticilerini, amaçlarını teknik olarak etraflıca araştırmış bir yazar ağabeyimizden istifade etmeyi daha faydalı bulduk. (Cezmi Yurtsever)
    Bu aile, Irak Savaşı’nı başlatan, Türkiye’ye Marshall yardımını yaptıran, Dünya Bankasına, yani meşhur İMF’e parasal destek sağlayan,Birleşmiş Milletler’in Bayrağını belirleyen, o bayrağa masonik simgeleri yerleştiren aile..
    Dünyanın en önemli konseyi olan CFR gibi bir oluşumu kurduran aile..Peki nedir Bu CFR?
    CFR veya KONSEY, ABD’nin seçkin dış politika uzmanları ve ekonomik kuruluşlarının bir araya geldiği düşünce, planlama, eylem topluluğudur. Rockefeller ailesinin desteğiyle 29 Temmuz 1921 tarihinde New York’ta kuruldu. ABD’nin deniz aşırı ülkelerdeki çıkarlarını koruma ile ilgili düşünceler burada konuşuluyor ve yönetime tavsiye ediliyor.
    Rockefeller ailesinden petrol dolar milyarderi John D. Rockefeller’in aynı adı taşıyan oğlu, 1940’lı yılarda Konsey’in en büyük finans destekçisi oldu. Torun, aynı zamanda Rockfeller ailesinin yetiştirdiği David Rockefeller, 1949 yılında Konsey toplantılarına katıldı ve David Rockefeller, 1970-85 yılları arasında CFR’nin başkanı oldu. Henry Kissinger de önemli projeleri hazırlayan danışman-uzmandı. David, uzun süre CFR’nin başkanlığını yürüttü. 2007 yılı içinde Peter Peterson başkanlık görevindeydi. Ama David Rockefeller, “Fahrî Başkan” olarak perde arkasında yönetici-yönlendiricilik görevini devam ettiriyor.
    CFR veya Konsey, ABD’nin küresel dış politikasına yön verir, yönetimin üst kademesinde görevli politikacılar ve şirketlerin temsilcileri toplantılara katılır.
    CFR isimli bu konseye üye olan uluslar arası şirket ve kuruluşların listesi aşağıdadır..
    Alcoa:1886 yılında kuruldu. Alüminyum üretiminde tekeldir. Geliri (2006 yılı içinde) 30.4 milyar dolar, net geliri: 2.248 milyar dolardır. Eleman sayısı 129.000.
    AMERICAN International Group: Merkezi New York’tadır. Sigorta Finansal hizmetler alanında çalışır. 2006 geliri: 113.194 milyar dolar, Net geliri: 14 milyar dolar, eleman sayısı:97.000
    Bank of America: ABD’nin en büyük bankasıdır. İtalyan Bankası olarak kurulmuştur. Geliri: 117.017 milyar dolar, net gelir: 21.13 milyar dolar, eleman sayısı: 176.638


    Bloomberg: 1981 yılında kuruldu. Finans haberleri ve dünya veri şirketi olarak kuruldu. 2006 karı:4.7 milyar dolar. Eleman sayısı:9.400
    Boeing: 1916 yılında Seattle’de kuruldu. Havacılık ve Savunma alanında hizmetler verir. Geliri:61.5 milyar dolar, net geliri: 2.2 milyar dolar, eleman sayısı: 153.000
    BP: İngiltere kaynaklı petrol ve gaz şirketi. Kuruluş tarihi 1908’dir. 2006 yılı karı:274.316 milyar dolar. Net karı: 22.286 dolar, eleman sayısı: 115.000’dir.
    Chevron: 1879 yılında Kaliforniya’da kuruldu. Petrol, gaz ve petro kimya alanında çalışır. 2006 geliri: 204.892 milyar dolar, net kar: 17.138 milyar dolar, elaman sayısı da 62.000.
    Citigroup:1812 yılında New York’ta kuruldu. 20. yüzyılın başlarında Rockefeller ailesinin kontrolüne girdi. ABD’nin önde gelen bankacılık yatırım şirketlerindendir. Geliri: 155.6 milyar dolar, net: 21.538 milyar dolar, eleman sayısı:327.000.
    Exxon Mobil: Dünyanın önde gelen Petrol ve gaz şirketidir. John. D. Rockefeller tarafından kurulan Standart şirketinin içindeydi. 1911’de parçalandı. 1999 yılında evlilikten dolayı birleşti. Karı: 377.635 milyar dolar, net: 39.50 milyar dolar, eleman sayısı: 106.000
    Ford Motor. 1903 yılında Henry Ford tarafından kuruldu. Otomotiv sektöründe hizmet verir. Geliri: 160.1 milyar dolar, net:12.6 milyar dolar, eleman sayısı: 280.000
    General Electric: 1878 yılında kuruldu. Başlangıçta Elektrik alanında iş yapıyordu. Ama zamanla haberleşme, finans, bankacılık hizmetlerine de girdi. Uzun zamandır. dünyanın en büyük şirketi özelliğini korudu. Geliri: 163.391 milyar dolar. Net geliri: 20.8 milyar dolar, eleman sayısı: 315.000
    Goldman Sachs: Dünyanın en yaygın yatırım bankasıdır. Finansman ve sigorta hizmetleri verir. Geliri: 37.67 milyar dolar, net: 9.54 milyar dolar, eleman sayısı: 30.000
    Halliburton: 1919 yılında Dallas şehrinde kuruldu. Petrol kuyusu açma, boru hattı, rafineri. Kimyasal örünler hizmet alanıdır. 2002 yılında KBR ile birleşti. Nisan 2007’de ayrıldı. ABD’nin Irak’a müdahalesinde baş aktörler arasında idi. Geliri:13 milyar dolar, net kar: 2.35 milyar dolar, eleman sayısı: 106.000.ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney ile yakın ilişkileri vardır.
    IBM: 1889 yılında kuruldu. Bilgisayar üretiminde bulunur. Geliri: 91.46 milyar dolar, net: 9.4 milyar dolar eleman sayısı:355.766

    JP Morgan Chase:Kuruluşu 1799 yılına kadar gider. Finansal hizmetler verir. 1990’lı yıllarda Rockefeller ailesinin kontrolündeki Chase Manhattan ile birleşti. Geliri: 61.437 milyar dolar: Net: 14.4 milyar dolar, eleman sayısı: 174.000
    Kohlberg Kravis Roberts & Co.

    Lehman Brothers

    Lockheed Martin

    McGraw-Hill

    McKinsey

    Merck

    Merrill Lynch: Yatırım Bankasıdır. 1914 yılında kuruldu. Karı: 70.59 milyar dolar, net: 7.49 milyar dolar. Eleman sayısı: 56.300.
    News Corporation

    Shell Oil: Dünyanın önde gelen petrol şirketlerindendir.
    Time Warner:1990 yılında kuruldu. Basın, haberleşme alanında hizmetlerde bulunur. Karı: 44.70 milyar dolar, eleman sayısı: 87.000Toyota (North America Inc.)
    Sanırım bu anlatılanlardan sonra nasıl bir aileden bahsettiğimizi anladınız, ilerde bu ailenin Gladyo, Ergenekon bağlamında bize nasıl etraflıca nüfuz ettiğini anlatırız kısmet olursa..
    Siz bizi ve Kurtlar Vadisini izlemeye devam edin..Bakalım daha neler çıkacak işin içinden.. Unutmayın; kendi günümüzde, kendi saatimizde..
    Tunar ÇALIŞKAN

  • Erdoğan Bulut
    Erdoğan Bulut

    rockefeller hakında ddetaylı bilgi

  • Hasan Hüseyin Hekimoğlu
    Hasan Hüseyin Hekimoğlu

    dünya baronudur.dünyayı kendi ekseninde dönmesi için çalışan baş karakter

  • John Doe
    John Doe

    Rothschild hanedanıyla birlikte dünyadan kazınması gereken hanedan. Beyefendilerin elleri sürekli ceplerimizi karıştırmaktadır ve bu durum bünyede şiddetli bir 'cebin astarını yırtsam mı? ' dürtüsü yaratmaktadır.

    [Bknz: 'Asuucaağğn ellerim kirli cebimdeki mendili çıkarır mısın? ' numarası.]

  • F
    F

    Bakınız: İlluminati, Bilderberg, Masonluk, Siyonizm...

  • F
    F

    20.yüzyılın tarihini, belkide siyaset adamlarından daha çok etkileyebilmiş multi-katrilyoner şahıs.(Doğumu 1839 - ölümü 1937)

  • F
    F

    Türkiye gibi anti-komünist hükümetlerin iktidarda bulundugu ülkelere yapilacak yardimlar ve açilacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalidir. OLTAYA YAKALANMIS BALIGIN YEME IHTIYACI YOKTUR. Gelistirilmis ekonomik yardim, Türkiye gibi ülkelerde bazi durumlarda düsünülenin tam tersi sonuç verebilir, yani bagimsizlik egilimlerini arttirip; mevcut askeri planlarimizi zayiflatabiliriz. Bu tür ülkelere yapilacak yardim, bize bagli Hükümetleri iktidarda tutacak ve ABD'ne düsman unsurlari zararsiz hale getirecek biçim ve miktarda olmak zorundadir.' (Nelson Rockefeller)

    1956 yilinda ABD Başkanı Eisenhower'a gönderdigi mektupta o dönemde dünyanin en zengin adami olarak taninan Nelson Rockefeller aynen böyle diyordu. Söz konusu dönemde ABD'nin Türkiye'ye ekonomik yardimda bulunma planlarina yapilan bu müdahale, süreç içersinde yasamdaki yerini bulacakti. Ama daha önemlisi, dünyanin en güçlü birkaç Devletinden biri olan ABD'nin üstelik Baskanina böyle bir müdahalede bulunma cesaretini gösteren bu, Rockefeller kimdi ve bu gücü nereden aliyordu?

    Kapitalist sistemin bunalimli yapisindan kaynaklanan krizlere çözüm adi altinda hayata geçirilen ve pek çok kisinin yeni, neredeyse 15-20 yillik bir geçmisi oldugunu zannettigi Sirket evlilikleri ve birlesmelerin tarihine göz atildiginda, Rockefeller ismi ilk kez 1901'de J.D.Rockefeller ile J.P.Morgan sirketleri arasinda yasanan birleşmede karşimiza çıkıyor. Birlesme sonunda ortaya çıkan varlik öylesine muazzam ki ABD'nin güneyinde bulunan 13 eyaletin o dönemdeki varliklarinin toplaminin iki katindan bile daha fazla. Birlesmenin diger ismi Morgan ise o dönemde ve hatta günümüzde de Finans kapitalin kurucusu sayilan bir aile.
    Evet, bu birlesme ile artik Amerikan ekonomisinin kalbi tek bir çati altina toplanmisti. Bu çati altindaki sektörler: Bankacilik, demir yollari, şehir taşimacıligı, iletişim, deniz tasimacıliği, sigortacilik, elektrik, kauçuk, kağıt, şeker rafinerisi, bakır ve sanayiinin diger tüm ana kollariydi. 1920'li yillara gelindiginde Amerikan ailelerinin sadece %1'i toplam zenginligin %59'unu kontrol eder durumdaydi.

    Kapitalist sistemin elitleri arasinda fikir ve eylem birligi nasil oluşuyor?
    1929 ekonomik buhran, ikinci dünya savasi derken 1941 yilinda henüz savasin bütün dehseti ile dünyayi kasip kavurdugu günlerde ABD'nde bir Komisyon kuruluyor: Dış Iliskiler Komisyonu (The Council of Foreign Relations) . Konseyin amaci: 'Amerikan finans ve sanayii sermayesinin ihtiyaci olan materyalleri 'mümkün olan en az stres ve zahmetle' elde edebilmek için gerekli ekonomik ve askeri hakimiyetin tüm dünyada kurulmasi ' olarak belirleniyor. Fakat, yazili gerekçenin ardinda bir amaç daha var ki o da sermayenin özgürlesmesi yani liberalizasyon sürecinin bir takvime yayilarak baslatilmasi ve sermayenin birikim sürecinde yükselmesine izin verilecek olan sosyal standartlarin zaman içersinde yavas yavas terk edilmesinin saglanmasini saglayacak alt yapinin olusturulmasi. Kuskusuz bu süreçte -en azindan kapitalizmin kalesi sayilan ülkelerde- ulus devlet yapilarinin güçlü tutulmasi ve bunun üzerinden ulusal sermaye birikimlerinin yogunlastirilmasi da ihmal edilmiyordu. Kisacasi kapitalist sistemin önünde asilmasi gereken, üstelik birbirini doguran, çeliskili bir sorunlar yumagi bulunuyordu. Iste tüm bu amaçlara hizmet edebilmesi için IMF-Uluslar arasi Para Fonu, Dünya Bankasinin kurulmasi ve GATT_Tarifeler ve Ticaret Genel Anlasmasinin yapilmasi ilk kez bu gizli Komisyonda karar altina aliniyor. Ancak, bu durumu mesrulastirabilmek için önce bir Konferans (Bretton Woods Konferansi) toplaniyor ve sanki yukarida adi geçen kurumlarin insasina bu Konferansta gerek duyulmus gibi de bir maskeleme yapiliyor. Bugün hala islerligini koruyan Dis Iliskiler Komisyonuna Amerika'nin en güçlü sirketlerinin sahipleri ile ABD'nin en üst düzey bürokratlari katiliyor, toplantilar aksam yemekleri esnasinda ve kayit disi, samimi bir havada yapiliyor. Böylece karsit görüslerin tartistirilmasi, liderler ve fikirler için kuvez diye tabir edilebilecek bir ortam yaratilmis oluyor. Komisyonun kurulus finansmani büyük ölçüde ve yine Rockefeller tarafindan karşilaniyor.

    1954 yilina gelindiginde ise bu kez çok daha gizli faaliyetlerin planlandigi bir baska Komisyonun kurulmasina gerek duyuluyor: Bilderberg Komisyonu, digerine göre daha az bilinen, fakat çok güçlü, resmi bir niteligi olmayan ve üyelerinin isimlerinin açiklanmadigi bu ikinci Komisyon, Amerika ve Avrupa'nin önde gelen sanayii ve finans Sirketleri, Devlet Baskanlari, diger önde gelen politikacilar, çesitli konumlardan uzmanlar, diplomatlar ve bu grubun görüslerine olan sempatisini daha önce ortaya koymus, medyanin önde gelen isimlerini gizli oturumlarda bir araya getiriyor ve Avrupa'da ekonomik bir birlik (A.B.) kurulmasi fikri ilk kez BİLDERBERG Komisyonunda kararlastiriliyor.(Bakınız:Bilderberg Gurubu) Komisyonun kurucusu, Joseph Retinger'in tanimlamasina göre, bu toplantilar rahat bir tartisma ortami saglayarak, resmi kuruluslarin yapamadigini yapabilmektedirler. Toplantilarda katilimci, Devlet Baskani veya herhangi bir Partinin Lideri veya herhangi bir uluslar arasi kurulusun basi dahi olsa, söyledikleri hiç bir sekilde devletini, partisini veya kurulusunu baglamaz. Ancak bu Komisyonda anlasma saglanamasa bile, kisiler degisik yaklasimlari duyarak ve degerlendirerek temel problemlere (?) ortak çözümler bulmaya çalisirlar. Toplantilar basina kapali oturumlar halinde yapilir ve sonuçlari da kesinlikle basina yansitilamaz.

    Bilderberg Komisyonundan tam 9 yil sonra 1973 yilinda, Japonya'nin üçüncü ekonomik güç olarak ortaya çikmasi gerekçesiyle bu kez bu ülkeyi de içeren üçüncü bir Komisyon kurulmasina karar veriliyor: Üçlü Komisyon (Trilalateral Commission) . Kuzey Amerika (ABD ve Kanada) , Bati Avrupa ve Japonyanin ekonomik çikarlari konusunda isbirligi yapmasi ana fikrine dayanan bu Komisyonun sponsoru ise ve bu kez yanina Z. Brezezinsky i de alan David Rockefeller. Kurucu ortak Brezezinsky, 1977 yilinda Carter'a Milli Güvenlik Danismanligi görevini üstlenene kadar Komisyona Baskanlik ediyor. Çünkü Bilderberg'ten farkli olarak Üçlü Komisyon üyelerinin ayni anda devlet yönetiminde görev yapmalari mümkün degil. (Daha önce ve daha sonra olabilir ama Komisyon üyeligi sirasinda olamaz) Bugün itibariyla Üçlü Komisyonu olusturan kisi ve kurumlara bakildiginda ise ortaya muazzam bir güç çikmaktadir: Dünyanin en büyük 5 ulusötesi sirketinden 4 tanesi, en büyük 6 Bankasindan 5 tanesi ve aralarinda meshur CNN'in de bulundugu medya devleri Carter, Bush, Clinton gibi ABD başkanlari ile diger devletlerin baskanlik ve üst düzey kadrolarinda görev yapmis veya ileride görev yapmasi istenen kisiler.

    Bu üç komisyonda en çok dikkati çeken konu ise, birbirleriyle rekabet eden sirketlerin liderleri ve farkli politikalara sahip siyasi partilerin liderleri kapali kapilar ardinda, halklarin hiçbir zaman ne oldugunu bilmedikleri bir fikir olusturma süreci için bir araya getirmeleridir.

    Güçlü kapitalist ittifakin ardindaki gerçek gerekçeler:

    Gizlilik içersinde ve 1941 - 1973 yillari arasinda kurulan bu 3 Komisyonun kurulus gerekçelerini irdelerken öncelikle 41-73 dönemi itibariyla dünya ekonomik ve siyasi sistemini hatirlamakta yarar var. 1917 Ekim Devrimi adiyla anilan Bolsevik Ihtilali sonrasinda kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birligi giderek bir Süper Güç konumuna gelecegini gösteren sinyaller ilk kez Ikinci Dünya Savasi sirasinda anlasilmisti. SSCB'nin ekonomik güç olmasindan daha tehlikeli olan ise, sosyalist bir yönetimin KAPİTALİZME MEYDAN OKUYABİLEN bir sistem olarak tüm dünya tarafindan taninmasi ve örnek alinabilir konuma gelmesiydi. Demek ki düsmanin bilegini bükebilmek için daha fazla, daha fazla güçlenmek gerekiyordu ve bu da ancak sistem içi ittifaklar üzerinden olusturulabilirdi. Fakat bu ittifaklar arasinda da belli güç dengelerinin korunmasi gerekliydi. Bu nedenle olusturulan 3 komisyonda da ABD sermayesi üstelik kurucu sifatiyla yer aldigi halde, Bati Avrupa sermayesi son iki tanesine katilabilmis ve Japonya'ya da sadece sonuncunun içinde yer almak düsmüstü. Böylece Amerikan sermayesi komisyonlardaki basat gücünü tesis etmeyi ve korumayi basarmis, diger iki grup ise ebediyen bu güçlü haminin vesayeti altina girmisti. Ancak bu gerekçeli ittifakin sürekli olmasi da -kapitalizmin doğasi geregi- mümkün degildi ve Sovyetler Birliginin çöküsü, Doğu Blokunun dagilmasiyla dagilmasiyla birlikte (1989) çeliskiler daha belirgin hale geldi. Geride biraktigimiz son 10 yillik dönemde, 1900'lü yillarin başinda birleşme, ittifak biçiminde yasanan Şirket Evlilikleri artik yerini 'Ele Geçirme' (Take over) operasyonlarina biraktı ve küresel finans krizleri üzerinden yaratilan ekonomik bunalimlar yardimı ile rekabet süreci bir tekelleşme (Monopoly) olgusuna dönüstü.