Ölüm, pek çok şiirin konusu olmuş.Şairlerin bir kısmı korkusunu, ölümün soğukluğunu, itici yüzünü anlatmış, bir kısmı dinî boyuttan bakıp hazırlanmak gerektiğine vurgu yapmış.Benim de bu konuda iki şiirim var birisini buraya yazarak görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.umarım şiiri ölüm kadar soğuk bulmazsınız.
ÖLÜM
Biz insanız ölüm, Meçhulümüz değilsin sen, Panter gibi sinsi ve sessiz, Bastırıverirsin aniden, Biz insanız, aciz... Baş eğeriz çaresiz.
Elbet bilmez yağmur baba, Gelince bahar, Niçin bunca bol yağar. Ve bilmez toprak ana, Düşünce cemre, Neden yeryüzünü yeşile boğar? Soğuk havalarda suyun buz kestiğini, Sonbaharlarda rüzgârların niçin kudretli estiğini, Aklı mı var ki ölüm, sararıp solmadan, Dalından savrulmadan, Yarenleriyle sarmaş dolaş, Delikanlılık çağındaki şu şımarık yaprak, Yaratılmışların aczini, nasıl anlayacak?
Hey ölüm, seni tanıyacak, Yaşasa da Rabbi’ni hiç tanımadan Tanıyacak her yaratılan, Atmışken acizliğini tam kafasından. Bilmese, Düşünmese, İstemese de, Toprağa kan olan yaprak gibi, Kaskatı olan su gibi, Dinginleşen hava gibi, Tamamlayacak Rab’in ol dediği dönüşümünü. Kim bilir kimin koynundasın sen şimdi, Ve soğuk bir yılan gibi, Sarmaktasın kim bilir kimi!
Kim ister seni, ölüm kim... Olmaz bilirim, seninle pazarlık, Lakin uzak tutar İnşallah Râb’im, Seni, benden ve sevdiklerimden Sadece şimdi, şimdilik!
ÖLÜM yolun sonu, ilklerin karşıtı..Yok olmaktır dünya gezegeninde..Hiçbir şeye gereksinim duymamaktır ölüm ve hiçbir şeyden sorumlu olmamak! Hiçbir şeye zorunlu olmamak..Kimilerine acı, kimilerine kurtuluştur..Özgürlüktür sonsuzluğun içinde..Ölüm öyle bir türküdür ki ne söylemeye, ne dinlemeye yürek dayanmaz! ..İçinde sevdalar sevgililer olmayan ölümü neyliyelim ki? ! ..
Öleceğiz hepimiz derken bile nasihatlerimizde, uzak görürüz kendimizden ölümü.,Ölüm Yolu tek yönlü ve hiçbir zaman kalkış saati belli olmayacak bir yolculuk… Gerçeğin başladığı andır ölüm.. Ölüm temizliktir, huzurdur,pişmanlıktır...
Ölüm sonsuz kaybediştir diye düşünüyorum.Kaybettiklerimizin acısını öyle içimizde yaşarız ve geri döndürememek ve onsuz yeni yaşamda olmak.Kalkış saati belli olmayan ve dönüşü olmayan bir yolculuk. Avuçlarımızdan kayıp gitmesi, yalnızlık,özlem,ruhunuz gelgitlerle çırpınışıdır.
ÖLÜM... Bizim için değerli olanın bir anda elimizden kayıp gitmesidir...Tutmak için çırpınıp da tutamayısınızdır...Görmek isteyip de göremediğimiz, dokunmak istediğimizde dokunamadığımız,kokusunu duyduğumuzda etrafımızda söyle bir dönmemiz, görecekmisiz gibi...ÖLÜM...Gelirken izin istemeyen,geldimi almadan gitmeyen,çaresizliğinizde dönüp arkasına bile bakmayan... Ölüm soğuktur soğuk, sıcaklık bunun neresinde...
KAÇINILMAZ SON Ölüm gençlik dinlemez, vakit tamam der. Götürür seni, bilmediğin o yere. Ne sultanlığın Ne paran söker o anda Ne de ağlayıp sızlanman. Hayatta iken kimsenin görmediği, Ama her nedense, belki konu komşunun, Eşin dostun lafı ile Çoğumuzun korktuğu o yerde; Genç yaşlı dinlemeden, Güzel çirkin gözetmeden Zengin fakir kayırmadan Kefenden başka bişey geçmeyecek üstünden. Yaşadığın kadar yaşamış olacaksın. Yaşanmamış yıllarına, sen ağlamayacaksın. Kalanların varsa geride, Onlar ağlayacak senin yerine. İzmir, 01.11.2005
Ölüme merhaba demek Kavuşmaktır mevlaya. Bir sela ile başlar yolculuk Kurt,kuş haber alır,saf tutarlar peşinde. Güzeldir ölüm, hak eden için cenneti. Düğün günüdür bugün,herkes davetlidir. Giysilerin en güzelidir üstündeki, bembeyaz. Kokular sürünmüş, bugüne özel. Melekler elele vermişler hepsi nikah şahidi. Semah dönerler etrafında, Hu çekerler huşu ile, Hu çekerler Hu……..
Kimi davetli ağlar, kimi şaşkın bakar etrafa, Kimi kendini görür ölümde, haline vahh der. Kimi ibret alır da belki,eyvah der.
Güneş bir başka doğar bugün, Yağmur bir başka yağar. Bulutlar eğilir zirveye de, kucaklaşır dağlarla. Soğuk bir rüzgar eser hafiften, yalar yüzleri. Salavatlar dökülür, hüzünlü dudaklardan.
Ölüm güzele koşmaktır sevdayla, Ulu bir servinin gölgesinde. En Sevgili ye yakın olmaktır. “O ndan geldik O na döneceğiz” Bilinciyle, Buluşmaktır toprakla.
Ne krallar kaldı ebedi, Ne sultanlar ne de şahlar. Rabbim bize de nasip et, Bu şerbeti içmeyi ama, Ama en tatlısından.
Bu düğünün tek farkı, Habersiz geliverdi. Cümle davetlileri, Yürekten deliverdi.
Melekler nikah şahidi, elele vermişler de, Semah dönerler etrafında. Hu çekerler huşu ile. Hu çekerler Hu…..
GÜZEL ŞEYLER YAPIN. ALLAHIMIZIN VAZİFELERİNİ YERİNE GETİRİN.CENNETE HEP BİRLİKTE GİRELİM.MUTLU BİR ŞEKİLDE YAŞAYALIM.MUTLU BİR ŞEKİLDE UYANALIM.BENCE TATLI BİR RÜYA
Sonu olmayan sonsuz hayatın başlangıcı.Güzel şeyler,iyi şeyler yaparak güzel bir rüyadan uyanış.Sevgiliye varış,mutluluktan diğer mutluluğa gidiş.Korkmadan dimdik güzel şeylerle yapmamız gerekenlerle yeni vazifelere gidiş.Kendimize düşen vazifelerle bir merak,beklenti.HAYIRLI BİR ŞEKİLDE ALLAHIMIZ BİZİ UYANDIRSIN RUYAMIZDAN GÜZEL BİR ŞEKİLDE
hissedebilecekmiyim yada ne olduğunu anyabilecekmiyim bilemediğim sonsuz bir boşluk veya herkezin üzerinde çok düşünüp tartıştığı ama geri dönüp kimsenin anlatamadığı bir bilinmezlik
Karanlıktaymışlar. İki embriyo, bir ana rahminde... Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde... Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece... Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş. Elleri, ayakları belirginleşmiş. Gözleri çıktıkça meydana, İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş... Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu... Sıcak, ıslak, sevgi dolu... 'Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki' demişler, '...bize ne mutlu...' Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler. Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler. Onları besleyip büyüten kordonu fark edince O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler. Sonra başlamış bir varoluş tartışması: 'Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk' diye sormuş ikizler... 'Annemiz' demiş biri, 'O bizi var etti, bize can verdi.' 'Ne biliyorsun' diye itiraz etmiş öteki, 'Sen hiç Anneni görmedin ki...': 'Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için uydurduğumuz bir şeydir.' Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler. Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler. Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların... Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın... Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek; Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek. '- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz' diye fısıldamış ikizlerden biri efkarla... '- Ben gitmek istemiyorum' diye diretmiş öteki; 'doyamadım ki daha hayata...' '- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan sonra hayat vardır.' Sormuş karamsar olan: '- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra başımıza neler gelecek? ' Şiirle cevaplamış iyimser olan: 'Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/ dönen yok seferinden...' Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış. Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamış. Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar. Ve 'ömrümüz bitti' diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar. Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu, Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.
Bu bir CAN DUNDAR yazısıdır, hayatı sadece dünyadan ibaret sananlar gibi, yaşamlarının sadece ana rahminde olduğunu ve doğunca öleceklerini sanıyorlar.. Kimbilir belkide bizde yanılıyoruz onlar gibi.. Ölünce ölmüş değil, belkide doğmuş olacaz.. Nerden bilebiliriz ki!
Ölüm, pek çok şiirin konusu olmuş.Şairlerin bir kısmı korkusunu, ölümün soğukluğunu, itici yüzünü anlatmış, bir kısmı dinî boyuttan bakıp hazırlanmak gerektiğine vurgu yapmış.Benim de bu konuda iki şiirim var birisini buraya yazarak görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.umarım şiiri ölüm kadar soğuk bulmazsınız.
ÖLÜM
Biz insanız ölüm,
Meçhulümüz değilsin sen,
Panter gibi sinsi ve sessiz,
Bastırıverirsin aniden,
Biz insanız, aciz...
Baş eğeriz çaresiz.
Elbet bilmez yağmur baba,
Gelince bahar,
Niçin bunca bol yağar.
Ve bilmez toprak ana,
Düşünce cemre,
Neden yeryüzünü yeşile boğar?
Soğuk havalarda suyun buz kestiğini,
Sonbaharlarda rüzgârların niçin kudretli estiğini,
Aklı mı var ki ölüm, sararıp solmadan,
Dalından savrulmadan,
Yarenleriyle sarmaş dolaş,
Delikanlılık çağındaki şu şımarık yaprak,
Yaratılmışların aczini, nasıl anlayacak?
Hey ölüm, seni tanıyacak,
Yaşasa da Rabbi’ni hiç tanımadan
Tanıyacak her yaratılan,
Atmışken acizliğini tam kafasından.
Bilmese,
Düşünmese,
İstemese de,
Toprağa kan olan yaprak gibi,
Kaskatı olan su gibi,
Dinginleşen hava gibi,
Tamamlayacak Rab’in ol dediği dönüşümünü.
Kim bilir kimin koynundasın sen şimdi,
Ve soğuk bir yılan gibi,
Sarmaktasın kim bilir kimi!
Kim ister seni, ölüm kim...
Olmaz bilirim, seninle pazarlık,
Lakin uzak tutar İnşallah Râb’im,
Seni, benden ve sevdiklerimden
Sadece şimdi, şimdilik!
nicelikten niteliğe geçişteki değişim sureci.
ÖLÜM yolun sonu, ilklerin karşıtı..Yok olmaktır dünya gezegeninde..Hiçbir şeye gereksinim duymamaktır ölüm ve hiçbir şeyden sorumlu olmamak! Hiçbir şeye zorunlu olmamak..Kimilerine acı, kimilerine kurtuluştur..Özgürlüktür sonsuzluğun içinde..Ölüm öyle bir türküdür ki ne söylemeye, ne dinlemeye yürek dayanmaz! ..İçinde sevdalar sevgililer olmayan ölümü neyliyelim ki? ! ..
ölüm yeni bir yasama yeniden dogmaktir
ölüm bir son bir bitiş gibi görünsede aslında bir başlangıç bence.sevgiliye kavuşmak bence.tabiki layıkıyla istenildiği gibi yaşarsak.
Öleceğiz hepimiz derken bile nasihatlerimizde, uzak görürüz kendimizden ölümü.,Ölüm Yolu tek yönlü ve hiçbir zaman kalkış saati belli olmayacak bir yolculuk… Gerçeğin başladığı andır ölüm..
Ölüm temizliktir, huzurdur,pişmanlıktır...
****** ÖLÜM ******
Ne hasta bekledi sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar
Kimi çağırdın da gelmedi..?
**************
yeryüzündeki tek gerçek.ispatlanabilecek tek gerçek.yalanı olmayan tek gerçek.
Ölüm sonsuz kaybediştir diye düşünüyorum.Kaybettiklerimizin acısını öyle içimizde yaşarız ve geri döndürememek ve onsuz yeni yaşamda olmak.Kalkış saati belli olmayan ve dönüşü olmayan bir yolculuk.
Avuçlarımızdan kayıp gitmesi, yalnızlık,özlem,ruhunuz gelgitlerle çırpınışıdır.
ÖLÜM... Bizim için değerli olanın bir anda elimizden kayıp gitmesidir...Tutmak için çırpınıp da tutamayısınızdır...Görmek isteyip de göremediğimiz, dokunmak istediğimizde dokunamadığımız,kokusunu duyduğumuzda etrafımızda söyle bir dönmemiz, görecekmisiz gibi...ÖLÜM...Gelirken izin istemeyen,geldimi almadan gitmeyen,çaresizliğinizde dönüp arkasına bile bakmayan... Ölüm soğuktur soğuk, sıcaklık bunun neresinde...
Aşağı akan nehri yukarı çevirebilirmiyiz...tabiki hayır...akan nehrin yatağında düzgün akmasını sağlayabilirsek ne mutlu bize...iste hepsi buuuu....
KAÇINILMAZ SON
Ölüm gençlik dinlemez, vakit tamam der.
Götürür seni, bilmediğin o yere.
Ne sultanlığın
Ne paran söker o anda
Ne de ağlayıp sızlanman.
Hayatta iken kimsenin görmediği,
Ama her nedense, belki konu komşunun,
Eşin dostun lafı ile
Çoğumuzun korktuğu o yerde;
Genç yaşlı dinlemeden,
Güzel çirkin gözetmeden
Zengin fakir kayırmadan
Kefenden başka bişey geçmeyecek üstünden.
Yaşadığın kadar yaşamış olacaksın.
Yaşanmamış yıllarına, sen ağlamayacaksın.
Kalanların varsa geride,
Onlar ağlayacak senin yerine.
İzmir, 01.11.2005
Karanlık, yalnızlık, korku, bilinmezlik....
Ölüme merhaba demek
Kavuşmaktır mevlaya.
Bir sela ile başlar yolculuk
Kurt,kuş haber alır,saf tutarlar peşinde.
Güzeldir ölüm, hak eden için cenneti.
Düğün günüdür bugün,herkes davetlidir.
Giysilerin en güzelidir üstündeki, bembeyaz.
Kokular sürünmüş, bugüne özel.
Melekler elele vermişler hepsi nikah şahidi.
Semah dönerler etrafında,
Hu çekerler huşu ile, Hu çekerler Hu……..
Kimi davetli ağlar, kimi şaşkın bakar etrafa,
Kimi kendini görür ölümde, haline vahh der.
Kimi ibret alır da belki,eyvah der.
Güneş bir başka doğar bugün,
Yağmur bir başka yağar.
Bulutlar eğilir zirveye de, kucaklaşır dağlarla.
Soğuk bir rüzgar eser hafiften, yalar yüzleri.
Salavatlar dökülür, hüzünlü dudaklardan.
Ölüm güzele koşmaktır sevdayla,
Ulu bir servinin gölgesinde.
En Sevgili ye yakın olmaktır.
“O ndan geldik O na döneceğiz” Bilinciyle,
Buluşmaktır toprakla.
Ne krallar kaldı ebedi,
Ne sultanlar ne de şahlar.
Rabbim bize de nasip et,
Bu şerbeti içmeyi ama,
Ama en tatlısından.
Bu düğünün tek farkı,
Habersiz geliverdi.
Cümle davetlileri,
Yürekten deliverdi.
Melekler nikah şahidi, elele vermişler de,
Semah dönerler etrafında.
Hu çekerler huşu ile. Hu çekerler Hu…..
Süleyman Ergül
21,07,2006
herşei bırakıp gitmektir bu düyarlardan
çok yakın bi şey.her an ensen de olan
TATLI BİR RÜYA
GÜZEL ŞEYLER YAPIN. ALLAHIMIZIN VAZİFELERİNİ YERİNE GETİRİN.CENNETE HEP BİRLİKTE GİRELİM.MUTLU BİR ŞEKİLDE YAŞAYALIM.MUTLU BİR ŞEKİLDE UYANALIM.BENCE TATLI BİR RÜYA
Sonu olmayan sonsuz hayatın başlangıcı.Güzel şeyler,iyi şeyler yaparak güzel bir rüyadan uyanış.Sevgiliye varış,mutluluktan diğer mutluluğa gidiş.Korkmadan dimdik güzel şeylerle yapmamız gerekenlerle yeni vazifelere gidiş.Kendimize düşen vazifelerle bir merak,beklenti.HAYIRLI BİR ŞEKİLDE ALLAHIMIZ BİZİ UYANDIRSIN RUYAMIZDAN GÜZEL BİR ŞEKİLDE
hissedebilecekmiyim yada ne olduğunu anyabilecekmiyim bilemediğim sonsuz bir boşluk veya herkezin üzerinde çok düşünüp tartıştığı ama geri dönüp kimsenin anlatamadığı bir bilinmezlik
gercege atılan ilk adım
güzel birşey olmalı...doğmak gibi...sadece tek şans..
Ve bir gün baybay
huzur,,,
Hepimizin başına gelecek kaçınılmaz son.
Karanlıktaymışlar.
İki embriyo, bir ana rahminde...
Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde...
Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece...
Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş.
Elleri, ayakları belirginleşmiş.
Gözleri çıktıkça meydana,
İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...
Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu...
Sıcak, ıslak, sevgi dolu...
'Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki' demişler, '...bize ne mutlu...'
Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler.
Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.
Onları besleyip büyüten kordonu fark edince
O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler.
Sonra başlamış bir varoluş tartışması:
'Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk' diye sormuş ikizler...
'Annemiz' demiş biri, 'O bizi var etti, bize can verdi.'
'Ne biliyorsun' diye itiraz etmiş öteki, 'Sen hiç Anneni görmedin ki...':
'Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için
uydurduğumuz bir şeydir.'
Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler.
Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler.
Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...
Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...
Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek;
Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.
'- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz' diye fısıldamış
ikizlerden biri efkarla...
'- Ben gitmek istemiyorum' diye diretmiş öteki; 'doyamadım ki daha hayata...'
'- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan
sonra hayat vardır.'
Sormuş karamsar olan:
'- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra
başımıza neler gelecek? '
Şiirle cevaplamış iyimser olan:
'Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/ dönen yok
seferinden...'
Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış.
Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamış.
Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar.
Ve 'ömrümüz bitti' diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar.
Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu,
Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.
Bu bir CAN DUNDAR yazısıdır, hayatı sadece dünyadan ibaret sananlar gibi,
yaşamlarının sadece ana rahminde olduğunu ve doğunca öleceklerini sanıyorlar..
Kimbilir belkide bizde yanılıyoruz onlar gibi..
Ölünce ölmüş değil, belkide doğmuş olacaz..
Nerden bilebiliriz ki!
ölüm...ben hayattayken ölüm olmayacak; ölüm geldiginde ise ben olmayacam...evet ölüm acı ama gerçek
ölim heryerde vardır
ölüm hiçbirimiizn bilmediği sonu olmayan bir sonsuzluktur..
Ölüm dur bilmez ne büyük ne kücük ne sag ne hasta
aldimiydi alir sonsuz karanliga