Susmak bir karanlığın başka bir karanlığa Karışıp yanmasıdır bakışlarında senin Bir ömrün eylülünde sararmış yine toprak Bulut bir bezirgânın saçlarını arıyor Ben hangi mağaranın en ücra köşesinde Hangi yitik nehrine gömülmüşüm acının
Bir kez olsun eğil de, denizin kalbine bak Susmak yine o yangın, yine mahkûm bir keder Nur-ı aynım, ıslak bir karanfil mi gözlerin Her yaprağı nazenin, her çizgisi ağlamak
Sustum; pencereleri yağmurludur şiirin Kırılgan bir kapının ardında kaldı gökler Ellerim unutulmuş bir günün kıyısında Demek ki her lâmbası bana kızgın sokağın Yalnızlığa koşuyor bahçelerden ölüler Demek ki, ben en garip sahrasıyım bu çağın
Bir kadın ayrılığın köprüsünden bakıyor Bir köle bir sultanı bekliyor uykusunda Ey bahar cellatları, akşam yüzlü sefiller Kuyudan gelen sesi duyalım, bir susun da
Kuruyan çeşmelerden akmayı mı öğrendin Aynalarda ruhunu kaybeden şairlerin Sisli vadilerinden bakıyor gölgeleri Züleyha bahtımızı yakıyor kuytularda Senin kalbinde bahar, baharın kalbinde kış Kar tanelerinde can üşüyor ağlayarak
Ey körebe oynayan hayallerim, gitmeyin Bırak uçsun öteye düşlerimi, ey fanus Bir rüyadan gelip de içime düşen çığlık Ya götür beni burdan, ya da ebediyen sus
Ne ayıp.Böylesi bir şairden şimdi mi haberim olmalıydı?
Giremeden tam manasıyla şiirli kelimelerinin içine; üstünkörü de olsa okurken şaşkınlıkla; kalakaldım şu mısralarla:
Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu Her seher yüreğimde açan karanfillerin Her akşam ellerimde sararıp solduğunu Nereden bileceksin
..................
Bilemezsin içimde bir denizdir yaşamak Sen denizin en uzak noktasında şen şakrak Ben kırgın dalgalarla avunurum derinde Gemilere yosunlu mendiller bağlayarak
'Yıllar öncesine gidelim... Babası kendisini okutmaya karar verdiğinde 9 yaşındadır; köyünde ilkokul bulunmadığından dolayı kilometrelerce ötede bir köyde okumaya başlar.Sonra şehri ve kalabalıkları tanır.Annesinin,karnını doyurup sırtını sıvazladıktan sonra,kendisini okula göndereceği günün hayaliyle geçirir yıllarını. Acının ve hüznün duraklarında Bu benim yürümeyi öğrenen kalbim diye haykırmaya başladığında,bu hayalin uzağında kalmış,gurbetle uzun zaman içiçe yaşamış,feleğin çemberinden geçmiş birisidir artık.Eksenini muhataplarına hissettirmiş,okuyucusuna ulaşmış bir şairdir yeryüzünde. Gene de kendisini henüz tanıyamamış,hikayesini duymamış olanlara,adeta bir beste ahengiyle döker içini: Nereden bileceksin,şehrin sokaklarında Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu Her seher yüreğimde açan karanfillerin Her akşam ellerimde sararıp solduğunu Nereden bileceksin... Değişik hayat sahnelerinde,insanların arasına karışan içli bir şair; fakülte koridorlarında emin adımlarla yürüyen ilginç bir akademisyen:dar günün anlamını bilen vefakar bir dost! . Çiçekler Üşümesin, Nuyageva, Yağmur, Rüveyda, Yankı ve Hüzün, Aşkım isyandır Benim, Siyah Gözlerine Beni de Götür, Yanılgı saatleri...
Nereden bileceksin diye haykırsa da,27 yılın ürünü olan bu şiir kitaplarıyla tarih onu bilecek,eserlerini,onları mayalayan kalbini ve o ünlü 'yağmur'şiirini mutlu bir tebessümle anacaktır....'
Daha dokunmadan kurudu irem çöllere bir türlü yağamıyorum yeni bir koşunun başlangıcında biraz deprem sonrası biraz şehir hülyası bir kalp yangınından geriye kalan siyah gözlerine beni de götür artık bu yerlere sığamıyorum.
Pembe uçurtmalar yolladığından beri sarardı tiryaki menekşeleri sonbaharın tozlu kafeslerinde sevgi turnaları yakalıyorum turnalar gidiyor; ben kalıyorum avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum neden sana vurgunum Erzurum garında banklar üstünde uyku tutmuyor karanlıkları yitik düşlerimi kovalıyorum gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.
Binbir türlü kokuyorsa yaylalar siyah gözlerine beni de götür baharın koynundan koparıp sana ipek bir mendile sardığım yüreğimle şehzade gülleri gönderiyorum umutlar kalıyor; ben gidiyorum.
Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini kaptanları sorgulayan yanından geçen küheylanların korku tufanına yakalandığı siyah gözlerine beni de götür güneş ülkesinden gelen yiğitler benzeri olmayan bir dünya kursun cellat,ayrılığın boynunu vursun.
Usul usul intizarı çürüten bu hercai diken,bu çılgın arzu sürüklüyor imkansız muştuların eşiğine gönül vadilerini bir ağaçtan düşen yapraklar gibi düşüyorum tanyerine ya topla yaralı kırlangıçları ya da bu vefasız şarkıyı bitir özgürlüğe giden tutsaklar gibi siyah gözlerine beni de götür.
söyleyiş tarzı ile nedim'inef'iyi çağrıştırdığı iskender pala tarafından,ne zaman ruhu sıkılsa onun bir şiiri ile ruhunu yıkadığı cüneyt ülsever tarafından belirtilmiş şairdir.timas yayınlarından çıkmış intizar,başari bedel ister,zirveye götüren yol: yönetim,müpteladir gemiler benim denizlerime,yürüyelim seninle istanbul'da, aşk ölümcül bir hülyadir,yağmur,rüveyda,gül ve ben, hüznün lalesidir dünya,sensiz kalan bu şehri yakmayi çok istedim kitapları mevcuttur.sağlam şairdir vesselam.
Ey hüznün ötesinden içime bakan melal Ey ömrümü bir bahtın ucunda yakan melal Ey damar damar öfke, pıhtı pıhtı kan melal Ey gönlünü bir damla suya bırakan melal Ey dünyama ırmaklar misali akan melal Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Gelmedin; son hayalde yanıp yanıp kül oldu Bu deruni kavgada kırılan gönül oldu Şimdi menziller elem; yürek duman; sine çak Devleri mahkum eden hayatım şimdi helak Gelmedin; yıldırımlar düştü hülyalarıma Nasıl kıydın be zalim, masun rüyalarıma Sana doğru her adım neden hep ölüm sunar Seni her andığımda, renk solar, desen yanar
Hangi rüzgar sabırla böyle koşar ardından Hangi el nakış nakış gergef dokur ardından Susarsam, anlatır mı seni göklere tarih Bensiz olur mu sabah, güler mi kara talih Gelmedin, koptu zincir; parçalandı anılar Sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar Kalbimin pembe köşkü harab oldu; gelmedin Bahçesinde açan gül turab oldu; gelmedin Bil ki, kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek Heyhat! … şair mehtaba bir daha dönmeyecek
'Ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi mekanımı gülistan eyleyendir gözlerin isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşatan Kabil in ruhunu kan eyleyendir gözlerin' Her satırını binbir imajla doldurduğu şiirlerle, beynimize uçsuz bucaksız dehlizler açan yukardaki satırlarını durup dururken mırıldanma gereğini duyduğum şair...
'...Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm Feryadı kayaları parçalayan sesine Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne Dudağında kuruyup dağılan sözlerini Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi Karalar bağlamadın beni anlayamazsın O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın...'
Bakmayın çevremi kuşatanlara Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben Issız ovaların nehiriyim ben İçimde işliyor derin bir yara Aşkın öldürmeyen zehiriyim ben Bakmayın çevremi kuşatanlara Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben
siirin son avangardlarindan. mumtaz sahsiyeti, mutevaziligi, iyilikseverligi ve murekkebini adeta gozyasiyla harmanlayisi, onun daha ileriye goturecek. Allah yolunu acik etsin.
kısalan yolların uzadığını
kulağıma fısıldıyor her diken
mehtabına gömdüm hayal çağını
senden geliyorum, sana gelirken
Nur-ı Ayn ım *
Susmak bir karanlığın başka bir karanlığa
Karışıp yanmasıdır bakışlarında senin
Bir ömrün eylülünde sararmış yine toprak
Bulut bir bezirgânın saçlarını arıyor
Ben hangi mağaranın en ücra köşesinde
Hangi yitik nehrine gömülmüşüm acının
Bir kez olsun eğil de, denizin kalbine bak
Susmak yine o yangın, yine mahkûm bir keder
Nur-ı aynım, ıslak bir karanfil mi gözlerin
Her yaprağı nazenin, her çizgisi ağlamak
Sustum; pencereleri yağmurludur şiirin
Kırılgan bir kapının ardında kaldı gökler
Ellerim unutulmuş bir günün kıyısında
Demek ki her lâmbası bana kızgın sokağın
Yalnızlığa koşuyor bahçelerden ölüler
Demek ki, ben en garip sahrasıyım bu çağın
Bir kadın ayrılığın köprüsünden bakıyor
Bir köle bir sultanı bekliyor uykusunda
Ey bahar cellatları, akşam yüzlü sefiller
Kuyudan gelen sesi duyalım, bir susun da
Kuruyan çeşmelerden akmayı mı öğrendin
Aynalarda ruhunu kaybeden şairlerin
Sisli vadilerinden bakıyor gölgeleri
Züleyha bahtımızı yakıyor kuytularda
Senin kalbinde bahar, baharın kalbinde kış
Kar tanelerinde can üşüyor ağlayarak
Ey körebe oynayan hayallerim, gitmeyin
Bırak uçsun öteye düşlerimi, ey fanus
Bir rüyadan gelip de içime düşen çığlık
Ya götür beni burdan, ya da ebediyen sus
Nurullah Genç
son kitabı mahrem ve münzevi olan ve ülkemiz şartlarında normal olarak otuz sene sonra adına törenler düzenlenecek ödüller verilecek olan büyük şair
Ne ayıp.Böylesi bir şairden şimdi mi haberim olmalıydı?
Giremeden tam manasıyla şiirli kelimelerinin içine; üstünkörü de olsa okurken şaşkınlıkla; kalakaldım şu mısralarla:
Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında
Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu
Her seher yüreğimde açan karanfillerin
Her akşam ellerimde sararıp solduğunu
Nereden bileceksin
..................
Bilemezsin içimde bir denizdir yaşamak
Sen denizin en uzak noktasında şen şakrak
Ben kırgın dalgalarla avunurum derinde
Gemilere yosunlu mendiller bağlayarak
Uzun zaman olmuştu bir şiirle ağlamayalı...
Daha keşfedilecek çok şey var bu şairde.Belli...
'Yıllar öncesine gidelim...
Babası kendisini okutmaya karar verdiğinde 9 yaşındadır; köyünde ilkokul bulunmadığından dolayı kilometrelerce ötede bir köyde okumaya başlar.Sonra şehri ve kalabalıkları tanır.Annesinin,karnını doyurup sırtını sıvazladıktan sonra,kendisini okula göndereceği günün hayaliyle geçirir yıllarını.
Acının ve hüznün duraklarında
Bu benim yürümeyi öğrenen kalbim
diye haykırmaya başladığında,bu hayalin uzağında kalmış,gurbetle uzun zaman içiçe yaşamış,feleğin çemberinden geçmiş birisidir artık.Eksenini muhataplarına hissettirmiş,okuyucusuna ulaşmış bir şairdir yeryüzünde.
Gene de kendisini henüz tanıyamamış,hikayesini duymamış olanlara,adeta bir beste ahengiyle döker içini:
Nereden bileceksin,şehrin sokaklarında
Kaybolan ışıkların gözlerim olduğunu
Her seher yüreğimde açan karanfillerin
Her akşam ellerimde sararıp solduğunu
Nereden bileceksin...
Değişik hayat sahnelerinde,insanların arasına karışan içli bir şair; fakülte koridorlarında emin adımlarla yürüyen ilginç bir akademisyen:dar günün anlamını bilen vefakar bir dost! .
Çiçekler Üşümesin,
Nuyageva,
Yağmur,
Rüveyda,
Yankı ve Hüzün,
Aşkım isyandır Benim,
Siyah Gözlerine Beni de Götür,
Yanılgı saatleri...
Nereden bileceksin diye haykırsa da,27 yılın ürünü olan bu şiir kitaplarıyla tarih onu bilecek,eserlerini,onları mayalayan kalbini ve o ünlü 'yağmur'şiirini mutlu bir tebessümle anacaktır....'
Not:Antoloji +Şafak Türküsü Grubu üyesidir.
Bu şiir bana yazılmalıydı dediğim mısraların sahibi,
işinin ehli şair daha ne denilebilir ki?
Neyleyim
Uğrunda
Rahatsız
Uslupsuz
Leyla
Leyla
Adamayacaksam
Halimi
Geçsin
Evveliyatına
Nazır
Çağırmalarım
Daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum.
Pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor; ben kalıyorum
avareyim,asudeyim,yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
Erzurum garında banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum
gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.
Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharın koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor; ben gidiyorum.
Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tufanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellat,ayrılığın boynunu vursun.
Usul usul intizarı çürüten
bu hercai diken,bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vadilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefasız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür.
Nurullah Genç
benden anlamadın şiirden anla
senin gülüşünle yaşadığımı
akşamı ettiğim senden kalanla
sabaha seninle başladığımı
benden anlamadın şiirden anla
söyleyiş tarzı ile nedim'inef'iyi çağrıştırdığı iskender pala tarafından,ne zaman ruhu sıkılsa onun bir şiiri ile ruhunu yıkadığı cüneyt ülsever tarafından belirtilmiş şairdir.timas yayınlarından çıkmış intizar,başari bedel ister,zirveye götüren yol: yönetim,müpteladir gemiler benim denizlerime,yürüyelim seninle istanbul'da, aşk ölümcül bir hülyadir,yağmur,rüveyda,gül ve ben, hüznün lalesidir dünya,sensiz kalan bu şehri yakmayi çok istedim kitapları mevcuttur.sağlam şairdir vesselam.
Terkediyorum uykuda gülümseyen kuşları
Şehrayin siliniyor ufkumdan; gün dönüyor
Ey dünyama ırmaklar misali akan melal
Yakındır, gökyüzünde açması çiçeklerin
Kaktüslerin bahara erişmesi yakındır
Ayırma gözlerimden esrik bakışlarını
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Ey hüznün ötesinden içime bakan melal
Ey ömrümü bir bahtın ucunda yakan melal
Ey damar damar öfke, pıhtı pıhtı kan melal
Ey gönlünü bir damla suya bırakan melal
Ey dünyama ırmaklar misali akan melal
Esrik bakışlarını ayırma gözlerimden
Kendisi çok iyi niyetli ve duygusal bir insandır. Kimseyi incitmemek için gayret gösteren büyüklerimizden birisi.
........YAĞMUR.........
Gelmedin; son hayalde yanıp yanıp kül oldu
Bu deruni kavgada kırılan gönül oldu
Şimdi menziller elem; yürek duman; sine çak
Devleri mahkum eden hayatım şimdi helak
Gelmedin; yıldırımlar düştü hülyalarıma
Nasıl kıydın be zalim, masun rüyalarıma
Sana doğru her adım neden hep ölüm sunar
Seni her andığımda, renk solar, desen yanar
Hangi rüzgar sabırla böyle koşar ardından
Hangi el nakış nakış gergef dokur ardından
Susarsam, anlatır mı seni göklere tarih
Bensiz olur mu sabah, güler mi kara talih
Gelmedin, koptu zincir; parçalandı anılar
Sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar
Kalbimin pembe köşkü harab oldu; gelmedin
Bahçesinde açan gül turab oldu; gelmedin
Bil ki, kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek
Heyhat! … şair mehtaba bir daha dönmeyecek
..... nurullah genç...
Okunmamış esrarlı bir öykünün
memnu satırları gibidir yüzün
vuslatın eflatun gecelerinde
uykusunu kaçırmışsın gündüzün
oysa ne yerdesin, ne gökyüzünde
derindesin rüya kadar derinde
kalbimin pembe köşkü hazan oldu gelmedin
ahçesindeki gül bitab oldu gelmedin
bilki bu ateş kıyamet kopsa sönmeyecek
heyhat... şair bir daha mehtaba dönmeyecek..
nurullah genç, söylenecek söz bulamıyorum...
kalem güzellerindendir kendileri..
'yağmur' en iyilerinden..
gözlerini yavaş yavaş gözlerime döndür lili
ya gel parlasın yıldızım ya da nazınla söndür lili
erzurum sokaklarında gece seyyahı...
tende zerre olsan da canda cihansın güzel...
yagmur ugrunda koparilan bir bas da ben olsaydim....
Yine boyle alingan mi olurdum, buyuseydim baska odalarda..
bileydim layık olmadığini yürürmüydüm yollarında...
..................
İçinde akan nehri,denize dökebilen bir şair...
'Ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi mekanımı gülistan eyleyendir gözlerin
isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşatan Kabil in ruhunu kan eyleyendir gözlerin'
Her satırını binbir imajla doldurduğu şiirlerle, beynimize uçsuz bucaksız dehlizler açan yukardaki satırlarını durup dururken mırıldanma gereğini duyduğum şair...
'...Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
Feryadı kayaları parçalayan sesine
Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın...'
Bakmayın çevremi kuşatanlara
Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben
Issız ovaların nehiriyim ben
İçimde işliyor derin bir yara
Aşkın öldürmeyen zehiriyim ben
Bakmayın çevremi kuşatanlara
Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben
İşte NURULLAH GENÇ... söze gerek yok
siirin son avangardlarindan. mumtaz sahsiyeti, mutevaziligi, iyilikseverligi ve murekkebini adeta gozyasiyla harmanlayisi, onun daha ileriye goturecek. Allah yolunu acik etsin.
tarzına üslübuna hayran olduğum tüm şiirlerini okuduğum tek şair...
bugün senin günündü...