ne odunmuş babanız(nazıma kinaye edilmiştir...) olmadı bir baltaya sap ona siz benzemetyin sonra ateştir yolunuz meşe halinde yaşanmaz o zamanlar geçti gelen incelmiş adam devri hemen yontulunuz ama dikaktli olun: bir kafanız yontulacak sakın aldanmayın: incelmeye gelmez kolunuz...(yüreğine sağlık be üstad..mekanın cennet olsun...)
biz sevmeyi yermeyi de beceremeyiz...sevdik mi göklere çıkarır yerdik mi yerin dibine batırırız....bu işin orta yolu yok mu...ama harbiden bu adamı sevemedim ya....
Bir tanem! Son mektubunda: 'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun. 'Seni asarlarsa seni kaybedersem; diyorsun; 'yaşıyamam! ' Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı. Ölüm bir ipte sallanan bir ölü. Bu ölüme bir türlü razı olmuyor gönlüm. Fakat emin ol ki sevgilim; zavallı bir çingenenin kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli geçirecekse eğer ipi boğazıma, mavi gözlerimde korkuyu görmek için boşuna bakacaklar Nazıma!
Ben, alaca karanlığında son sabahımın dostlarımı ve seni göreceğim, ve yalnız yarı kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim...
Karım benim! İyi yürekli altın renkli, gözleri baldan tatlı arım benim: ne diye yazdım sana istendiğini idamımın, daha dava ilk adımında ve bir şalgam gibi koparmıyorlar kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver. Bunlar uzak bir ihtimal. Paran varsa eğer bana fanila bir don al, tuttu bacağımın siyatik ağrısı, Ve unutma ki daima iyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı.
Ne güzel, şairimiz ölmeden önce hakkında yapılan karalmalara karşı cevabını yazmış... ... ne yapalım, ne delilerle ispatlamak işe yaradı ne de saygıya davet... her gelen yeniden aynı şeyleri bir daha bir daha ateşlendirdi... bize de yine daha önce yazılanı yazmak düşer:
VATAN HAİNİ
'Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet. Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.' Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un 66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti,120 milyon lira. 'Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.'
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla: Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Memleketim, memleketim, memleketim, ne kasketim kaldı senin ora işi ne yollarını taşımış ayakkabım, son mintanım da sırtımda paralandı çoktan, şile bezindendi. Sen şimdi yalnız saçımın akında, enfarktinda yüreğimin, alnımın çizgilerindesin memleketim, memleketim, memleketim...
Memleketimi seviyorum: Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tutunu gibi.
Memleketim: Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık biyıklari altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim Memleketim ne kadar geniş: dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana. Edirne, İzmir, Ulukışla, Maras, Trabzon, Erzurum. Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum ve güneye pamuk işleyenlere gitmek için Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye utanıyorum.
Memleketim: develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler, kavak, söğüt ve kırmızı toprak.
Memleketim. Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık ve onun yarım kiloluğu pulsuz gümüş derisinde kızıltılarla Bolu'nun Abant golünde yüzer.
Memleketim: Ankara ovasında keçiler: kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması. Yağlı, ağır fındığı Giresun'un Al yanakları mis gibi kokan Amasya Elması, zeytin, incir, kavun ve renk salkım salkım üzümler ve sonra kara saban ve sonra kara sığır: ve sonra: ileri, güzel, iyi her şeyi hayran bir çocuk sevinci ile kabule hazır çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım yari aç, yari tok yari esir...
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan yoğurursun bütün nimetlerin hamurunu. Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün!
Sen doğar doğmaz dikilirler tepene, işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan değirmenleri, büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan hürriyetiyle hürsün!
Başın ensenden kesik gibi düşük, kolların iki yanında upuzun, büyük hürriyetinle dolaşıp durursun, işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela, Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber, hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!
Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!
Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin, büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi, yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle hürsün
Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok; hürsün. Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
23 Sentlik asker Mister Dalles, sizden saklamak olmaz, hayat pahalı biraz bizim memlekette. Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara'da 23 sente,
yahut iki kilo kuru soğan, yahut bir kilodan biraz fazla mercimek, elli santim kefen bezi yahut, yahut da bir aylığına yirmi yaşlarında bir tane insan.
erkek, ağzı burnu, eli ayağı yerinde, üniforması, otomatiği üzerinde, yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır, belki tavşan gibi korkak, belki toprak gibi akıllı belki gençlik gibi cesur, belki su gibi kurnaz (her kaba uymak meselesi) , belki ömründe ilk defa denizi görecek, belki ava meraklı, belki sevdalıdır. Yahut da aynı hesapla Mister Dalles (tanesi 23 sentten yani) satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına, seksen beş onda altısını yahut bir çift iskarpin parasına. Yalnız bir mesele var Mister Dalles, herhalde bunu sizden gizlediler: Size tanesini 23 sente sattıkları asker mevcuttu üniformanızı giymeden önce de, mevcuttu otomatiksiz filan, mevcuttu sadece insan olarak mevcuttu, tuhafınıza gidecek, mevcuttu hem de çoktan mı çoktan, daha sizin devletinizin adı bile konmadan. Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu, mesela, Mister Dalles, yeller eserken yerinde sizin New-York'un, kurşun kubbeler kurdu o gökkubbe gibi yüksek, haşmetli, derin. Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek. Halı dokur gibi yonttu mermeri, ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri. Dahası var Mister Dalles, sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz, zulüm gibi, hürriyet gibi, kardeşlik gibi sözlerin, dövüştü zulme karşı o, ve istiklal ve hürriyet uğruna ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek, ve yarin yanağından gayrı her yerde, her şeyde, hep beraber, diyebilmek için, yürüdü peşince Bedreddin'in O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir. kaya gibi yumruğunun son ustalığı: 922 yılı 9 eylülüdür. Dedim ya Mister Dalles, , Herhalde bütün bunları sizden gizlediler. ucuzdur vardır illeti. Hani şaşmayın, yarın çok pahalıya mal olursa size, bu 23 sentlik asker, yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim, her millet gibi BÜYÜK TÜRK MİLLETİ. (1953)
İŞTE NAZIM İŞTE BÜYÜK TÜRK MİLLETİ İŞTE 23 SENTLİK ASKER
naızımın ruhu ban ahabis bir ruh ifadesini çağrıştırmaktadır..sayın yetkili..bakınız tartışma açmıyorum..neyi çağrıştırdığını yzıyotrum....dikaktinize...
peyami safada şöyle der..haykır..haykır..etrafına bir kaç kii tolplanacaktır..haykır haykır..seni elbet bir duayn olacaktır..haykır haykır....seni anlamasalarda anlar gibi olacaklardır...haykır haykır...yüksek ses büyük ruh ifadesidir...sanırım bunu yazarken peyami safa nazımı meclis dışarı bırakmış olamalı...ben yinede işi ona bırakmıyayım...kendi iim kendim yapayım...yüksek ses büyük ruh ifadesidir...nazımın ruhu meclis dışında..istisnalar kaideyi bozmaz..herkesin malumudur....
Göğsümde 15 yara var! . Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak! .. Kalbim yine çarpıyor, kalbim yine çarpacak! ! !
•
Göğsümde 15 yara var! Sarıldı 15 yarama kara kaygan yılanlar gibi karanlık sular! Karadeniz boğmak istiyor beni, boğmak istiyor beni, kanlı karanlık sular! ! !
Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak. Kalbim yine çarpıyor, kalbim yine çarpacak! ...
•
Göğsümde 15 yara var! . Deldiler göğsümü 15 yerinden, sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden! Kalbim yine çarpıyor, kalbim yine çarpacak! ! !
Yandı 15 yaramdam 15 alev, kırıldı göğsümde 15 kara saplı bıçak.. Kalbim kanlı bir bayrak gibi çarpıyor, ÇAR-PA-CAK! !
Şairin ilk gençlik şiirlerinden bazılarını Bahriye Mektebi'nde öğretmeni olan ve annesi Celile Hanım'a yakınlık duyan Yahya Kemal'in düzelttiğini Vâ-Nû belirtmektedir. Şairin yayımlanan ilk şiiri 3 Teşrinievvel 1918 tarihli Yeni Mecmua'da Mehmet Nâzım imzasıyla çıkan 'Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı? 'dır. Bu şiir, aynı ad ve imza ile sonradan Ümid dergisinde de yayımlanmıştır. Yahya Kemal tarafından düzeltilen bu şiir şöyledir: 'Bir inilti duydum serviliklerde/Dedim ki: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek başına bu kuytu yerde/Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı? '/ 'Hayat inerken siyah örtüler/Umardım ki artık ölenler güler/Yoksa hayatında sevmiş ölüler/Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı? '
nazım adına utanıyorum...valla ciddiiyim..o kadar ipsiz sapsız, hani komünist fasa fiso adamdan şiir ezbere biliyorum ki...nazımdan aklıma bi tek satır bile yok..makineleşmek istiyorumdan başka...olmaz böyle şey..ah nazım...toprağın bol olsun...(işine yarar mı bilmem) benide düşünsen olmaz mıydı...
hilmi yavuzun sanirim asagidaki sohbet ekseninde yaptigi birkac yazi vardi, necip fazil ve nazim hakkinda...hilmi yavuz necip fazil'i profondor ve nazimi satihci buluyordu ama boylelikle necip fazili bati siirine nazimi da dogu islam siirine yakin olarak zaptediyordu...ilginc bir inceleme...merak edenler bir sekilde ulasabilir bu yazilara...
Nazım Hikmet memleket Memleket Nazım Hikmet Kafiye için yazmadık Hasret sana memleket
Bence bir insanı ölümsüz yapan yaptıklarıdır.. Mesela Atatürk evet öldü ama yaptıkları onu ölümsüz kılmadı mı? ? .. maddi olarak ölüm gelir; ama maneviytları hep yaşar böyle insanların.. Evet Nazım öldü; etleri çürüdü evet ama o yaşadıklarıyla; yaptıklarıyla, yazdıklarıyla maneviyatta hep aramızda olacağını kanıtladı.. Nazım Hikmet bence herşeyiyle ayrılmaz bir bütündür.. Düşünceleriyle, yaptığı iyi-kötü şeylerle; şiirleri, yazıları, piyesleriyle.. Bundan dolayı benim şahsi fikrim Nazım'ın düşüncelerinden de yaptıklarından da konuşulması... Tabii şiirleri de eksik olmamalı ki; zaten şiirleri de yazılmaya başlandı tekrar (
Kimi türk değil der (sanki olması gerekliymiş gibi) vatan hayini der (ki bi şiirinde bunun yanıtını çok güzel verir) vatanının rusya olduğunu söylerler(ama en güzel şiirleri türkiye üzerinedir) ama kabul etsinler nazım ii bir şairdir.
ne odunmuş babanız(nazıma kinaye edilmiştir...) olmadı bir baltaya sap
ona siz benzemetyin sonra ateştir yolunuz
meşe halinde yaşanmaz o zamanlar geçti
gelen incelmiş adam devri hemen yontulunuz
ama dikaktli olun: bir kafanız yontulacak
sakın aldanmayın: incelmeye gelmez kolunuz...(yüreğine sağlık be üstad..mekanın cennet olsun...)
anlamak yok çocuğum anlar gibi olmak
var akıl için son tavır saçlarını yolmak var...
biz sevmeyi yermeyi de beceremeyiz...sevdik mi göklere çıkarır yerdik mi yerin dibine batırırız....bu işin orta yolu yok mu...ama harbiden bu adamı sevemedim ya....
' Kafanda kurduğun düşünceye benziyorsun.' FAUST
Nazım Hikmet'e Türk demek Anadolu ruhunu, Kuvay-i Milliye ruhunu anlamak demektir! ...
Nazım Hikmet=Memleket=Türkiye! ..! ..!
11-11-1933
Bursa
Hapishanesi
Bir tanem!
Son mektubunda:
'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
diyorsun;
'yaşıyamam! '
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgilim;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazıma!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim:
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
'boş ver karıcığım, asılmak uzak ihtimal
paran varsa bana bir fanila don al'
(sinek vızltısı nazım himet)
Ne güzel, şairimiz ölmeden önce hakkında yapılan karalmalara karşı cevabını yazmış...
... ne yapalım, ne delilerle ispatlamak işe yaradı ne de saygıya davet... her gelen yeniden aynı şeyleri bir daha bir daha ateşlendirdi... bize de yine daha önce yazılanı yazmak düşer:
VATAN HAİNİ
'Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.'
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti,120 milyon lira.
'Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.'
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
28.7.1962
sömürüye karşı savaşanlara selam olsun.
biz bu nazıma iadeyi itibar yapmışmıydık...
bunlar kendi kendilerini yaratamazlar ki....
İNSAN OLAN VATANINI SATAR MI?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire: «Buyur...» dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur:
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
İnsan olan vatanını satmaz ve Nazım da hiç bir zaman vatanını satmadı ve bazı insanlar onu satıcı olarak gösteremeyecek! ...
YİNE MEMLEKETİM ÜZERİNE SÖYLENMİŞTİR
Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktinda yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...
MEMLEKETİMİ SEVİYORUM
Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tutunu gibi.
Memleketim:
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık biyıklari altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim
Memleketim ne kadar geniş:
dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maras, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye
utanıyorum.
Memleketim:
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak, söğüt ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant golünde yüzer.
Memleketim:
Ankara ovasında keçiler:
kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un
Al yanakları mis gibi kokan Amasya Elması,
zeytin, incir, kavun ve renk salkım salkım üzümler
ve sonra kara saban
ve sonra kara sığır:
ve sonra: ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinci ile kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yari aç, yari tok
yari esir...
BİR HAZİN HÜRRİYET
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
bir lokma bile tatmadan yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün!
Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
vicdan hürriyetiyle hürsün!
Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini,
günün birinde, mesela, Amerika'ya ciro ederler onu
seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!
Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in,
günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin,
büyük hürriyetinle bir çukura doldurulabilirsin,
meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!
Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil
insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle hürsün
Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
hürriyeti seçmene lüzum yok; hürsün.
Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
23 SENTLİK ASKER
23 Sentlik asker
Mister Dalles,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut iki kilo kuru soğan,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan.
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır,
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz
(her kaba uymak meselesi) ,
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dalles
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut
bir çift iskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister Dalles,
herhalde bunu sizden gizlediler:
Size tanesini 23 sente sattıkları asker
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak
mevcuttu, tuhafınıza gidecek,
mevcuttu hem de çoktan mı çoktan,
daha sizin devletinizin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela, Mister Dalles,
yeller eserken yerinde sizin New-York'un,
kurşun kubbeler kurdu o
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri,
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Mister Dalles,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz,
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek,
ve yarin yanağından gayrı her yerde,
her şeyde,
hep beraber,
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedreddin'in
O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir.
kaya gibi yumruğunun son ustalığı:
922 yılı 9 eylülüdür.
Dedim ya Mister Dalles, ,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size,
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim,
her millet gibi BÜYÜK TÜRK MİLLETİ.
(1953)
İŞTE NAZIM İŞTE BÜYÜK TÜRK MİLLETİ İŞTE 23 SENTLİK ASKER
Rusya'ya ayak basar basmaz 'beni Stalin Yarattı' diyerek Türk milletiyle tüm bağlarını koparmıştır... Bu 'kızıl şair' bizden değildir!
naızımın ruhu ban ahabis bir ruh ifadesini çağrıştırmaktadır..sayın yetkili..bakınız tartışma açmıyorum..neyi çağrıştırdığını yzıyotrum....dikaktinize...
peyami safada şöyle der..haykır..haykır..etrafına bir kaç kii tolplanacaktır..haykır haykır..seni elbet bir duayn olacaktır..haykır haykır....seni anlamasalarda anlar gibi olacaklardır...haykır haykır...yüksek ses büyük ruh ifadesidir...sanırım bunu yazarken peyami safa nazımı meclis dışarı bırakmış olamalı...ben yinede işi ona bırakmıyayım...kendi iim kendim yapayım...yüksek ses büyük ruh ifadesidir...nazımın ruhu meclis dışında..istisnalar kaideyi bozmaz..herkesin malumudur....
haykır..hani sahipleri yurdun...
elelrdi yatanlar sağa baktım sola baktyım....(akiften..ne bileyim bi an onu çağrıştırdı)
Hava kurşun gibi ağır! !
Bağır
. bağır
. bağır
. bağırıyorum!
Koşun
kurşun
. eritmeğe
çağırıyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
. gibi
. yana
. yana...
«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yüreklerin
kulakları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem
. gibi
. yana
.yana.
Ben yan
-masam
sen yan
-masan
biz yan
-masak,
nasıl
. çıkar
karanlıklar
aydın
-lığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
. bağır
.bağır
bağırıyorum! .
Koşun
. kurşun
. eritmeğe
. çağırıyorum.....
KALBİM
Göğsümde 15 yara var! .
Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak! ..
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ! !
•
Göğsümde 15 yara var!
Sarıldı 15 yarama
kara kaygan yılanlar gibi karanlık sular!
Karadeniz boğmak istiyor beni,
boğmak istiyor beni,
kanlı karanlık sular! ! !
Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak.
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ...
•
Göğsümde 15 yara var! .
Deldiler göğsümü 15 yerinden,
sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden!
Kalbim yine çarpıyor,
kalbim yine çarpacak! ! !
Yandı 15 yaramdam 15 alev,
kırıldı göğsümde 15 kara saplı bıçak..
Kalbim
kanlı bir bayrak gibi çarpıyor,
ÇAR-PA-CAK! !
1925
Şairin ilk gençlik şiirlerinden bazılarını Bahriye Mektebi'nde öğretmeni olan ve annesi Celile Hanım'a yakınlık duyan Yahya Kemal'in düzelttiğini Vâ-Nû belirtmektedir. Şairin yayımlanan ilk şiiri 3 Teşrinievvel 1918 tarihli Yeni Mecmua'da Mehmet Nâzım imzasıyla çıkan 'Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı? 'dır. Bu şiir, aynı ad ve imza ile sonradan Ümid dergisinde de yayımlanmıştır. Yahya Kemal tarafından düzeltilen bu şiir şöyledir: 'Bir inilti duydum serviliklerde/Dedim ki: Burada da ağlayan var mı? /Yoksa tek başına bu kuytu yerde/Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı? '/ 'Hayat inerken siyah örtüler/Umardım ki artık ölenler güler/Yoksa hayatında sevmiş ölüler/Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı? '
nazım adına utanıyorum...valla ciddiiyim..o kadar ipsiz sapsız, hani komünist fasa fiso adamdan şiir ezbere biliyorum ki...nazımdan aklıma bi tek satır bile yok..makineleşmek istiyorumdan başka...olmaz böyle şey..ah nazım...toprağın bol olsun...(işine yarar mı bilmem) benide düşünsen olmaz mıydı...
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Göğsüme hangi renk saçlar yayılsa,
Kalbimi saracak gölge aynıdır,
O ruh, Kabe'de de secdeyi kılsa,
Dua'nın gittiği ülke aynıdır.
üç yaşındaki çocuk konuşmalrının şiir, bunların şairi diye yutturulan adam..
hilmi yavuzun sanirim asagidaki sohbet ekseninde yaptigi birkac yazi vardi, necip fazil ve nazim hakkinda...hilmi yavuz necip fazil'i profondor ve nazimi satihci buluyordu ama boylelikle necip fazili bati siirine nazimi da dogu islam siirine yakin olarak zaptediyordu...ilginc bir inceleme...merak edenler bir sekilde ulasabilir bu yazilara...
Nazım Hikmet memleket
Memleket Nazım Hikmet
Kafiye için yazmadık
Hasret sana memleket
Bence bir insanı ölümsüz yapan yaptıklarıdır.. Mesela Atatürk evet öldü ama yaptıkları onu ölümsüz kılmadı mı? ? .. maddi olarak ölüm gelir; ama maneviytları hep yaşar böyle insanların.. Evet Nazım öldü; etleri çürüdü evet ama o yaşadıklarıyla; yaptıklarıyla, yazdıklarıyla maneviyatta hep aramızda olacağını kanıtladı..
Nazım Hikmet bence herşeyiyle ayrılmaz bir bütündür.. Düşünceleriyle, yaptığı iyi-kötü şeylerle; şiirleri, yazıları, piyesleriyle.. Bundan dolayı benim şahsi fikrim Nazım'ın düşüncelerinden de yaptıklarından da konuşulması... Tabii şiirleri de eksik olmamalı ki; zaten şiirleri de yazılmaya başlandı tekrar
(
bize nazım gibi hikmet yazarlar lazım.
Kimi türk değil der (sanki olması gerekliymiş gibi)
vatan hayini der (ki bi şiirinde bunun yanıtını çok güzel verir)
vatanının rusya olduğunu söylerler(ama en güzel şiirleri türkiye üzerinedir)
ama kabul etsinler nazım ii bir şairdir.