Masal,sistemli bir şekilde tasarlanmış düş ürünüdür.Yeri geldiğinde gerçek üstü olayları,yeri geldiğindeyse gerçek ve yaşanması mümkün olan durumları anlatan bir edebiyat türüdür.
Hitler'i faşit olmaya iten sebep masallardaki adaletsizliktir. Küçük Adolf grandmama sının okuduğu hikayelerle büyümüştür. Fakat bu masallarda küçük Adolf'in dikkatini bir nokta çekmiştir: O da kötülerin asla kazanamaması. Adolf çocuk aklıyla, kötüler insan değil mi diye düşümüş, neden bu şekilde kötülere hep kaybettirldiğini anlamaya çalışmıştır ve sonuçta da kötülere bir haksızlık yapıldığı sonucuna varmıştır. İşte tüm çabası da kötü tarafın da bir kere olsun kazanabileceğini göstermek olmuştur; ama bunu gösterebilmesi için ona bir masal diyarı gerekmiştir. O da bu masal diyarını 40lı yıllarda avrupaya hatta dünyanın bir çok yerine kurmuştur. Her ne kadar elinden geleni ardına koymadıysa da, onun çabaları bile masallardaki gibi hep iyilerin kazandığı savını çürütememiştir. Dünya bu masalı iyiler kazansa bile sevmemiştir; çünkü bu masal herkesçe çok sakıncalı bulunmuş. Dünya bir daha böyle bir masal yazılmaması için Birleşmiş Masallar (BM) cemiyetini kurmuş. Fakat gelin görin ki, Hitler'den sonra bu masal türüne ilgisi olan insanların sayısı azalacağına artmış ve Birleşmiş Masallar cemiyeti hiçbir şey yapamamış. Çocuklarınızı bu tür masalllardan uzak tutun!
Işığa uçar bütün pervaneler Ölüme giderken ne şahaneler Dönerek acıyla aşkla şu alemi Yana yana rakseder divaneler ............ Bir varmış bir yokmuş dünya bir masalmış Her yolcudan bu handa hoş seda kalmış Gökten 3 elma düşmüş yuvarlanmış Herkes payına düşen elmayı almış
avrupanın anlattığı hikayelere masal denir bu hikayeleride ülkelerinde anlatanlara masalcı denir iyi masalcı ile kötü masalcının arasında ki fark masalını inandirmaktadır Türkiyede bu masalların iyi anlatıldığını görmekteyiz iş ekmek çağdaşlık filan vs
Doğuda uçan halı batı da uçan süpürge.. Doğuda devler batıda cadılar.. Kralın en akıllı oğlu en küçük oğlu. Cüsseli olmak değil zeki olmak önemli. Erkekler tarafından bulunmayı bekleyen kızlar. Duyguların, kötüleri yenmesi. Güzel görünen cadıdır, gerçek olan iyi olan saftır. Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi.
Zeus'un bir gün yolu Arkadia'ya düştü. Arkadia kralı Lykaon kan dökücülüğü ve acımasızlığı ile tanınırmış, kendisine misafir olanları yakalatıp öldürmeyi eğlence haline getirmiş bir kralmış. Zeus bu insafsız kralın sarayına geldiğinde kim olduğu açıklamamış. Lykaon Zeus'u denemek için daha önceden öldürttüğü bir yolcunun etinden hazırlattığı yemeği baş tanrının önüne koymuş. Zeus bunun üzerine yıldırımıyla sarayı yakıp kül etmiş ve Lykaon'u da kurta çevirmiş.
Lykaon'un kızı Kallisto ise Artemis'in yakın arkadaşı olan bir periydi. Tanrıça ile birlikte ava çıkar ona yoldaşlık ederdi. O da tıpkı Artemis gibi evlenmemeye ve bir erkekle birlikte olmamaya yeminliydi. Ancak Zeus bu güzel periyi görür görmez ona gönül verdi ve bir gün Kallisto ağaçların altında dinlenirken Artemis'in kılığına girerek yanına yaklaştı. Kallisto baştanrıyı Artemis sandığında ondan çekinmedi fakat hatasını anladığı zaman iş işten geçmişti. Hamileliğini gizlemek için büyük çaba harcadı ancak bir gün arkadaşları ile birlikte gölde yıkanırlarken Artemis peri kızın hamile olduğunu fark etti. Zeus sevdiği kızı Artemis'in öfkesinden korumak için Kallisto'yu bir ayıya çevirdi ama bu bile onu Artemis'in öfkesinden korumaya yetmedi. Artemis okları ile onu delik deşik etti. Kallisto ölmeden az önce Arkas adında bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Bu çocuk daha sonra Arkadia'ların babası oldu. Kallisto ise öldükten sonra Zeus tarafında gök yüzüne alındı ve kutup yıldızına 'Büyük Ayıya' çevirildi.
Prometheus'un kurnazlıkla çalarak insanlara verdiği akıl onları şımartınca Zeus o zamana kadar yalnız erkeklerden ibaret olan insan topluluğuna ceza vermek istedi ve onlara kadını gönderdi. Zeus, oldukça başarılı bir usta olan oğlu Hephaistos'tan kadını yaratmasını istedi. Hephaistos babasının isteği üzerine çamuru su ile yoğurdu ve görenleri şaşırtacak güzellikte bir kadın vücudu yarattı.
Olympos'ta oturan tanrıçaların en güzeli olan ve kendi karısı olan Aphrodite'in vücudunu model olarak kullanmıştı. Heykel bitince onun kalbine ruh yerine bir kıvılcım koydu. O zaman heykelin gözleri açıldı. Kolları bacakları kıpırdamaya ve dudakları konuşmaya başladı. Onu süslemek için bütün tanrılar ve tanrıçalar yardım ettiler. Herkes kendisinden ona bir şey armağan etti ve ona Rumca 'bütün armağan' anlamına gelen Pandora adını taktılar. Athena ona güzel bir kemer, süslü elbiseler verdi. Letafet perileri Kharites beyaz göğsüne parlak altın gerdanlık taktılar. Aphrodite başına güzellikler saçtı. Güzel saçlı Horalar ilkbahar çiçekleriyle onu süslediler. Hermes Pandora'nın kalbine, hıyanet ve aldatıcı sözler yerleştirdi. Zeus da ona esrarlı bir kutu armağan etti ve ona dedi ki; Sakın verdiğim kutuyu açma, içindeki iyi şeyler uzaklara kaçar ve onların yerine fenalıklar gelir, seni rahatsız ederler. Bu kutuyu iyi sakla bütün insanların saadeti ve felaketi bu kutunun açılıp açılmamasına bağlıdır. Böyle dedikten sonra baş tanrı ilk kadını yeryüzüne indirdi ve Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a gelin olarak gönderdi. Prometheus kardeşine Zeus'dan hiç bir şekilde hediye kabul etmemesini tembih ettiği halde Pandora'nın güzelliğine hayran kalan Epimetheus öğüdü tutmadı ve onunla evlendi.
Pandora da tıpkı tüm kadınlar gibi doğuştan meraklı olduğunda dünyaya gelir gelmez kutunun içinde ne olabileceğini düşünmeye başladı ve Zeus'un uyarısını unutarak kutuyu açtı. Kutunun içindeki hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya gibi insanları rahatsız edecek ve onları felakete sürükleyecek ne kadar kötülük varsa hepsi açılan kutudan kuşlar gibi uçuştular. Pandora hatasını anlayarak biraz sonra kutuyu kapadı ancak kutuya kapatılan kötülüklerin arasında, insanları yaşatacak, teselli edecek 'ümit' de vardı. Fakat ümit dışarı çıkamamış kutuda kalmıştı.. Böylece Zeus ilk kadını beraberinde kötülüklerle dolu bir kutuyla yeryüzüne yollayarak insanlardan intikam almıştı.
Zeus bir gece, güzel bir kuğu şekline bürünerek Taygetos dağının tepelerine indi. O yere indiği sırada Aetolia kralının güzeller güzeli kız Leda uyuyordu. Zeus güzel kokular saçan kanatlarını çırparak prensesi uyandırdı. Kuğu ona doğru yaklaşarak uzun boynu ile yüzünü okşadı.
'Benden korkma, ben aydınlık tanrısıyım' dedi ona 'İstiyorum ki birbirinin eşi olan iki çocuk dünyaya getiresin, onlar ay ve güneş gibi birbirlerini takip ederek yaşasınlar. İnsanlara iyilik etsinler, can vermek üzere olan gemicilerin yardımlarına koşsunlar.'
Dokuz ay sonra Leda ormanın derinliklerinde bir yumurta yumurtladı. Yumurtanın içinden birbirinin eşi olan iki erkek çocuk çıktı. Birinin adı Kastor diğerininki ise Pollüks oldu. Yumurtadan çıkar çıkmaz parlak bir yıldız iki kardeşin başlarına nur döktü, sonra her ikisi de aynı ata binerek ellerinde aynı mızraklarla dört nala oradan uzaklaştılar.
ışığa uçar bütün pervaneler ölüme giderken ne şahaneler dönerek acıyla aşkla şu alemi yana yana rakseder divaneler ............ ............ ............bir varmış bir yokmuş dünya bir masalmış her yolcudan bu handa hoş seda kalmış gökten 3 elma düşmüş yuvarlanmış herkez payına düşen elmayı almış ............ .............. ..............
çocukluğum.....uzanıpda dokunamadıklarım....anılarım....geçmişteki sevinçlerim...bir varmış bir yokmuşun aslında hiç yokmuş olduğunu öğrendiğim gün.....
anne-üç küçük oğlak ve anne keçi evlerinde mutlu mutlu yaşarlarmış.... kuduz-domuz diil miydi anne onnar? kardeş-uf ya! keçi işte... anne-bigün anne keçi alışverişe gitmiş, oğlaklara da 'kapıyı kimseye açmayın' demiş. sonra kurt gelmiş, camı tıklatıp 'beni anneniz gönderdi, size bi mesajı var' demiş. oğlakların kapıyı açmasıyla beraber kurt, yavruları yemiş! ! sonra saksının altına saklanan yavru yerlere çakıl taşları atarak anneleri onları bulsun diye iz bırakmış. kuduz-ha ha ha! hani hepsini yemişti? hem saksının altına saklanması da imkansız, fiziksel olarak yani... kardeş-kuduz sus! anne-(kuduza göz kırpar) .(kardeşe) afedersin kızım masalın burası biraz yanlış oldu! kuduz-hem nerden buldu taşları? anne-(kuduzu kale almaz ve devam eder) anne keçi eve gelince ne görsün tüm yavrular kaçırılmış! ! ! hemen çakıl taşlarını izleyerek kurdun evini bulmuş, yavrularıyla beraber kurdu bi güzel dövmüş. kuduz-anne yapma gözünü seviyim... anne-nolcak canım? kardeş- evet kuduz nolcak? annem ne güsel anlatıyor...di mi annecim? anne- evet meleğim. kuduz-pes!
geceye açar akşam sefaları ölüme benzer güne vedaları deli dolu bir macera bir şölen bir düğün kadere kısmet narin hayatları ışığa uçar bütün pervaneler ateşe giderken ne şahaneler dönerek acıyla aşkla şu alemi yana yana rakseder divaneler
bir varmış bir yokmuş dünya masalmış her yolcudan bu handa hoş seda kalmış gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış herkes payına düşen elmayı almış
sora sora az gidip uz gidip kaf dağına izini arar saadetin dünyalılar günaha yakın dururken bir yanları ne kadar hazin hüzünlü sevdalılar ışığa uçar bütün pervaneler ateşe giderken ne şahaneler dönerek acıyla aşkla şu alemi yana yana rakseder divaneler
bir varmış bir yokmuş dünya masalmış her yolcudan bu handa hoş seda kalmış gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış herkes payına düşen elmayı almış
...adamın biri bir deniz balığı tutmuş günün birinde, o kadar sevmiş ki yanında hep kalsın istemiş...her gün suyunu tazelermiş, denizden kova kova çekip taşıyarak...Bir süre sonra usanmış deniz suyu taşımaktan, musluk suyunu denemiş...balık biraz tedirgin olmuş ama alışmış sonunda tatlı suya...gel zaman git zaman adamın içine merak olmuş, tatlı suya alışan balık havaya da alışır mı diye...balık önce boğulayazmış, debelenmiş, sonunda havaya da alışmış...günlerden bir gün adamın denize gideceği tutmuş..balığı da yanında...koymuş onu çakıllığın gölgeli bir köşesine, kendi de denize girmiş...çocuklar geçiyormuş oradan o ara...balığı görmüşler...nasılsa acımışlar, bu balık karaya vurmuş, yazık denize atalım, demişler...adam deliler gibi yüzüp yetişesiye balık boğuluvermiş denizde...
...sana...
...Bilge Karasu..."Göçmüş Kediler Bahçesi" nden bir alıntı...
çocuk gözlerden dünyaya bakmaktır
masal büymemektir ama çocuk kalmak ne güzeldir
Masal,sistemli bir şekilde tasarlanmış düş ürünüdür.Yeri geldiğinde gerçek üstü olayları,yeri geldiğindeyse gerçek ve yaşanması mümkün olan durumları anlatan bir edebiyat türüdür.
gerçeklere uyanırken her sabah,masallarla uyumak...
hayatta dinlediğim en gerçekçi masal... aşk..
Hitler ve Masal
Hitler'i faşit olmaya iten sebep masallardaki adaletsizliktir. Küçük Adolf grandmama sının okuduğu hikayelerle büyümüştür. Fakat bu masallarda küçük Adolf'in dikkatini bir nokta çekmiştir: O da kötülerin asla kazanamaması. Adolf çocuk aklıyla, kötüler insan değil mi diye düşümüş, neden bu şekilde kötülere hep kaybettirldiğini anlamaya çalışmıştır ve sonuçta da kötülere bir haksızlık yapıldığı sonucuna varmıştır. İşte tüm çabası da kötü tarafın da bir kere olsun kazanabileceğini göstermek olmuştur; ama bunu gösterebilmesi için ona bir masal diyarı gerekmiştir. O da bu masal diyarını 40lı yıllarda avrupaya hatta dünyanın bir çok yerine kurmuştur. Her ne kadar elinden geleni ardına koymadıysa da, onun çabaları bile masallardaki gibi hep iyilerin kazandığı savını çürütememiştir.
Dünya bu masalı iyiler kazansa bile sevmemiştir; çünkü bu masal herkesçe çok sakıncalı bulunmuş. Dünya bir daha böyle bir masal yazılmaması için Birleşmiş Masallar (BM) cemiyetini kurmuş. Fakat gelin görin ki, Hitler'den sonra bu masal türüne ilgisi olan insanların sayısı azalacağına artmış ve Birleşmiş Masallar cemiyeti hiçbir şey yapamamış.
Çocuklarınızı bu tür masalllardan uzak tutun!
setab'ın ennn güzel şarkısıdır MASAL:
METAMORFOZA dikkat!
Işığa uçar bütün pervaneler
Ölüme giderken ne şahaneler
Dönerek acıyla aşkla şu alemi
Yana yana rakseder divaneler
............
Bir varmış bir yokmuş dünya bir masalmış
Her yolcudan bu handa hoş seda kalmış
Gökten 3 elma düşmüş yuvarlanmış
Herkes payına düşen elmayı almış
zindan masalları...
sen yıkarsın ben anlatırım sızar dudaklarımdan zindan masalları...
hepimizin yaşadığı
bana bir masal anlat baba,
içinde tüm oyunlarim....diye baslayan hos bi sarki
avrupanın anlattığı hikayelere masal denir bu hikayeleride ülkelerinde anlatanlara masalcı denir iyi masalcı ile kötü masalcının arasında ki fark masalını inandirmaktadır Türkiyede bu masalların iyi anlatıldığını görmekteyiz iş ekmek çağdaşlık filan vs
İyinin zaferi.
Doğuda uçan halı batı da uçan süpürge..
Doğuda devler batıda cadılar..
Kralın en akıllı oğlu en küçük oğlu.
Cüsseli olmak değil zeki olmak önemli.
Erkekler tarafından bulunmayı bekleyen kızlar.
Duyguların, kötüleri yenmesi.
Güzel görünen cadıdır, gerçek olan iyi olan saftır.
Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi.
Zeus'un bir gün yolu Arkadia'ya düştü. Arkadia kralı Lykaon kan dökücülüğü ve acımasızlığı ile tanınırmış, kendisine misafir olanları yakalatıp öldürmeyi eğlence haline getirmiş bir kralmış. Zeus bu insafsız kralın sarayına geldiğinde kim olduğu açıklamamış. Lykaon Zeus'u denemek için daha önceden öldürttüğü bir yolcunun etinden hazırlattığı yemeği baş tanrının önüne koymuş. Zeus bunun üzerine yıldırımıyla sarayı yakıp kül etmiş ve Lykaon'u da kurta çevirmiş.
Lykaon'un kızı Kallisto ise Artemis'in yakın arkadaşı olan bir periydi. Tanrıça ile birlikte ava çıkar ona yoldaşlık ederdi. O da tıpkı Artemis gibi evlenmemeye ve bir erkekle birlikte olmamaya yeminliydi. Ancak Zeus bu güzel periyi görür görmez ona gönül verdi ve bir gün Kallisto ağaçların altında dinlenirken Artemis'in kılığına girerek yanına yaklaştı. Kallisto baştanrıyı Artemis sandığında ondan çekinmedi fakat hatasını anladığı zaman iş işten geçmişti. Hamileliğini gizlemek için büyük çaba harcadı ancak bir gün arkadaşları ile birlikte gölde yıkanırlarken Artemis peri kızın hamile olduğunu fark etti. Zeus sevdiği kızı Artemis'in öfkesinden korumak için Kallisto'yu bir ayıya çevirdi ama bu bile onu Artemis'in öfkesinden korumaya yetmedi. Artemis okları ile onu delik deşik etti. Kallisto ölmeden az önce Arkas adında bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Bu çocuk daha sonra Arkadia'ların babası oldu. Kallisto ise öldükten sonra Zeus tarafında gök yüzüne alındı ve kutup yıldızına 'Büyük Ayıya' çevirildi.
Prometheus'un kurnazlıkla çalarak insanlara verdiği akıl onları şımartınca Zeus o zamana kadar yalnız erkeklerden ibaret olan insan topluluğuna ceza vermek istedi ve onlara kadını gönderdi. Zeus, oldukça başarılı bir usta olan oğlu Hephaistos'tan kadını yaratmasını istedi. Hephaistos babasının isteği üzerine çamuru su ile yoğurdu ve görenleri şaşırtacak güzellikte bir kadın vücudu yarattı.
Olympos'ta oturan tanrıçaların en güzeli olan ve kendi karısı olan Aphrodite'in vücudunu model olarak kullanmıştı. Heykel bitince onun kalbine ruh yerine bir kıvılcım koydu. O zaman heykelin gözleri açıldı. Kolları bacakları kıpırdamaya ve dudakları konuşmaya başladı. Onu süslemek için bütün tanrılar ve tanrıçalar yardım ettiler. Herkes kendisinden ona bir şey armağan etti ve ona Rumca 'bütün armağan' anlamına gelen Pandora adını taktılar. Athena ona güzel bir kemer, süslü elbiseler verdi. Letafet perileri Kharites beyaz göğsüne parlak altın gerdanlık taktılar. Aphrodite başına güzellikler saçtı. Güzel saçlı Horalar ilkbahar çiçekleriyle onu süslediler. Hermes Pandora'nın kalbine, hıyanet ve aldatıcı sözler yerleştirdi. Zeus da ona esrarlı bir kutu armağan etti ve ona dedi ki; Sakın verdiğim kutuyu açma, içindeki iyi şeyler uzaklara kaçar ve onların yerine fenalıklar gelir, seni rahatsız ederler. Bu kutuyu iyi sakla bütün insanların saadeti ve felaketi bu kutunun açılıp açılmamasına bağlıdır. Böyle dedikten sonra baş tanrı ilk kadını yeryüzüne indirdi ve Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a gelin olarak gönderdi. Prometheus kardeşine Zeus'dan hiç bir şekilde hediye kabul etmemesini tembih ettiği halde Pandora'nın güzelliğine hayran kalan Epimetheus öğüdü tutmadı ve onunla evlendi.
Pandora da tıpkı tüm kadınlar gibi doğuştan meraklı olduğunda dünyaya gelir gelmez kutunun içinde ne olabileceğini düşünmeye başladı ve Zeus'un uyarısını unutarak kutuyu açtı. Kutunun içindeki hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya gibi insanları rahatsız edecek ve onları felakete sürükleyecek ne kadar kötülük varsa hepsi açılan kutudan kuşlar gibi uçuştular. Pandora hatasını anlayarak biraz sonra kutuyu kapadı ancak kutuya kapatılan kötülüklerin arasında, insanları yaşatacak, teselli edecek 'ümit' de vardı. Fakat ümit dışarı çıkamamış kutuda kalmıştı.. Böylece Zeus ilk kadını beraberinde kötülüklerle dolu bir kutuyla yeryüzüne yollayarak insanlardan intikam almıştı.
Zeus bir gece, güzel bir kuğu şekline bürünerek Taygetos dağının tepelerine indi. O yere indiği sırada Aetolia kralının güzeller güzeli kız Leda uyuyordu. Zeus güzel kokular saçan kanatlarını çırparak prensesi uyandırdı. Kuğu ona doğru yaklaşarak uzun boynu ile yüzünü okşadı.
'Benden korkma, ben aydınlık tanrısıyım' dedi ona 'İstiyorum ki birbirinin eşi olan iki çocuk dünyaya getiresin, onlar ay ve güneş gibi birbirlerini takip ederek yaşasınlar. İnsanlara iyilik etsinler, can vermek üzere olan gemicilerin yardımlarına koşsunlar.'
Dokuz ay sonra Leda ormanın derinliklerinde bir yumurta yumurtladı. Yumurtanın içinden birbirinin eşi olan iki erkek çocuk çıktı. Birinin adı Kastor diğerininki ise Pollüks oldu. Yumurtadan çıkar çıkmaz parlak bir yıldız iki kardeşin başlarına nur döktü, sonra her ikisi de aynı ata binerek ellerinde aynı mızraklarla dört nala oradan uzaklaştılar.
ışığa uçar bütün pervaneler
ölüme giderken ne şahaneler
dönerek acıyla aşkla şu alemi
yana yana rakseder divaneler
............
............
............bir varmış bir yokmuş
dünya bir masalmış
her yolcudan bu handa hoş seda kalmış
gökten 3 elma düşmüş yuvarlanmış
herkez payına düşen elmayı almış
............
..............
..............
çocukluğum.....uzanıpda dokunamadıklarım....anılarım....geçmişteki sevinçlerim...bir varmış bir yokmuşun aslında hiç yokmuş olduğunu öğrendiğim gün.....
anne-üç küçük oğlak ve anne keçi evlerinde mutlu mutlu yaşarlarmış....
kuduz-domuz diil miydi anne onnar?
kardeş-uf ya! keçi işte...
anne-bigün anne keçi alışverişe gitmiş, oğlaklara da 'kapıyı kimseye açmayın' demiş. sonra kurt gelmiş, camı tıklatıp 'beni anneniz gönderdi, size bi mesajı var' demiş. oğlakların kapıyı açmasıyla beraber kurt, yavruları yemiş! ! sonra saksının altına saklanan yavru yerlere çakıl taşları atarak anneleri onları bulsun diye iz bırakmış.
kuduz-ha ha ha! hani hepsini yemişti? hem saksının altına saklanması da imkansız, fiziksel olarak yani...
kardeş-kuduz sus!
anne-(kuduza göz kırpar) .(kardeşe) afedersin kızım masalın burası biraz yanlış oldu!
kuduz-hem nerden buldu taşları?
anne-(kuduzu kale almaz ve devam eder) anne keçi eve gelince ne görsün tüm yavrular kaçırılmış! ! ! hemen çakıl taşlarını izleyerek kurdun evini bulmuş, yavrularıyla beraber kurdu bi güzel dövmüş.
kuduz-anne yapma gözünü seviyim...
anne-nolcak canım?
kardeş- evet kuduz nolcak? annem ne güsel anlatıyor...di mi annecim?
anne- evet meleğim.
kuduz-pes!
ama aslında içimizdeki kermit'in bizi ittiği yalancı dünya keşke onun sesini dinleyebilseydim...
daha küçücüktüm öldüm
ama ben masalımı da gördüm
baba anneme söyle öldüm
daha parlayabilirdim söndüm
daha oynayabiliridim döndüm
daha toplayabilirdim böldüm
masalımı da gördüm
istemem ben hiç adım unutulsun
resmim tozlu raflara konsun
arayan beni masallarda bulsun
buda nil karaibrahimgilin yorumu depresifleştiği bi anda yazdı galiba :)
biri basmis 80e
otekisi 95
aga boyle olmaz ki
koca millet harcanmaz ki vay
biri arap tayfasi
otekisi gavur mandasi
aga boyle olmaz ki
koca millet aldanmaz ki vay
biri sagdan
biri soldan asilinca
biri yasaya
biri kasaya karisinca
evvel zaman icinde masal olduk
masal olduk yine
dumanın 2002 de çıkardığı 45 likden biraz gerçek sanki :)
geceye açar akşam sefaları
ölüme benzer güne vedaları
deli dolu bir macera bir şölen bir düğün
kadere kısmet narin hayatları
ışığa uçar bütün pervaneler
ateşe giderken ne şahaneler
dönerek acıyla aşkla şu alemi
yana yana rakseder divaneler
bir varmış bir yokmuş
dünya masalmış
her yolcudan bu handa hoş seda kalmış
gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış
herkes payına düşen elmayı almış
sora sora az gidip uz gidip kaf dağına
izini arar saadetin dünyalılar
günaha yakın dururken bir yanları
ne kadar hazin hüzünlü sevdalılar
ışığa uçar bütün pervaneler
ateşe giderken ne şahaneler
dönerek acıyla aşkla şu alemi
yana yana rakseder divaneler
bir varmış bir yokmuş
dünya masalmış
her yolcudan bu handa hoş seda kalmış
gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış
herkes payına düşen elmayı almış
gibi sözlere sahip olan bir sert@b parçası.
zaten hayatımız masal olmuş.bütün masallar mutlu sonla biter ama bizim ki şüpheli
Hayatımız...
tarihin bize bıraktığı mirastır
Türk milletinin yaşadığı bütün evrelerde dinlediği uydurmalar birikintisi...
masal dinlememiş çocuklar büyünce,
"KEDİ RESMİNİ BİLE CETVELLE ÇİZERLER"
(Cemal SÜREYA)
masal dinlememiş çocuklar
"BİRDEN BÜYÜYEBİLİR" (İsmet ÖZEL)
Hayat zaten bir masal. Ama diğer masallardan tek farkı onu siz yazıyorsunuz.
...adamın biri bir deniz balığı tutmuş günün birinde, o kadar sevmiş ki yanında hep kalsın istemiş...her gün suyunu tazelermiş, denizden kova kova çekip taşıyarak...Bir süre sonra usanmış deniz suyu taşımaktan, musluk suyunu denemiş...balık biraz tedirgin olmuş ama alışmış sonunda tatlı suya...gel zaman git zaman adamın içine merak olmuş, tatlı suya alışan balık havaya da alışır mı diye...balık önce boğulayazmış, debelenmiş, sonunda havaya da alışmış...günlerden bir gün adamın denize gideceği tutmuş..balığı da yanında...koymuş onu çakıllığın gölgeli bir köşesine, kendi de denize girmiş...çocuklar geçiyormuş oradan o ara...balığı görmüşler...nasılsa acımışlar, bu balık karaya vurmuş, yazık denize atalım, demişler...adam deliler gibi yüzüp yetişesiye balık boğuluvermiş denizde...
...sana...
...Bilge Karasu..."Göçmüş Kediler Bahçesi" nden bir alıntı...