mardini liseden beri hep merak ederdim ayrı bir devletmiş gibi gelirdi hep şans bu ya üniversitede mardinli bi sevgilim oldu ayrıldık onu görmek için gitmek nasip oldu mardine gönül isterdi mardini gezmek için gitmek ama nasip bölemiş çok fazla kalamadım orda bi kaç saat sadece ama harika yaa güneşin renginin sarı olduu anlaşılıo mardinde bi ovanın güzelliği ancak mardinde anlaşılabilir bence... ayrıca mardin diyince içim sızlar hep ağlarım ben...
gönlümde dünyanın en güzel yeridir...son yıllarda televizyon dizilerinde Midyat'a dikkat çekildiyse de, en az Midyat kadar güzel yüzlerce yer vardır...Dargeçit ilçe olarak pek ilgi çekmese de ona bağlı olan umutlu,akbelen gibi köyler insanların ilk yerleşim yerleridir ve insanı hayrete düşüren tarihi mağara evler vardır...gidip görülmesi gerekir...
Mezopotamya Bir güneş seyrediyorum doğudan yükselen… İlk öptüğü topraklar Mezopotamya.
Hasankeyf de tarih selam çakıyor. Mardin tepesinde, bakışlar manalı yöneliyor güneşe. Van gölü hiç bu kadar mavilere bürünmemişti. Cizre de sevdalar hiç bu kadar hızlı ilerlemiyordu. Antep yeni bir günde, yeni bir icraata soyunmuş bekliyor. Hey güzelim Halil İbrahim diyarı Urfa, Sende böyle erken uyanır mıydın?
Hey küskün evlat Adıyaman, ne dersin bu Aşka? Batman’a uzansın ellerin, batmana yönelsin gözlerin, de hadi… Siirt sen ne güzelmişsin öyle, yeni filizlenmiş bir karanfil gibi.
Küsme Amed’im küsme bana, seni hiç unutur muyum be... sevdam; Mezopotamya’nın başkenti, güneşin oğlu koca Amed. Bir babanın en büyük evladı, genç kızların gönlünde yatan sevgili. Duvağında gelinler seyreylersin seven on dört yaşındaki bir delikanlıya Cesaretinle, balıklama atlarsın en amansız kavgaya.
Az bekle sıralamayayım şimdi isyanlarımı. Baksana güneş yükseliyor dünyamıza, Ülkem, yurdum Mezopotamya Bu güneş yeni bir haykırışın sesi olsa gerek. Bu doğuş yeni bir başkaldırış. Bu tebessüm, bu kaygısızca duruş Yeni bir zafere tebliğ özgürlüğe mizgin…
Bir güneş yükseliyor doğudan İlk öptüğü, ilk dokunduğu can. Mezopotamya...
Ne kadar anlatmaya çalışırsak anlatalım, içinde yaşamadan öğrenilemeyecek kadar gizemli bir şehir. İçinde bir çok unsuru barındırması bu gizemin sebebi. Zira mardin, kültür zenginliği açısından dünyada eşine az rastlanır şehirlerden biridir. Etnik kökenleri, dinleri, dilleri farklı insanların biraradalığının mümkün olduğunun kanıtı. Mardin, Türkiye'ye örnek olmalı. Çünkü Türkiye, birçok unsuru içinde barındırıyor mardin gibi. Fakat malesef Türkiye'deki ötekileştirme politikaları neticesinde birçok etnik grup, gayrimüslimler, eşcinseller v.b. kendilerini bu topraklara ait hissetmemeye başladılar. Mardin, Türkiye'ye model olmalı. Ezan sesiyle beraber, çan seslerini dinleyebileceğimiz bu kentten çıkarılması gereken çok ders var.
yok oluşların, hasretlerin, sevginin, nefretin, korkunun…kısaca yaşama ilişkin her şeyin ama her şeyin taşlara işlendiği şehir. yaşar kemal’ in ifadesiyle, peynir gibi kesilmiş taşlar! ve o taşlara hayat veren, taş ustalarının sabrı ve duyguları yansıtmada ki becerileri: takdire şayan!
taş olan kısım merkez ve burası gündüz seyranlık, gece gerdanlık olarak anılıyor. ama asıl unutulan, bunların ortasındaki pırıl pırıl çerezci dükkanları! elini atıyorsun fıstık, gözünü süzüyorsun badem! öyle ki 3-4 gün kalsa da tazeliklerinden bir şey kaybetmiyor. neyse, yazıyı kişiselleştirmeden şehrin kültürel, sosyolojik, mimari özelliklerinden bahsetmeye devam edelim;
şehrin aşağı tarafta, sonsuzluğa uzanan, cetvelle kesilmiş gibi kendi içinde düzenli, ahenkli (geldiğim de yeşildi, şimdi sarıya çalıyor) uçsuz, bucaksız mezopotamya ovası; her an renk değiştirip, delirmişcesine üzerimize kara yağmur bulutlarını savuran, bazen de dinginliğiyle masmavi bir denizi çağrıştıran, güzelim ova. bu arada mardin kızları, kot pantolon üzerine etek, kumaş pantolonlarının üzerine uzun gömlekler giyerek, garip bir görüntü sergiliyorlar! ya erkeklerin hayal dünyasını, yaratıcılıklarını geliştirmek yada kalça göstermeme eylemi yapıyorlar! anlamadım gitti. neyse hem formun, hem alter egomun sınırlarını zorlamayayım. neyse konun özüne dönelim;
yukarısı ise mazı ağaçları, zülme karşı direnişin sembolü turuncu renkli ters laleler, mor menekşelerin yetiştiği, beyaz suyun aklaştırdığı, gizemli haliyle insanı kendine çeken, yemyeşil sıra dağlar… ve bu sıra dağlardan yankılanan farklı kültürlerin, dinlerin-mezheplerin, dillerin oluşturduğu kardeşlik türküleri…
milyarlık cep telefonlarından ‘yeaaa burası çok fantastik, tarih kokuyor’ tıslamalarıyla batıda ki arkadaşlara tasvir edilmeye çalışılan ama iki milyonluk el emeği, göz nuru ürünleri, bir milyona indirmek için cebelleşen eşşşeklerle (yerli turist) dolu kent! ulan, zanaatkarı tasvir ederken on milyonluk telefon görüşmesi yaptın, adama iki milyon versen ne olur? böyle de insana asabiyet yükleyen bir kent. bu arada kızana (ben oluyorum) ne girip/çıkıyorsa ama hakkatten otantik bir kent (tanımdır, uydum formata)
Mardin,Mimari,Etnografik,Arkeolojik,Tarihi ve görsel değerleri île zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Bölgede yapılan kazılarda MÖ.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani,Hitit,Asur,İskit,Babil,Pers,Makkedonya,Abgar,Roma,Bizans,Arap,Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Şehirde bilimsel kazı yapılacak pek çok önemli alanı vardır. Bunun sonucunda şehrin tarihinin daha iyi ortaya konulması imkanı yaratacaktır.
Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır. Alman Arkeologu Baron Marva Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subariler'in Mezopotamya da (MÖ.4500- 3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında buldukları kiremitleri göstermiştir. Gırnavaz örenyerinde 1932 yılında başlayıp 1991 yilina kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ.4000'den M.Ö 7. yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır.MÖ.4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır.Bu Kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri Mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir. Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilip çukurlar kapatılmaktadır.Mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, Metal süs eşyaları ve mühürler kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir.
Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ.2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır. Şehircilik,sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlar'a bırakmışlardır (MÖ.2820) . Akadlar,MÖ.2500 yıllarında Sümerler'le anlaşarak Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır. Prof..Dr Ekrem Memiş'in 'Eski Çağ Türkiye Tarihi' adlı kitabında: 'Mezopotamya'da büyük imparatorluk vücuda getiren Sami Kökenli Akadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre,MÖ.3000 sonlarında Mardin Merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adı ile anılan bir kavim oturuyordu' diye yazar. Mardin,MÖ.2230'lu yıllarda Elam şehri oldu. Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hamurabi, Sümer topraklarınıı Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti'ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i istila ederek topraklarına katmıştır.(MÖ.2200-1925) .
MÖ. 1925 yıllarında Mardin'i işgal eden Hititler bir vıl sonra şehri terketmişlerdir. İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. 500 yıl hüküm süren Midiller bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil prensesini de Mısır Firavunu île evlendirmişlerdir. MÖ. 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkmış, bunu fırsat bilen Asur Kralı Asuri Balit Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ. 1190'da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır. 60 yıl sonra I.Tıplalpalasır, Sincar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin Koruduğu Kemecin'e' saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir. MÖ.1060'da I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılganuş yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdir.Asurluların tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetine girmiştir.MÖ.800 yılına kadar Asurluların elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştir.Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır.
MÖ.612 yılına kadar Sityaniler,MÖ.618 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları ele geçirmiştir. MÖ.335 yıllarmda Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçer. Buraları da istila eden İskender'in MÖ.323 yılının 28 Mayıs'ında Babil'de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos'un payına düşer. (MÖ.311) MÖ. 131'de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katıldı. MS.249'da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5.yılında bir isyan başlatıp IX. Abgar'ı memleketten kovmuştur. Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir..Bu arada Mardin'de Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir. MS.250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiştir.Bu sırada tahribat gören Nusaybin'i onarmıştır. 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral Mardin Kalesinde rahatsızlığı nedeniyle kalır. Kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca kendisine kasır yaptırıp 12 yıl boyunca burada yaşar. Daha sonra Kral, memleketi Pers'ten birçok asker ve sivil getirip onları Mardin'e yerleştirir.442 yılına kadar getirilen insanlar vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur. 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz hale getirir. Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir; kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlar. Bu süre içinde Persler'in ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir. Mardin'e Bizanslar 640 yılında Hz-Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasilerin hakimiyetine girmiştir.Bu dönemde islamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaıptedişleri 895 yılına rastlar. Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar. 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i zapt ederler. Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla ipek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar.. Alparslan'ın Malazgirt zaferinden sonra Türkler'in Anadolu'ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayanı Mervaniler Devleti Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer. Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i l105'te ele geçirerek devletin başkenti yapar.Halep'i aldığı gibi Haçlılara karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İl Gazi Bey büyük ün kazanır. Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı ele geçirir, İl Gazi' nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin basına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olup, Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu'nu, Bilecik Haçlı Senyör'ünü ve Kudüs Kralı Bodven'i yenerek büyük başarı kazanırlar. Böylece Artuklular bölgede büyük devlet kurarlar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi camii, Medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır.
Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar. Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarlarını başarısızlığa uğratmıştır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler.15.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 ikili kuşatması bu girişimleri aksatır. 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder. Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır. Bu süreç içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunluların rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler. Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler. Bu dönemde Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey, Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir. Bu çalışmasının ve başarısını taçlandıran bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan Kasın Paşa Medresesini yaptırır. 16.yüzyılın başında Akkovunlular'ı egemenliğine alan Şahı İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder.. Mardin'in kesin olarak Osmanlılar'ın eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. Diyarbakır (Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt Bilgini İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle birleşerek kaleye defalarca saldırılar düzenlemiştir. Ancak halkın kahramanca karşı koyması iki tarafında zor günler geçirmesine neden olmuştur. Kartal Yuvasına yardım beklentisi boşa çıkınca Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisi 7 Nisan l5l7'de Mısır'da bulunan Yavuz Sultan Selim'e kaleye girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı Devletinin ilk halifesini çok sevindirmişlerdir. 1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlanmıştır. 1518'de Mardin Sancağı: Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden oluşuyordu. Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ve Musul'un Sancağı durumunda kalmıştır. Mardin sancağında halk: Göçebe ve yerleşik olarak iki bölüme ayrılmaktaydı. Yerleşik halk inançları açısından: Yahudiler, Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler) ,Müslümanlar ve bir kısım Şemsilerden (Gü
doğulu olmama rağmen ilk kez dün akşam gittim mardine bilseydim ki mardin bu denli güzel bir şehir dahan önce giderdim ama kısmet dün görmek nasip oldu bence mardini anlatmak kelimelere sığmaz görmek ve anlamak lazım Allah nasip ederse en kısa zamanda tekrar gidicem
Yandığım ateşlerden savrulan küller bile yanardı Taşıdım yana yana en yaman zamanlarda sevdanı Ölümün kol gezdiği o karanlık ve hain günlerde Ağlayan çocukların sessiz çığlıklarında ben vardım
Işığım sensin ben sana koşan pervane Hasretin yüreğimde muratsızım biçare Yana yana döne döne divane
Mardin kapı şen olsun Etrafın gül-ü bağ olsun Seni yaman özledim Amedim
Acının tarihini yazsan da zulüm gelip sende soldu Yollar ile ırmak gelip senin kalbinde buluştu Hasretim gelip kederden düşlerine kardeş oldu Newroz ateşleriyle yanıp sönen dağlarda ben vardım
Işığım sensin ben sana koşan pervane Hasretin yüreğimde muratsızım biçare Yana yana döne döne divane
Mardin kapı şen olsun Etrafın gül-ü bağ olsun Seni yaman özledim Amedim
5-6 yıl kaldım. Sanki bir yeryüzü şehri değil. Hani Sezai Karakoç Kudüs için 'gökte yaptırılıp yere indirilen şehir' demiş ya bu aynen Mardin için de söylenebilir. Ömrümü memleketim Ankara yerine Mardin'de tamamlamak isterim. Bir gün mutlaka ama mutlaka tekrar Mardin'e gideceğim.
Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbette üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha fazla sevdiğim,biraz daha önem verdiğim belki kelimeler yetmez o eski medeniyeti anlatmaya darcık sokaklar bitmek bilmiyen mer divenleri.belki de yeşile carpan mahsun gözlerini anlatmaya
yahu mardin gibisi varmı be benim memleketim ve hatta 12 yıldır gitmediğim memleketim mardin gibi hiç bir şehir yoktur ne ist ne ank nede bir başka şehir
Ovası deniz gibi. Ovası gök gibi. Kendi taştan bir kolye. Kehribar rengi memleket güzeli..
mardini liseden beri hep merak ederdim ayrı bir devletmiş gibi gelirdi hep şans bu ya üniversitede mardinli bi sevgilim oldu ayrıldık onu görmek için gitmek nasip oldu mardine gönül isterdi mardini gezmek için gitmek ama nasip bölemiş çok fazla kalamadım orda bi kaç saat sadece ama harika yaa güneşin renginin sarı olduu anlaşılıo mardinde bi ovanın güzelliği ancak mardinde anlaşılabilir bence... ayrıca mardin diyince içim sızlar hep ağlarım ben...
3 ay önce gittim harika bir şehir ben de oraya gitmek orda ölmek isterdim...
gönlümde dünyanın en güzel yeridir...son yıllarda televizyon dizilerinde Midyat'a dikkat çekildiyse de, en az Midyat kadar güzel yüzlerce yer vardır...Dargeçit ilçe olarak pek ilgi çekmese de ona bağlı olan umutlu,akbelen gibi köyler insanların ilk yerleşim yerleridir ve insanı hayrete düşüren tarihi mağara evler vardır...gidip görülmesi gerekir...
41+3 kişiyi Allah'tan korkmadan kuldan utanmadan, hamile, çocuk, kadın, kız demeden vahşice öldürenler aklıma geliyor...
Ama önceden hayranlıkla incelediğim taş evler ve güleryüzlü insanları gelirdi aklıma..
gitmeye hevesim,gidipte orada ölesim var....
Mezopotamya
Bir güneş seyrediyorum doğudan yükselen…
İlk öptüğü topraklar Mezopotamya.
Hasankeyf de tarih selam çakıyor.
Mardin tepesinde, bakışlar manalı yöneliyor güneşe.
Van gölü hiç bu kadar mavilere bürünmemişti.
Cizre de sevdalar hiç bu kadar hızlı ilerlemiyordu.
Antep yeni bir günde, yeni bir icraata soyunmuş bekliyor.
Hey güzelim Halil İbrahim diyarı Urfa,
Sende böyle erken uyanır mıydın?
Hey küskün evlat Adıyaman, ne dersin bu Aşka?
Batman’a uzansın ellerin, batmana yönelsin gözlerin, de hadi…
Siirt sen ne güzelmişsin öyle, yeni filizlenmiş bir karanfil gibi.
Küsme Amed’im küsme bana, seni hiç unutur muyum be... sevdam;
Mezopotamya’nın başkenti, güneşin oğlu koca Amed.
Bir babanın en büyük evladı, genç kızların gönlünde yatan sevgili.
Duvağında gelinler seyreylersin seven on dört yaşındaki bir delikanlıya
Cesaretinle, balıklama atlarsın en amansız kavgaya.
Az bekle sıralamayayım şimdi isyanlarımı.
Baksana güneş yükseliyor dünyamıza,
Ülkem, yurdum Mezopotamya
Bu güneş yeni bir haykırışın sesi olsa gerek.
Bu doğuş yeni bir başkaldırış.
Bu tebessüm, bu kaygısızca duruş
Yeni bir zafere tebliğ özgürlüğe mizgin…
Bir güneş yükseliyor doğudan
İlk öptüğü, ilk dokunduğu can.
Mezopotamya...
sarışın şehir.
taşın şiirle buluştuğu
gecesi gerdanlık olan memleketim benim :)
Ne kadar anlatmaya çalışırsak anlatalım, içinde yaşamadan öğrenilemeyecek kadar gizemli bir şehir. İçinde bir çok unsuru barındırması bu gizemin sebebi. Zira mardin, kültür zenginliği açısından dünyada eşine az rastlanır şehirlerden biridir. Etnik kökenleri, dinleri, dilleri farklı insanların biraradalığının mümkün olduğunun kanıtı. Mardin, Türkiye'ye örnek olmalı. Çünkü Türkiye, birçok unsuru içinde barındırıyor mardin gibi. Fakat malesef Türkiye'deki ötekileştirme politikaları neticesinde birçok etnik grup, gayrimüslimler, eşcinseller v.b. kendilerini bu topraklara ait hissetmemeye başladılar. Mardin, Türkiye'ye model olmalı. Ezan sesiyle beraber, çan seslerini dinleyebileceğimiz bu kentten çıkarılması gereken çok ders var.
görülmesi gereken sımsıcak insanların oldugu,muhteşem bir şehir...
mistik,kozmapolit,sıradışı,çarpıcı,etkileyici,büyüleyici,yaşanılası,anlaşılası,etkileyici,mükemmel bir şehir mardin..
eyş mi eyş mefi :)))
mardin deyince aklıma memleketim gelir tam 14 yıldır gitmediğim memleketim:(
yok oluşların, hasretlerin, sevginin, nefretin, korkunun…kısaca yaşama ilişkin her şeyin ama her şeyin taşlara işlendiği şehir. yaşar kemal’ in ifadesiyle, peynir gibi kesilmiş taşlar! ve o taşlara hayat veren, taş ustalarının sabrı ve duyguları yansıtmada ki becerileri: takdire şayan!
taş olan kısım merkez ve burası gündüz seyranlık, gece gerdanlık olarak anılıyor. ama asıl unutulan, bunların ortasındaki pırıl pırıl çerezci dükkanları! elini atıyorsun fıstık, gözünü süzüyorsun badem! öyle ki 3-4 gün kalsa da tazeliklerinden bir şey kaybetmiyor. neyse, yazıyı kişiselleştirmeden şehrin kültürel, sosyolojik, mimari özelliklerinden bahsetmeye devam edelim;
şehrin aşağı tarafta, sonsuzluğa uzanan, cetvelle kesilmiş gibi kendi içinde düzenli, ahenkli (geldiğim de yeşildi, şimdi sarıya çalıyor) uçsuz, bucaksız mezopotamya ovası; her an renk değiştirip, delirmişcesine üzerimize kara yağmur bulutlarını savuran, bazen de dinginliğiyle masmavi bir denizi çağrıştıran, güzelim ova. bu arada mardin kızları, kot pantolon üzerine etek, kumaş pantolonlarının üzerine uzun gömlekler giyerek, garip bir görüntü sergiliyorlar! ya erkeklerin hayal dünyasını, yaratıcılıklarını geliştirmek yada kalça göstermeme eylemi yapıyorlar! anlamadım gitti. neyse hem formun, hem alter egomun sınırlarını zorlamayayım. neyse konun özüne dönelim;
yukarısı ise mazı ağaçları, zülme karşı direnişin sembolü turuncu renkli ters laleler, mor menekşelerin yetiştiği, beyaz suyun aklaştırdığı, gizemli haliyle insanı kendine çeken, yemyeşil sıra dağlar… ve bu sıra dağlardan yankılanan farklı kültürlerin, dinlerin-mezheplerin, dillerin oluşturduğu kardeşlik türküleri…
bir mardin türküsü yazalım da tam olsun:
turnam gidersen mardin'e
turnam yare selam söyle
karlı dağların ardından
turnam yare selam söyle
turnam gidersen akdaş'a
karlı dağlar aşa aşa
hem kavime hem kardaşa
turnam yare selam söyle
milyarlık cep telefonlarından ‘yeaaa burası çok fantastik, tarih kokuyor’ tıslamalarıyla batıda ki arkadaşlara tasvir edilmeye çalışılan ama iki milyonluk el emeği, göz nuru ürünleri, bir milyona indirmek için cebelleşen eşşşeklerle (yerli turist) dolu kent! ulan, zanaatkarı tasvir ederken on milyonluk telefon görüşmesi yaptın, adama iki milyon versen ne olur? böyle de insana asabiyet yükleyen bir kent. bu arada kızana (ben oluyorum) ne girip/çıkıyorsa ama hakkatten otantik bir kent (tanımdır, uydum formata)
Mardin,Mimari,Etnografik,Arkeolojik,Tarihi ve görsel değerleri île zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Bölgede yapılan kazılarda MÖ.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani,Hitit,Asur,İskit,Babil,Pers,Makkedonya,Abgar,Roma,Bizans,Arap,Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Şehirde bilimsel kazı yapılacak pek çok önemli alanı vardır. Bunun sonucunda şehrin tarihinin daha iyi ortaya konulması imkanı yaratacaktır.
Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır. Alman Arkeologu Baron Marva Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subariler'in Mezopotamya da (MÖ.4500- 3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında buldukları kiremitleri göstermiştir. Gırnavaz örenyerinde 1932 yılında başlayıp 1991 yilina kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ.4000'den M.Ö 7. yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır.MÖ.4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır.Bu Kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri Mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir. Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilip çukurlar kapatılmaktadır.Mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, Metal süs eşyaları ve mühürler kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir.
Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ.2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır. Şehircilik,sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlar'a bırakmışlardır (MÖ.2820) . Akadlar,MÖ.2500 yıllarında Sümerler'le anlaşarak Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır. Prof..Dr Ekrem Memiş'in 'Eski Çağ Türkiye Tarihi' adlı kitabında: 'Mezopotamya'da büyük imparatorluk vücuda getiren Sami Kökenli Akadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre,MÖ.3000 sonlarında Mardin Merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adı ile anılan bir kavim oturuyordu' diye yazar. Mardin,MÖ.2230'lu yıllarda Elam şehri oldu. Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hamurabi, Sümer topraklarınıı Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti'ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i istila ederek topraklarına katmıştır.(MÖ.2200-1925) .
MÖ. 1925 yıllarında Mardin'i işgal eden Hititler bir vıl sonra şehri terketmişlerdir. İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. 500 yıl hüküm süren Midiller bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil prensesini de Mısır Firavunu île evlendirmişlerdir. MÖ. 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkmış, bunu fırsat bilen Asur Kralı Asuri Balit Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ. 1190'da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır. 60 yıl sonra I.Tıplalpalasır, Sincar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin Koruduğu Kemecin'e' saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir. MÖ.1060'da I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılganuş yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdir.Asurluların tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetine girmiştir.MÖ.800 yılına kadar Asurluların elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştir.Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır.
MÖ.612 yılına kadar Sityaniler,MÖ.618 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları ele geçirmiştir. MÖ.335 yıllarmda Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçer. Buraları da istila eden İskender'in MÖ.323 yılının 28 Mayıs'ında Babil'de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos'un payına düşer. (MÖ.311) MÖ. 131'de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katıldı. MS.249'da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5.yılında bir isyan başlatıp IX. Abgar'ı memleketten kovmuştur. Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir..Bu arada Mardin'de Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir. MS.250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiştir.Bu sırada tahribat gören Nusaybin'i onarmıştır. 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral Mardin Kalesinde rahatsızlığı nedeniyle kalır. Kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca kendisine kasır yaptırıp 12 yıl boyunca burada yaşar. Daha sonra Kral, memleketi Pers'ten birçok asker ve sivil getirip onları Mardin'e yerleştirir.442 yılına kadar getirilen insanlar vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur. 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz hale getirir. Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir; kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlar. Bu süre içinde Persler'in ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir. Mardin'e Bizanslar 640 yılında Hz-Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasilerin hakimiyetine girmiştir.Bu dönemde islamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaıptedişleri 895 yılına rastlar. Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar. 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i zapt ederler. Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla ipek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar.. Alparslan'ın Malazgirt zaferinden sonra Türkler'in Anadolu'ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayanı Mervaniler Devleti Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer. Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i l105'te ele geçirerek devletin başkenti yapar.Halep'i aldığı gibi Haçlılara karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İl Gazi Bey büyük ün kazanır. Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı ele geçirir, İl Gazi' nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin basına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olup, Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu'nu, Bilecik Haçlı Senyör'ünü ve Kudüs Kralı Bodven'i yenerek büyük başarı kazanırlar. Böylece Artuklular bölgede büyük devlet kurarlar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi camii, Medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır.
Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar. Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarlarını başarısızlığa uğratmıştır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler.15.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 ikili kuşatması bu girişimleri aksatır. 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder. Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır. Bu süreç içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunluların rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler. Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler. Bu dönemde Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey, Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir. Bu çalışmasının ve başarısını taçlandıran bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan Kasın Paşa Medresesini yaptırır. 16.yüzyılın başında Akkovunlular'ı egemenliğine alan Şahı İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder.. Mardin'in kesin olarak Osmanlılar'ın eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. Diyarbakır (Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt Bilgini İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle birleşerek kaleye defalarca saldırılar düzenlemiştir. Ancak halkın kahramanca karşı koyması iki tarafında zor günler geçirmesine neden olmuştur. Kartal Yuvasına yardım beklentisi boşa çıkınca Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisi 7 Nisan l5l7'de Mısır'da bulunan Yavuz Sultan Selim'e kaleye girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı Devletinin ilk halifesini çok sevindirmişlerdir. 1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlanmıştır. 1518'de Mardin Sancağı: Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden oluşuyordu. Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ve Musul'un Sancağı durumunda kalmıştır. Mardin sancağında halk: Göçebe ve yerleşik olarak iki bölüme ayrılmaktaydı. Yerleşik halk inançları açısından: Yahudiler, Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler) ,Müslümanlar ve bir kısım Şemsilerden (Gü
doğulu olmama rağmen ilk kez dün akşam gittim mardine bilseydim ki mardin bu denli güzel bir şehir dahan önce giderdim ama kısmet dün görmek nasip oldu bence mardini anlatmak kelimelere sığmaz görmek ve anlamak lazım Allah nasip ederse en kısa zamanda tekrar gidicem
tam tamına 7 ay sonra oraya gideceğim gerçektende çok özlemişim
Mardin....
tarihiyle bambaska bir kent...tarihe meraklı olanlara duyurulur...çok güzel bir şehir..
sadece kuru bi güneydoğu anadolu şehri değil.....
haykırarak söylüyorumu ki......
kültürel çeşitliliğin en fazla olduğu.....
en kıskanılası şehir.....
Tarihin kokusu olurmu? var; inanmayan mardinin merdivenli sokaklarında abaralarında dolaşsın...
mardin deniznde dünyanın en güzel 3 üncü tarihi eser şehri denir tabi benimde memleketimnmmmmmm
Yandığım ateşlerden savrulan küller bile yanardı
Taşıdım yana yana en yaman zamanlarda sevdanı
Ölümün kol gezdiği o karanlık ve hain günlerde
Ağlayan çocukların sessiz çığlıklarında ben vardım
Işığım sensin ben sana koşan pervane
Hasretin yüreğimde muratsızım biçare
Yana yana döne döne divane
Mardin kapı şen olsun
Etrafın gül-ü bağ olsun
Seni yaman özledim Amedim
Acının tarihini yazsan da zulüm gelip sende soldu
Yollar ile ırmak gelip senin kalbinde buluştu
Hasretim gelip kederden düşlerine kardeş oldu
Newroz ateşleriyle yanıp sönen dağlarda ben vardım
Işığım sensin ben sana koşan pervane
Hasretin yüreğimde muratsızım biçare
Yana yana döne döne divane
Mardin kapı şen olsun
Etrafın gül-ü bağ olsun
Seni yaman özledim Amedim
5-6 yıl kaldım. Sanki bir yeryüzü şehri değil. Hani Sezai Karakoç Kudüs için 'gökte yaptırılıp yere indirilen şehir' demiş ya bu aynen Mardin için de söylenebilir. Ömrümü memleketim Ankara yerine Mardin'de tamamlamak isterim. Bir gün mutlaka ama mutlaka tekrar Mardin'e gideceğim.
en son geçen eylül ayında gitmek nasib olmuştu mükemmel bir şehir her yer tarih ve yemekler enfes çokta ucuz kesinlikle görülmesi gereken bir yer
İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın yada kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başı boş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbette üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha fazla sevdiğim,biraz daha önem verdiğim
belki kelimeler yetmez o eski medeniyeti anlatmaya darcık sokaklar bitmek bilmiyen mer divenleri.belki de yeşile carpan mahsun gözlerini anlatmaya
MARDİN canım benim seni çooook özledim yakında geliyorum
yahu mardin gibisi varmı be benim memleketim ve hatta 12 yıldır gitmediğim memleketim mardin gibi hiç bir şehir yoktur ne ist ne ank nede bir başka şehir