'Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. Kurtuluş Bayrağı bu yolu tırmanan gerillaların birbirlerine iletmesi ile oligarşinin burcuna dikilecektir. Her engelde düşen gerillaların gövdesi bir devrim fırtınası yaratır. Her düşen gerillanın kanı devrim yolunu kızıllaştırır, aydınlatır. Düşenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkın kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaşarlar. Düşenler devrim için, devrim yolunda vuruşarak düştüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler. Onlar kurtuluşa kadar savaş şiarını, devrim yoluna kanları ile yazdılar. Yolumuz bu yolda düşenlerin yoludur. KURTULUŞA KADAR SAVAŞ'
adımız türk genci faşizmin savaşçısıdır kanımız kırmızı beyaz adımız devrimdir.milliyetçiliğin arkasına sığınıp hiyerarşiyai göklere çıkaran eller kalemler düşünceler elbet yıkılır,kırılır.bu ülkenin genci,özgürlüğün bekçisiyiz.biz uğrunda çlünesi sevdaların insanlarıyız.milliyetçiliğin arkasıdaki kim vatan için insanı için ilmeğe geçirdi boynunu? sevdamız büyük inancımız sonsuzdur
dönemin sovyet rusyasının hayalleri ile beslenmiş... ama bildik ve gördük ki nafile... bir ömür gitti adı şanlı kaldı.. ama en ufak bi yaprak kıpırdısı olmadı ardından... hayat böyle bi şey... mücadele ve kavga ver ama, ardından diil yapraklar, ağaçlar kıpırdasın...
Bir zamanlar bir cephe; ÖZGÜRLÜĞÜ, eşit yaşam şartlarını getirecek bir cephe.Uğruna ölümü göze almış bikahraman, bir kurtarıcı... AMMA velakin snuçta o da birçoğu gibi satrançı oynatanlar için yalnızca bir ufacık PİYON!
Kişiliğimizin, nasıl bir insan olduğumuzun politik görüşlerimize ilişkin bir rolü yok mu? Değerlerimiz, huylarımız, alışkanlıklarımız, insanlarla ilişkilerimizde önem verdiğimiz şeyler... Başkalarını adam yerine koymak, insan hayatına değer vermek, başkasının halinden anlamak gibi... Bu özellikler, politik fikirlerimiz nereye sürüklenirse sürüklensin, ya da siyasi ibremizi nereye döndürürsek döndürelim, oradaki duruşumuzu sağlam, insancıl ve dostça kılacaktır.
Kimse de sormuyor ki, Mahir Çayan (ya da herhangi bir başka politik kişilik) yaşasaydı, politik görüşlerini muhafaza eder, ama, tuttuğu takımı değiştirir miydi diye?
Siyasi görüşlerin şekillenişi öylesine girift bir süreç ki, bazen bir siyasi evrim içerisindeki kişinin hayatı boyunca gelebileceği noktaları tam anlayamıyorsunuz. Siyasi görüş, benimsenen, seçilen ya da oluşturulan bir fikirler bütünü. Yani, “CimBomlu doğmak” ya da, “kanı sarı-lacivert akmak” gibi değil. Hayatımızda gelip geçtiğimiz noktaların bize getirdiği fikirler, bulunduğumuz konumları muhafaza etmek için canla başla uğraşılarımızla uyuştuğu ölçüde, bizimle yaşayacaklardır(yolumuz mahirin yoludur)
mahir cayan nasıl soyleyım bilmem kı 'O' nu anlatmaya hıc bir sozcuk cesaret edemez hıc bir kalem 'O' nu yazacak kadar cesaretli olamaz 'O'öyle biseyki hicbir mahlükat 'O' na hakaret edecek kadar yasayamaz bu boyle bılınsın boyle kayıtlara gecsın...
HÜCREDE YALNIZ BIR ADAM... HÜCRE DEGIL ADA 12 Agustos 1971... Selimiye Askeri kislasinin bir hücresinde tecrit kosullarinda tutulan yalniz adam, mektup yaziyor. Bu mektubu el altindan disariya ulastirmaya çalisacak.
Hücredeki yalniz adam Mahir.
Cevahir’i kalbine gömüp geldi buraya.
Yarali oldugu için bir süre hastanede tuttular onu. Sonra ise diger tutsaklarin kaldigi yerlere götürmeyip Selimiye Askeri Kislasi’na getirdiler. Burada tek kisilik bir hücrede, yataga kelepçeli olarak tutuluyordu. Her an gözetim altindaydi.
Mektubuna devam ediyor hücredeki adam.
'Niyetleri açik' diyor. 'Kesin olarak bizleri asmak bu fasistlerin amaçlari.'
Kafasindaki en önemli soruyu kagida döküyor ve ardindan kendilerini kurtarmak için yapilmasi muhtemel bir kaçirma eylemi konusunda düsüncelerini belirtiyor; bu konuda son olarak da sunlari yaziyor ak kagida: 'Disaridakiler ne yapiyor? Arkadaslarin durumu nasil?
Eger bu isi yapabilecek güçte degillerse, katiyen böyle bir tesebbüse girmesinler. Önemli olan su veya bu kisinin degil, THKP ve THKC’nin yasamasidir.
(...) Ben kaçmak için firsat kolluyorum.
Ölmek önemli degil, fakat bir devrimci sonuna kadar (her sart altinda) mücadele etmelidir. Kaçmak ihtimalim yüzde bir. Herseye ragmen bu yüzde biri kullanacagim.' (Mahir, Turhan Feyizoglu, s. 440)
Hücredeki adam yalnizdir ama asla 'tek basina' degildir.
Yalniz adam ak kagida siirler karalar: 'Odam kalabaliktir hain hücre Elde mitralyözüyle Sierra Maestra’da, Falcon’da, Vietnam’da Mozambik’te, Angola’da, Sina Çöllerinde, Özgürlügün türküsünü söyleyenler...' Hepsi oradadir. Birlikte savasmaktadirlar. Zulme, kahpelige karsi.
Dünya devrimlerini dolasir Mahir onlarla. Dünya devrimlerini tanir oralarda. Evrensel olanlarla 'ülkeye özgü' yanlari ayristirmakta ustalasir.
Hiç bir sey, dört duvar, onu yatagina zincirleyen kelepçeler, hücreye hapsedemez onu. Ada'sina gider hep.
Adali’dir o. Onlar Adali’dir.
Ada hücredir. Ada vatandir, ada dünyadir.
Ada devrimciligin, yoldasligin dünyasidir: 'Bir evdeyim, yoldaslarimla beraberim.
Bu ev, yoldaslik, dostluk, kardeslik, mertlik, kazanç ve sevgi evidir.
Bu evde hersey o kadar güzel, o kadar anlamlidir ki...
Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. Kurtuluş Bayrağı bu yolu tırmanan gerillaların birbirlerine iletmesi ile oligarşinin burcuna dikilecektir. Her engelde düşen gerillaların gövdesi bir devrim fırtınası yaratır. Her düşen gerillanın kanı devrim yolunu kızıllaştırır, aydınlatır. Düşenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkın kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaşarlar. Düşenler devrim için, devrim yolunda vuruşarak düştüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler. Onlar kurtuluşa kadar savaş şiarını, devrim yoluna kanları ile yazdılar. Yolumuz bu yolda düşenlerin yoludur. KURTULUŞA KADAR SAVAŞ' (Mahir Çayan)
Mahir vatanseverliktir,emperyalizm,sömürü düşmanlığıdır.Sahte vatanseverlikten yada sözde vatansever görünmekten tiksinmektir.Gercek vatanseverin adını duyduğunda tüylerinin diken diken olması,kalbinin deli gibi çarpması,yüreğinin özgürlük,adalet ve eşitlik ateşiyle yanması demektir.
Bunları bilmek zor. Ama, “o sıralar” Mahir’e benzer ya da yakın konumda olan kişilerden hayatta kalanların, hayatlarında hangi noktalara geldikleri, hayatlarını nasıl şekillendirdiklerini bilmek, araştırmak mümkün. Yaşasaydı, Mahir Çayan siyasi görüşlerini temelli değiştirir miydi? Onu bilemeyiz, elbette, ama öyle bir hakka sahip olduğu kesin. O hakkı kullanır mıydı, ayrı mesele. Perşembe günkü Yeni Binyıl’da görüş belirten diğer 68lilerden, şu anda farklı siyasi kimlik taşıyanlara, “o sıralar” bir gün gelip de görüşleriyle pek de uyuşmayan bir pozisyonda olacaklarını söyleseydik, acaba nasıl bir tepki alırdık
Zor bir dönem yaşanıyordu. 12 Mart faşist cuntası her yerde gelişip büyüyen silahlı devrimci hareketi bitirmeye uğraşıyordu. Yoğun tutuklamaların yaşandığı bir dönemdir. Mahir ve Ulaş tutsak oldukları Maltepe Hapishanesinden firar ederek özgürlüklerini elde etmişlerdi. Devlet her yerde bu iki Parti-Cephe önderini aramaktadır.
Aynı dönemde iki hain, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga Parti-Cephe'nin silahlı savaş çizgisini sağa çekmeye, tasfiye etmeye çalışıyordur. Mahir ve Ulaş'ın tutsaklığından yararlanarak bunu başaracaklarını düşünmüşlerdi. Mahir ve Ulaş'ın özgürlük eylemi sonrasında ilk işleri bu ihaneti boşa çıkarmak için iki haini örgütten atarak, silahlı mücadeleyi kaldığı yerden yeniden yükseltmektir.
Bir çok olanaksızlık onları beklemektedir. Öyle ki her tarafta aranmalarına rağmen ev bulmakta bile zorlanırlar. Riskli evlerde kalırlar, ama yine de yollarından bir adım bile geri dönmezler. Bu riskli ortamda 13 Şubat 1972'de Ulaş'ın kaldığı ev polislerce kuşatılır. Ulaş çatışarak bu kuşatmayı yarar. Polisin aramaları iyice sıklaşmıştır. Ulaş ise aranıyorum demeden, tereddütsüz görevlerinin başındadır.
19 Şubat günü Ulaş'ın Arnavutköy'de kaldığı ev yine kuşatılır. Sabah saat 07.00'dır. Ve Ulaş davranır silahına. Tıpkı Cevahir gibi o da şehit düşecektir. Ama direnişiyle tarih yazacağını, geleceğe önemli bir miras bırakacağı bilmektedir. Savaş böyle büyüyecektir, Parti-Cephe çizgisi böyle gelişecektir.
Yaşanan çatışma sonunda Ulaş da şehit düşer. Ama mücadele bitmez. Çünkü tarih kanla yazılmaktadır ve kanla yazılan tarih asla silinemez...
'Bu tarih esas olarak, kanla yazılmış şehitlerimizin tarihidir'... Bu tarihi, 'halkın kurtuluşunun yolunu ideolojik ve politik olarak gösteren, bu uğurda yaşamlarını feda etmekten çekinmeyen başta Mahir Çayan olmak üzere, THKP-C önder ve savaşçılarının ve THKP-C'nin çıkışından ayrı düşünemeyiz.'
Yazının başlığında parantez içinde bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmemin sebebini açıklayayım önce. Bu yazıyı yazarken, yanıbaşımda başka bir işle uğraşan bir arkadaşımın (25-30 yaşlarında birisi) gözü başlığa takıldı. O sırada, henüz parantez içindeki kısım yoktu. “Mahir öldü mü yoksa? ” diye dehşet içinde sıçradı, önce. Ben, ne diyor bu ya diye düşünmeye başlarken, Mahir dendiğinde, onun ilk aklına gelenin “şu bizim internetteki Mahir” olabileceği benim aklıma geldi. Ne de olsa zamane... O Mahir ile bu Mahir’in arasındaki farklara kısaca değinip, yazıma döndüm.
Mahir dendiğinde, benim kuşağımın aklına, en azından o kuşağın oluşma dönemi olan 70li yılların ikinci yarısında, hiç olmazsa duvar yazılarından ve amfilerde atılan sloganlardan çağrışımla, “Hüseyin, Ulaş,...” tamlaması gelirdi. Bu gün bile, Ulaş isimli bir çocuk gördüğümde, anne-babasının o eski zamanların anısına ya da heyecanıyla mı, o isimi koyduklarını anlamaya çalışıyorum. Anne-babasının hali tavrı bazen hiç bir ipucu vermiyor. Sorabildiğimde aldığım cevap, bazen, “sevdiğimiz bir arkadaşımızın adıydı” oluyor. O sevdikleri arkadaşlarının annesi-babası belli ki, vaktiyle “ideolojik” isim koymuşlar. 1973 civarında doğan bir çok Bülent, hatta sadece Ecevit adlı çocuklar da var, bu arada.
inançlar uğruna ölmek takdir edilir.....uğrunda can verebileceğin değerlerin olsun evlat! ....amaaaa, asla mahir çayan gibi yanlış yöntem ve yanlış inançların olmasın evlat! .....bak, anla ve gör!
kimilerine göre Türkiyedeki komünizmin damarı ki bence de öyle benim onu desteklediğim tarafı dava adamı olması gerisi boş işler bu yazılarıma yoldaş taraflar kızacaktır ama sonuçta hepsi asıldı hüseyin yusuf deniz (ama hakkını vermek lazım bunların mahir çayanda dahil davasından asla vazgeçmediler.
Mahir Çayan bir katildir. Adam öldürmüştür ve Türkiye'yi Marksist-Leninist bir ülke haline getirmek için adam öldürmenin adını' silahlı propaganda' koymuştur.
Tarih nasıl bu kadar çarpıtılabilir, bir katil ve terörist bir kahraman haline getirilebilir?
mahir çayan bence onurun erdemin simgesidir! keşke herkes onun gibi olabilse.valla mahir çayana lütfen kötü laf söylemeyelim.onunla gurur duyuyorum! ! devrim şehitleri ölümsüzdür:.
Biz proletaryanın öncülüğünde sosyalist devrimi savunuyoruz. Onlar ise küçük burjuva reformistleri olan asker ve sivil bürokrasinin öncülüğünde demokratik devrimi savunuyorlar... Türkiye demokratik devrimi geniş ölçüde tamamlanmıştır. (1923) Bu nedenle önümüzdeki aşama sosyalist devrim aşamasıdır... Emperyalizm ülkemizde daha ziyade askeri niteliktedir ve bizim kavgamız sosyalist yani anti-emperyalist anti feodal ve anti-kapitalist bir mücadeledir. Eğer söyledikleri gibi emperyalizme karşı olan küçük burjuvalar varsa, sosyalist mücadele anti-emperyalist ve anti-feodal mücadeleyi içerdiği içîn bizim yanımıza gelerek mücadeleye katılırlar:.. 'Demokratik Devrimi Lenin otokrasiye karşı Rusya'da savunmuştur. 8 Saatlik iş saati vs. için. Türkiye'de otokrasi mi var? Türkiye'de demokrasi vardır.' -Filipin tipi, diye bağıran bir arkadaşımıza-, 'Olsun, demokrasi değil mi? ' demiştir... 'Ayrıca sosyalist devrim ile demokratik devrim aşamalarının birbirine karıştığı tarihin birçok dönemlerinde görülmüştür, bunun böyle olması doğaldır...' 'Devrimci Teori olmadan, Devrimci Hareketten söz edilemez.' Bu söz emperyalizmin boyunduruğu altındaki, küçük-burjuva yaşantı ve düşüncesinin son derece etkin olduğu bizimki gibi bir ülkede çok daha anlamlıdır. İlk bakışta 'dağ gibi' güçlü gözüken ve her çeşit oportünizmin stratejik planda büyüttüğü Yankee işgali, ülkenin sanatından sporuna kadar bütün sosyal yaşantısında kendisini hissettirmektedir. Yeraltı kaynaklarından dış ticaretine, ekonomisinden politikasına kadar ülkenin üzerinde denetim kurmuş olan Yankee Emperyalizmi, bilindiği gibi feodal müttefiki ile birlikte demokrasiciliğimizin iktidar partisidir. Milli kurtuluşçu ve demokratik nitelikteki en küçük kıpırdanmaların bile ezilmeğe çalışıldığı, milli kurtuluşçuların ana caddelerde, halkın gözü önünde açıkça öldürüldüğü bir ülkede, bu koşullar altında değil marksist olmak, demokrasiden yana olmak bile yürek ve cesaret isteyen bir iştir. 'Ne yardan, ne yerden' diyerek, ne marksistlikten vazgeçen, ne de bunun gereklerini böyle bir ülkede yerine getirebilecek niteliklere sahip olan, korkak, tabansız, pasifist küçük-burjuva entellektüel bozuntularının marksist akımdaki bozguncu düşüncelerinin temelinde ülkenin bugünkü koşullarının zorluğunu aramak gerekir. İkinci olarak, Amerikan Emperyalizmi ülke üzerindeki hegemonyasını yalnızca işbirlikçileri aracılığı ile değil, devrimci ve millici akımlar içine adamlarını sokarak, akımlar içinde fırsatçı ve yoz klikler yaratıp, bunları bulundukları örgütlerde hakim kılmağa çalışarak sürdürmektedir. Türkiye'deki marksist hareket içindeki Aybar-Aren, Küçükömer-Divitçioglu oportünizmlerini değerlendirirken bu iki ana etkenin mutlaka dikkate alınması gerekir. Filipin tipi demokrasiyi gerçek bir burjuva demokrasisi olarak kabul edip, yarı işgal altındaki bir ülkede 'oy mekanizması' ile politik iktidarın emekçi sınıflar tarafından ele geçirilebileceğini savunan Aybar oportünizminin temelinde yatan yukardaki iki ana etkenden başka bir şey değildir.
vatanseverliğin arkasına sığınan vatan hainlerinden!
'Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. Kurtuluş Bayrağı bu yolu tırmanan gerillaların birbirlerine iletmesi ile oligarşinin burcuna dikilecektir. Her engelde düşen gerillaların gövdesi bir devrim fırtınası yaratır. Her düşen gerillanın kanı devrim yolunu kızıllaştırır, aydınlatır. Düşenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkın kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaşarlar. Düşenler devrim için, devrim yolunda vuruşarak düştüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler.
Onlar kurtuluşa kadar savaş şiarını, devrim yoluna kanları ile yazdılar. Yolumuz bu yolda düşenlerin yoludur.
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ'
adımız türk genci faşizmin savaşçısıdır kanımız kırmızı beyaz adımız devrimdir.milliyetçiliğin arkasına sığınıp hiyerarşiyai göklere çıkaran eller kalemler düşünceler elbet yıkılır,kırılır.bu ülkenin genci,özgürlüğün bekçisiyiz.biz uğrunda çlünesi sevdaların insanlarıyız.milliyetçiliğin arkasıdaki kim vatan için insanı için ilmeğe geçirdi boynunu? sevdamız büyük inancımız sonsuzdur
dönemin sovyet rusyasının hayalleri ile beslenmiş...
ama bildik ve gördük ki nafile...
bir ömür gitti adı şanlı kaldı..
ama en ufak bi yaprak kıpırdısı olmadı ardından...
hayat böyle bi şey...
mücadele ve kavga ver ama,
ardından diil yapraklar, ağaçlar kıpırdasın...
vatan haini
Bir zamanlar bir cephe; ÖZGÜRLÜĞÜ, eşit yaşam şartlarını getirecek bir cephe.Uğruna ölümü göze almış bikahraman, bir kurtarıcı...
AMMA velakin snuçta o da birçoğu gibi satrançı oynatanlar için yalnızca bir ufacık PİYON!
gururdur mahir. onurlu bir duruş...
sevdadır mahir. korkusuz,
ecelsizdir mahir.dolaşır sokaklarda
yüzlerce mahir yoldaşıyla....
türkiye devrimini ve koşullarını çok iyi analiz etmiş bir büyük devrimci..aynı zamanda bir fikir adamıdır mahir çayan..ya barbarlık ya sosyalizm!
Kişiliğimizin, nasıl bir insan olduğumuzun politik görüşlerimize ilişkin bir rolü yok mu? Değerlerimiz, huylarımız, alışkanlıklarımız, insanlarla ilişkilerimizde önem verdiğimiz şeyler... Başkalarını adam yerine koymak, insan hayatına değer vermek, başkasının halinden anlamak gibi... Bu özellikler, politik fikirlerimiz nereye sürüklenirse sürüklensin, ya da siyasi ibremizi nereye döndürürsek döndürelim, oradaki duruşumuzu sağlam, insancıl ve dostça kılacaktır.
Kimse de sormuyor ki, Mahir Çayan (ya da herhangi bir başka politik kişilik) yaşasaydı, politik görüşlerini muhafaza eder, ama, tuttuğu takımı değiştirir miydi diye?
Siyasi görüşlerin şekillenişi öylesine girift bir süreç ki, bazen bir siyasi evrim içerisindeki kişinin hayatı boyunca gelebileceği noktaları tam anlayamıyorsunuz. Siyasi görüş, benimsenen, seçilen ya da oluşturulan bir fikirler bütünü. Yani, “CimBomlu doğmak” ya da, “kanı sarı-lacivert akmak” gibi değil. Hayatımızda gelip geçtiğimiz noktaların bize getirdiği fikirler, bulunduğumuz konumları muhafaza etmek için canla başla uğraşılarımızla uyuştuğu ölçüde, bizimle yaşayacaklardır(yolumuz mahirin yoludur)
bence mahır cayan buyuk ve bır daha zor bulunocak bır ınsandır.önderımız mahır cayan cizgimiz mahir cayan yoludur.
mahir cayan nasıl soyleyım bilmem kı 'O' nu anlatmaya hıc bir sozcuk cesaret edemez hıc bir kalem 'O' nu yazacak kadar cesaretli olamaz 'O'öyle biseyki hicbir mahlükat 'O' na hakaret edecek kadar yasayamaz bu boyle bılınsın boyle kayıtlara gecsın...
HÜCREDE YALNIZ BIR ADAM...
HÜCRE DEGIL ADA
12 Agustos 1971... Selimiye Askeri kislasinin bir hücresinde tecrit kosullarinda tutulan yalniz adam, mektup yaziyor. Bu mektubu el altindan disariya ulastirmaya çalisacak.
Hücredeki yalniz adam Mahir.
Cevahir’i kalbine gömüp geldi buraya.
Yarali oldugu için bir süre hastanede tuttular onu. Sonra ise diger tutsaklarin kaldigi yerlere götürmeyip Selimiye Askeri Kislasi’na getirdiler. Burada tek kisilik bir hücrede, yataga kelepçeli olarak tutuluyordu. Her an gözetim altindaydi.
Mektubuna devam ediyor hücredeki adam.
'Niyetleri açik' diyor. 'Kesin olarak bizleri asmak bu fasistlerin amaçlari.'
Kafasindaki en önemli soruyu kagida döküyor ve ardindan kendilerini kurtarmak için yapilmasi muhtemel bir kaçirma eylemi konusunda düsüncelerini belirtiyor; bu konuda son olarak da sunlari yaziyor ak kagida:
'Disaridakiler ne yapiyor? Arkadaslarin durumu nasil?
Eger bu isi yapabilecek güçte degillerse, katiyen böyle bir tesebbüse girmesinler. Önemli olan su veya bu kisinin degil, THKP ve THKC’nin yasamasidir.
(...) Ben kaçmak için firsat kolluyorum.
Ölmek önemli degil, fakat bir devrimci sonuna kadar (her sart altinda) mücadele etmelidir. Kaçmak ihtimalim yüzde bir. Herseye ragmen bu yüzde biri kullanacagim.'
(Mahir, Turhan Feyizoglu, s. 440)
Hücredeki adam yalnizdir ama asla 'tek basina' degildir.
Yalniz adam ak kagida siirler karalar:
'Odam kalabaliktir hain hücre
Elde mitralyözüyle
Sierra Maestra’da, Falcon’da, Vietnam’da
Mozambik’te, Angola’da, Sina Çöllerinde,
Özgürlügün türküsünü söyleyenler...'
Hepsi oradadir. Birlikte savasmaktadirlar. Zulme, kahpelige karsi.
Dünya devrimlerini dolasir Mahir onlarla. Dünya devrimlerini tanir oralarda. Evrensel olanlarla 'ülkeye özgü' yanlari ayristirmakta ustalasir.
Hiç bir sey, dört duvar, onu yatagina zincirleyen kelepçeler, hücreye hapsedemez onu. Ada'sina gider hep.
Adali’dir o. Onlar Adali’dir.
Ada hücredir. Ada vatandir, ada dünyadir.
Ada devrimciligin, yoldasligin dünyasidir:
'Bir evdeyim, yoldaslarimla beraberim.
Bu ev, yoldaslik, dostluk, kardeslik, mertlik, kazanç ve sevgi evidir.
Bu evde hersey o kadar güzel, o kadar anlamlidir ki...
Ev degil, ada, ada'
Devrim yolu engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. Kurtuluş Bayrağı bu yolu tırmanan gerillaların birbirlerine iletmesi ile oligarşinin burcuna dikilecektir. Her engelde düşen gerillaların gövdesi bir devrim fırtınası yaratır. Her düşen gerillanın kanı devrim yolunu kızıllaştırır, aydınlatır. Düşenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkın kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaşarlar. Düşenler devrim için, devrim yolunda vuruşarak düştüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler.
Onlar kurtuluşa kadar savaş şiarını, devrim yoluna kanları ile yazdılar. Yolumuz bu yolda düşenlerin yoludur.
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ' (Mahir Çayan)
Mahir vatanseverliktir,emperyalizm,sömürü düşmanlığıdır.Sahte vatanseverlikten yada sözde vatansever görünmekten tiksinmektir.Gercek vatanseverin adını duyduğunda tüylerinin diken diken olması,kalbinin deli gibi çarpması,yüreğinin özgürlük,adalet ve eşitlik ateşiyle yanması demektir.
satılmamak dönmemek vatan en büyük şehit demek
inanç mücadele sevgi yenilik hep veren hiç almayan
Bunları bilmek zor. Ama, “o sıralar” Mahir’e benzer ya da yakın konumda olan kişilerden hayatta kalanların, hayatlarında hangi noktalara geldikleri, hayatlarını nasıl şekillendirdiklerini bilmek, araştırmak mümkün. Yaşasaydı, Mahir Çayan siyasi görüşlerini temelli değiştirir miydi? Onu bilemeyiz, elbette, ama öyle bir hakka sahip olduğu kesin. O hakkı kullanır mıydı, ayrı mesele. Perşembe günkü Yeni Binyıl’da görüş belirten diğer 68lilerden, şu anda farklı siyasi kimlik taşıyanlara, “o sıralar” bir gün gelip de görüşleriyle pek de uyuşmayan bir pozisyonda olacaklarını söyleseydik, acaba nasıl bir tepki alırdık
o şehitse ben de Maradona'yım ;)
Zor bir dönem yaşanıyordu. 12 Mart faşist cuntası her yerde gelişip büyüyen silahlı devrimci hareketi bitirmeye uğraşıyordu. Yoğun tutuklamaların yaşandığı bir dönemdir. Mahir ve Ulaş tutsak oldukları Maltepe Hapishanesinden firar ederek özgürlüklerini elde etmişlerdi. Devlet her yerde bu iki Parti-Cephe önderini aramaktadır.
Aynı dönemde iki hain, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga Parti-Cephe'nin silahlı savaş çizgisini sağa çekmeye, tasfiye etmeye çalışıyordur. Mahir ve Ulaş'ın tutsaklığından yararlanarak bunu başaracaklarını düşünmüşlerdi. Mahir ve Ulaş'ın özgürlük eylemi sonrasında ilk işleri bu ihaneti boşa çıkarmak için iki haini örgütten atarak, silahlı mücadeleyi kaldığı yerden yeniden yükseltmektir.
Bir çok olanaksızlık onları beklemektedir. Öyle ki her tarafta aranmalarına rağmen ev bulmakta bile zorlanırlar. Riskli evlerde kalırlar, ama yine de yollarından bir adım bile geri dönmezler. Bu riskli ortamda 13 Şubat 1972'de Ulaş'ın kaldığı ev polislerce kuşatılır. Ulaş çatışarak bu kuşatmayı yarar. Polisin aramaları iyice sıklaşmıştır. Ulaş ise aranıyorum demeden, tereddütsüz görevlerinin başındadır.
19 Şubat günü Ulaş'ın Arnavutköy'de kaldığı ev yine kuşatılır. Sabah saat 07.00'dır. Ve Ulaş davranır silahına. Tıpkı Cevahir gibi o da şehit düşecektir. Ama direnişiyle tarih yazacağını, geleceğe önemli bir miras bırakacağı bilmektedir. Savaş böyle büyüyecektir, Parti-Cephe çizgisi böyle gelişecektir.
Yaşanan çatışma sonunda Ulaş da şehit düşer. Ama mücadele bitmez. Çünkü tarih kanla yazılmaktadır ve kanla yazılan tarih asla silinemez...
'Bu tarih esas olarak, kanla yazılmış şehitlerimizin tarihidir'... Bu tarihi, 'halkın kurtuluşunun yolunu ideolojik ve politik olarak gösteren, bu uğurda yaşamlarını feda etmekten çekinmeyen başta Mahir Çayan olmak üzere, THKP-C önder ve savaşçılarının ve THKP-C'nin çıkışından ayrı düşünemeyiz.'
Yazının başlığında parantez içinde bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmemin sebebini açıklayayım önce. Bu yazıyı yazarken, yanıbaşımda başka bir işle uğraşan bir arkadaşımın (25-30 yaşlarında birisi) gözü başlığa takıldı. O sırada, henüz parantez içindeki kısım yoktu. “Mahir öldü mü yoksa? ” diye dehşet içinde sıçradı, önce. Ben, ne diyor bu ya diye düşünmeye başlarken, Mahir dendiğinde, onun ilk aklına gelenin “şu bizim internetteki Mahir” olabileceği benim aklıma geldi. Ne de olsa zamane... O Mahir ile bu Mahir’in arasındaki farklara kısaca değinip, yazıma döndüm.
Mahir dendiğinde, benim kuşağımın aklına, en azından o kuşağın oluşma dönemi olan 70li yılların ikinci yarısında, hiç olmazsa duvar yazılarından ve amfilerde atılan sloganlardan çağrışımla, “Hüseyin, Ulaş,...” tamlaması gelirdi. Bu gün bile, Ulaş isimli bir çocuk gördüğümde, anne-babasının o eski zamanların anısına ya da heyecanıyla mı, o isimi koyduklarını anlamaya çalışıyorum. Anne-babasının hali tavrı bazen hiç bir ipucu vermiyor. Sorabildiğimde aldığım cevap, bazen, “sevdiğimiz bir arkadaşımızın adıydı” oluyor. O sevdikleri arkadaşlarının annesi-babası belli ki, vaktiyle “ideolojik” isim koymuşlar. 1973 civarında doğan bir çok Bülent, hatta sadece Ecevit adlı çocuklar da var, bu arada.
çok önemli bir fikir ve dava adamı çok büyük bir devrimci..onlar onurları için öldüler..YAŞASIN DEVRİM VE SOSYALİZM
inançlar uğruna ölmek takdir edilir.....uğrunda can verebileceğin değerlerin olsun evlat! ....amaaaa, asla mahir çayan gibi yanlış yöntem ve yanlış inançların olmasın evlat! .....bak, anla ve gör!
'entry' miz. kullanılmış körpe beyinler, der...yazık! :S
kimilerine göre Türkiyedeki komünizmin damarı ki bence de öyle benim onu desteklediğim tarafı dava adamı olması gerisi boş işler bu yazılarıma yoldaş taraflar kızacaktır ama sonuçta hepsi asıldı hüseyin yusuf deniz (ama hakkını vermek lazım bunların mahir çayanda dahil davasından asla vazgeçmediler.
Mahir Çayan bir katildir. Adam öldürmüştür ve Türkiye'yi Marksist-Leninist bir ülke haline getirmek için adam öldürmenin adını' silahlı propaganda' koymuştur.
Tarih nasıl bu kadar çarpıtılabilir, bir katil ve terörist bir kahraman haline getirilebilir?
mahir çayan bence onurun erdemin simgesidir! keşke herkes onun gibi olabilse.valla mahir çayana lütfen kötü laf söylemeyelim.onunla gurur duyuyorum! ! devrim şehitleri ölümsüzdür:.
Biz proletaryanın öncülüğünde sosyalist devrimi savunuyoruz. Onlar ise küçük burjuva reformistleri olan asker ve sivil bürokrasinin öncülüğünde demokratik devrimi savunuyorlar... Türkiye demokratik devrimi geniş ölçüde tamamlanmıştır. (1923) Bu nedenle önümüzdeki aşama sosyalist devrim aşamasıdır... Emperyalizm ülkemizde daha ziyade askeri niteliktedir ve bizim kavgamız sosyalist yani anti-emperyalist anti feodal ve anti-kapitalist bir mücadeledir. Eğer söyledikleri gibi emperyalizme karşı olan küçük burjuvalar varsa, sosyalist mücadele anti-emperyalist ve anti-feodal mücadeleyi içerdiği içîn bizim yanımıza gelerek mücadeleye katılırlar:.. 'Demokratik Devrimi Lenin otokrasiye karşı Rusya'da savunmuştur. 8 Saatlik iş saati vs. için. Türkiye'de otokrasi mi var? Türkiye'de demokrasi vardır.' -Filipin tipi, diye bağıran bir arkadaşımıza-, 'Olsun, demokrasi değil mi? ' demiştir...
'Ayrıca sosyalist devrim ile demokratik devrim aşamalarının birbirine karıştığı tarihin birçok dönemlerinde görülmüştür, bunun böyle olması doğaldır...'
'Devrimci Teori olmadan, Devrimci Hareketten söz edilemez.'
Bu söz emperyalizmin boyunduruğu altındaki, küçük-burjuva yaşantı ve düşüncesinin son derece etkin olduğu bizimki gibi bir ülkede çok daha anlamlıdır. İlk bakışta 'dağ gibi' güçlü gözüken ve her çeşit oportünizmin stratejik planda büyüttüğü Yankee işgali, ülkenin sanatından sporuna kadar bütün sosyal yaşantısında kendisini hissettirmektedir. Yeraltı kaynaklarından dış ticaretine, ekonomisinden politikasına kadar ülkenin üzerinde denetim kurmuş olan Yankee Emperyalizmi, bilindiği gibi feodal müttefiki ile birlikte demokrasiciliğimizin iktidar partisidir. Milli kurtuluşçu ve demokratik nitelikteki en küçük kıpırdanmaların bile ezilmeğe çalışıldığı, milli kurtuluşçuların ana caddelerde, halkın gözü önünde açıkça öldürüldüğü bir ülkede, bu koşullar altında değil marksist olmak, demokrasiden yana olmak bile yürek ve cesaret isteyen bir iştir. 'Ne yardan, ne yerden' diyerek, ne marksistlikten vazgeçen, ne de bunun gereklerini böyle bir ülkede yerine getirebilecek niteliklere sahip olan, korkak, tabansız, pasifist küçük-burjuva entellektüel bozuntularının marksist akımdaki bozguncu düşüncelerinin temelinde ülkenin bugünkü koşullarının zorluğunu aramak gerekir. İkinci olarak, Amerikan Emperyalizmi ülke üzerindeki hegemonyasını yalnızca işbirlikçileri aracılığı ile değil, devrimci ve millici akımlar içine adamlarını sokarak, akımlar içinde fırsatçı ve yoz klikler yaratıp, bunları bulundukları örgütlerde hakim kılmağa çalışarak sürdürmektedir. Türkiye'deki marksist hareket içindeki Aybar-Aren, Küçükömer-Divitçioglu oportünizmlerini değerlendirirken bu iki ana etkenin mutlaka dikkate alınması gerekir. Filipin tipi demokrasiyi gerçek bir burjuva demokrasisi olarak kabul edip, yarı işgal altındaki bir ülkede 'oy mekanizması' ile politik iktidarın emekçi sınıflar tarafından ele geçirilebileceğini savunan Aybar oportünizminin temelinde yatan yukardaki iki ana etkenden başka bir şey değildir.
yürek, cesaret
mahir çayan benim gençliğim efsanesi.