Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Yeter ki adil olsun bakışlar ve niyetler…
Görüyor ve çok memnuniyet duyuyorum, ağır ve ağrılı da olsa geçmiş zekalar ve dehalara, “saygıyla” ilaveten kendi fikirlerini yazabilen kalemler var. Öyle ya herkes herkesten zeka olarak üstün, ya da düşük seviyede olabilmesi objektif bilgi ise bu konuda bilgi ve donanımınızdan ve zekanızdan eminseniz çekimser durmak yerine fikirlerinizi söylemek cesaretini göstermek, akıllıca ve faydalı olacaktır. Nasıl?
1.fayda; Düşünceniz doğru olmayabilir bunu ancak ifade edip tartışmaya açarsak öğrenebiliriz. Bu doğru düşünmek konusunda sizi bir adım ileriye taşıyacak.
2.fayda; düşüncenin doğruluğunu ispat ederek hem kendini yine bir adım ileriye taşımış hem de insanlık adına eksik kalan bir düşünceyi geliştirmiş olacaksın.
Kuşlar sürüldü Azize senden sonra
Kurtçuklar tünedi yaralarıma
Sen ki yağmur öncesi başlayan toprak kokusu
Ağzımda ki misvak tadıydın
Şimdi göğsüme oturmuş Ölüm Meleği....
a.b.m.y.z
kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı”
Diyen; Cemal süreya
Evet çok ilgisi var:)
Doğdum elli iki temmuz ayında
Yazıldım nüfusa genel sayımda
Elli beşte yitirdik biz babayı
Şefkati aradık amca, dayıda
Bize ölümsüz görünen herşey yokolma eğilimindedir..
Sessizce düşer yapraklar ağaçtan, sonra rüzgara yenilir bahar, sessiz sedasız…
Aslı Birer
"Şafak vakti asileşir kuşlar
Gagalarında beddua mısraları
Hasret yankısında yakamızda karanfil
Dağ eteklerinde sevdam rengi kırmızı güller"
Simanı yansıtmaktan geri kalan aynalarla dikenli gözyaşlarını kanatlandır bakışlarıma
Sen kanamadıkça yüreğim sabrım ölü kuş yığınları
Yüreğimi ezen ayrılığı süpür aşk vakti gönül kapından
Tuzlanmasın eteklerinde firak
Lehçesi hasret olan dört asırlık bir yangınım var sana
Gelmemezlik etme
Kimyası bozulur kederimin
Solmadan ömrüm baharı ihtimal ver yarama ….
Tiryakiliğinin göçünde mevsimler kirpik eteklerinde üryan
Sana benzemeyen deniz fersah fersah çöl, sensiz soldu gönlüm hislerinden papatya ve gül
Tebessümlerine iliştirmek üzere avuç içlerimde gözyaşlarımla yetiştiriyorum hicran çiçeklerini
Ey merhametime emanet, gönlüme mabet
Aşk kana kana susamaktır çoraklaşana dek
Hasret gözlerinin kahvesinde nefessiz kalmak
Duya duya yutkunmaktır hüznü kederi
Ey narçiçeğim
Görmemezlikten gelsen de sevgimi
Hissetmemek adına öldürsen de kendinde ki beni
Gel gör ki vazgeçemiyorum sevmekten seni...
Kaliteli yaşam
Goethe
kendine iyi bir hayat mı kurmak istiyorsun?
geçmişi hiç dert etmiyeceksin,
kendini hep yeni dogmuş sayacaksın,
hergün ne istedigini sana söyliyecektir.
kendi işinden zevk alacaksın,
başkalarının yaptıgına deger vereceksin.
en küçük şey senin canını sıkmak ister,
sense hep günü gün edeceksin,
en öemlisi kimseden nefret etmiyeceksin
ve yarını tanrıya bırakacaksın.
İçimizi güllere döktük dökeli kan kırmızı açtı güller
Keder yazgılı sinelerimizde hasretin vurgun izleri Şira
Yanaklarımızda süzülen sitemlerimiz tetikledi bu büyük tufanın kederini
Her gece penceremden gözlerin yansıyor yüreğime
Baktığım her yer yansıması simanın Şira.
…ve şairin, ruhundaki medcezirlerde sayfalara dökülmesiydi şiir,
Kimi zaman yakamozlarda kayboluşlarıydı
Derin derin iç çekişlerinde…
Aslı Birer
Kulak perdelerim ismin nidalarında göçmen turna durakları
Bakışlarında dalgalanan gönlüm denizleri çalkantılı…
Ebruli ismin kalp atışlarımda gelgit
Mehiri verilmemiş papatyalar kış güneşinde hüsran
Uyuşmuş ellerim buz nezaketinde bekler ellerini
Hülyaları sen olan düşlerimin çapraz ateşinde vuruluyorum
Damarlarımda sızıyor sevdan suyu
Dalında kesilmiş tomurcuk güller adına
An beni dil ve dudaklarınla, oku mısra mısra
Kendinde bul lakin yakma...
Dünyada Barış olsun.
Barış Ekmek kadar Su kadar Hava kadar gereklidir ve kutsaldır.
Dünya hepimize yeter.
Barış dolu günler dilerim.
Melik KÖROĞLU (salihi)
Ben bir deniz olsaydım karadeniz olurdum.
Ben bir toprak olsaydım karadenizin ormanı, yaylaları gibi bereketli olurdum.
Ben bir kitap olsaydım hukukun temel yasası kitabı olurdum
Ve ben bir hayvan oksaydım göklerde şahin, vahada bir kaplan, deryada özgür balık orca olurdum.
Eğer; doğrular, menfaatler doğrultusunda saptırılmasaydı, bugün yaşanan savaşların yaşanması ihtimalinin hayali bile olmazdı.
Aslı Birer
Tanık olduğum ve izlenimlerimden yola çıkarak doğruluk payı olduğunu düşünüyorum,evet..
Özellikle sevgi verilmemiş, sevgiyle büyümemiş,değerli olduğu hissettirilmemiş çocukların,yetişkinliğinde de inanmamayı,güvenmemeyi, şüpheci yaklaşımları sürdürdüğü kanaatindeyim. Ama doğru ama yanlış fikrim bu yöndedir.
Elbette, hakiki bir sevgi her şeyi değiştirebilir. !Çünkü bir insanı kazamak sevgiyle başlar, sevgisizlikte de yitirilir her an…
Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş kişiye "tecrübeli denir" diyor Freud
İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı,güvenmemeyi,
sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir.
Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir.
İnsanların "Tecrübe" dediği şey budur.
Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana "Tecrübeli" denir.
Sigmund Freud
Size göre de freud’ un düşüncesi doğru öyleyse.
Bana göre değil
Sevgi ve tecrübe her zaman ters orantılı olmaz.
Çünkü insan psikolojisi zaman içinde değişkendir. Bana göre sevgi ile tecrübe doğru orantılı gelişmesi de muhtemeldir.
Belki de dünyayı refaha kavuşturacak formül sevgiyle olmaktan geçiyordur. :)
Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş kişiye "tecrübeli denir" diyor. Freud
İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı,güvenmemeyi,
sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir.
Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir.
İnsanların "Tecrübe" dediği şey budur.
Sigmund Freud
Sigmund Freud‘ un öne sürdüğü düşünce size göre de doğru öyleyse?
Bana göre değil:)
Çünkü tecrübe ile sevgi her zaman ters orantılı değildir. Ama herkeste aynı işler de diyemeyiz. İnsan psikolojisi değişken olduğu için. Her iki durumunda gelişmesi muhtemeldir.
Sevgiyle olmak, belki de dünyanın tek kurtuluşu:)
Kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana tecrübeli dendiğine göre…
Bir çocuğun nahif yüreğiyle bakabilmek, naifliği de barındırır.
Diyorum,sevgiyle…))
Ihlamur kokulu sokaklarda büyüdük biz bahçelerin avlularından sarkan hanımelilerin kokusuna müptelaydı soluklarımız…
mutfak camlarından sokağa
buram buram taşan, tarhananın kokusu, az ötede fatma teyzenin kuzinesinden dağılan sıcak ekmeğin kokusuydu insan yüreklerimize nakış gibi işlediğimiz…
Bir çocuğun naifliğiyle mi yoksa nahif yüreğinden mi bakmak gerekiyor büyük büyük pencerelerden dünyaya.
Keşke karışmasa elma, armutla.
Aslı Birer
Kursakta tıkanan hasret yutkunuşlarını hazan yelleri alsın,
Savursun gülüşlerini tenha kıyılara ve yağsın bulutlardan aşk namından ateşten kıvılcımlar
Cemre çorağı düşmüş vadilerin kırılgan ruhunda vedalar kaynar uykusuz iklimlerin matem giyinmiş dudaklarına
Aşk zehri ballanır düşer hasret vaveylalarından evvel kurduğum düşlerin kuytuluğuna
Kalem soluksuz boğulur gönlümün her katmanından sızan tuzlu suların coşkusundan
Gözlerime çöktükçe ağrılar dalgalanır bulutlar
Zerre kalp ağırlığımda yel olup esmez bana hasretliğin bir anlığına
Ne bir serçe kanadında ne de ölümsüz Ankaların Kafdağı yolculuğunda...
Gülkurusu yüreğimin süveydasında, kokusunu gizlediğim, fırtınada sürüklenen yaprak, düşen sevdaydı dudağımdan sessiz sedasız sürüklenip yiten…
Biraz gül kokusu
Biraz yağmur sonrası toprak kokusu
Biraz da sen
Yokluğun zemheri mevsimden sevdan yüreğimin arzında gelincik çiçekleri
Bir bilsen ne çok yorgun düştüm gözlerinden ırak
Dermanı sen olan yüreğim devşirme matemler kabullendi sensiz takvimler boyunca
Lisanım, dudağım arası ismin yangın ismin ah u zar
Sevinçlere ar yağdı döndü elemlerim Anka’ya
İşlendi oya oya hasretliğin kirpiklerimin aklanmış uçlarına
Ey kalbine kalbimi yama ettiğim
Dudakların yaralarıma farz...
İçinde yarım kalmış hikayeler doluyken, hayattan tamamlanmayı beklemek kanatların olmadığını bile bile uçmaya çalışmaktan başka bir şey değil.
Aslı Birer
Herkes kendisiyle kavgalıydı, nedense kabahati hep doğan güne yükledik…
Aslı Birer
Öyle zaman olur ki insan bodur bir limon ağacının dibine sığar.
Öyle ki; yaprağın kokusundan, toprağın kucağından beslenir. Öyle bir hasret işte sadeliğe, arıdaki mükemmelliğe.
Aslı Birer
Ah, dilim! Beni ne çok düşman sahibi ettin
İçi zehir, dışı gül şerbeti ikram etseydin
Ne kadar renkli ne kadar da hoş! Ve lezzetli.
Aslı Birer
Sayfaya bir Pablo Neruda şiiri iliştireyim.
Şili’ye 1943’te dönebildi ve 1945’te de senatör seçildi. Şili Komünist Partisi’ne katıldı ve iktidara yönelik eleştirileri yüzünden iki yıl boyunca kaçak hayatı yaşadı.
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.