Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar? Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var; Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin... Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum. Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum; En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında...
İman etmek, bütün insanlara lazımdır. Herkes için iman zaruridir. İman etmek, şeref ve değer sahibi olmaya sebeptir. Çünkü inanmak arzusu, ihtiyacı, insanın yaratılışında vardır. Zaten insanın yaratılmasından maksat da, yaratanını tanıması ve kulluk vazifelerini yerine getirmesi içindir. İmam-ı Rabbani hazretleri; “İnsanların yaratılmasına sebep, emrolunan ibadetleri yapmaktır. İbadetleri yapmak da imanın hakikati olan, yakîni elde etmek içindir” buyurmaktadır.
İman, lügatte, bir kimseyi doğru sözlü bilmek ve ona inanmak demektir. İslamiyet’te iman demek; Muhammed aleyhisselamın, Allah’ın peygamberi olduğuna ve bildirdiklerine inanmak, Kelime-i şehadeti dil ile söylemek, kalb ile tasdik etmektir.
Ruh-ul-beyan’da Zümer suresinin 3. âyet-i kerimesinin tefsirinde buyuruluyor ki: “İnsan, kendisinin ve her şeyin yaratıcısını tanımaya elverişli olarak, yaratılmıştır. Yaratıcısına ibadet etmek ve Ona yaklaşmak arzusu, her insanda vardır. Fakat böyle elverişli olmanın ve bu isteğin kıymeti yoktur. Çünkü nefs, şeytan ve kötü arkadaş, insanı aldatarak yaratılışındaki bu arzuyu yok eder. Ya, yaratana ve kıyamet gününe inanmaz olur. Yahut müşrik yapar. Müşrik, Allahü teâlâya yaklaşamaz, Onu tanıyamaz. Şirkten uzaklaşıp, tevhide sarılarak hasıl olan marifet, tanımak, kıymetlidir. Bunun alameti, Peygamberlere ve kitaplarına inanmak ve bunlara uymaktır. İnsan, Allahü teâlâya ancak böyle yaklaşabilir. Secde etmek, İblisin yaratılışında vardı. Fakat, nefsine uygun gelmediği için, secde etmek istemedi. Eski Yunan Felsefecileri de, Allahü teâlâya yaklaşmayı, Peygamberlere uyarak değil, kendi akıllarına, nefslerine uyarak istedikleri için kâfir oldular. Müminler Allahü teâlâya yaklaşmak için, İslamiyet’e uyuyor. Kalbleri nur ile doluyor. Ruhlarına Cemal sıfatları tecelli ediyor. Müşrikler, Allahü teâlâya yaklaşmak için, Peygambere, İslamiyet’e uymuyorlar. Nefslerine, noksan olan akıllarına, bid’atlere uyuyorlar. Kalbleri kararıyor. Ruhları perdeleniyor.”
Muhammed bin Eslem hazretleri buyuruyor ki: “İmanın, Allahü teâlâya inanmak ile başlaması, Onun fazlı, rahmeti ve kullarından dilediğine yaptığı bir ihsandır. Kulunun kalbine, kendisine iman etmek nimetini ihsan etmekle bir nur saçar, bu nurla kulunun kalbini aydınlatır. Göğsünü açar, genişletir. Kalbindeki imanı arttırır ve onu ona sevdirir. Böyle olunca kalb, imanın bütün şartlarına inanır. Öldükten sonra dirilmeye, hesaba çekilmeye, Cennete ve Cehenneme, Allahü teâlânın kalbine saçtığı nur sebebiyle, hepsine görür gibi inanır. Kalbi inanınca, dili de buna uygun söyler, tasdik ve şehadet eder ve her bir organ buna uygun amel işleyip, Allahü teâlânın emrine itaat eder. Farzları yapıp, haramlardan kaçar. Bunu yapınca tam ve olgun Müslüman olur.”
Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, Peygamberler göndermiştir. Bunlarla kullarına doğru yolu, saadet-i ebediyye yolunu göstermiş, kullarını kendine çağırmıştır. Rızasının, sevgisinin yeri olan Cennete davet etmiştir. Böyle bir ihsan sahibinin davetini kabul etmemek, Onun nimetlerinden mahrum kalmak, akılsızlıktır.
Dünyada ve ahirette saadete, rahat ve huzura kavuşmak için Müslüman olmak lazımdır. Müslüman olmak için de, hiçbir formaliteye lüzum yoktur. Önce kalb ile iman etmeli ve sonra da, İslamiyet’in emir ve yasaklarını öğrenmeli, yapmalıdır. İman etmek için, Kelime-i şehadet söylemek ve manasını bilmek lazımdır.
Netice olarak Allahü teâlâ, insanların dünyada rahat ve huzur içinde yaşamalarını, ahirette de sonsuz saadete kavuşmalarını istiyor. Bunun için saadete sebep olan faydalı şeyleri yapmayı emrediyor. Felakete sebep olan zararlı şeyleri de yasak ediyor. Allahü teâlânın birinci emri, iman etmektir. Çünkü iman etmek, bütün insanlara lazımdır ve herkes için iman zaruridir. Zira imanı olmayanların hiçbir ibadetini, iyiliğini, Allahü teâlâ beğenmez ve kabul etmez.
Bazen inanmaya hazır oluruz.Birileri bir şeyler söylese de inansak ve inandığımız gibi sevsek... 'Söyle,bir şeyler söyle...Ne söylersen söyle inanmaya hazırım...'
Bir şey söyleyeyim mi?
Hala kavuşacağımıza inanıyorum ben!
Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?
Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?
Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;
Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin...
Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında
Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.
Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;
En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında...
__ Ümit Yaşar Oğuzcan __
İnanmak arzusu, herkeste vardır
İman etmek, bütün insanlara lazımdır. Herkes için iman zaruridir. İman etmek, şeref ve değer sahibi olmaya sebeptir. Çünkü inanmak arzusu, ihtiyacı, insanın yaratılışında vardır. Zaten insanın yaratılmasından maksat da, yaratanını tanıması ve kulluk vazifelerini yerine getirmesi içindir. İmam-ı Rabbani hazretleri; “İnsanların yaratılmasına sebep, emrolunan ibadetleri yapmaktır. İbadetleri yapmak da imanın hakikati olan, yakîni elde etmek içindir” buyurmaktadır.
İman, lügatte, bir kimseyi doğru sözlü bilmek ve ona inanmak demektir. İslamiyet’te iman demek; Muhammed aleyhisselamın, Allah’ın peygamberi olduğuna ve bildirdiklerine inanmak, Kelime-i şehadeti dil ile söylemek, kalb ile tasdik etmektir.
Ruh-ul-beyan’da Zümer suresinin 3. âyet-i kerimesinin tefsirinde buyuruluyor ki:
“İnsan, kendisinin ve her şeyin yaratıcısını tanımaya elverişli olarak, yaratılmıştır. Yaratıcısına ibadet etmek ve Ona yaklaşmak arzusu, her insanda vardır. Fakat böyle elverişli olmanın ve bu isteğin kıymeti yoktur. Çünkü nefs, şeytan ve kötü arkadaş, insanı aldatarak yaratılışındaki bu arzuyu yok eder. Ya, yaratana ve kıyamet gününe inanmaz olur. Yahut müşrik yapar. Müşrik, Allahü teâlâya yaklaşamaz, Onu tanıyamaz. Şirkten uzaklaşıp, tevhide sarılarak hasıl olan marifet, tanımak, kıymetlidir. Bunun alameti, Peygamberlere ve kitaplarına inanmak ve bunlara uymaktır. İnsan, Allahü teâlâya ancak böyle yaklaşabilir. Secde etmek, İblisin yaratılışında vardı. Fakat, nefsine uygun gelmediği için, secde etmek istemedi. Eski Yunan Felsefecileri de, Allahü teâlâya yaklaşmayı, Peygamberlere uyarak değil, kendi akıllarına, nefslerine uyarak istedikleri için kâfir oldular. Müminler Allahü teâlâya yaklaşmak için, İslamiyet’e uyuyor. Kalbleri nur ile doluyor. Ruhlarına Cemal sıfatları tecelli ediyor. Müşrikler, Allahü teâlâya yaklaşmak için, Peygambere, İslamiyet’e uymuyorlar. Nefslerine, noksan olan akıllarına, bid’atlere uyuyorlar. Kalbleri kararıyor. Ruhları perdeleniyor.”
Muhammed bin Eslem hazretleri buyuruyor ki:
“İmanın, Allahü teâlâya inanmak ile başlaması, Onun fazlı, rahmeti ve kullarından dilediğine yaptığı bir ihsandır. Kulunun kalbine, kendisine iman etmek nimetini ihsan etmekle bir nur saçar, bu nurla kulunun kalbini aydınlatır. Göğsünü açar, genişletir. Kalbindeki imanı arttırır ve onu ona sevdirir. Böyle olunca kalb, imanın bütün şartlarına inanır. Öldükten sonra dirilmeye, hesaba çekilmeye, Cennete ve Cehenneme, Allahü teâlânın kalbine saçtığı nur sebebiyle, hepsine görür gibi inanır. Kalbi inanınca, dili de buna uygun söyler, tasdik ve şehadet eder ve her bir organ buna uygun amel işleyip, Allahü teâlânın emrine itaat eder. Farzları yapıp, haramlardan kaçar. Bunu yapınca tam ve olgun Müslüman olur.”
Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, Peygamberler göndermiştir. Bunlarla kullarına doğru yolu, saadet-i ebediyye yolunu göstermiş, kullarını kendine çağırmıştır. Rızasının, sevgisinin yeri olan Cennete davet etmiştir. Böyle bir ihsan sahibinin davetini kabul etmemek, Onun nimetlerinden mahrum kalmak, akılsızlıktır.
Dünyada ve ahirette saadete, rahat ve huzura kavuşmak için Müslüman olmak lazımdır. Müslüman olmak için de, hiçbir formaliteye lüzum yoktur. Önce kalb ile iman etmeli ve sonra da, İslamiyet’in emir ve yasaklarını öğrenmeli, yapmalıdır. İman etmek için, Kelime-i şehadet söylemek ve manasını bilmek lazımdır.
Netice olarak Allahü teâlâ, insanların dünyada rahat ve huzur içinde yaşamalarını, ahirette de sonsuz saadete kavuşmalarını istiyor. Bunun için saadete sebep olan faydalı şeyleri yapmayı emrediyor. Felakete sebep olan zararlı şeyleri de yasak ediyor. Allahü teâlânın birinci emri, iman etmektir. Çünkü iman etmek, bütün insanlara lazımdır ve herkes için iman zaruridir. Zira imanı olmayanların hiçbir ibadetini, iyiliğini, Allahü teâlâ beğenmez ve kabul etmez.
Bazen inanmaya hazır oluruz.Birileri bir şeyler söylese de inansak ve inandığımız gibi sevsek...
'Söyle,bir şeyler söyle...Ne söylersen söyle inanmaya hazırım...'
' metafiziği yaşayamama gerilimi' ne düşmek istemeyen insanın başvuracağı en doğru yol...