Ne zaman boş işlere sarılıp, ne zaman gereksiz bir ısrarın peşine düşmüşsem... Rabbimden uzaklaşıyorum Sonra küçücük mavi bir çiçeğin önünde mahcubiyet yaşıyorum.İ.Ç
Kişinin kendini keşfetmesi.Bilinçaltımızdaki "ben" kavramının ardında yatan bilmediğimiz şeyler, ve öğrenince değişik duygular oluşturan değişimler. En önemlisi bizlerin en çok ihtiyacı olan şeylerden biri ve yolculuğa çıkmaya değer. Pişman olmayacaksınız.
İçsellerin labirentinde çıkış yolu bulamadığında mutlak bir dışavurumdur gereken. İnsanı hayatının hamlelerine hazırlayan da " gönül telinden "dökülenler olsa gerektir. Anın getirdiğini görmek güzeldir ama götürdüklerini de görmeli yine de güzel olana odaklanabilmeli. Hayat dediğimiz herkesin kendi oyununu oynadığı ve esas olduğu bir an-ı seyyaledir :)
içsel yolculuk aslında kainatı anlamaktır.kainatı anlamak kendini anlamaktır en küçük en büyüğün modelidir en büyükte en küçüğün modelidir.ve insan kendini anladıkça benzerlikler kurarak hiç görmediği şeyleri bilebilir diye düşünüyorum.
sen kendini sandın bir parça küçük halbuki sende alem var en büyük. mühittin arabii
İstese de çok uzağına gidemiyor insan kendisinin. Hangi trene binse, içindeki bir adrese varıyor sonunda. Hangi rüzgâra tutunsa, kendine savruluyor. Hangi denize açılsa, yine kendi kıyılarında buluyor kendini…
yol biten bişey değildir. hep devam eder.sonsuz bir arayıştır aramanın sırrı. bilinmezliktir gitme isteği veren ulaşabilme çabası hep bir sonrakine en sonuna
Şimdi bana serin ve asırlara şahitlik etmiş bir kaldırım taşı lazım, uzanayım upuzun, kulak vereyim üzerinden geçen asırlık ayak seslerine, Süleymaniye de sabah ezanını bekleyeyim, avluda çıplak ayakla dolaşayım, belki nöbetçi bir çay ocağı bulurum. Kendisine gurbet düşmüş benim gibi insanlara verebileceği sıcak ve demli çayın samimiyetine sığınırız. Sonra belki Eyüp sırtları, halice tepelerden bakayım. Güneşten saçılan huzmeler, denize henüz vurmaya başlarken, içimdeki tüm kavimlerle konuşmalıyım. İnsan olmanın hüznünü, savaşları, göğsümdeki şu sıkışıp kalan coğrafyaya yayılmış tüm acıları konuşmalıyız. Anlamalıyız derinde yatan hüznün dilini ve anlamalısın beni.
Fikrin işi, doğruyu araştırmaktır. Malzemesi ilâhî mevhibeler olan onun laboratuvarında, çok doğrular, doğruluk hesabına tekrâr ber tekrâr değiştirilir ki; fikrin asâleti de işte buradadır. Fikir, düşünmek demektir. Düşünmek, muhâkeme etmeden akla gelen şeylere inanmak ve başkalarının ârızalarını bulup onlara itirâzlarla ömrünü çürütmekten daha ziyade, hakîkata ulaştıran fazîletli bir gayrettir ki, gücünü, mantık, hikmet ve ilâhî vâridâttan alır... Fikir, bir ma’nâda aklın inceliği ve nûrânileşmesidir. Fikirsizlik, akılsızlık demek değildir. Akıl herşeyi aydınlıkta yakalayıp değerlendirmesine mukâbil, fikir mütalaa edeceği şeyleri daha çok karanlıkta mütalaa etmeyi sever. Evet, fikir ile ruh karanlıkta daha çok iş görürler...
İlimler akıl dairesi içinde döner-dururlar; hikmet, ruhiyât atmosferinde çimlenir-gelişir. Ma’neviyât, akıl ve ruh dairesinin çok ötesinde ruhaniyât ikliminde doğar ve büyür.
Bildiğimiz gibi kelebekler, dut yaprakları üzerine yumurtalarını bırakır ve yumurtladıktan üç dört gün sonra da ölürler. Baharda yumurtadan çıkan tüylü ve siyah renkli tırtıllar, dut yaprağı ile beslenerek birbuçuk ayda 7-8 cm olurlar. Büyüdükçe renkleri açılır ve tüyleri de kaybolur. İyice büyüyen tırtıllar üst dudaklarındaki delikten iplik halinde zamk gibi bir sıvı çıkararak içsel dünyalarına yolculuk etmek için kozalarını örmeye başlarlar.
Tırtıl, kozanın önce dış kısmını,sonra da kendi vücudunun etrafını örmeye devam ederek en sonunda görünmez hale gelir, bir anlamda kendi kabuğuna çekilir. Kozanın içindeki iki üç haftalık bir içsel yolculuğun ardından tırtıl, ördüğü kozayı parçalayarak, gözlerimizi kamaştıran güzel bir kelebek olarak dış dünyaya merhaba der.
Zaman zaman bizlerde daha iyi daha güzel şeyler yapabilmek için içsel yolculuğa çıkarak bir müddet kendi kabuğumuza çekilmeyi yeğleriz. Daha sonraki hayatımızı yönlendiriken,yüce Rabbimizin yüreğimize koyduğu güzelliklerden de katarak daha iyiye ve daha güzele ulaşacağımızı biliriz.
Bedenimin bir yarısı diğerinden daha hızlı koşuyor. Sol yanım hep yollara düşmek istiyor, sağ yanım onu durdurmaya çalışıyor. İçimden bir ses, iç dünyama yolculuk edip, içsel tamirhaneme gitme vaktimin geldiğini fısıldıyor kulaklarıma. Bir yanım yorgun, diğer yanım olabildiğince çılgın. Bir hesaplaşma, bir alacak verecek kavgası, çözemediğim bir kargaşa var içimde. Bir çığlık, bir yok oluş bir diriliş var bedenimin bir yerlerinde. Ruhumun bedenime, bedenimin de ruhuma isyanları var. Belki topluca, belki de parça parça olupta kaçmak istiyorum. Bedenimin uyumsuz parçalarını ruhumun saatine göre ayarlamak istiyorum.
Tavşanla kaplumbağanın hikayesini sanırım ki bilmeyenimiz yoktur. Marifet koşmakta değil, gideceğimiz yeri bilip sabır ve sabatla ilerlediğimizde hedefimize zaten allahın izniyle ulaşacağız. Durup biraz kendimizi dinlesek, içimize dönüp bir baksak, geldiğimiz yeri içimize biraz sindirmeye çalışsak, çıktığımız yükseklikten başımızın dönmesini engellemiş olmaz mıyız? En güzel yolculuğun insanın kendi ruhuna yapacağı yolculuk olduğunu anlamak için neden bu kadar duyarsızız? Bu duyarsızlık yüzünden kendimizi yeterince tanıyamaz oluyoruz ve ruhumuzla bedenimizin arası açılıyor...
Çok hoşuma giden bir kızılderili hikayesi vardır bilmem sizler de bilir misiniz?
Bir grup araştırmacı, bir kızılderilinin rehberliğinde araştırma gezisine çıkarlar. Grup kısıtlı zamanı daha dolu yaşamak için o kadar hızlı gider ki Kızılderili rehber bir an durur ve ilerlemez. Araştırmacılar şaşırır ve ona neden durduğunu sorarlar. Kızılderili onlara der ki; ^^ Durmalıyız, çünkü ruhumuz geride kaldı....^^^
Ruhumuzla bedenimiz arasındaki mesafeyi açmayalım ve sık sık içsel yolculuğumuza çıkmayı ihmal etmeyelim...
basamak basamak inersin,dipsiz bir kuyu gibidir,bir türlü sonu gelmez,derinlik sarhoşluğu diye bir laf duydunuz mu? duydunuz mu? dikkat edin başınız dönebilir!
her zaman favorim olan yolculuk; bir kere çok pratik, bavul,eşya hazırlama derdi yok, uçak biletini önceden rezerve etme yok, ve gidiş-dönüş tarihleri açık çünkü istediğin an gidip istediğin an gelebiliyorsun :)
yorar adamı,vurur yerden yere,farkında değilsindir farklı bişeydir,anlatımı tanımı zor olanlardan.iki geri bir ileri,şaşar beşer ruhsal depresik formda seferilik durumudur.
Hayatımızdaki karmaşa ve karışıklık yüzünden ruhumuzu dinginleştirecek, uçsuz bucaksız evrende önemsiz bir canlı olmadığımızı ve bu dünyaya bir amaç için geldiğimizi bize hatırlatacak bir çıkış yoluna ihtiyaç duyarız çoğu zaman. Bu durumlarda ancak içimize döndüğümüzde mutlu oluruz.
İçsel yolculuğumuzda rehber olması için bazılarımız Kabala'ya, bazılarımız Yogaya, bazıalrımız Tasavvuf'a, bazılarımız da Feng Shui'ye sarılıyoruz. Yolumuzu new age felsefelerde, eski uygarlıkların kutsal kitaplarında bulmaya çalışıyoruz. İçsel yolculuğumuz içimizdeki bizi biz yapan, içimizi rahatlatan ve acılarımızın dindirilmesinde bize yardımcı olan merkezimizdir. Özümüze yolculuğumuzdur.
Hak bir gönül verdi bana, ha! demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur
Bir dem sanasın kış gibi, şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur
Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur
Yunus Emre
Ne zaman boş işlere sarılıp,
ne zaman gereksiz bir ısrarın peşine düşmüşsem...
Rabbimden uzaklaşıyorum
Sonra küçücük mavi bir çiçeğin önünde mahcubiyet yaşıyorum.İ.Ç
Kişinin kendini keşfetmesi.Bilinçaltımızdaki "ben" kavramının ardında yatan bilmediğimiz şeyler, ve öğrenince değişik duygular oluşturan değişimler.
En önemlisi bizlerin en çok ihtiyacı olan şeylerden biri ve yolculuğa çıkmaya değer. Pişman olmayacaksınız.
İçsellerin labirentinde çıkış yolu bulamadığında mutlak bir dışavurumdur gereken. İnsanı hayatının hamlelerine hazırlayan da " gönül telinden "dökülenler olsa gerektir. Anın getirdiğini görmek güzeldir ama götürdüklerini de görmeli yine de güzel olana odaklanabilmeli. Hayat dediğimiz herkesin kendi oyununu oynadığı ve esas olduğu bir an-ı seyyaledir :)
Ancak kaybolduğumuz da başlarız kendimizi keşfetmeye.
Etrafta âşinâ işaretler silinip de bize kendi ruhumuzdan öte bir yoldaş kalmadığında…
içsel yolculuk aslında kainatı anlamaktır.kainatı anlamak kendini anlamaktır en küçük en büyüğün modelidir en büyükte en küçüğün modelidir.ve insan kendini anladıkça benzerlikler kurarak hiç görmediği şeyleri bilebilir diye düşünüyorum.
sen kendini sandın bir parça küçük
halbuki sende alem var en büyük.
mühittin arabii
dün sabaha karşı kendimle konuştum.
ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
yokuşun başında bir düşman vardı.
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.Ö.Asaf
İstese de çok uzağına gidemiyor insan kendisinin.
Hangi trene binse, içindeki bir adrese varıyor sonunda.
Hangi rüzgâra tutunsa, kendine savruluyor.
Hangi denize açılsa, yine kendi kıyılarında buluyor kendini…
yol biten bişey değildir. hep devam eder.sonsuz bir arayıştır aramanın sırrı. bilinmezliktir gitme isteği veren ulaşabilme çabası hep bir sonrakine en sonuna
Şimdi bana serin ve asırlara şahitlik etmiş bir kaldırım taşı lazım, uzanayım upuzun, kulak vereyim üzerinden geçen asırlık ayak seslerine, Süleymaniye de sabah ezanını bekleyeyim, avluda çıplak ayakla dolaşayım, belki nöbetçi bir çay ocağı bulurum. Kendisine gurbet düşmüş benim gibi insanlara verebileceği sıcak ve demli çayın samimiyetine sığınırız. Sonra belki Eyüp sırtları, halice tepelerden bakayım. Güneşten saçılan huzmeler, denize henüz vurmaya başlarken, içimdeki tüm kavimlerle konuşmalıyım. İnsan olmanın hüznünü, savaşları, göğsümdeki şu sıkışıp kalan coğrafyaya yayılmış tüm acıları konuşmalıyız. Anlamalıyız derinde yatan hüznün dilini ve anlamalısın beni.
/alıntı/
Fikrin işi, doğruyu araştırmaktır. Malzemesi ilâhî mevhibeler olan onun laboratuvarında, çok doğrular, doğruluk hesabına tekrâr ber tekrâr değiştirilir ki; fikrin asâleti de işte buradadır.
Fikir, düşünmek demektir. Düşünmek, muhâkeme etmeden akla gelen şeylere inanmak ve başkalarının ârızalarını bulup onlara itirâzlarla ömrünü çürütmekten daha ziyade, hakîkata ulaştıran fazîletli bir gayrettir ki, gücünü, mantık, hikmet ve ilâhî vâridâttan alır...
Fikir, bir ma’nâda aklın inceliği ve nûrânileşmesidir. Fikirsizlik, akılsızlık demek değildir. Akıl herşeyi aydınlıkta yakalayıp değerlendirmesine mukâbil, fikir mütalaa edeceği şeyleri daha çok karanlıkta mütalaa etmeyi sever. Evet, fikir ile ruh karanlıkta daha çok iş görürler...
İlimler akıl dairesi içinde döner-dururlar; hikmet, ruhiyât atmosferinde çimlenir-gelişir. Ma’neviyât, akıl ve ruh dairesinin çok ötesinde ruhaniyât ikliminde doğar ve büyür.
bi daha geri dönememe riski yüksek olan yolculuk..
Bildiğimiz gibi kelebekler, dut yaprakları üzerine yumurtalarını bırakır ve yumurtladıktan üç dört gün sonra da ölürler. Baharda yumurtadan çıkan tüylü ve siyah renkli tırtıllar, dut yaprağı ile beslenerek birbuçuk ayda 7-8 cm olurlar. Büyüdükçe renkleri açılır ve tüyleri de kaybolur. İyice büyüyen tırtıllar üst dudaklarındaki delikten iplik halinde zamk gibi bir sıvı çıkararak içsel dünyalarına yolculuk etmek için kozalarını örmeye başlarlar.
Tırtıl, kozanın önce dış kısmını,sonra da kendi vücudunun etrafını örmeye devam ederek en sonunda görünmez hale gelir, bir anlamda kendi kabuğuna çekilir.
Kozanın içindeki iki üç haftalık bir içsel yolculuğun ardından tırtıl, ördüğü kozayı parçalayarak, gözlerimizi kamaştıran güzel bir kelebek olarak dış dünyaya merhaba der.
Zaman zaman bizlerde daha iyi daha güzel şeyler yapabilmek için içsel yolculuğa çıkarak bir müddet kendi kabuğumuza çekilmeyi yeğleriz. Daha sonraki hayatımızı yönlendiriken,yüce Rabbimizin yüreğimize koyduğu güzelliklerden de katarak daha iyiye ve daha güzele ulaşacağımızı biliriz.
Bedenimin bir yarısı diğerinden daha hızlı koşuyor. Sol yanım hep yollara düşmek istiyor, sağ yanım onu durdurmaya çalışıyor. İçimden bir ses, iç dünyama yolculuk edip, içsel tamirhaneme gitme vaktimin geldiğini fısıldıyor kulaklarıma. Bir yanım yorgun, diğer yanım olabildiğince çılgın. Bir hesaplaşma, bir alacak verecek kavgası, çözemediğim bir kargaşa var içimde. Bir çığlık, bir yok oluş bir diriliş var bedenimin bir yerlerinde.
Ruhumun bedenime, bedenimin de ruhuma isyanları var. Belki topluca, belki de parça parça olupta kaçmak istiyorum. Bedenimin uyumsuz parçalarını ruhumun saatine göre ayarlamak istiyorum.
Tavşanla kaplumbağanın hikayesini sanırım ki bilmeyenimiz yoktur. Marifet koşmakta değil, gideceğimiz yeri bilip sabır ve sabatla ilerlediğimizde hedefimize zaten allahın izniyle ulaşacağız.
Durup biraz kendimizi dinlesek, içimize dönüp bir baksak, geldiğimiz yeri içimize biraz sindirmeye çalışsak, çıktığımız yükseklikten başımızın dönmesini engellemiş olmaz mıyız?
En güzel yolculuğun insanın kendi ruhuna yapacağı yolculuk olduğunu anlamak için neden bu kadar duyarsızız?
Bu duyarsızlık yüzünden kendimizi yeterince tanıyamaz oluyoruz ve ruhumuzla bedenimizin arası açılıyor...
Çok hoşuma giden bir kızılderili hikayesi vardır bilmem sizler de bilir misiniz?
Bir grup araştırmacı, bir kızılderilinin rehberliğinde araştırma gezisine çıkarlar. Grup kısıtlı zamanı daha dolu yaşamak için o kadar hızlı gider ki Kızılderili rehber bir an durur ve ilerlemez.
Araştırmacılar şaşırır ve ona neden durduğunu sorarlar. Kızılderili onlara der ki;
^^ Durmalıyız, çünkü ruhumuz geride kaldı....^^^
Ruhumuzla bedenimiz arasındaki mesafeyi açmayalım ve sık sık içsel yolculuğumuza çıkmayı ihmal etmeyelim...
basamak basamak inersin,dipsiz bir kuyu gibidir,bir türlü sonu gelmez,derinlik sarhoşluğu diye bir laf duydunuz mu? duydunuz mu? dikkat edin başınız dönebilir!
her zaman favorim olan yolculuk;
bir kere çok pratik, bavul,eşya hazırlama derdi yok,
uçak biletini önceden rezerve etme yok,
ve gidiş-dönüş tarihleri açık çünkü istediğin an gidip istediğin an gelebiliyorsun :)
yorar adamı,vurur yerden yere,farkında değilsindir farklı bişeydir,anlatımı tanımı zor olanlardan.iki geri bir ileri,şaşar beşer ruhsal depresik formda seferilik durumudur.
Derûnî...
Hayatımızdaki karmaşa ve karışıklık yüzünden ruhumuzu dinginleştirecek, uçsuz bucaksız evrende önemsiz bir canlı olmadığımızı ve bu dünyaya bir amaç için geldiğimizi bize hatırlatacak bir çıkış yoluna ihtiyaç duyarız çoğu zaman.
Bu durumlarda ancak içimize döndüğümüzde mutlu oluruz.
İçsel yolculuğumuzda rehber olması için bazılarımız Kabala'ya, bazılarımız Yogaya, bazıalrımız Tasavvuf'a, bazılarımız da Feng Shui'ye sarılıyoruz. Yolumuzu new age felsefelerde, eski uygarlıkların kutsal kitaplarında bulmaya çalışıyoruz.
İçsel yolculuğumuz içimizdeki bizi biz yapan, içimizi rahatlatan ve acılarımızın dindirilmesinde bize yardımcı olan merkezimizdir. Özümüze yolculuğumuzdur.
Yolculukların en uzunu ve karmaşığı diyebiliriz...
Her yerde farklı istikametlere giden ama amaca gitmek için geçerli yol zannettiğimiz sapaklarla dolu...
İçsel yolculuk bazen o kadar karmaşık olabiliyorki, insanın bazen içi dışına çıkabiliyor.. :)
Dışsalından zor olan..