Beyaz kirlenir,ben kefeni siyah istiyorum... Kal demiştim sevgilim,gitme kal.Hoşça'kal değil ! O gidiyor,Alfabemde, yirmi sekiz bıçak yarası.. Vasiyetimdir.O'nun gözlerine gömsünler beni... Kalmanı istedim ben,her giden bir parça öldürmüştü zaten..
Mutlu değilsin,hiç gülmüyorsun diyorlar;eski bir kürtaj hikayesi diyorum...'İçimdeki çocuğu aldılar'
"Hem acıyı yaşayacaksın hem de tatlıyı. Biri olmadan diğeri olmayacak bilesin. Her ikisinin de tadını çıkartmayı öğrendiğinde yaşıyor olacaksın. Nasıl ki güneşe bulutlar olmadan bakamazsan, nasıl ki karanlık olduğunu yıldızlar çıkmadan anlayamazsan, hayat da böyle… İniş ve çıkışlı olacak, hiçbir zaman düz çizgi değil. Hem siyah hem de beyazdır, ebruli hiç olmayacak."
Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta. Yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tümüyle yoksun boşlukla. Bir aşağı bir yukarı yürürdü insan, düşünceleri de onunla birlikte bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüyüp dururdu. Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçliğe katlanamaz. İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Hiç gereği yokken hayatına giren insanlar.. Hiç gereği yokken karşına çıkarlar.. Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar.. Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar.. Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler.. Sonra Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler... Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
Beni kederlerle, belalarla yıkmadıkça, harap etmedikçe Allah, bendeki gizli hazîneyi hiç bana verir mi? Beni coşkun bir sele kaptırmadıkça, nasıl olur da beni çeker, ihsan denizine götürür?
Zamanın ötesindeydi yalnızlık… insan tek başına iken mi yalnızdır sadece, bilakis asıl yalnızlık kalabalıklar içinde olandı. Kalabalıklar içinde tek olmayı bilmek, tek olduğunun farkına varabilmek, aslen farkındalıktı yalnızlık… Kalaba sık tüylü olan bir koyun türü. Yani çokluğu ifade eder dilimizde… Birbirine benzeyen, birbirine dayanmış tüyler yumağı…Kalabalık… İnsanlar için de bu böyle değil midir? Bir topluluk oluşturmak için asgari şart uyumdur. Uyum ise farklı olmayı ortadan kaldıran, bir bütünlük oluşturmayı hedefleyen bir yargıdır…Kendini yontmanın bir diğer adıdır uyum… Sürü psikolojisi tabiri biraz da buradan gelir… Asıl olan herkesin farklı hissedişlerinin, algılayışlarının ve isteklerinin oluşudur. Ancak bir topluluk içinde yer almayı göze alan birey, uyum sağlamak mecburiyetinde hisseder kendini… Farklılıklarını ortadan kaldırır, törpüler kendini… Farkındalığını görmezden gelir. Kabullenilmek asıl hedefidir artık bireyin. Birey olmayı değil kabullenilmeyi talep eder. Bu tıpkı elma ağacı tohumunun armut ağacı olmak istemesine benzer. Psikolojide “kendini gerçekleştirmek” anlamına gelen kendin olmak eylemi ortadan bir anda kalkıverir… Oysa bulunduğumuz meyve tabağının içinde çeşit çeşit meyve vardır, iyi ama kendimiz olmayacaksak hangisi olacağız? Meyve salatası mı? Keşke… Olmak istediğimiz şey aslında birey olarak kabullenilmek talebinde bulunduğumuz toplumun genel kabul gören şahsının kimliğidir… Kendi olmayı başarabilmiş tek bireyin kimliğine bürünmek isteriz, kendimizden vazgeçerek… Liderler böyle var olurlar. Kendileri olarak. Çevrelerinde oluşan kalabalık içinde “yalnız” olduğunu fark ederek, farkındalıkla. Bakınız tarihteki bütün büyük liderlere, hepsinde ortak bir özellik dikkatimizi çeker. Yalnızlık ve yalnızlığın getirisi olan bir büyük hüzün… Kendin olmanın bedelidir bu… Topluluk olma ihtiyacı nerden hasıl olur? Niçin kişi topluluk içinde yer almak ister? Soralım kendimize. Ünlü düşünür Platon’un bir sözünü hatırlayalım o halde: “Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın.! Yapılması gereken tek şey: Kendinizi 'sevilmeye bırakmaktır'. Önemli olan: Hayatta, 'en çok şey'e sahip olmak değil, 'en az şey'e ihtiyaç duymaktır...” Sahip olma ve ait olma… Yaşama dair tüm isteğimiz ve beklentimiz bu iki kelimeden ibaret aslında… Çok sade ve gösterişsiz…Sahip olmanın ilk koşuludur bireye göre “ait olmak” Ait olursa sahip olabileceğini düşünür insan. Bundandır tüm çabası. Ait olmak adınadır tüm yapageldikleri… Kendini yontması da bu yüzdendir… Ait olursa hiç olmasa arkadaşı ve hatta arkadaşları olacaktır, kısacası sahip olacaktır. İşte tam da bu esnada fark edilmesi gereken önemli bir nokta vardır: Varlığın “HİÇ”lik noktası…Sahip olduklarını sandıklarının birer hayal olduğu son nokta.Ölümle yüzleşenlerin bildiği aşina bir his bu. Buradan oraya ne götüreceksen, ne götürebilceksen sahip oldukların yalnızca onlardır. Sahip olmak uğruna kaybettiğin bir benlik ve hakikatte hiçbir zaman sahip olamadıkların, yanılgılarının toplamı…üç harf, bir tek hece: HİÇ
Hiç gereği yokken hayata giren insanlar.. Hiç gereği yokken karşına çıkarlar.. Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar.. Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar.. Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler.. SONRA Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler
Dünyayı gördün mü? Her ne gördün ise hiçtir. Ve her ne söyledin ve işittinse, o da hiçtir. Afâkı baştan başa dolaştınsa, o da hiçtir. Eve kapanıp oturarak yaşadınsa, o da hiçtir.
ecdadın duvarından düşmeyen he ve cimin o manalı kompozisyonu Acziyetimin lisanımda makesi hiçlik.. Belki yokluk degil tamamen,yok denecek kadar az oldugumu farketmem.. şairin dedigi gibi;
Kocaman hayallerimiz vardı belki, ya da yoktu, ne bileyim. Yalnızca hayal etmeyi becerebilmiş olabiliriz. Ya da biz, yani ben, hayal etmenin de hayalini sevdim belki. Ne kadar acı çekiyorsunuz bilemiyorum. Ben dibe vurdum. Dipten çıkmak hayalim var şimdi. Belki de bu hayali hayal etmeyi seviyorum işte, bilmiyorum. Bilmelerin hayalini kuruyorum. Bilmemenin hayalini de. Paradoks hayalleri kuruyorum. Ben naptığımı bilmiyorum. Yandığımdan eminim. Ben yanıyorum. Yarın burada mıyım bilmiyorum. Bugün orada mısınız bilmiyorum. Ölür müyüm bilmiyorum. Şu anda ölü müsünüz bilmiyorum. Bilmiyorum ben. Lâ diyorum birtek. Neyseler olsunlar bir de. Ben bitiyorum. Ruhumda bir küresel ısınma. Su bitmeden bitecek ruhum, biliyorum. İhanetten bitecek. Kalbim bu kadar çok ihaneti kaldırmayacak. Kalp, bu kadar çoğunu algılayamıyor ihanetin. En iyisi bu. Ölmek.
duygu dediğin bir kezdir, suyun akışında ateşin yanışında su kavuşur, ateş söner, insan inanmayarak yürür kendini belki 'hiç' en güzeldir, en soluklu, en bitek ve öylece...
bazen anlamlar değişir... aslında birçok kişi için herseyken, içten içe hissedilen ruhsal boşluk olur...
içinde ne var biliyor musun* * günlerin getirdiği var yağmur yağmur düş içinde ne var biliyor musun merak var derinden derine sezdiklerini çoğaltan içinde ne var biliyor musun garip bir gülüş dudak ucunda kirpiğine asılmış mutlulukla ben demiştim diyor içinde ne var biliyor musun kızıl-sarı gelmiş de geçeceğini bilen sonbahar yaprağı var içinde biriktirilmiş hiç var herşeyi saran
hayatın bir çelişki oldugunu anlatan ogreti...butun bu hırsların,catısmaların,kosusturmacaların(ölmeyecekmiş gibi) boslugunu anlatan kavram...sonuç:hiç...zamandan ve mekandan soyutlanmıs,herhangi bir anın baska hicbir an'a benzemedigi olgu...hiç...
Filizlenmenin geçiş noktası, ve geçişliliğin özü, zamandışılığın kapısı.
https://pin.it/1eu2U7Y
Zizek'in 'Hiçten az' teorisi ilginçtir..
Evren hiçten/yoktan meydana geldi diye düşünelim ama şu anki hâliyle ondan daha değersiz..
her şeyden daha cazibeli.
Beyaz kirlenir,ben kefeni siyah istiyorum...
Kal demiştim sevgilim,gitme kal.Hoşça'kal değil !
O gidiyor,Alfabemde, yirmi sekiz bıçak yarası..
Vasiyetimdir.O'nun gözlerine gömsünler beni...
Kalmanı istedim ben,her giden bir parça öldürmüştü zaten..
Mutlu değilsin,hiç gülmüyorsun diyorlar;eski bir kürtaj hikayesi diyorum...'İçimdeki çocuğu aldılar'
Hiçlikle yokluk arası / ÖDÇ
"Hem acıyı yaşayacaksın hem de tatlıyı.
Biri olmadan diğeri olmayacak bilesin.
Her ikisinin de tadını çıkartmayı öğrendiğinde yaşıyor olacaksın.
Nasıl ki güneşe bulutlar olmadan bakamazsan,
nasıl ki karanlık olduğunu yıldızlar çıkmadan anlayamazsan,
hayat da böyle… İniş ve çıkışlı olacak,
hiçbir zaman düz çizgi değil.
Hem siyah hem de beyazdır,
ebruli hiç olmayacak."
Eddi Anter
Suskunluğun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgıç gibi yaşıyordu insan, kendisini dış dünyaya bağlayan halatın kopmuş olduğunu ve o sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğini ayrımsayan bir dalgıç gibi hatta. Yapacak, duyacak, görecek hiçbir şey yoktu, her yerde ve sürekli hiçlikle çevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tümüyle yoksun boşlukla. Bir aşağı bir yukarı yürürdü insan, düşünceleri de onunla birlikte bir aşağı bir yukarı, bir aşağı bir yukarı yürüyüp dururdu. Ama ne kadar soyut görünürlerse görünsünler, düşünceler de bir dayanak noktasına gereksinim duyarlar, yoksa kendi çevrelerinde anlamsızca dönmeye başlarlar; onlar da hiçliğe katlanamaz. İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Satranç / Schacnovelle
'Aşık hiç yalnız kalır mı?
Yâr çıksa kapıdan,Hasreti gelir..'
Hiç gereği yokken hayatına giren insanlar..
Hiç gereği yokken karşına çıkarlar..
Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar..
Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar..
Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler..
Sonra Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler...
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Mevlana
Beni kederlerle, belalarla yıkmadıkça, harap etmedikçe Allah, bendeki gizli hazîneyi hiç bana verir mi? Beni coşkun bir sele kaptırmadıkça, nasıl olur da beni çeker, ihsan denizine götürür?
Mevlana
Gitsen de, kalsan da ve hatta ölsen de sakin ol. Kimsenin umrunda değilsin.
Zamanın ötesindeydi yalnızlık… insan tek başına iken mi yalnızdır sadece, bilakis asıl yalnızlık kalabalıklar içinde olandı. Kalabalıklar içinde tek olmayı bilmek, tek olduğunun farkına varabilmek, aslen farkındalıktı yalnızlık…
Kalaba sık tüylü olan bir koyun türü. Yani çokluğu ifade eder dilimizde… Birbirine benzeyen, birbirine dayanmış tüyler yumağı…Kalabalık… İnsanlar için de bu böyle değil midir? Bir topluluk oluşturmak için asgari şart uyumdur. Uyum ise farklı olmayı ortadan kaldıran, bir bütünlük oluşturmayı hedefleyen bir yargıdır…Kendini yontmanın bir diğer adıdır uyum… Sürü psikolojisi tabiri biraz da buradan gelir… Asıl olan herkesin farklı hissedişlerinin, algılayışlarının ve isteklerinin oluşudur. Ancak bir topluluk içinde yer almayı göze alan birey, uyum sağlamak mecburiyetinde hisseder kendini… Farklılıklarını ortadan kaldırır, törpüler kendini… Farkındalığını görmezden gelir. Kabullenilmek asıl hedefidir artık bireyin. Birey olmayı değil kabullenilmeyi talep eder. Bu tıpkı elma ağacı tohumunun armut ağacı olmak istemesine benzer. Psikolojide “kendini gerçekleştirmek” anlamına gelen kendin olmak eylemi ortadan bir anda kalkıverir… Oysa bulunduğumuz meyve tabağının içinde çeşit çeşit meyve vardır, iyi ama kendimiz olmayacaksak hangisi olacağız? Meyve salatası mı? Keşke… Olmak istediğimiz şey aslında birey olarak kabullenilmek talebinde bulunduğumuz toplumun genel kabul gören şahsının kimliğidir… Kendi olmayı başarabilmiş tek bireyin kimliğine bürünmek isteriz, kendimizden vazgeçerek… Liderler böyle var olurlar. Kendileri olarak. Çevrelerinde oluşan kalabalık içinde “yalnız” olduğunu fark ederek, farkındalıkla. Bakınız tarihteki bütün büyük liderlere, hepsinde ortak bir özellik dikkatimizi çeker. Yalnızlık ve yalnızlığın getirisi olan bir büyük hüzün… Kendin olmanın bedelidir bu…
Topluluk olma ihtiyacı nerden hasıl olur? Niçin kişi topluluk içinde yer almak ister? Soralım kendimize.
Ünlü düşünür Platon’un bir sözünü hatırlayalım o halde: “Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın.! Yapılması gereken tek şey: Kendinizi 'sevilmeye bırakmaktır'. Önemli olan: Hayatta, 'en çok şey'e sahip olmak değil, 'en az şey'e ihtiyaç duymaktır...”
Sahip olma ve ait olma… Yaşama dair tüm isteğimiz ve beklentimiz bu iki kelimeden ibaret aslında… Çok sade ve gösterişsiz…Sahip olmanın ilk koşuludur bireye göre “ait olmak” Ait olursa sahip olabileceğini düşünür insan. Bundandır tüm çabası. Ait olmak adınadır tüm yapageldikleri… Kendini yontması da bu yüzdendir… Ait olursa hiç olmasa arkadaşı ve hatta arkadaşları olacaktır, kısacası sahip olacaktır.
İşte tam da bu esnada fark edilmesi gereken önemli bir nokta vardır: Varlığın “HİÇ”lik noktası…Sahip olduklarını sandıklarının birer hayal olduğu son nokta.Ölümle yüzleşenlerin bildiği aşina bir his bu. Buradan oraya ne götüreceksen, ne götürebilceksen sahip oldukların yalnızca onlardır. Sahip olmak uğruna kaybettiğin bir benlik ve hakikatte hiçbir zaman sahip olamadıkların, yanılgılarının toplamı…üç harf, bir tek hece: HİÇ
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar: “Kimsin? ”
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş: “Sen kimsin? ”
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın? ” diye sormuş Nasreddin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam...
“Daha sonra? ..” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın? ”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki ondan sonra? ”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
“Hiç.”
“Daha niye kabarıyorsun be adam, ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: 'Hiçlik makamında! ”
hiç...
Hiç gereği yokken hayata giren insanlar.. Hiç gereği yokken karşına çıkarlar.. Hiç gereği yokken gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar.. Hiç gereği yokken gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar.. Hiç gereği yokken seni istemediğin kadar mutlu ederler.. SONRA Hiç gereği yokken hayatından çıkıp giderler
hiç mi?
hiç..
allah kuluna kafi değil mi?
kafi
sen benim hiç bir şeyimsin
hiç bir sevişmiş yaşamışlığım..
nedense hiç denildiğinde bu mısralar gelir aklıma..
varlığın veya yokluğun en sade halidir
Hiçlikte bir varlıktır...
Otomobili bozulan insankızı aracını bir tamirci ustasına götürür ve sorar...
-Usta nesi var arabanın
Cevap çok enteresan
- HİÇ
Demek ki hiç varlığın sembolü...
Dünyayı gördün mü? Her ne gördün ise hiçtir.
Ve her ne söyledin ve işittinse, o da hiçtir.
Afâkı baştan başa dolaştınsa, o da hiçtir.
Eve kapanıp oturarak yaşadınsa, o da hiçtir.
Ömer Hayyam
ecdadın duvarından düşmeyen he ve cimin o manalı kompozisyonu Acziyetimin lisanımda makesi hiçlik..
Belki yokluk degil tamamen,yok denecek kadar az oldugumu farketmem..
şairin dedigi gibi;
gözle göremedim
gize daldım....
dışta bulamadım
içe daldım....
varda olamadım
hiç e daldım....
Hiç'in İçimdeki Çok hali..
ZuZu
Kocaman hayallerimiz vardı belki, ya da yoktu, ne bileyim.
Yalnızca hayal etmeyi becerebilmiş olabiliriz.
Ya da biz, yani ben, hayal etmenin de hayalini sevdim belki.
Ne kadar acı çekiyorsunuz bilemiyorum.
Ben dibe vurdum.
Dipten çıkmak hayalim var şimdi.
Belki de bu hayali hayal etmeyi seviyorum işte, bilmiyorum.
Bilmelerin hayalini kuruyorum.
Bilmemenin hayalini de.
Paradoks hayalleri kuruyorum.
Ben naptığımı bilmiyorum.
Yandığımdan eminim.
Ben yanıyorum.
Yarın burada mıyım bilmiyorum.
Bugün orada mısınız bilmiyorum.
Ölür müyüm bilmiyorum.
Şu anda ölü müsünüz bilmiyorum.
Bilmiyorum ben.
Lâ diyorum birtek.
Neyseler olsunlar bir de.
Ben bitiyorum.
Ruhumda bir küresel ısınma.
Su bitmeden bitecek ruhum, biliyorum.
İhanetten bitecek.
Kalbim bu kadar çok ihaneti kaldırmayacak.
Kalp, bu kadar çoğunu algılayamıyor ihanetin.
En iyisi bu.
Ölmek.
herşeyin başlangıcı......
içeri dönen yokluk halidir.
duygu dediğin bir kezdir, suyun akışında ateşin yanışında
su kavuşur, ateş söner, insan inanmayarak yürür kendini
belki 'hiç' en güzeldir, en soluklu, en bitek ve öylece...
bazen anlamlar değişir...
aslında birçok kişi için herseyken, içten içe hissedilen ruhsal boşluk olur...
Bende yok sabr u sükun sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre.
NABİ
içinde ne var biliyor musun* *
günlerin getirdiği var yağmur yağmur düş
içinde ne var biliyor musun
merak var derinden derine sezdiklerini çoğaltan
içinde ne var biliyor musun
garip bir gülüş dudak ucunda
kirpiğine asılmış mutlulukla ben demiştim diyor
içinde ne var biliyor musun
kızıl-sarı gelmiş de geçeceğini bilen sonbahar yaprağı var
içinde biriktirilmiş hiç var
herşeyi saran
hayatın bir çelişki oldugunu anlatan ogreti...butun bu hırsların,catısmaların,kosusturmacaların(ölmeyecekmiş gibi) boslugunu anlatan kavram...sonuç:hiç...zamandan ve mekandan soyutlanmıs,herhangi bir anın baska hicbir an'a benzemedigi olgu...hiç...
varlık hiçlikle başlar