. … . ki yaralı retinam, işte böyleyken; bir martı kanadını bile bile, gözlerime batırmışken, yaralı retinam, refakatçi balıklar başucumda ağlarken, şaşkın sözcükler ellerimde yapış yapış ve uğultusunda yalnızlığın acemi hüznü tıka basa dolmuşken içime, dökülmez mısralara inci taneleri, yâr; yâr balların balı, kırıldı içimde bir dal, bir ağıttır ücra suskunluğum, değişen her gün ile gömülüyorum ey en sana…, ah; . … . hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz… ve sanılıyor mu ki, gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir, ah; . … .
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi? Ve hala anlatamayacağın… Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan… Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi… Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın… Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın… Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin. Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun. Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu… Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin… Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin… Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin… Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin… Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi. Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın… Evet tam olarak öyle bir rüya. Uyanacaksın merak etme. Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik… Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın… Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu, Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın. Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun. Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi? Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak. Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh… Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at… “Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de… Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek… O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek.. Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve Onun yolunda ol… Sevmeye sevilmeye ve sevgide kalmaya devam et…
Sayfada kalmaya meraklı değilim ayrıca şu an çok onurluca hakkımı aradım. Kürsüde orada burada polemik yaratıp insanlara laf giydirip boş atıp dolu tutmaya çalışırsanız cevabına da katlanacaksınız. O arkadaşına da söyle gazı doğru bassın. Boş atıp dolu tutacağı biri değilim ben. Çıkardığım sayfa da orada, uzak durun öyleyse benden. Ok.
Şayet ben isem o ciklet yazılarını sayfanıza neden aldınız yakıştımı bu şimdi size? Bu bir, ikincisi de yazdığımın sizin akıntılarınızla hiçbir alakası olmadığı gibi! Sitede şiirlerimin içinden cümleler çekip kendisine şiir yazan biri var sözüm onaydı o da kendini biliyor. Eğer bana yazdıysanız benim de bir çift lafım olacak elbette ki!
“İki olasılık var: 1) Bence yaşanan, iğrenme değil, yukarıda sözünü ettiğim kendi sayıklamalarından da alıntı yapılmadığı için geçirilen kıskançlıktan çatlama nöbetleri... E, baksanıza, çatırtılar taa nerelerden duyuluyor... muş :)))”
Sizi neden kıskanayım benim hiç kimseye karşı kıskançlık besleyecek bir durumum olmadı şimdiye kadar.
) Gerçekten iğrenme ise... o da, sabahtan akşama kadar gözünü ayıramadığı tuvalet aynasında sürekli kendi suratını gördüğü için uğradığı mide bulantısı... Kesin!
Allah’a şükür kendimden tiksinecek ne fiziksel ne da ima edilen gibi karakteristik bir sıkıntım da yok.
Ben de size acil şifalar diliyorum. Böylece hakkındaki gerçek düşüncelerinizi de öğrenmiş oldum.
Ayrıca sizi sayfamdan kovmadım ben, sadece sayfamda argo kullanılmasından hoşlanmıyorum dedim, sizin tercihiniz di yazmamak.
Şimdi görüyorum ki o günlerde sayfanıza aldığınız ciklet yazılarıymış ne diyebilirim ki? Keşke hiç beni ve sayfamı ve yazılarımı takip etmeseydiniz. Ben aynaya bakınca kendimle gurur duyuyorum.
Sayfama şiir yazmak istemiyorum artık. Sitede Zübük dolu, gerçekten iğreniyorum. Ya madem o kadar akıllısınız kendiniz üretin hazır işlenmiş mamülü herkes satar!
Benim bu yazıma istinaden mi kürsüdeki o yazıyı yazdınız? Oraya bir daha yazmayacağımı söyledim o yüzden de sayfanıza yazdım. Umuyorum ki denk gelmiş olsun. Yanlış anlamış olayım. Çünkü sizle o satırların alakası nedir? Anlamadım.
Derinden etkiler insanı göğe bakmak. İstedikleri, bekledikleri veya kaçtıkları... Her birini göğün o engin ovasında bulabilir insan. Elini uzatsa değeceğim diyeceği şeyler aslında katedilemeyecek kadar uzak mesafelerdir. Düzeni vardır ama karmaşıktır. İçtendir ama bir o kadar da samimiyetsiz.
Kimi zaman insan kaybettiklerini aramak için göğe dalar gider. En umutsuz anında dua etmek için ellerini yine göğe açar. Sevince, üzüntüye hatta tüm duygulara gök ev sahipliği yapar. Her şey onun altında yaşanır o hep üstten izler. Kimi zaman yardım çığlıkları ulaşır ona kimi zaman sevinç nârâları. Ama o hiç istifini bozmaz. Bu giriftliğin ortasında olduğu gibi durur.
Sucukları oto yıkama suyuyla yıkadılar! Halk sağlığını hiçe sayan skandal görüntüler gittikçe artıyor. Görüntülerin adresi bu kez Bursa’daki bir akaryakıt istasyonu oldu
Bursa'da bir akaryakıt istasyonunun oto yıkama alanında minibüs içindeki etiketsiz sucukların oto yıkama suyuyla yıkandığı anlar mide bulandırdı.
Yapılan iğrençliğe ait görüntüler, benzinlikte bulunan başka bir araç şoförü tarafından cep telefonu kamerasıyla kayda alınarak sosyal medyada paylaşıldı.
Bunun üzerine devreye giren jandarma ekiplerinin takibi sonunda 2 kişi yakalanıp göz altına alındı. Sucuklar imha edildi. (Haberler)
... Bana sorarsanız; "O iki eşşeğe, belediyenin hayvan bakım ve eğitim merkezinde ömür boyu gübre taşıma cezası verilsin" derim! Eşşoğ... neyse!
BUZLUK :((( "Ganga, bazen başımı alıp gidesim geliyo uzaklara, ama aklıma gelince vazgeçiyom" "Ganga deel o'lum, kanka!" "Her neyse işte Loo, idare et" "Eyi tamam, neyse... Ne geliyo aklına da vazgeçiyon Loo?" "Müge Anlı geliyoo" "Müge Anlı ne alaka o'lum?" "Aklıma gelince işte...vazgeçiyom gitmekten" "Niye?" "Nasıl olsa bulur beni diye..." "O'lum git işine... Ben de ciddi ciddi dinliyom"
... Ülen beni kimse annamayo zaten. Kah kuh koh :(((
.
…
.
ki yaralı retinam,
işte böyleyken;
bir martı kanadını bile bile,
gözlerime batırmışken,
yaralı retinam,
refakatçi balıklar başucumda ağlarken,
şaşkın sözcükler
ellerimde yapış yapış
ve uğultusunda yalnızlığın
acemi hüznü
tıka basa dolmuşken içime,
dökülmez mısralara inci taneleri, yâr;
yâr balların balı,
kırıldı içimde bir dal,
bir ağıttır ücra suskunluğum,
değişen her gün ile
gömülüyorum ey en sana…,
ah;
.
…
.
hangi yeryüzü, gökyüzüne bakmaz…
ve sanılıyor mu ki,
gökyüzü de yeryüzüne meftun değildir,
ah;
.
…
.
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Anlatamadığın ne çok şey yaşadın değil mi?
Ve hala anlatamayacağın…
Ve her şey bittiğinde anlatmaya da gerek olmayan…
Çünkü anlatmanın da bir zamanı vardı, o geçti… Dinlemesini istediğin kişi vardı o dinlemedi… Böylece anlatma hevesin de gitti…
Anlaşılmamanın sınırlarında ne çok gezdin değil mi?
Boş boş bakan gözlerden, saçma gelen yönlendirmelerden, deliymişsin gibi tavırlardan, ucuz sohbetlerden ve “akışta kal” gibi bilindik klişe cümlelerden çok uzaklara gitmek istedin…
Dinlediklerin, okudukların ilk başta biraz iyi gelmiş görünse de toparlanmana yetmedi…
Her karşına çıkanı “bu mu benim kurtarıcım” diye alkışladın…
Güven vermeyenlere bile “acaba” diye yanaşıp sonra inancın gereği uzaklaştın…
Hekimini bulana kadar kapı kapı gezdin.
Rüyalarda yol gösterilsin istedin. Uyanıp tekrar uyudun.
Tarotları dinleyerek umutla uyudun geceler boyu…
Fala inanmadın ama “olur mu acaba?” diye bir umut da oraya ektin…
Burç akışlarını okudun aldın kabul ettin…
Ve hiç birisinde aradığını bulamayınca uzaklara…. insanlığın sessizleştiği yere kadar gittin…
Şimdi oradasın ve kendi içindeki sesinlesin…
Duyuyorsun değil mi?
Bu yaşadığının adını merak ediyorsan… “varoluş sancısı” Güzellik
Dışarda aramaya devam ettikçe yorulduğun… zaman kaybettiğin ve uyanışı geciktirdiğin bir rüya…
Tıpkı uyanamadın bir kabus gibi.
Hani bazen oradan oraya koşturup kan ter içinde bir türlü uyanamadığın ama uyanınca da “ohhh şükür” diye derin bir nefes aldığın…
Evet tam olarak öyle bir rüya.
Uyanacaksın merak etme.
Sonsuza kadar uyutmazlar zaten.
Şimdi rüyada bile olsan koşturmayı bırak ve kendi içini dinle…
Sesim senin sesin, yağmurların, rüzgarın, kumruların tüm kuşların sesi… uzaktan geçen arabaların, seyyar satıcıların, çocukların sesi… Sesim seninle gidecek ve rüyalarını farkında olarak yaşamaya başlayacaksın…
O kaybettim dediklerinin hiç birisini kaybetmedin Güzellik…
Onları da tıpkı hayatının tüm tecrübeleri gibi içine aldın…
Artık onlar seninle ve ölümsüz.
Kazanmanın sahip olmak ve elinde tutmak olmadığını
Kaybetmenin de elinden gitmesi olmadığını öğrendiğinde tüm korkuların ve aldanmışlıklarından özgür olacaksın.
Tüm birikiminin, tüm ilişkilerinin, tüm kazanım ve kaybediş zannettiklerinin bu hologram dünyasında edindiğin tecrübe olduğunu,
Ruhun tekamülü için bir oyun ve düzen olduğunu, bedenin inkişafı için sana göre dizayn edilmiş muhteşem bir algoritmik kurgu olduğunu anladığında o rüyadan huzurlu bir şekilde uyanacaksın.
Tekrar uyusan bile bu rüyanın artık farkında olacaksın…
Kaybettim dediğin hiç bir şey yada hiç kimse zaten yoktu, var zannediyordun.
Şu an kaybetmedim dediklerinin var olduğunu mu zannediyorsun? Maddesel varlıklarına var diyoruz. Mânâda zaten hep varlar. Ölüp aramızdan ayrılsalar bile varlar…
Bazen izlediğin bir filmdeki yada okuduğun bir romandaki hayali bir karakterin anne ve babandan daha yakın hissettirdiği olmuştu değil mi?
Yada gülüp eğlendiğin o muhteşem hayal arkadaşının?
Gerçek dünyada en yakınını kaybetsen çok üzülmeyeceğin ama Onun gidişine yas tutacağın durumlar bile olmuştur…
Sen onu mânâda öldürmediğin sürece ölmeyecek. Mânâda her an seninle olduğunu bildiğin sürece seninle olacak.
Yine konuşacaksın yine derdini paylaşacaksın yine muhteşem sohbetler edeceksin içinde bir şeyleri öldürmekten vazgeçtiğinde…
Ey bu satırları okuyan Güzel ruh…
Rüya bize boşuna verilmedi…
Rüyada kaybettiklerini bu dünya gerçekliğinde kaybetmediğini göstererek, bu dünyada kaybettiklerini de asla kaybetmeyeceğinin bilgeliğine ulaşman isteniyor senden…
Hadi bunun idraki için güçlü bir adım at…
“Oradasın biliyorum” de ona. “Senin varlığına da şükür seni gönderene de” de…
Sevgini gönder ve o yokluk vehmi ile oluşmuş korku duvarını aş…
Yaratıcını biliyorsan o senin hiç bir şeyini israf etmedi etmeyecek…
O senin hayali arkadaşını bile yaratıp önüne getirecek..
Sen yeter ki Onu sev Onu bil ve
Onun yolunda ol…
Sevmeye sevilmeye ve
sevgide kalmaya devam et…
Dört şeritli yolu hatirlatıyorr..
sonuncu şövelya abimi kıl etmeye geldim gine "gövrasya"yı beğenmemişti şimdide "uzay gökmara" diyorum......
aklıma gelmişken kimden dinlesek acep ????????¿
yollar seni gide gide usandım
ayağıma diken battı gül sandım....
Ölüm yolu
"Bir yer bulalım, dünyadan uzak."
Sayfada kalmaya meraklı değilim ayrıca şu an çok onurluca hakkımı aradım. Kürsüde orada burada polemik yaratıp insanlara laf giydirip boş atıp dolu tutmaya çalışırsanız cevabına da katlanacaksınız. O arkadaşına da söyle gazı doğru bassın. Boş atıp dolu tutacağı biri değilim ben. Çıkardığım sayfa da orada, uzak durun öyleyse benden. Ok.
Şayet ben isem o ciklet yazılarını sayfanıza neden aldınız yakıştımı bu şimdi size? Bu bir, ikincisi de yazdığımın sizin akıntılarınızla hiçbir alakası olmadığı gibi! Sitede şiirlerimin içinden cümleler çekip kendisine şiir yazan biri var sözüm onaydı o da kendini biliyor.
Eğer bana yazdıysanız benim de bir çift lafım olacak elbette ki!
“İki olasılık var:
1) Bence yaşanan, iğrenme değil, yukarıda sözünü ettiğim kendi sayıklamalarından da alıntı yapılmadığı için geçirilen kıskançlıktan çatlama nöbetleri... E, baksanıza, çatırtılar taa nerelerden duyuluyor... muş :)))”
Sizi neden kıskanayım benim hiç kimseye karşı kıskançlık besleyecek bir durumum olmadı şimdiye kadar.
) Gerçekten iğrenme ise... o da, sabahtan akşama kadar gözünü ayıramadığı tuvalet aynasında sürekli kendi suratını gördüğü için uğradığı mide bulantısı... Kesin!
Allah’a şükür kendimden tiksinecek ne fiziksel ne da ima edilen gibi karakteristik bir sıkıntım da yok.
Ben de size acil şifalar diliyorum. Böylece hakkındaki gerçek düşüncelerinizi de öğrenmiş oldum.
Ayrıca sizi sayfamdan kovmadım ben, sadece sayfamda argo kullanılmasından hoşlanmıyorum dedim, sizin tercihiniz di yazmamak.
Şimdi görüyorum ki o günlerde sayfanıza aldığınız ciklet yazılarıymış ne diyebilirim ki? Keşke hiç beni ve sayfamı ve yazılarımı takip etmeseydiniz. Ben aynaya bakınca kendimle gurur duyuyorum.
Sayfama şiir yazmak istemiyorum artık. Sitede Zübük dolu, gerçekten iğreniyorum. Ya madem o kadar akıllısınız kendiniz üretin hazır işlenmiş mamülü herkes satar!
Benim bu yazıma istinaden mi kürsüdeki o yazıyı yazdınız? Oraya bir daha yazmayacağımı söyledim o yüzden de sayfanıza yazdım.
Umuyorum ki denk gelmiş olsun. Yanlış anlamış olayım. Çünkü sizle o satırların alakası nedir? Anlamadım.
Gökyüzü, insanın düşlerini taşıyan en büyük kanvastır.
Saygılarımla
Derinden etkiler insanı göğe bakmak. İstedikleri, bekledikleri veya kaçtıkları... Her birini göğün o engin ovasında bulabilir insan. Elini uzatsa değeceğim diyeceği şeyler aslında katedilemeyecek kadar uzak mesafelerdir. Düzeni vardır ama karmaşıktır. İçtendir ama bir o kadar da samimiyetsiz.
Kimi zaman insan kaybettiklerini aramak için göğe dalar gider. En umutsuz anında dua etmek için ellerini yine göğe açar. Sevince, üzüntüye hatta tüm duygulara gök ev sahipliği yapar. Her şey onun altında yaşanır o hep üstten izler. Kimi zaman yardım çığlıkları ulaşır ona kimi zaman sevinç nârâları. Ama o hiç istifini bozmaz. Bu giriftliğin ortasında olduğu gibi durur.
İnsana şiir yakışır,
Yeryüzüne yağmur,
Gökyüzüne mavi.
Ahmet Telli
TEŞHİR PANOSU
Sucukları oto yıkama suyuyla yıkadılar!
Halk sağlığını hiçe sayan skandal görüntüler gittikçe artıyor. Görüntülerin adresi bu kez Bursa’daki bir akaryakıt istasyonu oldu
Bursa'da bir akaryakıt istasyonunun oto yıkama alanında minibüs içindeki etiketsiz sucukların oto yıkama suyuyla yıkandığı anlar
mide bulandırdı.
Yapılan iğrençliğe ait görüntüler, benzinlikte bulunan başka bir araç şoförü tarafından cep telefonu kamerasıyla kayda alınarak sosyal medyada paylaşıldı.
Bunun üzerine devreye giren jandarma ekiplerinin takibi sonunda 2 kişi yakalanıp göz altına alındı. Sucuklar imha edildi. (Haberler)
... Bana sorarsanız;
"O iki eşşeğe, belediyenin
hayvan bakım ve eğitim
merkezinde ömür boyu
gübre taşıma cezası verilsin"
derim! Eşşoğ... neyse!
DEMOKRASİ ve İNSAN HAKLARI'na DAİR
"İnsan hakkı yiyenlerdir ki kuvveti hak ederler." (Cenap ŞAHABETTİN)
YAR'in GİDİŞI'ne DAİR
"Gidişin canımı yaksa da devam et, çünkü yürüyüşüne hastayım..." (Aa'bemden İnciler)
İNSANLIK ÜZERİNE
"İnsan, ne olduğunu reddeden tek yaratıktır." (Albert CAMUS)
KADIN'a DAİR
Kadınlar, ağızları laf yapan erkeklerin9 ağızlarının içine bakarlar... mış! (Evrensel)
ÇOCUKLUK ve ÇOCUKLAR'a DAİR
"Dünyaya bakış açımızın sağlam temelleri ile derinlik veya sığlığı çocukluk yıllarında oluşur."
(Arthur SCHOPENHAUER)
[Arthur SCHOPENHAUER (1788-1860) / Alman filozof, yazar ve eğitmen]
DOĞA'ya DAİR
"Doğa sustuğu zaman, insan konuşur." (Jean Jacques ROUSSEAU)
YAŞAM'a DAİR
"Yaşam, küçük şeylerden oluşur, sen bakarsan büyük olurlar." (OSHO)
[OSHO, gerçek adıyla Chandra Mohan Jain (1931-1990) / Hindistanlı mistik, guru (pir) ve öğreti insanı]
GÖKYÜZÜ'ne DAİR
"Hüzün, gökyüzünden geçmekte olan bir bulutun gölgesidir yalnızca..."
BUZLUK :(((
"Ganga, bazen başımı alıp gidesim geliyo uzaklara, ama aklıma gelince vazgeçiyom"
"Ganga deel o'lum, kanka!"
"Her neyse işte Loo, idare et"
"Eyi tamam, neyse... Ne geliyo aklına da
vazgeçiyon Loo?"
"Müge Anlı geliyoo"
"Müge Anlı ne alaka o'lum?"
"Aklıma gelince işte...vazgeçiyom gitmekten"
"Niye?"
"Nasıl olsa bulur beni diye..."
"O'lum git işine... Ben de ciddi ciddi dinliyom"
... Ülen beni kimse annamayo zaten.
Kah kuh koh :(((