hani bir ata sözümüz var onu söyleyenden allah razi olsun demişya bir deli kuyuya bir taş atmış (evrim teorisi çökmüş :)) bin deli onu çıkarmaya çalışmış işte evrim torisi bu. güzel dünyam ne delilerin varmış :))
Canlı organizmaların temelini nasıl hücreler meydana getiriyor ise, hücrelerin temelinide proteinler meydana getirir.Protein molekülleri hücreyi inşaa eden birer tuğla gibidir.Amino asitler ise proteinleri meydana getiren daha küçük moleküllerdir.Yani amino asitler uzun zincirler oluşturarak proteinleri, proteinlerde kompleks bir şekilde organize olarak hücreyi meydana getirir. Tabii karmaşık bir yapıya sahip olan hücre yanlızca proteinlerden oluşmaz.Bunun yanında karbonhidratlar, yağlar, glikolipidler, fosfolipidler ve DNA - RNA molekülleri gibi kimysal maddelerde hücrenin yapısına katılırlar.Fakat proteinsiz bir hücre düşünmek mümkün değildir.
Hücre içinde en çok rastlanan aminoasitler Alanin, Arjinin, Asparagin, Aspartik asit, Fenil alanin, Glutamin, Glutamik asit, Glisin, Histidin, İzolösin, Lösin, Lizin, Metionin, Prolin, Serin, Sistein, Treonin, Triptofan, Tirozin, Valin
Hücre içinde az rastlanan aminoasitlerden bazıları Hidroksiprolin, metilizin, fosfoserini iyodotronin.
Protein zincirini oluşturacak aminoasitlerin hatasız dizilimi sayesinde hücreleri oluşturacak proteinler oluşabilmesi için tesadüfleri bir zorlayalım... örneğin: Alfabemizde 29 harf bulunuyor nasıl ki 29 tane harften onbinlerce kelime türetmişsek sayıları neredeyse harf sayısı kadar olan aminoasitlerin canlı hücreleri oluşturacak proteinlere dönüşmesi için doğru yerlere konulması gerekmektedir. Yalnız bunlar birkaç harfilk cümleler gibi değildirler en basit proteinde yüzlerce hatta binlerce sıra vardır bunlarında hatasız dizilimlerei gerkirki hücreyi oluşturabilecek protein zincirinin bir halkasını oluşturabilsin. Bilimadamları böyle bir tesadüfün süresini hesaplamış ortaya şu inanılmaz rakamlar çıkmıştır Bir sayının yanına 12 adet sıfır konulduğunda Trilyon yapar dikkatinizi çekerim rakamın büyüklüğüne bakın bir sayının yanına 1 trilyon tane sıfır koyduğumuzda 1 gogol yapar peki bir sayının yanına 1 gogol tane sıfır koyarsak o da bir gogoplex eder bu kainattaki tüm maddelerin atom adedeinin çok üzerindedir buda yetmiyor 150 trilyon kere trilyon gogoplex yıla ihtiyaç vardır ki evrenin yaşı yetmiyor buna... En başta aminoasitlerde tıkanıp kaldık. Daha gözün kompleks Yapısını nasıl oluştuğunu hücrelerin görme, duyma, tat ve koku alma isteğini nasıl kazandığını hiç birini evrimci felsefe açıklayamadı. Mutasyon da Fiyasko ile sonuçlandı. Fosil kayıtlarında ise hiç bir ara geçiş formuna rastlanamamıştır.. Bir Sitokrom-C'nin dizimini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır Canlılık düzenli bir dizilimi gerektiriyorsa tüm evrende bir defada aynı anda olması gerekir... (Prf.Dr.Ali Demirsoy:Bir maymunun daktilo ile hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır..) . Evrimin gerçekleşmesi Sizce mümkünmü?
Evrim Teorisini kabul edenler mademki Pozitif Bilimden bahsediyor bir JEOLOG olarak açıklayayım: Bazı filozoflar kendi çağlarındaki tekniğimn yetersizliğinden dolayı kainatı ezeli kabul etmişlerdir. Fakat fiziğin ilerlemesi kainat hakkında kesin bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. Quantum ve İzafiyet Teorileriyle maddenin kökenine inmiş durumdayız. Kainat yaklaşık 15 milyar yıl önce büyük bir PATLAMA ile meydana gelmiştir. Bu ispatlanmış bir durumdur. Madde kendi kendine yoktan var olamayacağına göre bir VAREDEN'in olması gerekir. Örneğin havası alınmış bir tüpte madde kendi kendine oluşabilir mi? Çok basit bir fizik sorusu. Dikkatinizi çekerim: Allah'ın sıfatlarından birisi VACİB-ÜL VUCUD dur. Yani Varlığının Gerekli olması.Bilimi dinin karşısında kullanmak, dinin alternatifi görmek esasında BAĞNAZLIKtır.
Evrimcilerin bilimsellikten uzak (genel olarak) iddalarına,Charles Darvinin kendisinden itiraflar...
BURAYA DİKKAT; Aşağıda okuyacaklarınız Evrim teorisinin kurucusu Darvin tarafından dile getirilmiştir.
- BURADA Darwin'in sadece genel olarak evrim teorisi ve kendisi ile ilgili itiraflarına yer verilecektir. Bunların yanı sıra Darwin'in bu iddiayı ortaya atarken içinde bulunduğu ruh hali de itiraflarında yer alacaktır. İşte Darwin'in kendi teorisinin çelişkili, tutarsız ve gerçek dışı bir iddia olduğu yönündeki kuşkuları:
- Okur yapıtımın (Türlerin Kökeni) bu bölümüne varmadan önce bir yığın güçlükle karşılaşmış olacaktır. Bunların bazıları bugüne dek üzerlerinde belirli bir ölçüde duraksamadan düşünemediğim kadar çetindir.(Kaynak:Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 185)
- Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca ve onların ağırlığından kuşkulanamayacak kadar çok ezildim.(Kaynak: Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 528)
- Bu çalışmaların (Türlerin Kökeni için kullandığı çalışmaları) , bunları yaparken harcadığım zamana değip değmediğinden şüphe ediyorum.(Kaynak:Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, New York:D. Appleton and Company, 1888, s.315)
-Görüşlerimin, sayısız miktarda zorluklarla dolu olduğunu göremeyecek kadar kör olduğumu sanma...(Kaynak: Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s. 395)
- Harvard'da biyoloji profesörü ve yakın dostu olan Asa Gray'a yazdığı bir mektubundan:
Oldukça iyi biliyorum ki, spekülasyonlarım meşru bilimin sınırlarının oldukça ilerisine uzanmıştır.(Kaynak:N.C. Gillespie, Charles Darwin and the Problem of Creation, 1979, s. 2 (Chicago üniversitesi kitabı))
Yani kısaca Darwin kendi yazdıklarına kendi biledd inanmıyor... (Ana kaynak: www.evrimcilerinitiraflari.com/02.htm)
evrim teorisini Türkiyede savunanlar ya hakkaten cahil ya da aşağılık kompleksine kapılmış insanlar...çünkü darwin Türk Milletini aşağı ırk olarak niteliyor...bu lafı hazmedecekler varsa buyursun hazmetsin...üstüne de bir bardak soğuk su içsin... hangi millet olursa olsun bir millete karşı bu kadar küstah ve ırkçı bir şekilde yaklaşan zihniyeti kabul edenleri şiddetle kınıyorum... bu konuyu tartışmaktan da bıktım usandım...gördüm ki tartışmak hiçbir işe yaramıyor...aklıma güzel bir hikaye geldi... bir gün hz.isa'yı hızla koşarken gören bir adam bu durumu merak eder ve peygamberin ardından koşmaya başlar...ve 'dur ya isa neden koşuyorsun' der...ama hz.isa koşmaya devam eder... sonunda adam hz.isanın yanına yaklaşır ve tekrar sorar:'ya isa neden koşuyorsun' hz.isa der ki:'ben ki Allanın izniyle çamurdan kuş yaptım uçtu...ben ki Allahın izniyle ölüleri dirilttim ama cahillere laf anlatamadım...'
evrim teorisi aklı başında olan her insanın anlayabileceği bir kuramdır.bunun aksini söylemek pozitif bilimi reddetmek demektir.insan aklına bir saldırıdır.
evrim teorisinin çürütüldüğü herkesçe bilinen bir gerçek.fakat bu konunun hala üniversitelerde ders olarak gösterilmesi insanın canını sıkıyor.darwin gibi bir Türk düşmanının görüşlerine saygı gösterenlerin,hele hele buna inananların soyundan şüphe ederim.işte onlar gerçekten maymundan geliyor olabilirler.
Evrim kuramı yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu nedenle dinlerin binlerce yıldır insanları yaratılışla uyutmalarına büyük bir darbe indirmiştir. Dini kesimin nefreti bundandır.
1923-Fizik Nobel Ödülü sahibi evrimci Dr. Robert Milikan şöyle der: 'Şu çok acıklı:Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.' Valla ne diyim...Çalışmaya devam etsinler...Günün birinde ispatlayabilirlerse de bana haber versinler...
Ben bir güneş sistemi maketi yapsam ve bu maketi bir ateiste göstersem bana bu maketi benim yaptığımı tereddütsüz söyleyecektir...Fakat aynı ateist orijinal güneş sisteminin de bir tasarıcısı olduğunu kabul etmeyecektir...İşte evrim teorisi denilen martaval bu saçmalıktır...Hurafenin önde gidenidir...Fikir fukaralığıdır...Cehaletin dik alasıdır...
Günümüzde bir TEORİden bahsetmek gerekirse O da YARADILIŞ TEORİSİDİR ve bununda teori olarak bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Çünkü bilimsel teorilerin teori olması sürecinde araştırmalar ve incelemeri vardır. Onlara teori denmesinin nedeni hipotezin 4/4 lük gerçege uygun modellenemeyişidir. Ancak 3/4 lük bir modelleme bilimsel açıdan kabul edilebilir bir modellemedir ve hipotezin doğru olduğu kabul edilebilirdir.
Yaradılış uydurmasına gelince. Elimizde ne var? Kendinden menkul, PEYGAMBERİM uydurmasıyla ortaya çıkmış ve kendi yazdıkları kitapları (bilimsel olarak YOK olan) bir yaratıcı kavramından geldiğini iddia eden insanların uydurmaları var.
Yaratıcı kavramının varlığıyla ilgili elİmizde hiç bir kanıt bulunmamaktadır. DİNgillerin yapageldiği gibi elma varsa yaratıcıda var, canlı alemi var sa yaratıcı da var. Böyle önermelerle DİNgiller ancak kendilerini kandırırlar ve ne yazık ki kandırıyorlarda.
Evrime karşı çıkan zihniyet yeryüzünün en cahil zihniyetidir. TV lerde bir belgesel bile izlememiş, evrim ile ilgili bir kitap dahi okumamış ve hatta karşı çıktığı Darwin ne diyor diye merak edip Türlerin Kökeni adlı bilimsel eserini okumamıştır bile.
Neden? Korkmaktadır çünkü. EVRİM hep bir anda OL deyince OLmayı reddedip doğanın evrim ile değiştiğini geliştiğini ortaya koymaktadır.Bu durum DİNgillerin tüm inandıklarının, daha doğrusu yıllardan beri kendilerine dayatılanların YALANdan ibaret olduğunu gösterecektir.
Ne kadar çok bilim o kadar az din ve hurafe.(Hakan.)
Darwin'in Türlerin Kökenleri eseriyle büyük bir yandaş kitlesi toplayan canlıların sınıflandırılması ve biyolojik farklılıklarını incelerken kolaylık sağladığı için de ders olarak verilen bir TEORİdir.
Darwin'in Evrim Teorisi Yakında Tarih Olacak Mustafa AKYOL/Sizinti/Aralik 2004
Charles Darwin'in 1859'da yayımlanan Türlerin Menşei adlı kitabıyla gündeme gelen tabiî seleksiyona dayalı evrim teorisi, o zamandan bu yana tartışılıyor. Teori, dünya üzerindeki hayatın rastlantılarla doğup geliştiğini ve bütün canlıların ortak bir atadan türediğini ileri sürüyor. Aynı teoriye göre, insanların en yakın akrabası da maymunlardır. Teoriyi savunan nispeten insaflı bilim adamları, bunun bir teori olduğunu itiraf etseler de, bu teori, kitlelere takdim edilirken ilmî bir hakikat gibi gösterilmektedir. Halbuki bunun aksini gösteren ve sayıları her geçen gün artan pek çok ilmî delil vardır. Son olarak, insanlarla maymunlar arasında büyük bir genetik benzerlik bulunduğu iddiası çürütüldü. Ünlü bilim dergisi Nature'un son sayısında yayımlanan 'Şempanze Kromozomu Şaşkınlığa Sebep Oldu' başlıklı makalede, insan ve şempanze genlerinin bugüne dek sanılandan çok daha farklı olduğu açıklandı.1 Bu konuyu, ABD'nin biyo-kimya alanındaki ünlü isimlerinden biri olan Prof. Michael J. Behe'ye sorduk. Evrim teorisini eleştiren kitap ve makaleleriyle tanınan Prof. Behe, kendisiyle görüşmemizde hayatın gerçekte nasıl var olduğu sorusuna ışık tutan önemli açıklamalarda bulundu: - Sayın Prof. Behe, Nature dergisinde bu yıl yayımlanan ve insanlarla şempanze genlerinin gerçekte çok farklı olduğunu gösteren son ilmî bulgu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu araştırmayı Tokyo Üniversitesi'nden bir araştırmacı grubu, insan ve şempanzelerin 22 ve 21. kromozomlarının genetik alfabesindeki bütün harfleri karşılaştırarak yaptı. Buldukları sonuç ise, son derece önemli; çünkü iki canlı türü arasında daha önceden kabul edilenden çok daha büyük bir fark olduğu gösterildi. Bu sonuç, en azından insanın menşei açısından, Darwin'in teorisini büyük bir açmaza sokuyor. Aslında genel olarak biyoloji hakkında ne kadar şey öğrenirsek, Darwinizm'in problemleri de o kadar artıyor. Darwinizm, canlılar hakkında ne kadar az bilgiye sahip olursak, o kadar ikna edici olabilen bir teoridir. Çünkü canlıları ne kadar az tanırsak, onu o kadar basit zannederiz ve Darwinizm de bu basit sandığımız sistemleri küçük tesadüfî değişimlerle açıklar. Ama son 30 yılda, hayatın daha önceden hayal bile edemeyeceğimiz kadar karmaşık olduğunu öğrendik. Meselâ; en evrimci taksonomide en basit canlı olarak görülen bakterilerde, hareket etmelerini sağlayan minik ama çok kompleks ve mükemmel biyo-kimyevî motorlar var. Bu detaylı mekanizmaların nasıl oluştuğu sorusuna verilebilecek tek cevap, tabiatüstü bir yaratmadır. -Peki canlıların farklı organlarının, genlerinin veya proteinlerinin birbirine benzer olması ne anlama geliyor? Bunlar, bütün canlıların ortak bir atadan geldiğini savunan Darwinizm için bir delil sayılabilir mi? Hayır. Farklı canlılardaki benzerlikler, öncelikle biyolojinin temel sorusunu cevaplamıyor. Bu soru, farklı canlıların kendilerine has ve son derece kompleks olan organ ve sistemlerin nasıl ortaya çıktığıdır. Darwinizm'in buna verebildiği bir cevap yok. Öte yandan birbirine en uzak olarak kabul edilen organizmalar arasında bile şaşırtıcı benzerlikler var. Meselâ, insanla bakteriler arasında... Soru şu: Bu benzerlikler, Darwin'in teorisine uygun bir tablo oluşturuyor mu? Aslında oluşturmuyor; çünkü evrim teorisine göre birbirine çok yakın akraba olması gereken canlılar, kimi zaman genetik olarak daha farklı çıkıyor. Veya birbiriyle tamamen ilgisiz olması gereken canlılarda çok benzer organ veya genler var. Meselâ insan gözü ile ahtapot gözü neredeyse birbirinin aynısı. Ama bu elbette ahtapotlarla akraba olduğumuz anlamına gelmiyor. Bu iki göz yapısının 'ortak ata'dan değil, 'tek bir Yaratıcı'nın ilminden' kaynaklanan bir dizayn olduğunu kabul etmek, daha mantıklı. -Bu dizayn kavramı, sizin de savunucuları arasında bulunduğunuz 'akıllı dizayn' (intelligent design) teorisinden geliyor sanırım. Sizce bu teori, canlılar arasındaki benzerlikleri daha mı iyi açıklıyor? Evet, bu benzerlikleri dizaynla da açıklayabilirsiniz. Biliyoruz ki pek çok dizayncı veya mucit, farklı sistemlerde pek çok benzer parça kullanır. Meselâ somunlar, vidalar veya kablolar, pek çok farklı cihazda yer alır. Çünkü bunlar, söz konusu mekanik sistemleri yaparken kullanılabilecek en ideal parçalardır. Elbette her ikisi de kablo bulunduran iki makineden biri, diğerinden evrimleşerek ortaya çıkmamıştır. Ayrı ayrı tasarlanmışlardır. Biyolojideki benzerlikleri açıklamak için ortak dizayn kavramını kullanmak da son derece tutarlıdır. -Söz konusu dizayn teorisi Darwinizm'i savunanlar tarafından kimi zaman şiddetli bir biçimde eleştiriliyor ve tartışma dışı bırakılmak isteniyor. Darwinizm'i biyolojinin reddedilemez bir parçası gibi göstermeye yönelik bir eğilim var. Bunun sebebi sizce nedir? Bu sebep ilmî değil, felsefî ve ideolojik bir mahiyete sahiptir. Bazı bilim adamları, kâinatı ve hayatı, sadece tabiî faktörlere dayanarak açıklamak gerektiğe inanıyorlar. Bu inancın temelinde ise, kâinatın ve hayatın zaten sadece fizikî güçlerin ürünü olduğu ön kabulü yatıyor. Peki ama böyle değilse? Bir gözlük gördüğümüzde bile, bunun sadece fizikî güçlerin ürünü olmadığına, akıllı ve sanatkâr bir gözlükçü tarafından yapıldığına hükmedebiliyoruz. Hayat ise, bundan binlerce kere daha kompleks. Dolayısıyla hayatın da yaratılmış olması gerektiği neticesine varıyoruz. Burada önemli olan, ilmî delilleri mümkün olduğunca önyargı olmaksızın değerlendirebilmek.
Darwinistler, bilimin, madde ötesi bir gücü kabul edemeyeceği iddiasındalar. Oysa 19. yüzyılın ortalarına kadar bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu bir yaratıcı gücü, yani Allah'ı kabul ediyordu. Bilimin materyalist olması gerektiği iddiası, Darwin sonrasında yaygınlaşmış bir görüştür; ancak bu iddia ilmî delillerle giderek daha fazla çelişmektedir. Bilim, hayatın materyalist bir açıklamasını yapmak için değil, doğru açıklamasını yapmak için çalışmalı. Bazı insanların felsefî kabulleri rahatsız edilse de, verilerin peşinden gidilmeli. -’Darwin'in Kara Kutusu’ adlı kitabınız, National Review dergisi tarafından 20. yüzyılın en önemli 100 kitabından biri olarak gösterildi. Bu kitabı bu kadar önemli kılan husus sizce neydi? Bunun sebebi kitapta yer alan yeni ve orijinal bilgiler değil aslında. Sadece okuyucuya, hayatın moleküler seviyesinde çok hassas ve kompleks sistemler bulunduğunu ve bunun da şuurlu bir plânlama ve organizasyona delil oluşturduğunu gösterdim. Çoğu insan hayata sathî bir nazarla baktığında, bitkileri, hayvanları, kuşları veya balıkları müşahede ettiğinde, bunlarda bir plân ve program olduğunu hissedebiliyor. Ama okullarda öğretilen Darwin'in evrim teorisi, tabiattaki bu nizâm ve sistemin, bir Sanatkâr olmadan açıklanabileceğini söylüyor. Kitabımın sanırım en büyük tesiri; Darwinist açıklamanın çok sathî ve yanıltıcı olduğunu göstermek oldu. - Sizce Darwinizm'in karşılaştığı en büyük mesele nedir? Darwinizm'in en büyük problemi, yeni biyolojik yapıların, yeni canlıların nasıl ortaya çıktığını açıklamaktır. Darwinizm, zaten var olan biyolojik yapıların küçük değişmelere nasıl uğrayabileceği konusuna ışık tutabilir. Meselâ Galapagos adalarındaki ispinozların gagalarında küçük farklar doğmasına dair bir açıklama sunabilir. Ama kuşlar ilk başta nasıl ortaya çıktı? Kuş tüyü veya kanadı gibi kompleks organlar nasıl oluştu? Beyin, göz, akan kandaki pıhtılaşma gibi çok fazla parçanın uyum içinde işlemesiyle çalışan hassas organ ve sistemler nasıl var oldu? Darwinizm'in bunları açıklaması imkânsız; çünkü bunların her biri, ancak eksiksiz olduklarında vazife görebilen son derece karmaşık yapılar. Bunların menşeini açıklamanın en tutarlı yolu, şuurlu ve sonsuz kudret sahibi, tabiatüstü bir Yaratıcı'nın müdahalesini kabul etmektir. - Darwinizm’in geleceğine dair bir beklentiniz var mı? Darwinizm yaşayacak mı? İnanıyorum ki, Darwinizm sahneden çekilme yolunda. Hayatın açıklamasının bu teoriyle mümkün olmadığı görülecek ve teori terk edilecek. Bu sonuca giden süreç başlamış durumda zaten. Bunun sebebi de benim tarafımdan veya başka bilim adamları tarafından yapılanlar değil. Hayat hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, onun ne kadar kompleks olduğunu o kadar iyi anlıyoruz. Bilim adamları, bu kadar kompleks yapıların Darwin'in öngördüğü gibi gâyesiz, tesadüfî mekanizmaların ürünü olamayacağını görmeye başlıyorlar. - Bilindiği gibi Darwinizm'i savunanlar genellikle kendilerinin ilmî bir zeminde düşündüklerini, kendilerine karşı çıkanların ise sadece dinî inançlara dayandıklarını söylerler. Sizin tarif ettiğiniz tablo ise bunun doğru olmadığını gösteriyor gibi. Ne dersiniz? Evet, tam da o şekilde. Darwinizm'e karşı geçmişte pek çok insan sadece dinî kaynaklara dayanan itirazlar öne sürerdi. Teorinin savunucuları ise, bugüne kadar bilimin kendi taraflarında olduğunu iddia ettiler. Oysa 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren elde edilen şaşırtıcı ilmî bulgular, tabloyu tersine çeviriyor. Bugün Darwin'e karşı itirazımız, bilmediklerimizden değil, bildiklerimizden kaynaklanıyor. Dogmatik düşünce yolunu seçenler ise artık Darwinistler. Biz onlara, canlılığın plânlı ve programlı yaratıldığını gösteren ilmî deliller sunuyoruz, onlar ise bunları, sadece felsefî ve ideolojik dünya görüşleri sebebiyle reddediyorlar. Zaten ilmî devrimlerin öncesinde, eski teorileri bu şekilde ısrarla savunan bağnazlar olur. Ama sonra bilim, yanlış teoriye karşı galip gelir. Darwinizm'in de yakında başına bu gelecek.
Kaynak - The International Chimpanzee Chromosome 22 Consortium, Nature, Sayı:429, Sayfa:382-388 (2004) .
Fotoğrafta maymunun kafatasının alt ve üst çene kemikleri görülüyor.
İspanya’da, insan ve maymunun son ortak atası sayılabilecek 13 milyon yıllık bir primat fosili bulundu. Canlının, Afrika’dan Ortadoğu’ya ilk geçen türlerden biri olduğu düşünülüyor.
Bilim dergisi Science’ın son sayısındaki makaleye göre, daha önce bulunan fosiller, maymunların ilkel morfolojilerine benzeyen özellikler arz ederken, Katalonya’da bulunan fosil, modern insana benzeyen formlara sahip bir örnek. Makaleyi kaleme alan bilim adamları türü, insanla maymun arasındaki ‘eksik halka’ olarak niteliyor.
’35 KG’LİK BİR ERKEĞE AİT’
Primata ait kemik parçalarının Barselona yakınlarındaki Pierola yöresinde bulunması nedeniyle bu türe ’Pierolapithecus catalaunicus’ adı verildi. Kemiklerin yaklaşık 35 kilogramlık bir erkeğe ait olduğu tespit edildi. İskelette yapılan incelemelerde göğüs kafesinin geniş ve yassı, omurganın alt kısmının ise bükülmediği, kürek kemiklerinin maymunların aksine sırtta, bileklerin de oldukça esnek olduğu saptandı.
BEDENİN ÜST KISMI İNSANA BENZİYOR
Pierolapithecus catalaunicus adı verilen canlının bedeninin genel hatlarıyla maymuna, elleri şempanzeye bedenin üst kısmı ve omuzların ise insanı andırdığı belirtildi. Türün, eski maymun türleri ile modern maymun arasında “köprü türü” olduğu ifade edildi.
’İNSAN GİBİ DİK DURABİLİYOR’
Salvador Moya-Sola ve Meike Kohler başkanlığındaki ekibin bulguları erkek canlıya ait toplam 83 kemiği kapsıyor. Bilim adamları bu türün orangutanlar gibi ağaçtan ağaca atlamadığını veya şempanzeler gibi dizlerini kırarak kambur yürümediğini öne sürüyor. Anatomik yapısı canlının esnek, atik ve güçlü bir üst kısma sahip olduğunu ve iyi bir tırmanıcı olduğunu gösteriyor. Bilim adamları, dik durabilen canlının kürek kemiklerinin sırtta yer aldığının altını çiziyor.
EVRİMDE EKSİK HALKALARDAN BİRİ
Makalenin bir diğer yazarı Meike Kohler de, Pierolapithecus catalaunicus bulgularını maymundan insana geçişte “kayıp halka” olarak niteledi. Kohler şunları ekledi: “Direkt olarak bu tür maymundan insane geçişin tek türüdür diye iddia etmiyorum, ancak bu türün veya onun benzerinin geçişte önemli bir işlev gördüğünü söyleyebiliriz”.
Fosilin bulunduğu bölgede sadece tek bir canlıya ait kalıntı çıkarıldı. Bölgede ikinci bir canlıya ait dişler bulundu. Zamanında bu bölgede söz konusu canlıların koloniler kurduğuna dikkati çeken bilim adamları daha yeni birçok fosili bulabileceklerini umuyor.
AFRİKA’DAN AVRUPA’YA GEÇİŞ TÜRÜ
Fosili bulan bilim adamları, türün maymunların Afrika’dan Avrupa’ya geçişi ve insanın ortaya çıkışı sürecinde kesin bir noktaya oturmaktan kaçınıyor. Ancak makalenin yazarlarından, Salvador Moya-Sola türün büyük olasılıkla iki kıtada birden yaşamış olabileceğini belirtiyor: “Afrika’daki bulgular çok az, bu kadar az bulgudan kesin bir sonuç çıkarmak tabii ki güç, yapılması gereken daha çok çalışmak ve yeni bulguları gün ışığına çıkarmak.”
University of Toronto öğretim üyesi David Begun, fosil bulgularının modern maymunun Avrasya-Ortadoğu bölgesinden dünyaya yayıldığı tezini güçlendirdiğini vurgulayarak; “Afrika’da çok fazla kanıt bulunmayabilir, modern maymunun ortaya çıkışı için en doğrusu Avrasya bölgesini ele almaktır” diye konuştu. Bulguların önemini vurgulayan University of California-Berkeley öğretim üyesi F. Clark Howell’e göre, fosiller, batı Avrasya-Ortadoğu bölgesi hominidleri arasındaki çeşitliliğe işaret ediyor. Barselona Paleontoloji Enstitüsü’nden Miguel Crusafont da, 12.5 ila 13 milyon yaşındaki primatın, maymunlar ile insanın son ortak atasıyla ‘akraba’ olabileceğini söyledi.
‘ATAMIZ DEMEK İÇİN ÇOK ERKEN’
University at Albany öğretim üyesi David Strait ise fosil bulguları için maymundan insane geçiş tanımını kullanmak için henüz erken olduğunu, çok daha metodik bir araştırmanın uygulanması gerektiğini belirtti. “Ata sözcüğü direct soy birliğine işaret ediyor” diyen Strait, fosilin böyle bir bağlantının kanıtlanması için yeterli olmadığına işaret etti.
Halen varlığı sürdüren maymun türleri arasında insanlar, şempanzeler, goriller ve orangutanlar sayılıyor. Bu türlerin diğer maymun soylarından 14 ila 16 milyon yıl once ayrıldığı düşünülüyor. Ancak bu hipotezler henüz kemik bulgularına dayanıyor. Kaynak: ntvmsnbc
Bu evrimcilerin durumu, zamanında ''siz bu dili anlamazsınız biz size okuruz'' diyen sahte din adamlarının olayına benzemiş.Onlar da fantezilerle ve hurafelerle dini öyle komplike yaparlardi ki kendilerini üstün göstermekle kalmaz milletin kafasını karışırtırıp saflıklarından yararlanırlardı.
Neymiş efendim evrimcilerin dilinden halk anlamıyormuş, yok halk şunu bunu bilmiyormuş; tabi anlamaz, olay öyle bir güzel çorba yapılıyor ki kendileri bile anlamaz hale geliyorlar. En basit argümanı bile anlatmaktan aciz bu insanlar, yobazın dinin arkasına saklanması gibi bilimin arkasına saklanan yobazlar portresi çiziyorlar...
Bir kuş türünün, beslenmek için gagasının (neslini sürdürmesi için) çevreye uyum sağlamasına göre değişmesi onu zürafa yapmaz, aynı şekilde yürüyen bir şempazeyi ya da gorili düşünebildiği veya konuştuğu zaman insan hiç yapmaz. O gagası değişen kuşlar nasıl hala kuşsa, insanlar da baştan bu yana insandırlar. İsterseniz buna bilimsel bir olgu deyin, isterseniz yaratılıştan deyin, ikisi de aynı kapıya çıkar.
Durum öyle bir yere gelmiş ki eskiden din adına yapılan yobazlık artık bilim adına yapılıyor.Oynadıkları yobaz rolünün farkında bile değiller. Dine o kadar kafayı takmışlar ki Evrim Teorisine karşı çıkmayı bile bilim dışı sayıyorlar, sanki evrim teorisine karşı çıkan bilim adamları yok, sanki evrim teorisi kutsal bilimsel bir gerçek? İşin komik yanı önüne gelene yobaz etiketini yapıştırmak isteyen kendini bilmez biri başkalarını Harun Yahya'dan kopya çektiği için aşağılarken, evrim teorisini tam anlamadığı halde, kendisi çok güzel başkalarından kopya-yapıştır yapabiliyor...
Yıllardır ve hala, dindar düşünemez, gericidir, akılsızdır, yobazdır gibi her türlü karalamayla dindar kesime yükleniyorlar. Kendileri ise bilim adına yalan söyledikleri zaman ''yanlışsınız, esas yobazlığı siz yapıyorsunuz'' denilirse hemen kendilerini saldırıya uğramış gösterip akılları sıra demogoji ile haklı olduklarını göstermeye çalışıyorlar ve eminim meydanda yakılma olayları olmadığı için de bahanesizlikten kahr oluyorlardır. Lakin olay sadece bilim-din çatışması değildir. Bilim dünyası içinde esas çatışma vardır ve bu sindirmeyi kim kime yapıyor ortadır... Bu sitedeki Ateistim buna en güzel örnektir, ilk üye olduğu andan itabaren kişilere ve dine saldıran ve hala saldırmaya devam eden bu kişi de aynı politikalarla kendini temize çıkarmaya çalışıyor...
Evrim Teorisinin gerçekliği ispatlanmamıştır, tersine en baştan beri yanlış olduğu bilindiği halde yenilmeye doymayan pehlivan gibi ortaya teori üzerine teori atıp her defasında mağlup oluyorlar. Fakat üzücüdür ki tarihin en büyük yalanlarını halkına inandıran Hitler'in ''neslin buyuk kesimi, kucuk bir yalandansa buyuk yalana daha kolay kurban gidecektir'' (The broad mass of the nation... will more easily fall victim to a big lie than to a small one.) dediği gibi bunlar da daha büyük yalanlarıyla daha da insan çekiyorlar yanlarına. Engizisyonun oynadığı rolü artık Bilim adına kurulmuş kurumlarda görürseniz hiç şaşırmayın...
Unlu bilim dergisi SCIENCE, 25 Haziran 1999 tarihli sayisini, 'Evrim Kuramina ve Evrim Kuraminin Gercekligine' ayirdi (1) . Bu sayi icin giris yazisi yazan unlu evrimci Stephen Jay Gould soyle demekte: 'Evrim bir gercektir ve ancak gercek bizi bagimsizliga kavusturabilir! ' ve Gould eklemekte, 'Darwin'in ilk teorileri aciklandigi zaman, aristokrat bir soylu 'Darwin'in soylediklerinin dogru olmadigini umalim; ama tutun ki dogru, o zaman tum dunyaya yayilmamasi icin dua edelim! ' demisti; ne yazik ki, 21. Yuzyila girerken, bu sahisin soyledikleri cikti: Evrim Kurami dogru, ama dunyanin cogunlugu, en azindan ABD ulusunun buyuk kismi tarafindan bilinmiyor ' (2) . Gercekten de, 21. Yuzyila girerken, Evrim Kuraminin gercekligi hakkinda onca yayin yapilmasina, onca kanit bulunmasina karsin, bilim insanlari ile halk arasinda Evrim Kuramini degerlendiris acisindan ucurumlar mevcut. Bu konudaki en buyuk zorluk, oncelikle, Evrim Kurami ile ilgili bazi biyolojik, kimyasal, fizyolojik, paleontolojik bilgilerin anlasilabilmesi icin yogun bir bilim egitimine, detayli anlasilmis bazi kavramlara gereksinim duyulmasi. Ikinci onemli zorluk ise, Evrim Kuramini aciklarken ifade edilen bazi kavramlarin (ornegin milyon yillarda gelisen evrim, dogal seleksiyon, biyokimyasal protobiogenesis vb) gunluk hayatin mantigi ve yasantisi acisindan pek de kolay anlasilamamasi. Bu konuda Amerikan Ulusal Bilimler Akademisinin (National Academy of Sciences) son yayinladigi halk kitabi 'Science and Creationism' (Bilim ve Yaratiliscilik) , bu konudaki en yetkili agiz tarafindan son noktayi koyuyor ve Evrim Kuraminin bir gercek oldugunu savunuyor (3, 4) . Turkiye'de de 'Islamci Bilimsel Yaratiliscilarin aktivitelerine ' karsi TUBA ve bir grup bilim insani da bazi aciklamalar yapmisti (5, 6, 7) .
ABD'de ve diger Hristiyan ulkelerde oldugu gibi, Turkiye'de de ortaya cikan 'Bilimsel Yaratiliscilik' akimlari, bilim ile yaratilisciligi birbirine bagdastirmaya calisiyordu (8): ustelik Evrim Kuramini savunan bilim insanlarina karsi dev bir karalama kampanyasina giriserek, bilim insanlarini sindirmeyi amacliyordu. Bu konuda yazdigim yazilar nedeniyle ben de, diger bilim insanlari gibi buyuk saldirilara maruz kaldim (4, 9, 10) . Turk bilim insanlari olarak, gerek halki gerekse diger bilim insanlarini ve aydinlari bu konuda bilgilendirmek konusunda cok ciddi sorumluluklar tasidigimiza inaniyorum. Bu sorumluluklardan birisi, 'kendini bilimsel elit zumreolarak gorup, bilimsel yaratiliscilari yanit verilmeyecek kadar kucumsemek yerine', onlari iddia ettikleri her hipotezde curutmek ve yapmakta olduklari carpitmalari ve bilimsel sahtekarliklari, halkin onunde anlasilir bir dille ve bilimsel kaynaklarla yuzlerine vurmak!
Dunya'da yasamin baslamasi ile ilgili en onemli sorulardan ve problemlerden birisi, primordial (ilk) kosullarda canlilarin ana yapi taslari olan organik molekullerin nasil meydana gelebilecekleri konusuydu. Bilimsel yaratiliscilarin hipotezlerine gore, tum organik madde ve biyolojik yasam bir anda, dogaustu bir gucun 'OL! ' demesiyle belirli bir hedefe ve cok akilli bir dizayna gore yaratildi. Bilim ise bu konuda farkli bir goruse sahip, ozellikle son yillarda yapilan calismalar dunya'da ilk organik maddenin olusumu konusunda yeni bir bakis acisi getirdi (11, 12, 13, 14, 15) .
STANLEY MILLER DENEYINDEN GUNUMUZE
Dunya'da yasamin baslamasi icin, yasamin temel taslari olan organik maddelerin, amino asitlerin ve DNA ile RNA'nin yapisinda var olan nukleik asitlerin bir sekilde dunya ortaminda (okyanuslarda, gollerde, sicak su kaynaklarinin aktigi yerlerde) bol miktarda var olmasi gerekmekteydi. Bu konuda dogru fikir yurutebilmek icin, 4.5 milyar yil once soguyarak, var olan dunya gezegeninin atmosferi ve icerdigi elementler konusunda dogru tahmin yapmak gerekliydi. Bu konudaki ilk tahminleri Oparin (16) , Haldane (17) , Urey (18) yapmislardi. Onlara gore ilk dunya atmosferi metan (CH4) , amonyak (NH3) , su buhari (H2O) ve molekuler hidrojenden (H2) olusmaktaydi. Ilk atmosferde oksijen (O2) bulunmadigi pek cok arastirici tarafindan fikir birligi ile kabul edilmistir. Ama en onemli sorun dunyanin genclik gunlerine ait bilgi alinamamasidir. Bilinen en yasli kayalar olan Gronland'daki Isua kayalari bile 3.8 milyar yil yasindadir. Yaklasik 700 milyon yil- 1 milyar yillik doneme ait hic bir iz, kanit ve bilgi yoktur; bu da ilk atmosfer veya ortam konusunda tahmin yapmayi cok guclestirmektedir. Tahminler, olasi modellere gore yapilmaktadirlar ve spekulasyonlardan ibarettirler. William Rubey (19) , Holland (20) , Walker (24) ve Kasting'e (25) gore ise, baslangicta cok az miktarda amonyak mevcuttu; atmosferde baslica karbon dioksit (CO2) , nitrojen (N2) , su buhari (H2O) , biraz da karbon monoksit (CO) ve hidrojen gazi (H2) vardi. Son yillarda bu gorusun bilim ortamlarina hakim olmasina ragmen, kimse 4 milyar yil oncesine gidip, ortamda amonyak olup, olmadigini gozlemlememistir. Ayrica, uzaydan her yil 40 000 ton toz yeryuzune dusmektedir, gerek bu tozda, gerekse uzaydan gelen meteoritlerde HCN (hidrojen siyanit) , CO2, Formaldehid, CO (karbon monoksit) , amino asitler ve organik maddeler bulunmustur; gunde uzaydan dunyaya 1999 verilerine gore dokulen tozla birlikte 30 ton organik madde dusmektedir (13, 21, 22, 23) . Dunya kosullarinda amonyakin ve organik madde sentezinin cok az olmasi durumunda bile organik maddeleri olusturan bilesenlerin ve bizzat organik maddelerin uzaydan yeterli miktarda gelme olasiliklari her zaman vardir. Ilk atmosfer kosullarinda hemen hemen hic oksijen olmadigi hesaba katilirsa, organik maddenin'yaratilmadan' dunya ortaminda ilk gazlar ve cozunmus iyonlardan sentezlenmesi de mumkundur. Oksijensiz donem 2-2.5 milyar yil kadar surmus, siyanobakterilerin atmosfere verdikleri oksijen sayesinde atmosferde ilk dunya canlilari icin bir zehir olan oksijen miktari mavi gezegende artmistir (9) .
Chicago Universitesinde, Harold Urey'in ogrencisi Stanley Miller 1953'te dunyayi yerinden sarsan unlu deneyini gerceklestirdi (26) . Urey'in varsayimina uyan (metan, amonyak, hidrojen ve su) gaz kosullarinda, 150-200 bin voltluk akimi gazlarin bulundugu ozel aparattaki karisimdan gecirdi, sonuc cok sasirticiydi pek cok temel organik madde bu enerjinin verdigi etki sonucunda gazlari bir reaksiyonla birlestirmis, Glisin, Alanin, Aspartik asit, Glutamik asit (bu dordu temel amino asitler) , Formik asit, Asetik asit, Propionik asit, Ure, laktik asit, ve diger yag asitlerini olusturmustu (26, 27) . Deney Pavlovskaia ve Peynskii tarafindan Rusya'da; Heyns, Walter, Meyer tarafindan Almanya'da; Abelson tarafindan ABD'de, cok farkli bilesikler ve gaz ortamlarinda tekrarlandi; oksidasyonun engellendigi ve metan, amonyak ve su buharinin oldugu kosullarda hep amino asitler ve organik maddeler olustu (28): Gabel ve Ponnamperuma, cok farkli enerji ortamlarinda (isi, radyasyon, lineer akseleratorden cikan parcaciklar, mikrodalgalar vb) benzer sonuclar buldular, ayrica bazi seker molekullerini de primordial ortamda sentezlemeyi basardilar (28) . Genetik materyeli tasiyan DNA ve RNA'nin temel taslari olan nukleik asitlerin bazilari da ilk atmosfer sartlarinin farkli bicimlerde ele alindigi kosullarda kimyasal olarak sentezlendi ve nukleik asitlerin temel yapi taslarinin primordial ortamda yeterli temel madde ve enerji sonucunda kendiliginden olusabilecegi gosterildi (9, 11, 12, 13, 14, 28, 29, 30) .
Yaratiliscilar, ilk dunya kosullarinda amonyak olmadigini, Miller'in ise soguk tuzak denilen bir yontemle amino asitleri elde ettigini, Miller'in kosullarinin bilincli olarak cok yapay hazirlandigini ve sonuclarin bilimsel bir sahtekarlik oldugunu soylemektedirler. Oncelikle Miller'in duzenegi tabii ki yapaydir; ama biyokimya'da yapay olmayan kosullarda kontrollu deney yapilamaz ki; soguk tuzak denilen ve reaksiyon urunlerini sogutan bir duzenek kullanilmis olabilir; ama doga'da bunun bir benzerinin var olmadigini soylemek, ustelik de 3.5-4.5 milyar yil oncesinde gelisen olaylardan cok emin ifadelerle bahsetmek ancak, Yaratiliscilar gibi bilimi ayaklar altina alan, cikaracaklari sonuclara onceden fikse olmus insanlarda gorulebilen bir dusunce hatasidir. Ornegin okyanuslarin tabanlarindaki sicak su kaynaklarinin birden soguyarak okyanusa karismasi bahsedilen 'soguk tuzagi' dogal kosullarda olusturabilir; dogadaki bugun tahmin edilemeyen pek cok yapi bunu meydana getirebilir. Nitekim, sadece sicak su kaynaklarinda mevcut bu isinin bile sig okyanus sahillerinde suda cozunmus amonyum (NH4) , metan (CH4) , karbon dioksiti (CO2) (veya su yuzeyindeki atmosferdeki gazlari da katarak) reaksiyona sokabilecegini gosterir. Organik maddelerin ve ilk yasamin denizlerdeki, gollerdeki, volkanik ortamlardaki sicak su kaynaklarinin bulundugu yerde olustugu konusunda pek cok fikir de ortaya surulmustur (12, 21, 30) .
Ortamda amonyakin cok az olmasi kosullarini Miller tekrar irdelemistir (21) . Primordial kosullarda, atmosferin redukleyici (elektron kazandirma) ozellikte oldugu dusunulmektedir, ama kesinlesmis bir bulgu yoktur. Atmosferde varolan amonyak'in bir kisminin amonyum (NH4) iyonu olarak okyanuslarda cozunecegi bilinmektedir (29): atmosferde cok az miktarda amonyak olmasi kosullarinda bile, su ortamlarinda ya da sicak su kaynaklarinin oldugu, okyanusun sig ve atmosferle bulustugu sahillerde amonyum iyonu, atmosferde cok az miktarda bulunan amonyak, metan gazi ve karbon dioksitle reaksiyona girecek ve organik bilesikleri olusturacaktir (21) . Miller, eser miktarda amonyakin bulundugu ortamlarda yaptigi deneylerde bile organik maddelerin ve amino asitlerin sentezlenebildigini gormustur (21) .
Yaratiliscilarin baska bir iddiasi, Miller deneyinde sag elli (D-dextro izomeri) ve sol elli (L-levo izomeri) amino asitlerin esit miktarlarda sentezlendigi, halbuki yasamda gorulen 20 cesit amino asitin tumunun sol elli oldugu, oyleyse organik maddenin ve canli yasamin belli bir amacla ve dizaynla yaratilmis olmasi gerektigidir. Oncelikle, 1993'te Arizona State Universitesinden John R. Cronin uzaydan gelen meteoritlerde ve donmus tozda daha fazla L-aminoasitlerine rastlandigini ispatlamistir (13): bu, dunyada varolan ve amino asitlerle reaksiyona giren maddelerin zamanla sol elli amino asitleri tercih etmesini saglayabilir (13) . Ikincisi, molekuler yapilardaki zayif kuvvet(weak force) birbirinin ayna goruntusu olan molekullerde (yani izomerlerde) farklidir. Bu bir molekul icin cok ufak bir farktir, ama molekuller bir araya gelince etki buyur. Yani bir molekulun reaksiyona girerken veya suda cozunmus bulunurken icinde bulunan molekuler bag yapma yetenekleri ve belli bir konfigurasyonda dururken gereksimleri olan enerji onlarin doga tarafindan secilmelerini saglamaktadir. Doga tasarruf etmekten yanadir ve genelde en az enerji formunu tercih eder; L ve D formlari arasindaki enerji farki cok az da olsa, yapilan hesaplara gore en az enerji ile durabilen izomer, yaklasik 100 bin yilda dogada % 98 olasilikla baskin bulunan izomer formunu olusturacaktir (31) . Ucuncu ve guclu bir olasilik, primordial kosullarda, su anda bilmedigimiz ve ilk dunya kosullarinda var olan ve sol elli amino asitlere baglanamayan bir X maddesinin ozellikle D-(sag elli) amino asitlerle birleserek kelat (cozunmeyen bilesik) olusturmasi ve onlari gol veya okyanus dibine cokertmesidir. Bu ise sol elli amino asitlerin bir anda dogal seleksiyonla artmasini ve dogada daha fazla kullanilabilir hale gelmesini cok kolay saglayabilir. Fakat kimse 4 milyar yil onceye gitmemistir; o gunden bu gune de tek iz kalmamistir; bilimsel yaratiliscilar ne soylerlerse soylesinler, 4 milyar yil onceye ait kesin kanitlarla Evrimcilerin karsisina gelmeden Evrimcilerin hic bir soyledigini curutmus sayilamazlar; ustelik, bilimsel yaratiliscilarin buyuk bir cogunlugu, binlerce kanita ragmen, dunyanin 4.5 milyar yasinda degil, cok daha genc olduguna inanmaktadir (10 bin yil gibi)
Bir ulke dusunun ki, orta buyuklukteki kentlerine universite gidince, gericilik artsin!
Ne yazik ki, boyle bir surec yasiyoruz. Bilim kendi silahiyla ancak boyle vurulur. Bugunu, bilime dusman kesimlerin, bilim silahini kullanarak giristikleri islerden birine ayiralim.
Bilim Arastirma Vakfi adina hareket ettigini soyleyen bir grup 18.5.1999'da Kastamonu Emniyet Mudurlugu'ne basvuruyor. Amaclari, 'Evrim Aldatmacasi' adli kitabi il sinirlari icinde ucretsiz dagitmak. Emniyet Muduru Faruk Turan durumu resmi bir yaziyla Kastamonu Valisi Enis Yeter' e bildiriyor. Valilik kitabin dagitilmasinda herhangi bir sakinca olmadigini bildiren resmi bir yazi gonderiyor.
Bunu alan vakif yoneticileri, o okul senin, bu okul benim soz konusu kitaptan binlerce dagitiyorlar.
Kitabin yazari Harun Yahya. 128 sayfalik kitap buyuk kentlerin sokaklarinda aylardir dagitiliyor. Arka kapaginda yazar icin su 'bilgi' var:
'Harun Yahya mustear ismini kullanan yazar, bugune kadar siyasi konularda cesitli eserler hazirlamistir... Mustear isim, inkarci Yahudi dusuncesine karsi mucadele eden iki peygamberin hatiralarina hurmeten isimlerini yadetmek amaciyla Harun ve Yahya isimlerinden olusturulmustur.'
'Bilimsel' calismasini kendi adiyla yayimlayamayan yazar, evrim teorisini yerden yere vuruyor. 150 yil boyunca binlerce bilim adaminin kucuk-buyuk katkilar yaptigi teorinin 'aldatmaca' oldugunu soyluyor.
Bir kisi boyle bir iddiada bulunabilir. Bilimin temelinde kusku vardir, soru vardir. Kusku ve soru olmasaydi bugunku bilimsel buluslarin hicbiri olmazdi.
Ancak okul ogrencilerine dagitilan kitap, evrim teorisi ve benzeri bilimsel calismalarin tumden 'aldatmaca' oldugu tezini isliyor. Kitabi yayimlayanlar tum okullarda dagitmak icin Milli Egitim Bakanligi'ndan izin istediler. Hikmet Ulugbay' in doneminde bu izin verilmemisti. Bostancioglu doneminde de ayni tutum devam etti.
Ayni kisilerin bu kez il il dolasarak, valiliklerden sadece kent merkezlerinde dagitim yapacaklarini belirterek izin aldiklari anlasiliyor. Kastamonu Valisi Enis Yeter'i arayip durumu anlattik. Yarim saat sonra su yaniti verdi:
'Biz sadece boyle bir kitabi ilde dagitmanin sakincasi olmayacagini soyledik. Okullarda dagitim soz konusu degil. Arastiriyoruz. Boyle bir sey olmussa hemen sorusturma acariz.'
Bilime dusman mantik onceki yillarda da su yontemle okullara girmisti:
Bir dergi cikariyorlar. Icerigi tumuyle Milli Egitim Bakanligi'nin onaylayacagi yazilarla dolu. Bunu Talim Terbiye Kurulu'na gonderiyorlar. Kurul, okullara tavsiye edilebilir, onayi veriyor. Bunu ilk sayinin ic kapagina yazip okullara gidiyorlar. Rahatca girip dagitiyorlar. Ikinci sayinin icerigini anlatmaya gerek yok. Pek cok okulda da bu yaklasima taraftar yonetici bulduklari icin, istedikleri bicimde propagandalarini yapiyorlar.
Bu hileyle dagittiklari dergilerde de en cok sundan soz ediyorlar:
Durustluk ve ahlak!
Konumuza donersek, evrim teorisine gerici bir mantikla saldiranlarin Kastamonu Valiligi'nden aldiklari iznin aynisini su illerden de aldiklarini saptadik:
Bu kitaba karsi Turkiye Bilimler Akademisi (TUBA) bazi bildiriler yayimladi ve bilime saldirinin toplumu geriye goturecegini vurguladi. Ancak salt TUBA'nin cabasi yetmez, devlet kurumlarinin da buna katkida bulunmasi gerekli. Boyle bir yayini ogrencilere dagitmak 'ozgurlukler' olarak degerlendirilemez. Ornegin, tip fakultelerinde ogrencilere, hicbir ilacin yarar getirmediginin ogretilmesini istemek, ozgurluk olarak degerlendirilebilir mi?
Evrim teorisine karsi cikan mantik, toplumu diri ancak cahil tutmayi hedefliyor. Bir toplum icin en tehlikeli durum sudur: Hareket halindeki cehalet!
Ne yani şimdi ben bir maymundan mı geldim? peki o zaman bizim maymun olarak bildiğimiz canlılar neden bizim gibi değil. Bir kısmı evrim geçirirken onlar neden değişmedi. Maymun olmak daha mı güzel gelmiş onlara? Yapmayın yaa Bu kadar saçma bir şer olamaz! İnsan tarihin her döneminde insandı. Zaten Bunu savunanlar teoriden öteye gidememişlerdir; ve teoride bulunmak çok basittir (özellikle bilinmeyen bir konuda) . Ben de şimdi kalkıp kuşlar aslında o küçük sineklerin evrim geçirmiş formudur desem nolur? Al sana teori.Bu teori de kanıtlanamayarak Evrim teorisi gibi burda kalır. Evrim teorisi kendini bilmez bilim adamı bile olmayan bir sapkının uydurmasıdır. Bunu açıklamak kolay tabii ki: Sadece ve sadece ŞÖHRET! ! !
Evrim bilimsel bir gerçektir ey insanlar teori devri çoktan geçti, siz halaa dedenizin hurafeleriylemi karşı çıkıyorsunuz, hoş bilgisiz cahil insanların karşı çıkmaları evrim gerçeğini değiştirmez.
Evrimi anlayamayan evreni anlayamaz. ATEİSTİM
bu kadar basit arkadaşlar.
1. (sadece güccük bir örnek vereceğim,,, insan hücrelerinde bulunan ve kendi DNA sı bulunan Mitokondri nedir? insan hücrelerinde ne işşi var? Ne zaman girmiştir oraya?
hani bir ata sözümüz var onu söyleyenden allah razi olsun demişya bir deli kuyuya bir taş atmış (evrim teorisi çökmüş :)) bin deli onu çıkarmaya çalışmış işte evrim torisi bu. güzel dünyam ne delilerin varmış :))
Canlı organizmaların temelini nasıl hücreler meydana getiriyor ise, hücrelerin temelinide proteinler meydana getirir.Protein molekülleri hücreyi inşaa eden birer tuğla gibidir.Amino asitler ise proteinleri meydana getiren daha küçük moleküllerdir.Yani amino asitler uzun zincirler oluşturarak proteinleri, proteinlerde kompleks bir şekilde organize olarak hücreyi meydana getirir.
Tabii karmaşık bir yapıya sahip olan hücre yanlızca proteinlerden oluşmaz.Bunun yanında
karbonhidratlar, yağlar, glikolipidler, fosfolipidler ve DNA - RNA molekülleri gibi kimysal
maddelerde hücrenin yapısına katılırlar.Fakat proteinsiz bir hücre düşünmek mümkün değildir.
Hücre içinde en çok rastlanan aminoasitler
Alanin, Arjinin, Asparagin, Aspartik asit, Fenil alanin, Glutamin, Glutamik asit, Glisin, Histidin, İzolösin, Lösin, Lizin, Metionin, Prolin, Serin, Sistein, Treonin, Triptofan, Tirozin, Valin
Hücre içinde az rastlanan aminoasitlerden bazıları
Hidroksiprolin, metilizin, fosfoserini iyodotronin.
Protein zincirini oluşturacak aminoasitlerin hatasız dizilimi sayesinde hücreleri oluşturacak proteinler oluşabilmesi için tesadüfleri bir zorlayalım...
örneğin: Alfabemizde 29 harf bulunuyor nasıl ki 29 tane harften onbinlerce kelime türetmişsek sayıları neredeyse harf sayısı kadar olan aminoasitlerin canlı hücreleri oluşturacak proteinlere dönüşmesi için doğru yerlere konulması gerekmektedir. Yalnız bunlar birkaç harfilk cümleler gibi değildirler en basit proteinde yüzlerce hatta binlerce sıra vardır bunlarında hatasız dizilimlerei gerkirki hücreyi oluşturabilecek protein zincirinin bir halkasını oluşturabilsin.
Bilimadamları böyle bir tesadüfün süresini hesaplamış ortaya şu inanılmaz rakamlar çıkmıştır
Bir sayının yanına 12 adet sıfır konulduğunda Trilyon yapar dikkatinizi çekerim rakamın büyüklüğüne bakın bir sayının yanına 1 trilyon tane sıfır koyduğumuzda 1 gogol yapar peki bir sayının yanına 1 gogol tane sıfır koyarsak o da bir gogoplex eder bu kainattaki tüm maddelerin atom adedeinin çok üzerindedir buda yetmiyor 150 trilyon kere trilyon gogoplex yıla ihtiyaç vardır ki evrenin yaşı yetmiyor buna...
En başta aminoasitlerde tıkanıp kaldık.
Daha gözün kompleks Yapısını nasıl oluştuğunu hücrelerin görme, duyma, tat ve koku alma isteğini nasıl kazandığını hiç birini evrimci felsefe açıklayamadı. Mutasyon da Fiyasko ile sonuçlandı. Fosil kayıtlarında ise hiç bir ara geçiş formuna rastlanamamıştır..
Bir Sitokrom-C'nin dizimini oluşturmak için olasılık sıfır denecek kadar azdır
Canlılık düzenli bir dizilimi gerektiriyorsa tüm evrende bir defada aynı anda olması gerekir...
(Prf.Dr.Ali Demirsoy:Bir maymunun daktilo ile hiç yanlış yapmadan insanlık tarihini yazma olasılığı kadar azdır..) .
Evrimin gerçekleşmesi Sizce mümkünmü?
Evrim Teorisini kabul edenler mademki Pozitif Bilimden bahsediyor bir JEOLOG olarak açıklayayım:
Bazı filozoflar kendi çağlarındaki tekniğimn yetersizliğinden dolayı kainatı ezeli kabul etmişlerdir. Fakat fiziğin ilerlemesi kainat hakkında kesin bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. Quantum ve İzafiyet Teorileriyle maddenin kökenine inmiş durumdayız. Kainat yaklaşık 15 milyar yıl önce büyük bir PATLAMA ile meydana gelmiştir. Bu ispatlanmış bir durumdur. Madde kendi kendine yoktan var olamayacağına göre bir VAREDEN'in olması gerekir. Örneğin havası alınmış bir tüpte madde kendi kendine oluşabilir mi? Çok basit bir fizik sorusu. Dikkatinizi çekerim: Allah'ın sıfatlarından birisi VACİB-ÜL VUCUD dur. Yani Varlığının Gerekli olması.Bilimi dinin karşısında kullanmak, dinin alternatifi görmek esasında BAĞNAZLIKtır.
Evrimcilerin bilimsellikten uzak (genel olarak) iddalarına,Charles Darvinin kendisinden itiraflar...
BURAYA DİKKAT; Aşağıda okuyacaklarınız Evrim teorisinin kurucusu Darvin tarafından dile getirilmiştir.
- BURADA Darwin'in sadece genel olarak evrim teorisi ve kendisi ile ilgili itiraflarına yer verilecektir. Bunların yanı sıra Darwin'in bu iddiayı ortaya atarken içinde bulunduğu ruh hali de itiraflarında yer alacaktır. İşte Darwin'in kendi teorisinin çelişkili, tutarsız ve gerçek dışı bir iddia olduğu yönündeki kuşkuları:
- Okur yapıtımın (Türlerin Kökeni) bu bölümüne varmadan önce bir yığın güçlükle karşılaşmış olacaktır. Bunların bazıları bugüne dek üzerlerinde belirli bir ölçüde duraksamadan düşünemediğim kadar çetindir.(Kaynak:Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 185)
- Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca ve onların ağırlığından kuşkulanamayacak kadar çok ezildim.(Kaynak: Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 528)
- Bu çalışmaların (Türlerin Kökeni için kullandığı çalışmaları) , bunları yaparken harcadığım zamana değip değmediğinden şüphe ediyorum.(Kaynak:Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, New York:D. Appleton and Company, 1888, s.315)
-Görüşlerimin, sayısız miktarda zorluklarla dolu olduğunu göremeyecek kadar kör olduğumu sanma...(Kaynak: Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s. 395)
- Harvard'da biyoloji profesörü ve yakın dostu olan Asa Gray'a yazdığı bir mektubundan:
Oldukça iyi biliyorum ki, spekülasyonlarım meşru bilimin sınırlarının oldukça ilerisine uzanmıştır.(Kaynak:N.C. Gillespie, Charles Darwin and the Problem of Creation, 1979, s. 2 (Chicago üniversitesi kitabı))
Yani kısaca Darwin kendi yazdıklarına kendi biledd inanmıyor...
(Ana kaynak: www.evrimcilerinitiraflari.com/02.htm)
evrim teorisini Türkiyede savunanlar ya hakkaten cahil ya da aşağılık kompleksine kapılmış insanlar...çünkü darwin Türk Milletini aşağı ırk olarak niteliyor...bu lafı hazmedecekler varsa buyursun hazmetsin...üstüne de bir bardak soğuk su içsin...
hangi millet olursa olsun bir millete karşı bu kadar küstah ve ırkçı bir şekilde yaklaşan zihniyeti kabul edenleri şiddetle kınıyorum...
bu konuyu tartışmaktan da bıktım usandım...gördüm ki tartışmak hiçbir işe yaramıyor...aklıma güzel bir hikaye geldi...
bir gün hz.isa'yı hızla koşarken gören bir adam bu durumu merak eder ve peygamberin ardından koşmaya başlar...ve 'dur ya isa neden koşuyorsun' der...ama hz.isa koşmaya devam eder... sonunda adam hz.isanın yanına yaklaşır ve tekrar sorar:'ya isa neden koşuyorsun'
hz.isa der ki:'ben ki Allanın izniyle çamurdan kuş yaptım uçtu...ben ki Allahın izniyle ölüleri dirilttim ama cahillere laf anlatamadım...'
mevzu bundan ibaret...
evrim teorisi aklı başında olan her insanın anlayabileceği bir kuramdır.bunun aksini söylemek pozitif bilimi reddetmek demektir.insan aklına bir saldırıdır.
evrim teorisi saçmalık değildir
evrim teorisi bilimsel bir gerçektir
saçmalığın daniskası
darwinin saçmalığından başka bişey değil, bu teoriye inananların hala var olması şaşırtıcı doğrusu
evrim teorisinin çürütüldüğü herkesçe bilinen bir gerçek.fakat bu konunun hala üniversitelerde ders olarak gösterilmesi insanın canını sıkıyor.darwin gibi bir Türk düşmanının görüşlerine saygı gösterenlerin,hele hele buna inananların soyundan şüphe ederim.işte onlar gerçekten maymundan geliyor olabilirler.
devinim süresi doldu insan denen canlının.. haberiniz olsun uzatmaları oynuyoruz.. maymunluğa geri dönmenin alemi yok..
Darwin'in fantezisi..
Ateizmin temel dayanaklarından...
Evrim kuramı yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu nedenle dinlerin binlerce yıldır insanları yaratılışla uyutmalarına büyük bir darbe indirmiştir. Dini kesimin nefreti bundandır.
Bizim ülkemizden başka bu TEORİYİ bu kadar önemseyen başka ülke var mı acaba?
1923-Fizik Nobel Ödülü sahibi evrimci Dr. Robert Milikan şöyle der:
'Şu çok acıklı:Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.'
Valla ne diyim...Çalışmaya devam etsinler...Günün birinde ispatlayabilirlerse de bana haber versinler...
Ben bir güneş sistemi maketi yapsam ve bu maketi bir ateiste göstersem bana bu maketi benim yaptığımı tereddütsüz söyleyecektir...Fakat aynı ateist orijinal güneş sisteminin de bir tasarıcısı olduğunu kabul etmeyecektir...İşte evrim teorisi denilen martaval bu saçmalıktır...Hurafenin önde gidenidir...Fikir fukaralığıdır...Cehaletin dik alasıdır...
Günümüzde bir TEORİden bahsetmek gerekirse O da YARADILIŞ TEORİSİDİR ve bununda teori olarak bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Çünkü bilimsel teorilerin teori olması sürecinde araştırmalar ve incelemeri vardır. Onlara teori denmesinin nedeni hipotezin 4/4 lük gerçege uygun modellenemeyişidir. Ancak 3/4 lük bir modelleme bilimsel açıdan kabul edilebilir bir modellemedir ve hipotezin doğru olduğu kabul edilebilirdir.
Yaradılış uydurmasına gelince. Elimizde ne var? Kendinden menkul, PEYGAMBERİM uydurmasıyla ortaya çıkmış ve kendi yazdıkları kitapları (bilimsel olarak YOK olan) bir yaratıcı kavramından geldiğini iddia eden insanların uydurmaları var.
Yaratıcı kavramının varlığıyla ilgili elİmizde hiç bir kanıt bulunmamaktadır. DİNgillerin yapageldiği gibi elma varsa yaratıcıda var, canlı alemi var sa yaratıcı da var. Böyle önermelerle DİNgiller ancak kendilerini kandırırlar ve ne yazık ki kandırıyorlarda.
Evrime karşı çıkan zihniyet yeryüzünün en cahil zihniyetidir. TV lerde bir belgesel bile izlememiş, evrim ile ilgili bir kitap dahi okumamış ve hatta karşı çıktığı Darwin ne diyor diye merak edip Türlerin Kökeni adlı bilimsel eserini okumamıştır bile.
Neden? Korkmaktadır çünkü. EVRİM hep bir anda OL deyince OLmayı reddedip doğanın evrim ile değiştiğini geliştiğini ortaya koymaktadır.Bu durum DİNgillerin tüm inandıklarının, daha doğrusu yıllardan beri kendilerine dayatılanların YALANdan ibaret olduğunu gösterecektir.
Ne kadar çok bilim o kadar az din ve hurafe.(Hakan.)
Darwin'in Türlerin Kökenleri eseriyle büyük bir yandaş kitlesi toplayan canlıların sınıflandırılması ve biyolojik farklılıklarını incelerken kolaylık sağladığı için de ders olarak verilen bir TEORİdir.
Darwin'in Evrim Teorisi Yakında Tarih Olacak
Mustafa AKYOL/Sizinti/Aralik 2004
Charles Darwin'in 1859'da yayımlanan Türlerin Menşei adlı kitabıyla gündeme gelen tabiî seleksiyona dayalı evrim teorisi, o zamandan bu yana tartışılıyor. Teori, dünya üzerindeki hayatın rastlantılarla doğup geliştiğini ve bütün canlıların ortak bir atadan türediğini ileri sürüyor. Aynı teoriye göre, insanların en yakın akrabası da maymunlardır.
Teoriyi savunan nispeten insaflı bilim adamları, bunun bir teori olduğunu itiraf etseler de, bu teori, kitlelere takdim edilirken ilmî bir hakikat gibi gösterilmektedir. Halbuki bunun aksini gösteren ve sayıları her geçen gün artan pek çok ilmî delil vardır. Son olarak, insanlarla maymunlar arasında büyük bir genetik benzerlik bulunduğu iddiası çürütüldü. Ünlü bilim dergisi Nature'un son sayısında yayımlanan 'Şempanze Kromozomu Şaşkınlığa Sebep Oldu' başlıklı makalede, insan ve şempanze genlerinin bugüne dek sanılandan çok daha farklı olduğu açıklandı.1
Bu konuyu, ABD'nin biyo-kimya alanındaki ünlü isimlerinden biri olan Prof. Michael J. Behe'ye sorduk. Evrim teorisini eleştiren kitap ve makaleleriyle tanınan Prof. Behe, kendisiyle görüşmemizde hayatın gerçekte nasıl var olduğu sorusuna ışık tutan önemli açıklamalarda bulundu:
- Sayın Prof. Behe, Nature dergisinde bu yıl yayımlanan ve insanlarla şempanze genlerinin gerçekte çok farklı olduğunu gösteren son ilmî bulgu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu araştırmayı Tokyo Üniversitesi'nden bir araştırmacı grubu, insan ve şempanzelerin 22 ve 21. kromozomlarının genetik alfabesindeki bütün harfleri karşılaştırarak yaptı. Buldukları sonuç ise, son derece önemli; çünkü iki canlı türü arasında daha önceden kabul edilenden çok daha büyük bir fark olduğu gösterildi. Bu sonuç, en azından insanın menşei açısından, Darwin'in teorisini büyük bir açmaza sokuyor.
Aslında genel olarak biyoloji hakkında ne kadar şey öğrenirsek, Darwinizm'in problemleri de o kadar artıyor. Darwinizm, canlılar hakkında ne kadar az bilgiye sahip olursak, o kadar ikna edici olabilen bir teoridir. Çünkü canlıları ne kadar az tanırsak, onu o kadar basit zannederiz ve Darwinizm de bu basit sandığımız sistemleri küçük tesadüfî değişimlerle açıklar. Ama son 30 yılda, hayatın daha önceden hayal bile edemeyeceğimiz kadar karmaşık olduğunu öğrendik. Meselâ; en evrimci taksonomide en basit canlı olarak görülen bakterilerde, hareket etmelerini sağlayan minik ama çok kompleks ve mükemmel biyo-kimyevî motorlar var. Bu detaylı mekanizmaların nasıl oluştuğu sorusuna verilebilecek tek cevap, tabiatüstü bir yaratmadır.
-Peki canlıların farklı organlarının, genlerinin veya proteinlerinin birbirine benzer olması ne anlama geliyor? Bunlar, bütün canlıların ortak bir atadan geldiğini savunan Darwinizm için bir delil sayılabilir mi?
Hayır. Farklı canlılardaki benzerlikler, öncelikle biyolojinin temel sorusunu cevaplamıyor. Bu soru, farklı canlıların kendilerine has ve son derece kompleks olan organ ve sistemlerin nasıl ortaya çıktığıdır. Darwinizm'in buna verebildiği bir cevap yok.
Öte yandan birbirine en uzak olarak kabul edilen organizmalar arasında bile şaşırtıcı benzerlikler var. Meselâ, insanla bakteriler arasında... Soru şu: Bu benzerlikler, Darwin'in teorisine uygun bir tablo oluşturuyor mu? Aslında oluşturmuyor; çünkü evrim teorisine göre birbirine çok yakın akraba olması gereken canlılar, kimi zaman genetik olarak daha farklı çıkıyor. Veya birbiriyle tamamen ilgisiz olması gereken canlılarda çok benzer organ veya genler var. Meselâ insan gözü ile ahtapot gözü neredeyse birbirinin aynısı. Ama bu elbette ahtapotlarla akraba olduğumuz anlamına gelmiyor. Bu iki göz yapısının 'ortak ata'dan değil, 'tek bir Yaratıcı'nın ilminden' kaynaklanan bir dizayn olduğunu kabul etmek, daha mantıklı.
-Bu dizayn kavramı, sizin de savunucuları arasında bulunduğunuz 'akıllı dizayn' (intelligent design) teorisinden geliyor sanırım. Sizce bu teori, canlılar arasındaki benzerlikleri daha mı iyi açıklıyor?
Evet, bu benzerlikleri dizaynla da açıklayabilirsiniz. Biliyoruz ki pek çok dizayncı veya mucit, farklı sistemlerde pek çok benzer parça kullanır. Meselâ somunlar, vidalar veya kablolar, pek çok farklı cihazda yer alır. Çünkü bunlar, söz konusu mekanik sistemleri yaparken kullanılabilecek en ideal parçalardır. Elbette her ikisi de kablo bulunduran iki makineden biri, diğerinden evrimleşerek ortaya çıkmamıştır. Ayrı ayrı tasarlanmışlardır. Biyolojideki benzerlikleri açıklamak için ortak dizayn kavramını kullanmak da son derece tutarlıdır.
-Söz konusu dizayn teorisi Darwinizm'i savunanlar tarafından kimi zaman şiddetli bir biçimde eleştiriliyor ve tartışma dışı bırakılmak isteniyor. Darwinizm'i biyolojinin reddedilemez bir parçası gibi göstermeye yönelik bir eğilim var. Bunun sebebi sizce nedir?
Bu sebep ilmî değil, felsefî ve ideolojik bir mahiyete sahiptir. Bazı bilim adamları, kâinatı ve hayatı, sadece tabiî faktörlere dayanarak açıklamak gerektiğe inanıyorlar. Bu inancın temelinde ise, kâinatın ve hayatın zaten sadece fizikî güçlerin ürünü olduğu ön kabulü yatıyor. Peki ama böyle değilse? Bir gözlük gördüğümüzde bile, bunun sadece fizikî güçlerin ürünü olmadığına, akıllı ve sanatkâr bir gözlükçü tarafından yapıldığına hükmedebiliyoruz. Hayat ise, bundan binlerce kere daha kompleks. Dolayısıyla hayatın da yaratılmış olması gerektiği neticesine varıyoruz. Burada önemli olan, ilmî delilleri mümkün olduğunca önyargı olmaksızın değerlendirebilmek.
Darwinistler, bilimin, madde ötesi bir gücü kabul edemeyeceği iddiasındalar. Oysa 19. yüzyılın ortalarına kadar bilim adamlarının büyük bir çoğunluğu bir yaratıcı gücü, yani Allah'ı kabul ediyordu. Bilimin materyalist olması gerektiği iddiası, Darwin sonrasında yaygınlaşmış bir görüştür; ancak bu iddia ilmî delillerle giderek daha fazla çelişmektedir. Bilim, hayatın materyalist bir açıklamasını yapmak için değil, doğru açıklamasını yapmak için çalışmalı. Bazı insanların felsefî kabulleri rahatsız edilse de, verilerin peşinden gidilmeli.
-’Darwin'in Kara Kutusu’ adlı kitabınız, National Review dergisi tarafından 20. yüzyılın en önemli 100 kitabından biri olarak gösterildi. Bu kitabı bu kadar önemli kılan husus sizce neydi?
Bunun sebebi kitapta yer alan yeni ve orijinal bilgiler değil aslında. Sadece okuyucuya, hayatın moleküler seviyesinde çok hassas ve kompleks sistemler bulunduğunu ve bunun da şuurlu bir plânlama ve organizasyona delil oluşturduğunu gösterdim. Çoğu insan hayata sathî bir nazarla baktığında, bitkileri, hayvanları, kuşları veya balıkları müşahede ettiğinde, bunlarda bir plân ve program olduğunu hissedebiliyor. Ama okullarda öğretilen Darwin'in evrim teorisi, tabiattaki bu nizâm ve sistemin, bir Sanatkâr olmadan açıklanabileceğini söylüyor. Kitabımın sanırım en büyük tesiri; Darwinist açıklamanın çok sathî ve yanıltıcı olduğunu göstermek oldu.
- Sizce Darwinizm'in karşılaştığı en büyük mesele nedir?
Darwinizm'in en büyük problemi, yeni biyolojik yapıların, yeni canlıların nasıl ortaya çıktığını açıklamaktır. Darwinizm, zaten var olan biyolojik yapıların küçük değişmelere nasıl uğrayabileceği konusuna ışık tutabilir. Meselâ Galapagos adalarındaki ispinozların gagalarında küçük farklar doğmasına dair bir açıklama sunabilir. Ama kuşlar ilk başta nasıl ortaya çıktı? Kuş tüyü veya kanadı gibi kompleks organlar nasıl oluştu? Beyin, göz, akan kandaki pıhtılaşma gibi çok fazla parçanın uyum içinde işlemesiyle çalışan hassas organ ve sistemler nasıl var oldu? Darwinizm'in bunları açıklaması imkânsız; çünkü bunların her biri, ancak eksiksiz olduklarında vazife görebilen son derece karmaşık yapılar. Bunların menşeini açıklamanın en tutarlı yolu, şuurlu ve sonsuz kudret sahibi, tabiatüstü bir Yaratıcı'nın müdahalesini kabul etmektir.
- Darwinizm’in geleceğine dair bir beklentiniz var mı? Darwinizm yaşayacak mı?
İnanıyorum ki, Darwinizm sahneden çekilme yolunda. Hayatın açıklamasının bu teoriyle mümkün olmadığı görülecek ve teori terk edilecek. Bu sonuca giden süreç başlamış durumda zaten. Bunun sebebi de benim tarafımdan veya başka bilim adamları tarafından yapılanlar değil. Hayat hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, onun ne kadar kompleks olduğunu o kadar iyi anlıyoruz. Bilim adamları, bu kadar kompleks yapıların Darwin'in öngördüğü gibi gâyesiz, tesadüfî mekanizmaların ürünü olamayacağını görmeye başlıyorlar.
- Bilindiği gibi Darwinizm'i savunanlar genellikle kendilerinin ilmî bir zeminde düşündüklerini, kendilerine karşı çıkanların ise sadece dinî inançlara dayandıklarını söylerler. Sizin tarif ettiğiniz tablo ise bunun doğru olmadığını gösteriyor gibi. Ne dersiniz?
Evet, tam da o şekilde. Darwinizm'e karşı geçmişte pek çok insan sadece dinî kaynaklara dayanan itirazlar öne sürerdi. Teorinin savunucuları ise, bugüne kadar bilimin kendi taraflarında olduğunu iddia ettiler. Oysa 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren elde edilen şaşırtıcı ilmî bulgular, tabloyu tersine çeviriyor. Bugün Darwin'e karşı itirazımız, bilmediklerimizden değil, bildiklerimizden kaynaklanıyor. Dogmatik düşünce yolunu seçenler ise artık Darwinistler. Biz onlara, canlılığın plânlı ve programlı yaratıldığını gösteren ilmî deliller sunuyoruz, onlar ise bunları, sadece felsefî ve ideolojik dünya görüşleri sebebiyle reddediyorlar.
Zaten ilmî devrimlerin öncesinde, eski teorileri bu şekilde ısrarla savunan bağnazlar olur. Ama sonra bilim, yanlış teoriye karşı galip gelir. Darwinizm'in de yakında başına bu gelecek.
Kaynak
- The International Chimpanzee Chromosome 22 Consortium, Nature, Sayı:429, Sayfa:382-388 (2004) .
bolum 2
Evrim diye diye,maymun mu oluyom ne?
Muzu sevmeye başladım.
İnsanla maymunun son ortak atası
20.11.2004
Fotoğrafta maymunun kafatasının alt ve üst çene kemikleri görülüyor.
İspanya’da, insan ve maymunun son ortak atası sayılabilecek 13 milyon yıllık bir primat fosili bulundu. Canlının, Afrika’dan Ortadoğu’ya ilk geçen türlerden biri olduğu düşünülüyor.
Bilim dergisi Science’ın son sayısındaki makaleye göre, daha önce bulunan fosiller, maymunların ilkel morfolojilerine benzeyen özellikler arz ederken, Katalonya’da bulunan fosil, modern insana benzeyen formlara sahip bir örnek. Makaleyi kaleme alan bilim adamları türü, insanla maymun arasındaki ‘eksik halka’ olarak niteliyor.
’35 KG’LİK BİR ERKEĞE AİT’
Primata ait kemik parçalarının Barselona yakınlarındaki Pierola yöresinde bulunması nedeniyle bu türe ’Pierolapithecus catalaunicus’ adı verildi. Kemiklerin yaklaşık 35 kilogramlık bir erkeğe ait olduğu tespit edildi. İskelette yapılan incelemelerde göğüs kafesinin geniş ve yassı, omurganın alt kısmının ise bükülmediği, kürek kemiklerinin maymunların aksine sırtta, bileklerin de oldukça esnek olduğu saptandı.
BEDENİN ÜST KISMI İNSANA BENZİYOR
Pierolapithecus catalaunicus adı verilen canlının bedeninin genel hatlarıyla maymuna, elleri şempanzeye bedenin üst kısmı ve omuzların ise insanı andırdığı belirtildi. Türün, eski maymun türleri ile modern maymun arasında “köprü türü” olduğu ifade edildi.
’İNSAN GİBİ DİK DURABİLİYOR’
Salvador Moya-Sola ve Meike Kohler başkanlığındaki ekibin bulguları erkek canlıya ait toplam 83 kemiği kapsıyor. Bilim adamları bu türün orangutanlar gibi ağaçtan ağaca atlamadığını veya şempanzeler gibi dizlerini kırarak kambur yürümediğini öne sürüyor. Anatomik yapısı canlının esnek, atik ve güçlü bir üst kısma sahip olduğunu ve iyi bir tırmanıcı olduğunu gösteriyor. Bilim adamları, dik durabilen canlının kürek kemiklerinin sırtta yer aldığının altını çiziyor.
EVRİMDE EKSİK HALKALARDAN BİRİ
Makalenin bir diğer yazarı Meike Kohler de, Pierolapithecus catalaunicus bulgularını maymundan insana geçişte “kayıp halka” olarak niteledi. Kohler şunları ekledi: “Direkt olarak bu tür maymundan insane geçişin tek türüdür diye iddia etmiyorum, ancak bu türün veya onun benzerinin geçişte önemli bir işlev gördüğünü söyleyebiliriz”.
Fosilin bulunduğu bölgede sadece tek bir canlıya ait kalıntı çıkarıldı. Bölgede ikinci bir canlıya ait dişler bulundu. Zamanında bu bölgede söz konusu canlıların koloniler kurduğuna dikkati çeken bilim adamları daha yeni birçok fosili bulabileceklerini umuyor.
AFRİKA’DAN AVRUPA’YA GEÇİŞ TÜRÜ
Fosili bulan bilim adamları, türün maymunların Afrika’dan Avrupa’ya geçişi ve insanın ortaya çıkışı sürecinde kesin bir noktaya oturmaktan kaçınıyor. Ancak makalenin yazarlarından, Salvador Moya-Sola türün büyük olasılıkla iki kıtada birden yaşamış olabileceğini belirtiyor: “Afrika’daki bulgular çok az, bu kadar az bulgudan kesin bir sonuç çıkarmak tabii ki güç, yapılması gereken daha çok çalışmak ve yeni bulguları gün ışığına çıkarmak.”
University of Toronto öğretim üyesi David Begun, fosil bulgularının modern maymunun Avrasya-Ortadoğu bölgesinden dünyaya yayıldığı tezini güçlendirdiğini vurgulayarak; “Afrika’da çok fazla kanıt bulunmayabilir, modern maymunun ortaya çıkışı için en doğrusu Avrasya bölgesini ele almaktır” diye konuştu. Bulguların önemini vurgulayan University of California-Berkeley öğretim üyesi F. Clark Howell’e göre, fosiller, batı Avrasya-Ortadoğu bölgesi hominidleri arasındaki çeşitliliğe işaret ediyor. Barselona Paleontoloji Enstitüsü’nden Miguel Crusafont da, 12.5 ila 13 milyon yaşındaki primatın, maymunlar ile insanın son ortak atasıyla ‘akraba’ olabileceğini söyledi.
‘ATAMIZ DEMEK İÇİN ÇOK ERKEN’
University at Albany öğretim üyesi David Strait ise fosil bulguları için maymundan insane geçiş tanımını kullanmak için henüz erken olduğunu, çok daha metodik bir araştırmanın uygulanması gerektiğini belirtti. “Ata sözcüğü direct soy birliğine işaret ediyor” diyen Strait, fosilin böyle bir bağlantının kanıtlanması için yeterli olmadığına işaret etti.
Halen varlığı sürdüren maymun türleri arasında insanlar, şempanzeler, goriller ve orangutanlar sayılıyor. Bu türlerin diğer maymun soylarından 14 ila 16 milyon yıl once ayrıldığı düşünülüyor. Ancak bu hipotezler henüz kemik bulgularına dayanıyor.
Kaynak: ntvmsnbc
Bu evrimcilerin durumu, zamanında ''siz bu dili anlamazsınız biz size okuruz'' diyen sahte din adamlarının olayına benzemiş.Onlar da fantezilerle ve hurafelerle dini öyle komplike yaparlardi ki kendilerini üstün göstermekle kalmaz milletin kafasını karışırtırıp saflıklarından yararlanırlardı.
Neymiş efendim evrimcilerin dilinden halk anlamıyormuş, yok halk şunu bunu bilmiyormuş; tabi anlamaz, olay öyle bir güzel çorba yapılıyor ki kendileri bile anlamaz hale geliyorlar. En basit argümanı bile anlatmaktan aciz bu insanlar, yobazın dinin arkasına saklanması gibi bilimin arkasına saklanan yobazlar portresi çiziyorlar...
Bir kuş türünün, beslenmek için gagasının (neslini sürdürmesi için) çevreye uyum sağlamasına göre değişmesi onu zürafa yapmaz, aynı şekilde yürüyen bir şempazeyi ya da gorili düşünebildiği veya konuştuğu zaman insan hiç yapmaz. O gagası değişen kuşlar nasıl hala kuşsa, insanlar da baştan bu yana insandırlar. İsterseniz buna bilimsel bir olgu deyin, isterseniz yaratılıştan deyin, ikisi de aynı kapıya çıkar.
Durum öyle bir yere gelmiş ki eskiden din adına yapılan yobazlık artık bilim adına yapılıyor.Oynadıkları yobaz rolünün farkında bile değiller. Dine o kadar kafayı takmışlar ki Evrim Teorisine karşı çıkmayı bile bilim dışı sayıyorlar, sanki evrim teorisine karşı çıkan bilim adamları yok, sanki evrim teorisi kutsal bilimsel bir gerçek? İşin komik yanı önüne gelene yobaz etiketini yapıştırmak isteyen kendini bilmez biri başkalarını Harun Yahya'dan kopya çektiği için aşağılarken, evrim teorisini tam anlamadığı halde, kendisi çok güzel başkalarından kopya-yapıştır yapabiliyor...
Yıllardır ve hala, dindar düşünemez, gericidir, akılsızdır, yobazdır gibi her türlü karalamayla dindar kesime yükleniyorlar. Kendileri ise bilim adına yalan söyledikleri zaman ''yanlışsınız, esas yobazlığı siz yapıyorsunuz'' denilirse hemen kendilerini saldırıya uğramış gösterip akılları sıra demogoji ile haklı olduklarını göstermeye çalışıyorlar ve eminim meydanda yakılma olayları olmadığı için de bahanesizlikten kahr oluyorlardır. Lakin olay sadece bilim-din çatışması değildir. Bilim dünyası içinde esas çatışma vardır ve bu sindirmeyi kim kime yapıyor ortadır... Bu sitedeki Ateistim buna en güzel örnektir, ilk üye olduğu andan itabaren kişilere ve dine saldıran ve hala saldırmaya devam eden bu kişi de aynı politikalarla kendini temize çıkarmaya çalışıyor...
Evrim Teorisinin gerçekliği ispatlanmamıştır, tersine en baştan beri yanlış olduğu bilindiği halde yenilmeye doymayan pehlivan gibi ortaya teori üzerine teori atıp her defasında mağlup oluyorlar. Fakat üzücüdür ki tarihin en büyük yalanlarını halkına inandıran Hitler'in ''neslin buyuk kesimi, kucuk bir yalandansa buyuk yalana daha kolay kurban gidecektir'' (The broad mass of the nation... will more easily fall victim to a big lie than to a small one.) dediği gibi bunlar da daha büyük yalanlarıyla daha da insan çekiyorlar yanlarına. Engizisyonun oynadığı rolü artık Bilim adına kurulmuş kurumlarda görürseniz hiç şaşırmayın...
DUNYA'DA ORGANIK YASAMIN BASLANGICI
Dr. Umit Sayin
EVRIM KURAMI: KIMIN ICIN GERCEK?
Unlu bilim dergisi SCIENCE, 25 Haziran 1999 tarihli sayisini, 'Evrim Kuramina ve Evrim Kuraminin Gercekligine' ayirdi (1) . Bu sayi icin giris yazisi yazan unlu evrimci Stephen Jay Gould soyle demekte: 'Evrim bir gercektir ve ancak gercek bizi bagimsizliga kavusturabilir! ' ve Gould eklemekte, 'Darwin'in ilk teorileri aciklandigi zaman, aristokrat bir soylu 'Darwin'in soylediklerinin dogru olmadigini umalim; ama tutun ki dogru, o zaman tum dunyaya yayilmamasi icin dua edelim! ' demisti; ne yazik ki, 21. Yuzyila girerken, bu sahisin soyledikleri cikti: Evrim Kurami dogru, ama dunyanin cogunlugu, en azindan ABD ulusunun buyuk kismi tarafindan bilinmiyor ' (2) . Gercekten de, 21. Yuzyila girerken, Evrim Kuraminin gercekligi hakkinda onca yayin yapilmasina, onca kanit bulunmasina karsin, bilim insanlari ile halk arasinda Evrim Kuramini degerlendiris acisindan ucurumlar mevcut. Bu konudaki en buyuk zorluk, oncelikle, Evrim Kurami ile ilgili bazi biyolojik, kimyasal, fizyolojik, paleontolojik bilgilerin anlasilabilmesi icin yogun bir bilim egitimine, detayli anlasilmis bazi kavramlara gereksinim duyulmasi. Ikinci onemli zorluk ise, Evrim Kuramini aciklarken ifade edilen bazi kavramlarin (ornegin milyon yillarda gelisen evrim, dogal seleksiyon, biyokimyasal protobiogenesis vb) gunluk hayatin mantigi ve yasantisi acisindan pek de kolay anlasilamamasi. Bu konuda Amerikan Ulusal Bilimler Akademisinin (National Academy of Sciences) son yayinladigi halk kitabi 'Science and Creationism' (Bilim ve Yaratiliscilik) , bu konudaki en yetkili agiz tarafindan son noktayi koyuyor ve Evrim Kuraminin bir gercek oldugunu savunuyor (3, 4) . Turkiye'de de 'Islamci Bilimsel Yaratiliscilarin aktivitelerine ' karsi TUBA ve bir grup bilim insani da bazi aciklamalar yapmisti (5, 6, 7) .
ABD'de ve diger Hristiyan ulkelerde oldugu gibi, Turkiye'de de ortaya cikan 'Bilimsel Yaratiliscilik' akimlari, bilim ile yaratilisciligi birbirine bagdastirmaya calisiyordu (8): ustelik Evrim Kuramini savunan bilim insanlarina karsi dev bir karalama kampanyasina giriserek, bilim insanlarini sindirmeyi amacliyordu. Bu konuda yazdigim yazilar nedeniyle ben de, diger bilim insanlari gibi buyuk saldirilara maruz kaldim (4, 9, 10) . Turk bilim insanlari olarak, gerek halki gerekse diger bilim insanlarini ve aydinlari bu konuda bilgilendirmek konusunda cok ciddi sorumluluklar tasidigimiza inaniyorum. Bu sorumluluklardan birisi, 'kendini bilimsel elit zumreolarak gorup, bilimsel yaratiliscilari yanit verilmeyecek kadar kucumsemek yerine', onlari iddia ettikleri her hipotezde curutmek ve yapmakta olduklari carpitmalari ve bilimsel sahtekarliklari, halkin onunde anlasilir bir dille ve bilimsel kaynaklarla yuzlerine vurmak!
Dunya'da yasamin baslamasi ile ilgili en onemli sorulardan ve problemlerden birisi, primordial (ilk) kosullarda canlilarin ana yapi taslari olan organik molekullerin nasil meydana gelebilecekleri konusuydu. Bilimsel yaratiliscilarin hipotezlerine gore, tum organik madde ve biyolojik yasam bir anda, dogaustu bir gucun 'OL! ' demesiyle belirli bir hedefe ve cok akilli bir dizayna gore yaratildi. Bilim ise bu konuda farkli bir goruse sahip, ozellikle son yillarda yapilan calismalar dunya'da ilk organik maddenin olusumu konusunda yeni bir bakis acisi getirdi (11, 12, 13, 14, 15) .
STANLEY MILLER DENEYINDEN GUNUMUZE
Dunya'da yasamin baslamasi icin, yasamin temel taslari olan organik maddelerin, amino asitlerin ve DNA ile RNA'nin yapisinda var olan nukleik asitlerin bir sekilde dunya ortaminda (okyanuslarda, gollerde, sicak su kaynaklarinin aktigi yerlerde) bol miktarda var olmasi gerekmekteydi. Bu konuda dogru fikir yurutebilmek icin, 4.5 milyar yil once soguyarak, var olan dunya gezegeninin atmosferi ve icerdigi elementler konusunda dogru tahmin yapmak gerekliydi. Bu konudaki ilk tahminleri Oparin (16) , Haldane (17) , Urey (18) yapmislardi. Onlara gore ilk dunya atmosferi metan (CH4) , amonyak (NH3) , su buhari (H2O) ve molekuler hidrojenden (H2) olusmaktaydi. Ilk atmosferde oksijen (O2) bulunmadigi pek cok arastirici tarafindan fikir birligi ile kabul edilmistir. Ama en onemli sorun dunyanin genclik gunlerine ait bilgi alinamamasidir. Bilinen en yasli kayalar olan Gronland'daki Isua kayalari bile 3.8 milyar yil yasindadir. Yaklasik 700 milyon yil- 1 milyar yillik doneme ait hic bir iz, kanit ve bilgi yoktur; bu da ilk atmosfer veya ortam konusunda tahmin yapmayi cok guclestirmektedir. Tahminler, olasi modellere gore yapilmaktadirlar ve spekulasyonlardan ibarettirler. William Rubey (19) , Holland (20) , Walker (24) ve Kasting'e (25) gore ise, baslangicta cok az miktarda amonyak mevcuttu; atmosferde baslica karbon dioksit (CO2) , nitrojen (N2) , su buhari (H2O) , biraz da karbon monoksit (CO) ve hidrojen gazi (H2) vardi. Son yillarda bu gorusun bilim ortamlarina hakim olmasina ragmen, kimse 4 milyar yil oncesine gidip, ortamda amonyak olup, olmadigini gozlemlememistir. Ayrica, uzaydan her yil 40 000 ton toz yeryuzune dusmektedir, gerek bu tozda, gerekse uzaydan gelen meteoritlerde HCN (hidrojen siyanit) , CO2, Formaldehid, CO (karbon monoksit) , amino asitler ve organik maddeler bulunmustur; gunde uzaydan dunyaya 1999 verilerine gore dokulen tozla birlikte 30 ton organik madde dusmektedir (13, 21, 22, 23) . Dunya kosullarinda amonyakin ve organik madde sentezinin cok az olmasi durumunda bile organik maddeleri olusturan bilesenlerin ve bizzat organik maddelerin uzaydan yeterli miktarda gelme olasiliklari her zaman vardir. Ilk atmosfer kosullarinda hemen hemen hic oksijen olmadigi hesaba katilirsa, organik maddenin'yaratilmadan' dunya ortaminda ilk gazlar ve cozunmus iyonlardan sentezlenmesi de mumkundur. Oksijensiz donem 2-2.5 milyar yil kadar surmus, siyanobakterilerin atmosfere verdikleri oksijen sayesinde atmosferde ilk dunya canlilari icin bir zehir olan oksijen miktari mavi gezegende artmistir (9) .
Chicago Universitesinde, Harold Urey'in ogrencisi Stanley Miller 1953'te dunyayi yerinden sarsan unlu deneyini gerceklestirdi (26) . Urey'in varsayimina uyan (metan, amonyak, hidrojen ve su) gaz kosullarinda, 150-200 bin voltluk akimi gazlarin bulundugu ozel aparattaki karisimdan gecirdi, sonuc cok sasirticiydi pek cok temel organik madde bu enerjinin verdigi etki sonucunda gazlari bir reaksiyonla birlestirmis, Glisin, Alanin, Aspartik asit, Glutamik asit (bu dordu temel amino asitler) , Formik asit, Asetik asit, Propionik asit, Ure, laktik asit, ve diger yag asitlerini olusturmustu (26, 27) . Deney Pavlovskaia ve Peynskii tarafindan Rusya'da; Heyns, Walter, Meyer tarafindan Almanya'da; Abelson tarafindan ABD'de, cok farkli bilesikler ve gaz ortamlarinda tekrarlandi; oksidasyonun engellendigi ve metan, amonyak ve su buharinin oldugu kosullarda hep amino asitler ve organik maddeler olustu (28): Gabel ve Ponnamperuma, cok farkli enerji ortamlarinda (isi, radyasyon, lineer akseleratorden cikan parcaciklar, mikrodalgalar vb) benzer sonuclar buldular, ayrica bazi seker molekullerini de primordial ortamda sentezlemeyi basardilar (28) . Genetik materyeli tasiyan DNA ve RNA'nin temel taslari olan nukleik asitlerin bazilari da ilk atmosfer sartlarinin farkli bicimlerde ele alindigi kosullarda kimyasal olarak sentezlendi ve nukleik asitlerin temel yapi taslarinin primordial ortamda yeterli temel madde ve enerji sonucunda kendiliginden olusabilecegi gosterildi (9, 11, 12, 13, 14, 28, 29, 30) .
Yaratiliscilar, ilk dunya kosullarinda amonyak olmadigini, Miller'in ise soguk tuzak denilen bir yontemle amino asitleri elde ettigini, Miller'in kosullarinin bilincli olarak cok yapay hazirlandigini ve sonuclarin bilimsel bir sahtekarlik oldugunu soylemektedirler. Oncelikle Miller'in duzenegi tabii ki yapaydir; ama biyokimya'da yapay olmayan kosullarda kontrollu deney yapilamaz ki; soguk tuzak denilen ve reaksiyon urunlerini sogutan bir duzenek kullanilmis olabilir; ama doga'da bunun bir benzerinin var olmadigini soylemek, ustelik de 3.5-4.5 milyar yil oncesinde gelisen olaylardan cok emin ifadelerle bahsetmek ancak, Yaratiliscilar gibi bilimi ayaklar altina alan, cikaracaklari sonuclara onceden fikse olmus insanlarda gorulebilen bir dusunce hatasidir. Ornegin okyanuslarin tabanlarindaki sicak su kaynaklarinin birden soguyarak okyanusa karismasi bahsedilen 'soguk tuzagi' dogal kosullarda olusturabilir; dogadaki bugun tahmin edilemeyen pek cok yapi bunu meydana getirebilir. Nitekim, sadece sicak su kaynaklarinda mevcut bu isinin bile sig okyanus sahillerinde suda cozunmus amonyum (NH4) , metan (CH4) , karbon dioksiti (CO2) (veya su yuzeyindeki atmosferdeki gazlari da katarak) reaksiyona sokabilecegini gosterir. Organik maddelerin ve ilk yasamin denizlerdeki, gollerdeki, volkanik ortamlardaki sicak su kaynaklarinin bulundugu yerde olustugu konusunda pek cok fikir de ortaya surulmustur (12, 21, 30) .
Ortamda amonyakin cok az olmasi kosullarini Miller tekrar irdelemistir (21) . Primordial kosullarda, atmosferin redukleyici (elektron kazandirma) ozellikte oldugu dusunulmektedir, ama kesinlesmis bir bulgu yoktur. Atmosferde varolan amonyak'in bir kisminin amonyum (NH4) iyonu olarak okyanuslarda cozunecegi bilinmektedir (29): atmosferde cok az miktarda amonyak olmasi kosullarinda bile, su ortamlarinda ya da sicak su kaynaklarinin oldugu, okyanusun sig ve atmosferle bulustugu sahillerde amonyum iyonu, atmosferde cok az miktarda bulunan amonyak, metan gazi ve karbon dioksitle reaksiyona girecek ve organik bilesikleri olusturacaktir (21) . Miller, eser miktarda amonyakin bulundugu ortamlarda yaptigi deneylerde bile organik maddelerin ve amino asitlerin sentezlenebildigini gormustur (21) .
Yaratiliscilarin baska bir iddiasi, Miller deneyinde sag elli (D-dextro izomeri) ve sol elli (L-levo izomeri) amino asitlerin esit miktarlarda sentezlendigi, halbuki yasamda gorulen 20 cesit amino asitin tumunun sol elli oldugu, oyleyse organik maddenin ve canli yasamin belli bir amacla ve dizaynla yaratilmis olmasi gerektigidir. Oncelikle, 1993'te Arizona State Universitesinden John R. Cronin uzaydan gelen meteoritlerde ve donmus tozda daha fazla L-aminoasitlerine rastlandigini ispatlamistir (13): bu, dunyada varolan ve amino asitlerle reaksiyona giren maddelerin zamanla sol elli amino asitleri tercih etmesini saglayabilir (13) . Ikincisi, molekuler yapilardaki zayif kuvvet(weak force) birbirinin ayna goruntusu olan molekullerde (yani izomerlerde) farklidir. Bu bir molekul icin cok ufak bir farktir, ama molekuller bir araya gelince etki buyur. Yani bir molekulun reaksiyona girerken veya suda cozunmus bulunurken icinde bulunan molekuler bag yapma yetenekleri ve belli bir konfigurasyonda dururken gereksimleri olan enerji onlarin doga tarafindan secilmelerini saglamaktadir. Doga tasarruf etmekten yanadir ve genelde en az enerji formunu tercih eder; L ve D formlari arasindaki enerji farki cok az da olsa, yapilan hesaplara gore en az enerji ile durabilen izomer, yaklasik 100 bin yilda dogada % 98 olasilikla baskin bulunan izomer formunu olusturacaktir (31) . Ucuncu ve guclu bir olasilik, primordial kosullarda, su anda bilmedigimiz ve ilk dunya kosullarinda var olan ve sol elli amino asitlere baglanamayan bir X maddesinin ozellikle D-(sag elli) amino asitlerle birleserek kelat (cozunmeyen bilesik) olusturmasi ve onlari gol veya okyanus dibine cokertmesidir. Bu ise sol elli amino asitlerin bir anda dogal seleksiyonla artmasini ve dogada daha fazla kullanilabilir hale gelmesini cok kolay saglayabilir. Fakat kimse 4 milyar yil onceye gitmemistir; o gunden bu gune de tek iz kalmamistir; bilimsel yaratiliscilar ne soylerlerse soylesinler, 4 milyar yil onceye ait kesin kanitlarla Evrimcilerin karsisina gelmeden Evrimcilerin hic bir soyledigini curutmus sayilamazlar; ustelik, bilimsel yaratiliscilarin buyuk bir cogunlugu, binlerce kanita ragmen, dunyanin 4.5 milyar yasinda degil, cok daha genc olduguna inanmaktadir (10 bin yil gibi)
GUNDEM
MUSTAFA BALBAY
Cumhuriyet, 11 Haziran 1999
CEHALET BILIMI!
Bir ulke dusunun ki, orta buyuklukteki kentlerine universite gidince, gericilik artsin!
Ne yazik ki, boyle bir surec yasiyoruz. Bilim kendi silahiyla ancak boyle vurulur. Bugunu, bilime dusman kesimlerin, bilim silahini kullanarak giristikleri islerden birine ayiralim.
Bilim Arastirma Vakfi adina hareket ettigini soyleyen bir grup 18.5.1999'da Kastamonu Emniyet Mudurlugu'ne basvuruyor. Amaclari, 'Evrim Aldatmacasi' adli kitabi il sinirlari icinde ucretsiz dagitmak. Emniyet Muduru Faruk Turan durumu resmi bir yaziyla Kastamonu Valisi Enis Yeter' e bildiriyor. Valilik kitabin dagitilmasinda herhangi bir sakinca olmadigini bildiren resmi bir yazi gonderiyor.
Bunu alan vakif yoneticileri, o okul senin, bu okul benim soz konusu kitaptan binlerce dagitiyorlar.
Kitabin yazari Harun Yahya. 128 sayfalik kitap buyuk kentlerin sokaklarinda aylardir dagitiliyor. Arka kapaginda yazar icin su 'bilgi' var:
'Harun Yahya mustear ismini kullanan yazar, bugune kadar siyasi konularda cesitli eserler hazirlamistir... Mustear isim, inkarci Yahudi dusuncesine karsi mucadele eden iki peygamberin hatiralarina hurmeten isimlerini yadetmek amaciyla Harun ve Yahya isimlerinden olusturulmustur.'
'Bilimsel' calismasini kendi adiyla yayimlayamayan yazar, evrim teorisini yerden yere vuruyor. 150 yil boyunca binlerce bilim adaminin kucuk-buyuk katkilar yaptigi teorinin 'aldatmaca' oldugunu soyluyor.
Bir kisi boyle bir iddiada bulunabilir. Bilimin temelinde kusku vardir, soru vardir. Kusku ve soru olmasaydi bugunku bilimsel buluslarin hicbiri olmazdi.
Ancak okul ogrencilerine dagitilan kitap, evrim teorisi ve benzeri bilimsel calismalarin tumden 'aldatmaca' oldugu tezini isliyor. Kitabi yayimlayanlar tum okullarda dagitmak icin Milli Egitim Bakanligi'ndan izin istediler. Hikmet Ulugbay' in doneminde bu izin verilmemisti. Bostancioglu doneminde de ayni tutum devam etti.
Ayni kisilerin bu kez il il dolasarak, valiliklerden sadece kent merkezlerinde dagitim yapacaklarini belirterek izin aldiklari anlasiliyor. Kastamonu Valisi Enis Yeter'i arayip durumu anlattik. Yarim saat sonra su yaniti verdi:
'Biz sadece boyle bir kitabi ilde dagitmanin sakincasi olmayacagini soyledik. Okullarda dagitim soz konusu degil. Arastiriyoruz. Boyle bir sey olmussa hemen sorusturma acariz.'
Bilime dusman mantik onceki yillarda da su yontemle okullara girmisti:
Bir dergi cikariyorlar. Icerigi tumuyle Milli Egitim Bakanligi'nin onaylayacagi yazilarla dolu. Bunu Talim Terbiye Kurulu'na gonderiyorlar. Kurul, okullara tavsiye edilebilir, onayi veriyor. Bunu ilk sayinin ic kapagina yazip okullara gidiyorlar. Rahatca girip dagitiyorlar. Ikinci sayinin icerigini anlatmaya gerek yok. Pek cok okulda da bu yaklasima taraftar yonetici bulduklari icin, istedikleri bicimde propagandalarini yapiyorlar.
Bu hileyle dagittiklari dergilerde de en cok sundan soz ediyorlar:
Durustluk ve ahlak!
Konumuza donersek, evrim teorisine gerici bir mantikla saldiranlarin Kastamonu Valiligi'nden aldiklari iznin aynisini su illerden de aldiklarini saptadik:
Ordu, Canakkale, Gaziantep, Ankara, Sanliurfa, Samsun, Isparta, Balikesir, Corum, Kirikkale, Zonguldak, Bolu, Rize, Yalova, Sivas, Bingol, Bitlis, Batman, Icel, Bilecik, Kirklareli, Antalya.
Bu kitaba karsi Turkiye Bilimler Akademisi (TUBA) bazi bildiriler yayimladi ve bilime saldirinin toplumu geriye goturecegini vurguladi. Ancak salt TUBA'nin cabasi yetmez, devlet kurumlarinin da buna katkida bulunmasi gerekli. Boyle bir yayini ogrencilere dagitmak 'ozgurlukler' olarak degerlendirilemez. Ornegin, tip fakultelerinde ogrencilere, hicbir ilacin yarar getirmediginin ogretilmesini istemek, ozgurluk olarak degerlendirilebilir mi?
Evrim teorisine karsi cikan mantik, toplumu diri ancak cahil tutmayi hedefliyor. Bir toplum icin en tehlikeli durum sudur: Hareket halindeki cehalet!
Ne yani şimdi ben bir maymundan mı geldim? peki o zaman bizim maymun olarak bildiğimiz canlılar neden bizim gibi değil. Bir kısmı evrim geçirirken onlar neden değişmedi. Maymun olmak daha mı güzel gelmiş onlara? Yapmayın yaa Bu kadar saçma bir şer olamaz! İnsan tarihin her döneminde insandı. Zaten Bunu savunanlar teoriden öteye gidememişlerdir; ve teoride bulunmak çok basittir (özellikle bilinmeyen bir konuda) . Ben de şimdi kalkıp kuşlar aslında o küçük sineklerin evrim geçirmiş formudur desem nolur? Al sana teori.Bu teori de kanıtlanamayarak Evrim teorisi gibi burda kalır. Evrim teorisi kendini bilmez bilim adamı bile olmayan bir sapkının uydurmasıdır. Bunu açıklamak kolay tabii ki: Sadece ve sadece ŞÖHRET! ! !
Evrim bilimsel bir gerçektir ey insanlar teori devri çoktan geçti, siz halaa dedenizin hurafeleriylemi karşı çıkıyorsunuz, hoş bilgisiz cahil insanların karşı çıkmaları evrim gerçeğini değiştirmez.
Evrimi anlayamayan evreni anlayamaz. ATEİSTİM
bu kadar basit arkadaşlar.
1. (sadece güccük bir örnek vereceğim,,, insan hücrelerinde bulunan ve kendi DNA sı bulunan Mitokondri nedir? insan hücrelerinde ne işşi var? Ne zaman girmiştir oraya?
2. Erkeklerdeki göğüsler ne işe yarar?
adı üstünde teori..açıklanacak başka bir şey yoktur..