Kültür Sanat Edebiyat Şiir

evrim teorisi sizce ne demek, evrim teorisi size neyi çağrıştırıyor?

evrim teorisi terimi Cem Nizamoglu tarafından tarihinde eklendi

  • Harun İşlek
    Harun İşlek

    bayram tatilinde hayvanat bahçesine gittim...

    bizim yıllar öncesi dedelerimize fıstık attım....

    ve kendi kendime şöyle dedim...

    -Yahu bunların torunları dışarda rahat rahat gezerken, bunlar burda parmaklıklar arasında....

    -ne adaletsiz bir evrimmiş bu...

  • Zehra Öztürk
    Zehra Öztürk

    evrim teorisi hayata AMANNNNNNNNNN deme işidir.görmemezlikten gelme,kafa çalıştırmaktan korkmayı da eklesem iyi oluucak.

  • Polatcan Polat
    Polatcan Polat

    Zamanın bilgininden kainatın nasıl şekillendiğine dair bir teoridir.

  • Harun İşlek
    Harun İşlek

    ateistlerin tutunduğu ve tutunduğu gibi elinde kaldığı dikenli gül dalı diyebilirim.....

  • Bon Jovi
    Bon Jovi

    İkiyüzlü davranan, dürüst olmayan, bilgi ve olguları bilerek tahrif eden ve bilimle ilgisi olmayan çevreleri demagoji ile kandırmayı hedefleyen 'yaratılışçı' çevrelere karşı ABD'de karşı atak başladı.

    Evrim karşıtları bilimsel gerçeklere sırt çevirerek yaratılış kavramına yer açmak istiyorlar. Ancak yaratılışçıların bu iddialarını saçmalık olarak nitelendiren Scientific American dergisi, 15 bilimsel yanıtla evrim kuramının bilimsel gerçekliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

    Charles Darwin 143 yıl önce doğal seçilim (doğal seleksiyon) yoluyla evrim kuramını ortaya attığı zaman, bilim dünyası ayağa kalktı; akademik çevrelerde yıllarca süren sert tartışmalar, sosyal bilimleri de kapsayan geniş bir alana yayıldı. Ne var ki zamanla paleontoloji, genetik, zooloji, moleküler biyoloji ve diğer bilim dalları kuramın doğruluğunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtladı. Bugün evrim konusundaki tartışmaların bir daha açılmamak üzere kapanmış olması gerekirken, durum ne yazık ki düşünüldüğü gibi değil.

    21.Yüzyıl'da dünyanın en gelişmiş ülkesinde (ABD) utanç verici bir oyun sergileniyor. Yaratılışçılar, politikacı, hukukçu ve sıradan vatandaşları evrim kuramının doğru olmadığına inandırabiliyor. Okullarda evrime alternatif olarak ' akıllı-tasarım ' fikrinin okutulması yönünde güçlü kampanyalar sürdürülüyor. Halihazırda Ohio Eyalet Eğitim Müdürlüğü müfredat programını yaratılışçıların isteği doğrultusunda değiştirip değiştirmemeyi tartışıyor. Berkeley'de Kaliforniya Üniversitesi'nden hukuk profesörü Philip E.Johnson gibi evrim karşıtı bazı bilim adamları, akıllı-tasarım kuramının Tanrı kavramını tartışmaya açmak için bir araç olduğunu kabul ediyorlar.

    Bu tartışmaların ortasına itilen öğretmenler, doğal olarak evrimi savunmak ve yaratılışcılık kavramını çürütmek durumunda bırakılıyorlar. Yaratılışçılar ise evrimin yanlış anlaşılan noktalarından yararlanarak, yalanlar ve dürüst olmayan söylemlerle zehirlerini yaymaya çalışıyor.

    Aşağıda yaratılışçıların sıklıkla öne sürdükleri 15 sözde 'bilimsel' iddiaya verilen yanıtları bulacaksınız.

    1) Evrim yalnızca bir kuramdır; bilimsel bir yasa değildir.

    Kuramın, 'kesinlik hiyerarşisi'nin ortalarında yer aldığı ilkokullarda öğretilir; yani kuram varsayımın üzerinde, yasanın altında yer alır. Ancak bilim adamları bu terimi bu şekilde kullanmazlar. ABD Ulusal Bilimler Akademisi'ne (NAS) göre bilimsel bir kuram 'gerçekleri, yasaları ve test edilmiş varsayımları bünyesinde birleştiren doğal dünyanın bir durumunun gerçekleşmiş açıklaması'dır. Yasa, doğaya ilişkin tanımlayıcı genellemelerdir. Dolayısıyla bir bilim adamı evrim kuramından söz ettiği zaman -bu atomik kuram veya görelilik kuramı da olabilir- doğruluğu hakkında en ufak bir kuşku duymaz.

    Değişim geçirerek ilerleme anlama gelen evrim kuramına ek olarak, insanlar evrim gerçeğinden de söz edebilirler. NAS'a göre gerçek 'doğru olarak kabul edilen ve kendini tekrarlayan gözlemlerdir'. Fosil kayıtları ve çok sayıda diğer kanıtlar organizmaların zaman içinde evrimleştiğini kanıtlar. Bu değişiklikleri kimse gözlemediği halde, dolaylı kanıtlar nettir, çapraşık değildir ve zorlayıcıdır.

    Tüm bilimler dolaylı kanıtlara dayanır. Örneğin, fizikçiler atomaltı parçacıkları direkt olarak görmez, ancak bunların varolduğunu iyonlaşma odasında parçacıkların bıraktıkları izlerden anlar. Kısaca doğrudan izlenmemesi fizikçilerin vardıkları sonuçların doğru olmadığını göstermez.

    2) Doğal seçilim dairesel muhakemeye dayanır. Yani iyi uyum sağlayan hayatta kalır ve hayatta kalanların iyi uyum sağladığı farz edilir.

    Doğal seçilimin günlük konuşma dilindeki açıklaması, iyi uyum sağlayanın hayatta kalabilmesi şeklindedir. Ancak teknik açıklamasına göre doğal seçilim, farklı hızlarda üreme ve hayatta kalma kavramlarını içerir.

    Bu da şu anlama gelir: Türler az uyumlu, çok uyumlu gibi uyumluluk derecelerine göre tanımlanmaz; belirli koşullar altında geride kaç tane yavru bırakabileceklerine göre tanımlanır. Tohum açısından zengin kaynaklara sahip bir adaya hızlı üreyen bir çift küçük gagalı ispinoz ile yavaş üreyen bir çift büyük gagalı ispinoz bırakın. Birkaç nesil sonra hızlı üreyenler daha fazla besin kaynağına sahip olabilirler. Diğer taraftan büyük gagalıların tohumları daha iyi kırmaları durumunda, avantaj yavaş üreyenlere geçer.

    Galapagos Adaları'nda gerçekleştirilen bir pilot çalışmada Princeton Üniversitesi'nden Peter R.Grant, vahşi doğada buna benzer nüfus değişimine tanık oldu.

    Burada en önemli olan, çevreye uyumun hayatta kalma kavramından bağımsız olarak tanımlanmasıdır. Yani büyük gagalılar, belirli koşullarda tohumları daha kolay kırdıkları için daha iyi uyum sağlıyorlar. Ancak bu özelliklerinin hayatta kalmalarını kolaylaştırıp kolaylaştırmadığına bakılmıyor.

    3) Evrim bilimsel değildir, çünkü doğrulanamaz veya yalanlanamaz. Ayrıca gözlenemeyen veya yeniden yaratılamayan olaylarla ilgilidir.

    Bu iddia evrimi iki ana parçaya bölen farklılığı göz ardı ediyor. Bunlar makroevrim ve mikroevrim dir. Mikroevrim bir türün zaman içinde gösterdiği değişiklik ile ilgilidir. Macroevrim, tür düzeyinin üzerindeki taksonomik (sınıflandırma ilmi ile ilgili) grupların değişimini inceler. Bunun kanıtları fosil kayıtları ve DNA karşılaştırmalarından elde edilir.

    Bugün yaratılışçıların pek çoğu mikroevrimin laboratuvarlarda (meyve sinekleri, bitkiler ve hücreler üzerindeki testler) ve doğada (Grant'ın Galapagos ispinozları üzerindeki çalışmaları) test edilebildiğini kabul ediyor. Doğal seçilim ve diğer mekanizmalar -kromozomal değişiklikler, simbiyoz ve melezleştirme- zaman içinde nüfusta çok ciddi değişikliklere yol açabilir.

    Makroevrim çalışmalarının tarihi yapısı, doğrudan gözlem yerine fosil ve DNA çıkarımlarına dayanır. Ancak tarihi bilimlerde (astronomi, jeoloji, arkeoloji ve evrim biyolojisi dahil) varsayımların fiziksel kanıtlarla uyum içinde olup olmadığı test edilebilir. Örneğin, evrimsel açıklamaya göre insanın ilk bilinen ataları (kabaca 5 milyon yıl önce) ile anatomik olarak modern insanın ortaya çıkışı (100.000 yıl önce) arasında, özellikleri giderek maymundan modern insana benzeyen hominidler yer almıştır. Fosil kayıtları da bunu göstermektedir. Kaldı ki insanlar Jurassic döneme (65 milyon yıl önce) ait katmanların içine gömülü modern insan kalıntıları bulamaz.

    Evrim başka şekillerde de çürütülebilirdi. Eğer cansız bir maddeden bir anda oluşmuş, gelişmiş bir yaşam şekli belgelenseydi, fosil kayıtlarının içinde bulunmuş yaratıklardan birkaçının da bu şekilde oluşmuş olması gerekirdi. Aynı şekilde eğer uzaydan gelen insanüstü zekaya sahip yaratıklar ortaya çıkıp, dünyada yaşamı başlattıtlarını iddia etseydi, evrimsel açıklamalara gölge düşebilirdi. Ancak şu ana kadar böyle bir kanıt ortaya çıkarılmadı.

    4) Bilim adamları zaman geçtikçe evrim gerçeğinin doğruluğundan şüphe etmeye başladılar.

    Evrim kuramının giderek taraftar yitirdiğine ilişkin herhangi bir kanıt söz konusu değil. Şu anda evrim kuramına gönderme yapmamış bir biyoloji dergisi bulamazsınız. Oysa evrimi karalayan bilimsel bir makale neredeyse hiç yok. Washington Üniversitesi'nden George W.Gilchrist binlerce bilimsel makaleyi tarayarak, akıllı tasarım veya yaratılış bilimine ilişkin bir göndermeye yer verilip verilmediğini araştırdı. Sonuçta tek bir makaleye bile rastlamadı.

    Yaratılışçılar bilim dünyasının tutucu ve dogmatik bir çevre olduğunu iddia ederek, bilim adamlarının yaratılış bilimi ile ilgili kanıtları ilk baştan, önyargılı olarak reddettiğini ileri sürüyor. Oysa 'Nature' dergisinin ve diğer bilim dergilerinin editörleri kendilerine gönderilen makaleler arasında evrimi çürüten çok az sayıda makale olduğunu söylüyorlar. Evrime karşı olan bazı yazarların makaleleri ciddi bilim dergilerinde yayımlandı. Ancak bu makaleler doğrudan evrime saldırmadığı gibi, yaratılışçıların düşüncelerini de net bir lisanla dile getirmiyordu. Bunların yaptığı en cesur eleştiri, evrim kuramına ilişkin bazı sorunların henüz çözümlenemediğine dikkat çekmekti. Kısaca yaratılışçılar, bilim dünyasının onları ciddiye alması için yeterli malzeme vermiyor.

    5) Evrim biyologları arasındaki görüş farklılıkları, evrimin somut bilimsel temellere dayanmadığının en belirgin göstergesidir.

    Evrim biyologları değişik konuları kendi aralarında sert biçimde tartışırlar. Bu konuların başında türlerin nasıl oluştuğu, evrimsel değişikliğin hızı, kuşlar ve dinozorlar arasındaki ilişki, Neandertal'lerin modern insanlardan farklı bir tür olup olmadığı gibi konular gelir. Bu tartışmaların benzerleri diğer bilim dallarında da görülür.

    Ne var ki dürüstlükten uzak bir tutum sergileyen yaratılışçılar, bilim adamlarının bu tartışma tarzlarını abartarak, konuyu çarpıtıyor. Harvard Üniversitesi'nden Paleontolog Stephen Jay Gould 'un çalışmalarını bilenler bu saygın bilim adamının evrim kuramını ne büyük bir içtenlikle savunduğunun bilincindedir. Oysa yaratılışçılar Gould'un ciltler dolusu yazılarından desteksiz alıntılar yaparak yazarın ifadesini çarpıtıyor. Bu gibi durumlarda yanlışlığa düşmemek için, yaratılışçıların kullandığı alıntıların kaynağı olan makalenin tümünü görmekte israrcı olun. Göreceksiniz ki makalenin bütünü bambaşka bir telden çalmaktadır.

    6) Eğer insanlar maymunlardan gelmiş olsaydı, niçin hâlâ ortalıklarda maymunlar dolaşıyor?

    Bu çok yaygın olan iddia, evrim konusundaki bilgisizliği tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. İlk yanlışlık şu: Evrim insanların maymun soyundan geldiğini söylemez; insan ve maymunların ortak bir ataya sahip olduklarını söyler.

    Daha büyük yanlışlık ise şudur: Bu tartışma ile şu soru arasında koşutluk kurulabilir:'Eğer insanlar yetişkinlerin soyundan geldiyse, niçin ortalıklarda yetişkinler dolaşıyor? ' Bir kısım organizma, ailenin ana gövdesinden ayrılıp sonsuza dek aileden uzak yaşayabilecek farklılığa erişince, yeni türler oluşur. Ana gövde bundan sonra yaşamını sonsuza dek sürdürebilir; ya da yok olabilir.

    7) Evrim yaşamın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını açıklayamaz.

    Yaşamın nasıl başladığı sorusu bugün hala gizemini koruyor. Ancak biyokimyacılar ilkel nükleik asidin, amino asitlerin ve yaşamın diğer yapı taşlarının nasıl oluştuğunu ve bunların kendini kopyalayan ve kendi kendine yaşamını sürdürülebilen üniteler olarak nasıl organize olduğunu bilirler. Astrokimyasal analizler ise bu bileşimlerin uzaydan gelmiş olabileceğini ve bunların göktaşı içinde dünyaya düşmüş olabileceğini göstermektedir.

    Bu senaryo dünyanın ilk oluşum dönemindeki koşullarında, bu bileşimlerin nasıl ortaya çıktığı konusundaki soruları yanıtlayacaktır.

    Yaratılışçılar evrimi tümüyle hükümsüz kılmak için bilimin yaşamın kökenine ilişkin soruları hala yanıtlayamamasından yararlanıyor. Ne var ki eğer yeryüzünde yaşam evrimdışı bir şekilde başlamış olsa dahi (uzaylılar ilk hücreleri milyarca yıl önce dünyaya taşımış olabilir) bu tarihten sonra evrim sayısız mikroevrimsel ve makroevrimsel çalışmalarla kanıtlanabilir.

    8) Matematiksel olarak, bırakın yaşayan bir hücrenin veya insanın rastlantısal olarak ortaya çıkmasını, protein gibi karmaşık bir nesnenin rastlantı sonucu ortaya çıkması mümkün değildir.

    Rastlantı evrimde önemli bir rol oynar. (Örneğin random mutasyonlar yeni özelliklerin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar.) Ancak evrim, organizmaların, proteinlerin veya diğer oluşumların yaratılmasında rastlantıya yer vermez. Hatta tam tersi, doğal seçilim random olmayan değişiklikten yararlanarak, 'arzulanan' özellikleri korurken, 'arzulanmayan' özellikleri yok eder. Seçilimin kuvvetleri sabit kaldığı sürece, doğal seçilim evrimi tek bir yöne doğru iter ve şaşırtıcı bir çabuklukla son derece gelişmiş yapılar ortaya çıkartır.

    9) Termodinamiğin İkinci Yasası'na göre sistemlerin düzeni zamanla bozulur. Buna göre canlı hücreler cansız kimyevi maddelerden oluşmuş olamaz ve çok hücreli yaşam protozoadan evrimleşmiş olamaz.

    Bu tartışma İkinci Yasa'nın doğru anlaşılmamasından kaynaklanır. Eğer bu tartışma doğruysa mineral kristalleri, kar taneleri de mümkün olamazdı, çünkü bunlar da karmaşık yapılardır.

    İkinci Yasa aslında kapalı sistemlerde toplam entropilerin (enerji veya maddenin girmediği veya çıkmadığı sistemler) azalmayacağını ifade eder. Fiziksel bir kavram olan entropi genellikle karmaşa şeklinde tanımlanır, ancak günlük konuşma dilinde bu anlamda kullanılmaz.

    Ancak hepsinden önemlisi, İkinci Yasa'ya göre entropi, sistemin bazı parçalarının azalırken, bazılarının bunu dengelemek ve telafi etmek için artmasına izin verir. Böylece gezegenimiz bütün olarak giderek daha karmaşık bir yapıya bürünür, çünkü Güneş yeryüzüne ışık ve ısı gönderir. Basit organizmalar, diğer yaşam şekillerini ve cansız maddeleri tüketerek yakıt sağlar ve daha karmaşık bir yapıya ulaşır.

    10) Mutasyonlar evrim kuramı için gereklidir, ancak mutasyonlar yalnızca varolan özellikleri yok eder; yeni özellikler yaratmaz.

    Tam tersi, biyoloji 'nokta mutasyonlar' (organizmanın DNA'sındaki noktasal değişimler) yoluyla oluşan pek çok özelliği ortaya döker. Antibiyotiklerin bakterilere karşı direnç kazanması buna bir örnektir.

    Ayrıca moleküler biyoloji, nokta mutasyonların ötesine geçen genetik değişiklik mekanizmalarını keşfetmiştir. Bu mekanizmalar yeni özelliklerin oluşması için yeni yollar açar. Genlerin içindeki işlevsel modüller yepyeni biçimlerde birbiriyle birleşir. Bütün genler rastlantısal olarak organizmanın DNA'sının üzerinde kopyalanır ve bu kopyalar yeni, karmaşık özellikler için özgürce harekete geçer. Değişik organizmalardan alınan DNA'ların karşılaştırılması sonucu, bir kan proteini türü olan globinlerin milyonlarca yıllık evrimini gözler önüne serer.

    11) Doğal seleksiyon mikroevrimi açıklar, ancak yeni türlerin nasıl ortaya çıktığını ve yaşamın daha yüksek düzenlerini açıklayamaz.

    Evrim biyologları doğal seçilimin yeni türleri nasıl yarattığı konusunda çok sayıda çalışmalar yapmış ve bunları bilimsel yayınlarla kamuoyuna mal etmiştir. Örneğin, Harvard Üniversitesi'nden Ernst Mayr 'ın geliştirdiği bir modelde bir organizma popülasyonu, coğrafi sınırlarla kendi türünden ayrı tutulur. Bu durumda bu popülasyon farklı etkilere maruz kalabilir. İzole edilen popülasyonda değişiklikler birbiri ardına birikim yapar. Bu değişiklikler belirginleşmeye başlayınca, ayrı kalan grup orijinal gruptakilerle çiftleşemez hale gelir. Sonuçta ayrı düşen grup üreme açısından izole edilmiştir ve yeni bir tür oluşturmak üzere kendi yolunu çizer.

    Evrimsel mekanizmaların içinde en iyi inceleneni doğal seleksiyondur. Ancak biyologlar başka olasılıklara da açıktır. Biyologlar sürekli olarak seyrek görülen genetik mekanizmaların yeni tür yaratma konusundaki potansiyali üzerinde durmaktadır. Dolayısıyla bilim, doğal seçilim dışındaki güçlerin yarattığı evrime de kapılarını kapatmamıştır. Ancak bu güçler doğal olmak zorundadır; gizemli yaratıcı zekâların -bilimsel olarak varlıkları kanıtlanamayan- eylemleri sonucu ortaya çıkmış olmamalıdır.

    12) Bugüne dek kimse yeni bir türün evrimleştiğine tanık olmamıştır.

    Yeni bir türün oluşumu son derece nadir görülen bir olaydır ve yüzyıllar alır. Ayrıca oluşum aşamasında yeni bir türü tanımak zordur, çünkü biyologlar bir türün nasıl en iyi şekilde tanımlanacağı konusunda görüş birliğine varamazlar. En yaygın tanım Mayr'ın Biyolojik Tür Kavramı 'dır. Buna göre tür, üreme açısından izole edilmiş farklı bir popülasyondur. Bu bağlamda bu türün bireyleri kendi topluluklarının dışında üreyemez. Pratik açıdan bu standardın, mesafe, arazi yapısı veya bitki örtüsü nedeniyle izole edilmiş organizmalara uygulanması zordur. Dolayısıyla biyologlar, bir türün bireylerini tanımak için organizmaların fiziksel ve davranışsal özelliklerinden yararlanırlar.

    Yine de bilimsel literatür solucan, böcek ve bitkilerde bazı türlerin oluşumuna ilişkin raporlara yer verir. Bu deneylerin pek çoğunda araştırmacılar organizmaları değişik tipte selesiyona tabi tuttu ve sonucunda bu popülasyonların, dışardakilerle çiftleşmediğini keşfetti.

    13) Evrimciler geçiş dönemine ait herhangi bir fosili bulup çıkartamamıştır. Örneğin yarı sürüngen, yarı kuş gibi...

    Aslında paleontologlar şu ana kadar, şekil açısından ara konumda olan çok sayıda fosil örneğini bulup çıkartmıştır. Bunların içinde en ünlüsü 'Archaeopteryx' tir. Bu fosil kuşlara özgü tüy ve iskelet yapısına sahipken aynı zamanda dinozor özellikleri de sergiler. Ayrıca pek çok tüylü, uçabilen veya uçamayan fosil de bulunmuştur. Örneğin modern at, bir ara form olan 'Eohippus'tan gelmektedir. Balinaların atası karada yürüyen 4 ayaklı ara formdan evrimleşmiştir. Ayrıca 20 veya daha fazla hominid, Lucy ile modern insan arasındaki döneme aittir.

    Ne var ki yaratılışçılar bu fosil çalışmalarını kabul etmiyorlar. Onlara göre Anchaeopteryx sürüngenler ve kuşlar arasındaki kayıp halka değildir; tam tersi sürüngen özellikleri taşıyan bir kuştur. Diğer taraftan bir yaratılışçı, iki form arasındaki ara fosili kabul etse dahi, bununla yetinmeyecek, bununla ilk iki form arasındaki geçiş fosilini görmek isteyeceklerdir.

    14) Canlılar son derece karmaşık bir yapıya sahiptir -anatomik, selüler ve moleküler düzeyde-. Bu yapı daha az karmaşık olsaydı çalışamazdı. Bu da şu anlama gelmektedir. Böyle bir yapı ancak akıllı bir tasarım sonucu oluşur, evrim sonucu değil.

    Bu tasarım konusu yaratılışçıların en fazla üzerinde durduğu tartışmadır ve en eskisidir. 1802 yılında teolog William Paley şöyle yazıyordu: 'Eğer tarlada bir saat bulursanız, ilk aklınıza gelen bunu birinin düşürmüş olduğu olasılığıdır; doğal güçlerin bunu orada ürettiğini düşünmezsiniz. Bu benzerlikten yola çıkarsak, canlıların karmaşık yapılarından dolayı doğrudan, kutsal bir iradenin eseri olduğunu anlarız.'

    Paley'in bu iddiasına karşı Darwin ' 'On the Origin of Species-Türlerin Kökeni' ' isimli eserini yazarak,seçilimine doğal güçlerinin zaman içinde evrimi nasıl şekillendirdiğini açıkladı.

    Yaratılışçılar onlarca yıldır Darwin'in görüşlerini çürütmek için göz örneğini öne sürüyor. Yaratılışçılara göre gözün evrimleşmesi olanaksızdır. Gözün görüntü yaratma becerisi parçalarının mükemmel düzeninden kaynaklanır. Dolayısıyla doğal seçilim gözün evrimi sırasında geçireceği ara dönemlere izin veremez. Yarım bir göz zaten işlev yapamaz.

    Böyle bir eleştiriyi önceden tahmin eden Darwin, 'tamamlanmamış' bir gözün de, tamamlanmış göz kadar olmasa da en azından yararlı olacağını iddia ediyordu; örneğin canlı ışığa doğru yol alabilir. Biyoloji Darwin'in haklılığını daha sonra ortaya çıkarttı. Bilim adamları hayvanlar aleminde ilkel gözlerin ve ışığa-duyarlı organların olduğunu kanıtladı.

    Akıllı-tasarım fikrini savunanlar bugün öncekilerden daha zekice sorular soruyorlar. Ancak yine de tartışma ve hedeflerinde bir değişiklik görülmüyor.

    15) Son araştırmalar, mikroskopik düzeyde bile, yaşamın evrim sonucu ulaşamayacağı kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğunu kanıtlıyor.

    'Darwin'in Kara Kutusu: Biyokimya Evrime Meydan Okuyor' isimli kitabın yazarı Michael J. Behe 'Azaltılamayan Karmaşa' kavramını ortaya attı.

    Behe, bu kavrama örnek olarak fare kapanını ele aldı. En ufak bir parçasının çıkartılması durumunda fare kapanının çalışmayacağını ileri süren Behe, bu parçaların ancak birarada olduğu zaman işe yaradığını söylüyordu. Behe, daha sonra fare kapanı için geçerli olan mantığın bakteriyel flagellum -kamçıya benzer hücresel yapı- için de geçerli olduğunu ileri sürdü. Flagellum'un özel yapısının evrim sonucu oluşmasının mümkün olmadığını ileri süren Behe, bunun ardında akıllı-tasarım'ın olduğunu savunuyordu.

    Ne var ki evrim biyologlarının elinde bu itirazları bilimsel olarak yanıtlayacak veriler vardı. Biyologlar daha basit şekillerde kamçılı organizmaların olduğunu ve flagellum'da bulunan tüm parçaların gerekli olmadığını kanıtladılar.

    Aynı şekilde Baylor Üniversitesi'nden William A.Dembski, yine canlıların karmaşık yapısından yola çıkarak, yönlendirilmemiş, random süreçlerin bu karmaşık yapıyı oluşturamayacağını söylüyordu. Dolayısıyla böyle karmaşık bir yapıyı ancak insanüstü nitelikte bir zekâ yaratabilirdi.

    Dembski'nin bu iddiası bilim adamlarınca çeşitli yönlerden çürütüldü. Santa Fe Enstitüsü'nden bilim adamları basit, yönlendirilmemiş süreçlerin inanılmayacak düzeyde karmaşık şekiller oluşturabileceğini kanıtladılar. Organizmalarda görülen karmaşık yapıların bazıları, dolayısıyla, henüz bilemediğimiz bir nedene bağlı olarak, doğal fenomenler sonucu oluşabilir. Ancak bu, karmaşanın doğal olarak ortaya çıkamayacağı anlamına gelmez.

    John Rennie,

    Scientific American, Temmuz 2002

    Türkçesi: Reyhan Oksay

  • Harun İşlek
    Harun İşlek

    Orta Afrika ülkesi Çad'da bulunan yeni bir kafatası fosili, evrim teorisinin insanın kökeni hakkındaki iddialarına yeni bir darbe indirdi. Dünyaca ünlü bilim dergilerinde ve gazetelerde geniş yer verilen bu yeni fosil, Darwinistlerin 150 yıldır ısrarla savundukları 'insanın maymun benzeri canlılardan evrimleştiği' iddiasını kökünden sarsmış durumda. Fransız bilim adamı Michel Brunet tarafından keşfedilen fosile Sahelanthropus tchadensis adı verildi.

    Ve bu fosil, Darwinizm dünyasını birbirine kattı. Dünyaca ünlü Nature dergisi, fosili duyuran haberinde, 'bulunan yeni kafatası, insanın evrimi hakkındaki düşüncelerimizi tamamen batırabilir' itirafında bulundu. (1)

    Harvard Üniversitesi'nden Daniel Lieberman, bu yeni bulgunun 'küçük bir nükleer bomba kadar etkili olacağı'nı söyledi

  • Bon Jovi
    Bon Jovi

    mantıklı.....

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    EVRİMCİLER İTİRAF EDİYOR!

    CHARLES DARWIN: 'Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz? Belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır.' (Charles Darwin, The Origin of Species, sf.134, Senate Press, 1995)

    Dr. ROBERT MILIKAN, (Nobel ödüllü, evrimci fizikçi) : “Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.” (SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland)

    SOREN LOVTRUP, (Embriyoloji Profesörü, İsveç Umea Üniversitesi) : “İnanıyorum ki Darwinci efsane bilim tarihinin en büyük aldatmacası olarak yerini alacaktır. O zaman birçok kimsenin soracağı soru şu olacaktır: “Böyle birşey nasıl olabildi? ” ('Darwinism: The Refutation of a Myth' (New York: Croom Helm, 1987) , s. 422)

    NILES ELDREDGE, (Paleontolog, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi) ve IAN TATTERSALL: 'Darwin gelecek nesillerin boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir....Herkes bunu görmüş, ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir.” (N. Eldredge, and I. Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, s. 45-46)

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    Ders Kitapları Değişiyor
    Bilinçli Tasarım teorisi, son 10 yıl içinde büyük bir ilerleme kaydetti. Darwinist bilim adamları Michael Behe'nin 'Darwin'in Kara Kutusu' adlı kitabındaki argümanlara hiç bir tutarlı bilimsel cevap getiremediler. Bu nedenle Amerika'nın en önde gelen yayın organlarından National Review dergisi, Behe'nin kitabını '20. Yüzyılın En Etkili 100 Kitabı' arasında gösterdi. Phillip Johnson, William Dembski, Jonathan Wells gibi diğer Bilinçli Tasarım savunucularının kitapları da Darwinizm'e büyük darbe vurdu.
    Bilinçli Tasarım teorisi Darwinizm'e ve materyalist felsefeye bilimsel alanda meydan okurken, bu teorinin işaret ettiği kanıtlar ders kitaplarına da girmeye başladı. IDN'nin başkanı olan John Calvert bu konuda şöyle diyor:

    'ABD'deki ders kitapları, 1960'lı yıllardan kalma bazı köhne bilgileri çocuklara gerçek olarak öğretiyor. Oysa Darwinizm'in kanıtı olarak gösterilen bu bilgiler, bugün çoktan geçerliliğini yitirmiş durumda. Aksine, fosiller, hücrenin yapısı ve daha bir çok alanda, Tasarım'a işaret eden güçlü deliller var. Bunların mutlaka öğrencilere anlatılması gerekir, aksi takdirde onlara tek taraflı, dogmatik bir eğitim vermiş oluruz.'

    John Calvert'in başkanlığını yaptığı IDN, geçtiğimiz yıllarda Ohio, New Mexico ve Georgia gibi eyalerde ders kitaplarında önemli değişiklikler yapılmasını sağlamıştı. Ancak Kansas'ta tartışılan tasarı, bugüne kadarki en kapsamlı değişiklikleri içeriyor. Değişiklikler, özetle, Darwinizm'in bir teori olduğunu, ancak fosillerin ve biyokimyanın bu teoriyle çelişen pek çok kanıt ortaya koyduğunu vurguluyor. Ayrıca bilimin mutlaka materyalist bir çerçeve içinde kalmak zorunda olmadığını da belirtiyor

  • Berk Tüter
    Berk Tüter

    'Maymun edebiyatı yapacağınıza teorinizi ispatlayın' dedirten ve ispatlanmamış teorilerin anlamı olmadığını ısrarla reddeden şahıslar tarafından savunulan teori.

  • Mehmet Bilik
    Mehmet Bilik

    materyalizm uğruna inanılan bir saçmalıktan başka birşey değil

  • Sultan Fatih Yağcı
    Sultan Fatih Yağcı

    Tarih cennet ehli bir insanla, bir müminle,bir peygamberle başlamaktadır.
    Tesadüfi evrimleşmelerin sonucu olan maymunumsu bir geçmişle değil

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    bilimin dili bile şüphecidir, deneyerek bulduğunuz sonuçtan bahsederken bile 'olabilir' demeniz gerekir...
    bu durumda böylesine büyük bir konuda kesin konuşmak ve kanun budur demek ne kadar doğru olur?
    o çok iyi bildiğimiz atomun bile yapısı değişti, hala kanundan kuraldan söz ediyoruz! !

  • Atakan Kartaltepe
    Atakan Kartaltepe

    Evrim varsa neden teori oluyor da...İlmî bir gerçek olmuyor...valla anlamıyorum...

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    cehaletle yoğrulmuş, toz tutmuş, sıfır kilometre akılların anlamayacağı teori...

  • Palavradır!



    TEVRAT

    Yaratılış.2: 7 RAB Tanrı Adem'i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.

    Yaratılış.2: 21 RAB Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.

    Yaratılış.2: 22 Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın Yaratarak onu Adem'e getirdi.




    KUR'AN-I KERİM

    el-HİCR

    26. Andolsun biz insanı, (pişmiş) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık.

    28. Hani Rabbin meleklere demişti ki: 'Ben kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım.'

  • Bilal Çakmak
    Bilal Çakmak

    Bence bu kadar tartışmanın çıkması; evrimciler ve diğer çevrenini birbirini anlayamamasından kaynaklanıyor.Şayet gerekçeler sunularak, tartışılması(bir TV programında olabilir) sorunları bir nebzede çözebilir. Bana görre Evrim teorisi bu kadar abartılmamalı... Sonuçta bu bir TEORİ... Yani herkes tarafından kabul görmemiş. Çeşitli ve çok büyük saçmalıkları olmakla beraber, bazı doğrulukları da yabana atmamak gerek.

  • Kenan Alpogan
    Kenan Alpogan

    Evrimin varolması Tanrının var olmadığı anlamına gelmez..Evrimin varlığı bilimsel bir gerçektir..Ancak evrim gibi aşırı derecede karmaşık ve şaşırtıcı doğal bir döngünün de yaratıcı olmadan işlemesi imkansız bir durum..

  • Asli Kayserili
    Asli Kayserili

    evrim teorisini 'ama o sadece bir teori daha, kanun bile degil' seklinde yargılama curetini gosterenlere sunları dusunmelerini oneriyorum:

    bilimin ne oldugu konusu, bilimsel teori ile gundelik hayat teorisinin arasındaki o kalın, bariz, gozun içine girecekmiş gibi duran ama niyeyse kendilerinin algılayamadıgı cizgiyi.

    evrim teorisi bir “teoridir”. cogu bilim adamının sahip olmayacagı bir onurdur. biyoloji biliminin diregi olan evrim teorisi de tıpkı diger pozitif bilim teorileri kadar uzerinde calışılmış, onca emek sarfedilmis, uzerilerine binlerce makaleler yayımlanmıs (ki bir makalenin 3 senede, hadi tas catlasın 2 senede cıktıgını dusunursek sarfedilen emegin 'miktarını' daha iyi anlamış oluruz) bir teoridir. mesela kimyadaki atom teorisi ya da fizikteki kuantum teorisi ile arasındaki tek fark insanların kendilerine yabancı gormedikleri icin rahatca konusmaya yeltenmeleridir. Mesela kahvede oturan selahattin amca hayatı boyunca politika egitimi almamıstır ama kahve ahalisine gazeteden ogrendiklerini 2. agızdan satar. Dahası gazetecilerin de cogu politika egitmi almamıslardır ama her gun yorumlarlar, o yorumlarla milyonlarca insanı yonlerdirirler. bu rahatlık, tabii ki bilim insanı olmayan insanların da bilimle ilgilenmeleri acısından iyidir fakat bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibi bir haddini bilmezligi de beraberinde getirebilir zaman zaman (yani kisisine gore) .

    Biyoloji bilminin diregidir evrim teorisi demistim. Biyoloji de canlıların sınıflandırılmasından tutun da saglık arastırmalarında kullanılan hayvanlara kadar binlerce onek verebilirim bu konuda. Hatta bunu merak eden herhangi biri (tıpkı bilgiye acıkan biri gibi) onune hazır konulmasını beklemeyip (yani kendisine yemek pişirilmesini) biraz zahmet edip kendisi de bulabilir (yani pişirebilir) ama dedigim gibi bu herkes icin gecerli degil fakat bazıları pek bir hazıra alışmış bu konuda ‘bunu acıkla, sunu soyle bakalım, bunu hesabını ver’ seklinde ahkamlar kesiyorlar.

    Amerikan saglık enstitusu (NIH) her yıl milyonlarca dolar harcar saglık arastırmalarına. Ve bunlar icin fare, meyve sinegi (Drosophila) , kurtcuk (C. Elegans) , maymun (envai cesidini snaırım) davranıs deneyleri, genetik calışmalar, gelişim biyolojisi (ornek: ‘neden embriyonik gelişimin belli bir evresinde eli olusturan hucrelerden bazıları intihar eder (apoptoz = hucre intiharı) ve parmaklar olusur’ gibi...) butun bunları bu hayvanlarda arastırırlar; model organizma olarak kullanırlar yani. Peki neden? İnsan saglıgı icin. Oyleyse, nasıl bir baglantıları var acaba meyve sinegiyle insanın? El cevap: genetik baglantı. Hucre icerisinde cok onemli rolu olan proteinler vardır (bu arada protein denilen ‘sey’ ocakbasından cok daha fazla işe yarar hayatımızda. Hucre icinde yapılacak işleri, cogu gorevi proteinler ustlenir.) onların genetik kodları bazı canlılarda biraberi aynıdır. Bazılarında ise farklılık gosterir. İste bu farklılıgın derecesine gore akrabalıklar sınıflandırılır. Bu baglamda insan saglık arastırmalarına milyonlarca dolar yatırım yapan amerikalıların bunu aptal oldukları icin degil, bazı bilimsel olgulardan haberdar oldukları icin yaptıklarını anlayabiliriz.

    Fosil arastırmalarında bulunan canlılar ne bizim gibi, ne maymunlar, ne de su anda yasayan baska canlılar gibi degiller. Bunları ortup ustunu kapatmak da bilimin işi degil takdir edersiniz ki. Bilim olguları acıklamaya calışır, kapamaya, ‘Aaa! E, bu burda yazmıyo amaaaa! ’ demeye degil. Bilmin gorevi birseyleri merak etmek, arastırmak ve yeni seyler ortaya cıkarark hayatı acıklamaktır. Zaten acıklanmıslarla ilişkisi olamaz. Bilim adamının gorevi de kalkıp, dinin aksini isbat etmek yok efendime soyleyeyim dinle sidik yarıstırmak degildir. Zaten boyle komplekleri olan kişiler de genelde dikkat ederseniz ne din adamıdır (diyanet gorevlisi, ilahiyat profesoru) ne de bilim adamıdır. Bunu diyen insanlar daha cok dini duyguları somurulmus ve bazı kesimlerin amacları icin kullanılanlardır. Zavallı evrim teorisini agızlarına sakız yapar, guya iki dakikada evrim teorisini al aşagı ederler. Oysa bilmezler ki, evrim teorisi olmasa cok sevdikleri insanların hatta kendilerinin kullandıkları ilaclar asla denemeyecek, o ilacın bulunmasına sebep olan arastırmalar asla yapılamayacak.

    İki farklı kavramı birbiriyle ortusturmeye calışmak da ayrıca sacma bir hikaye. tarihte evrim teorisinin ne kadar acık kullanıldıgını gosteren bir ornek vereyim: İngiltere’de victoria doneminin soyluları, politikacıları... Bir politikacı insan ırkının evrimi hakkında ‘afrikada baslar, beyaz ırk ve daha sonra da anglosaksonlarla biter; o yuzden ingilizler en soylu ırktırlar’ derken bir digeri de zincirin tam tersi oldugunu o yuzden de ingilizlerin en eski, dolayısıyla en ustun ırk oldugunu soyler. Yani her ikisi de ‘ingiliz ustunlugunu’ kanıtlamak icin evrim teorisini kullanırlar. Bugun de bazı kesimler bunu kendi politikalarında kullanırlar ve milyonlarca insanı kendilerine baglarlar. İşte, iddia ettikleri seyi kanıtlamak icin de (zira, neden kanıtlamaya calıştıklarını da anlayabilmiş degilim cunku kutsal kitaplar kayıtsız sartsız inanmayı ogutler, gidin arastırın bulun bakalım varlıgımın kanıtlarını demez; bu durumda kimsenin inanmak icin kanıta ihtiyacı olmaması gerekir. Zaten kanıta ihtiyacı varsa da hic inanmaması ve de bilime camur-cirkef turunden pislik bulaştırmaması daha hayırlıdır.) sacma sapan sorular sorarlar. Ornek: madem biz maymunlardan ustunuz, niye onlar iki metre zıplayabiliyo da biz zıplayamıyoruz? Ya da: madem biz maymundan evrildik niye şimdi maymunlar su an insan olmuyorlar? Bu tip ucuz iddialarla ugrasacagına kişilerin evrim teorisini daha saglam kaynaklardan ogrenip mesela (universite ogretim uyesi bir zat ın yazdıgı bir kitap, ya da darwinin kendi kitabı, ya da daha guncel evrim teorisini – darwinden bu yana cok yol alındıgını dusunursek yeterli olmayabilir- arastırmalarını tavsiye edilebilir)

    Buraya kadar gelebilen herkese tesekkur ediyorum, umarın evrim teorisi hakkında yararlı bilgiler ekleyebilmişimdir.

  • Ali Aydın
    Ali Aydın

    Beş Para Etmez Siyasi Bir İdeoloji..

  • Seda
    Seda

    sürekli gelişen teori.

  • Birgül
    Birgül

    Nefsine yenilen insanın dünyada rahat ve sorumsuz yaşamak için uygurduğu bir inanış.

  • Selma Doğan
    Selma Doğan

    Evrim teorisi bana, her teorinin kanuna dönüşemeden bilimsel düşük olabileceğini çağrıştırıyor. Ama adı çıktı dokuza inmiyor sekize derler ya bu teorinin kaderi de böyle oldu. Adı teoriye çıktı ama hipoteze inemedi bir türlü. Evrim var diyen Lamark' ın hipotezi düştü, Darwin' in hipotezi ise sahte delillerle teoriye dönüştürüldü ancak modern bilim bu delillerin sahte olduğunu belgeledi.Benim anlamadığım bilime inandığını söyleyen insanların nasıl olupta bilimsel olarak çürütülmüş bir hipotezi ısrarla savunduklarıdır. Yani kişilerin dedelerini benim tayin etme hakkım da yetkim de yok ama keşke çıkıp delikanlıca ben tüm insanlığın değil kendi dedemin maymun olduğunu söylüyorum deseler beni ilgilendirmeyecekler. Bir de merak ettiğim maymun türleri arasında da böyle bir tartışma olsaydı, her canlıya dönüşen EN DEDE MAYMUN HANGİSİ olurdu? Eminim ki onlar bile ben gorilim, ben şempanzeyim, ben mokok maymunuyum vs vs laflarını duyardık.Charles Darwin konusunda açıklama yaptığım için burada detaylara girmek istemedim. Ben de şunu merak ediyorum, MİLYONLARCA CANLI TÜRÜNDEN SADECE İNSANLAR MI MAYMUNDAN TÜREDİ? YA DİĞERLERİ? ? ? ? Onlar neden maymundan türemekten mahrum oldular? ? Örn KELEBEKLER, SİVRİSİNEKLER! ! ! ! ! ! ! ! ! ? ? ? ? ? ? ?

  • Erkan Orhan
    Erkan Orhan

    Ormanda piknik yapan Darwin,, kendisine şevkatle bir avuç böğürtlen uzatan dişi gorile aşık olmuş…ilerleyen günlerde aşkına da karşılık bulan Darwin, iyice köşeye sıkışmış….bir tarafta canından çok sevdiği goril, bir tarafta bu durumu kesinlikle kabul etmeyecek olan ailesi…düşünmüş, taşınmış, kaşınmış ve bu özel durum için bir çözüm bulmuş….ve, büyük aşkı gorille son buluşması;

    Goril…”” Darwin aşkım, hep böyle gizli gizli mi buluşacağız? Daha ailenle de tanışamadım! Korkuyorum sevgilim, insanlar beni kabul etmeyecekler diye korkuyorum. “””

    Darwin “”Merak etme hayatım, öyle bir teori attım ki ortaya, yer yerinden oynadı.. Yakında birleşmemize hiçbir engel kalmayacak! “”

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    evrim teorisinin, insanın atasının maymun olduğunu söylediğini ve evrime teorisine inanmanın ateistlik olduğunu zannedenlere pes diyorum...kutsal kitabımızda bile açık açık anlatılıyor! ! bu kadar cahillikle çok yaşamazsınız...siz oturun harun yahyanın zırvalarını dinleyin, o da hatunları kucaklayıp otursun! ..

  • Mâi Eflatun
    Mâi Eflatun

    bu çökmüş teorinin mantığına dayanırsak şayet -ki dayanacak bir kolon veya sütun kalmamış,bir bir yıkılmıştır-çınar ağaçları da maydanozların evrimleşmiş halleri olmalı..e ama maydanozlar neden yok olmadı da çınarlarla aynı devri paylaşıyor :))

  • Bb Bbb
    Bb Bbb

    çürütüldü:: 'sıradaki'

  • Barış Özüdoğru
    Barış Özüdoğru

    bilimin evrimi reddettiğini söyleyen zır cahil okumamış takımına kapak! ! !
    LONDRA - Bilim adamları 375 milyon yıl önce balıklarla kara canlıları arasındaki geçişin kanıtı olan bir fosil buldu. Buluş, tarihin en önemli fosil keşiflerinden biri. Kanada'nın kuzeyindeki kutup bölgesinde iyi korunmuş şekilde bulunan fosiller, balıkların kara hayvanına evrim sürecini belgeliyor. Bir 'evrim ikonu' olabileceği belirtilen bu türe 'Tiktaalik roseae' adı verildi. Tiktaalik, Kuzey Kanada yerlilerinin kullandığı Inuktikuk dilinde, 'büyük sığ su balığı' anlamına geliyor.


    Omzu, dirseği, bileği var
    Bu türün hem balıklarla hem de kara hayvanlarıyla ortak özellikleri var. Balıklar gibi perdeli yüzgeçleri ve pulları olan hayvan, ayrıca timsaha benzeyen yassı bir başa ve henüz gelişme aşamasında olan bir boyna sahip. 'Hayvanın yüzgeçlerine baktığımızda bir omuz, bir dirsek ve gelişmekte olan bir bilek gördük' diyen Chicago Üniversitesi'nden paleontolog profesör Neil Shubin, bunların hayvanın kendisini karada desteklemek için geliştirdiği uzuvlar olduğunu belirtti.
    ABD'li paleontologlar, Nature dergisinde yayımladıkları sonuçlarda, timsah benzeri yaratıkların yüzgeç yerine kol ve bacakları olduğunu ve büyük ihtimalle sığ sularda yaşadıklarını ifade ediyor.
    Hayvanın gözlerinin sırtıyla aynı hizada olması, bilim adamlarınca sığ sularda yaşadığının işareti sayılıyor. Boynunu oynatabilen türün kaburgaları ise omurgaya bağlı. Kürek kemikleri ve hem vücut ağırlığını çeken, hem de karmaşık hareketler yapmasını mümkün kılan ön yüzgeçleri bulunan 3 metre uzunluğundaki hayvanın, ağızla solungaç arası bir sistemle nefes aldığı sanılıyor.
    Tiktaalik'ten önce de, yuvarlak yüzgeçli balıkların kara hayvanlarına Devonik devirde (balıklar çağı) evrildiği biliniyordu. Ancak bu fosilin, 385 milyon yıl önce yaşamış olan 'Panderichthys' adlı balıkla, 365 milyon yıl önce yaşamış olan bilinen ilk dört ayaklı kara canlısı 'Acanthostega' arasındaki eksik halka olduğu düşünülüyor. Bu buluşun, 'akıllı tasarım' destekçilerine de darbe olacağı sanılıyor.
    Bu görüşü destekleyenler, fosil kayıtlarındaki büyük boşlukların, 'daha büyük bir gücün' varlığına işaret ettiğini iddia ediyordu.


    Modeli sergileniyor
    Cambridge Üniversitesi profesörlerinden Jennifer Clack, fosilin kuştan sürüngene geçişin evrimsel ikonu Archaeopteryx kadar önemli olduğuna dikkat çekti. Tiktaalik'in bir modeli Londra'daki fosil müzesinde sergileniyor. (bbc, Guardian)
    06.04.2006 tarihli radikal gazetesinden

  • Hüseyin Burdur
    Hüseyin Burdur

    İnsanın bi şeyi iddia etmesi o şey hakkında bir delil göstermesiyle sabittir.korkarım evrimcilerin göstereceği bil delil yok.
    nerde ara dönem fosilleri?
    hangi çağda yaşıyoruz bilim evrimi reddediyor.
    siz hala yok şöyle yok böyle bırakın ya.

  • Hüseyin Burdur
    Hüseyin Burdur

    bırakın bu safsataları el mersine gidiyor biz tersine gitmeyelim :)